DELAİLU

NÜBÜVVE

RESULULLAH'IN (S.A.V.) PEYGAMBER

OLARAK GÖNDERİLİŞİNE DAİR BÖLÜMLER

 

İkinci Akabe; Hac Mevsiminde Ensar'dan İslam Üzere ve Malları ile Canlarını Korudukları Gibi Kendisini de Korumak Üzere Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Biat Edenler

 

Cabir bin Abdillah el-Ensari bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'de on yıl kaldı ve bu süre zarfında hac mevsiminde Mina'da, Ukaz ve Mecenne pazarında halkın peşinden gidip: "Kim beni barındırır? Kim, Rabbimin risaletini tebliğ etmem için bana yardım eder de buna karşılık cenneti hak eder?" derdi. Ancak kendisini barındıracak ve koruyacak hiç kimseyi bulamamıştı. Hatta Yemen veya Mısır'dan bir kişi Mekke'ye gelmek için yola çıkacağı zaman kavmi ona gidip: "Kureyşli olan falan kişinin seni yoldan çıkarmasından sakın" derdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise onların arasında gezerken, onlar parmaklarıyla Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gösterirlerdi. Allah bizi Yesrib'den gönderdi. Onu barındırdık ve tasdik ettik.

 

Bizden bir kişi çıkıp ona iman eder, ondan Kur'an dinler ve ailesine döner, ailesi de Müslüman olurdu. Bu şekilde Ensar'ın evlerinde içinde Müslüman olup bunu açıklamayan hiçbir ev kalmadı. Bir gün bir araya gelip: "Ne zamana kadar Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'nin dağlarında korku içinde bırakacağız?" dedik ve hac mevsiminde aramızdan yetmiş kişi yola çıkıp yanına gitti. Onunla Akabe tepesinin patika yollarında buluşmak üzere sözleştik ve birer ikişer orada toplandık. Ona: "Ey Allah'ın Resulü! Sana ne üzere biat edeceğiz?" diye sorduğumuzda: "İstekli ve isteksiz halinizde işitip itaat etmek, bolluk ve darlıkta infakta bulunmak, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmadan hakkı söylemek, bana yardım etmek, yanınıza geldiğimde, kendinizi, hanımlarınıZl ve çocuklarınızı koruduğunuz gibi beni korumak üzere biat edeceksiniz. Buna karşılık size cennet vardır" buyurdu. Bunun üzerine kalkıp ona biat ettik. Benim dışımda oradakilerin en küçüğü olan Es'ad bin Zürare, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elini tutup: "Yavaş olun ey Yesrib halkı! Biz develerimizin ciğerine vura vura buraya kadar onun Allah'ın elçisi olduğunu bildiğimiz için koşup geldik. Bugün ona yardım etmek bütün Araplarla ayrılığa düşmek, en hayırlılarınızın öldürülmesi ve kılıçların sizi ısırması anlamına gelmektedir. Siz buna sabrederseniz, mükafatınız da Allah'a aittir. Eğer başınıza bir şey gelmesinden korkuyorsanız bunu şimdiden açıklayın. Çünkü bu, Allah katında sizi mazur yapar" dedi. Onlar da: "Bırak bizi ey Es'ad! Vallahi biz bu biattan asla vazgeçmeyiz" dediler ve hepimiz kalkıp ona biat ettik. Bizden söz alıp şartlarını koştu, buna karşılık ta bize cenneti vaad etti. --- Ahmed, Müsned (3/339, 340).

 

 

 

Başka bir kanalla Cabir bin Abdillah el-Ensari'den bir önceki hadisin aynısı rivayet edilmiştir. Ancak hadisin ortasında şu ziyade yer almıştır: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) amcası Abbas: ‘‘Ey yeğenim! Yanına gelen bu kavmin kimler olduğunu bilmiyorum. Oysa ben Yesrib halkını iyi tanırım’‘ dedi. Biz de birer ikişer Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında toplandık. Abbas yüzümüze bakıp: ‘‘Bu topluluğu tanımıyoruz, bunlar genç insanlar’‘ dedi. Bunun üzerine de biz: ‘‘Ey Allah'ın Resulü! Sana ne üzere biat edeceğiz?’‘ dedik." Sonrasında ravi söz konusu hadisi zikretti.

 

 

 

Ka'b bin Malik anlatıyor: Akabe'de Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat ettiğimiz yılki hacca kavmimizin müşrikleriyle beraber gelmiştik. Beraberimizde Bera bin Ma'rur da vardı. O, bizim liderimiz ve büyüğümüz idi. Beyda denilen yere geldiğimizde Bera bin Ma'rur, bize: "Ey millet! Ben bir görüş öne sürüyorum. Bu görüşüme muvafakat edip etmeyeceğinizi bilemiyorum" dedi. Biz:

 

"Görüşün nedir?" dediğimizde: "Ben, Kabe'yi arkama alarak değil de Kabe'ye yönelerek namaz kılmayı düşünüyorum" cevabını verdi. Biz: "Vallahi Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Şam'dan başka bir yere yönelerek namaz kıldığını duymadık. Biz, ona muhalif hareketlerde bulunmak istemiyoruz" deyince, Bera: "Ben Kabe'ye yönelerek namaz kılacağım" karşılığını verdi. Namaz, vakti geldiğinde biz Şam'a, o ise, Kabe'ye yönelerek namaz kılıyordu.

 

Mekke'ye geldiğimizde Bera, bana: "Ey yeğenim! Haydi, birlikte Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gidelim, yolculuk esnasında yaptığım şeyi sormak istiyorum. Çünkü bu hususta, bana muhalefet etmenizden dolayı kalbime şüphe düştü" deyince, çıkıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yerini sormaya başladık. Ebtah denilen yerde bir adama rastladık ve: "Bize Muhammed bin Abdillah bin Abdilmuttalib'in yerini gösterebilir misin?" dedik. Adam: "Eğer onu görürseniz tanır mısınız?" deyince: "Hayır, Vallahi onu tanımıyoruz" dedik. Daha önce Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) görmüş değildik. Adam: "Abbas bin Abdilmuttalib'i tanıyor musunuz?" diye sorunca: "Evet" cevabını verdik. Çünkü Abbas'ı önceden tanırdık, o ticaret maksadıyla bize gelip giderdi. Adam bize: "Siz, Mescid'e girdiğinizde Abbas'ı bulun, yanındaki adam odur" dedi.

 

Mescid(-i Haram)a girdiğimizde Abbas ile Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mescid'in bir tarafında birlikte oturduğunu gördük. Onlara selam verip yanlarına oturduk. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) , Abbas'a: "Ey Ebu'l-Fadl! Şu iki adamı tanıyor musun?" diye sorunca, Abbas: "Evet tanıyorum, şu kavminin efendisi Bera bin Ma'rur'dur. Bu da Ka'b bin Malik'tir" cevabını verdi.

 

Vallahi Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Şair mi?" sözünü ve onun da: "Evet" sözünü hiç unutmam. Bera bin Ma'rur: "Ey Allah'ın Resulü! Ben bu yolculuğumda bir görüş belirledim. Onu sana sormak istiyorum" dedi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sorun nedir?'' buyurunca, Bera: "Ben namaz kılarken sırtımı Kabe'ye dönmek istemedim ve hep Kabe'ye doğru namaz kıldım" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sen sabretmiş olsaydın kıble üzerinde olmuş olacaktın'' buyurdu. 

 

Bunun üzerine Bera, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) döndüğü kıbleye döndü.

Bera'nın ailesi ise: "Bera, ölünceye kadar Kabe'ye doğru namaz kıldı" diyor. Biz bu durumu onlardan daha iyi biliriz. O kesinlikle Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kıblesine dönmüş ve bizimle birlikte Şam'a doğru dönerek namaz kılmıştır.

 

Daha sonra teşrik günlerinin ortalarında Akabe'de buluşmak üzere Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile sözleştik. Biz biat edecek kişiler olarak yetmiş kişi idik. Beraberimizde Cabir'in babası Abdullah bin Amr bin Haram da vardı. O, henüz şirk üzere idi. Onu yanımıza alıp: "Ey Ebu Cabir! Vallahi senin şu anda olduğun dinin üzerine ölüp te yarın şu cehenneme odun olmanı istemiyoruz. Yüce Allah birliğini ve kendisine ibadet edilmesini emreden bir peygamber göndermiştir. Kavmimden birçok kişi de Müslüman oldu. Biz Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat etmek için sözleştik" dedik. Bunun üzerine o da Müslüman olup yıkandı, elbisesini temizledi ve biata bizimle birlikte temsilci olarak bulundu.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Mina'da buluşacağımız gece geldiğinde ve insanların derin uykuya daldıkları bir sırada, yatağımızdan kedi sessizliği ile sıyrılıp Akabe'de toplandık. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile amcası Abbas da geldi. Yanında başka kimse yoktu. Abbas, yeğeninin işini gözüyle görmek istediği için gelmişti ve ilk konuşan kendisi oldu. O şöyle dedi: "Ey Hazrec topluluğu! -Araplar, Evs olsun Hazrec olsun bu Ensar topluluğunu Hazrec diye adlandırmıştı- Bildiğimiz gibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizden biri olup kavmi tarafından koruma altındadır ve kendi yurdundadır. Biz Muhammed'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizim gibi düşünen kendi kavmimizden koruduk. Buna rağmen o bizim korumamızı istemeyip bizden ayrılarak size katılmak ve davet ettiğiniz yere gitmek istiyor. Eğer sizler sözünüze bağlı kalabileceğinize güveniyorsanız yüklendiğiniz mesuliyet size aittir. Ancak kötü bir duruma düşüp rezil olmaktan korkuyorsanız onu kavmi içinde bırakın. Zira o, kendi aşireti ve kavminin koruması altındadır."

 

Bunun üzerine biz de: "Senin dediğini duyduk. Ey Allah'ın Resulü! Artık sen konuş" dedik. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) söze başlayıp bizi Allah'a davet etti, Kur'an okudu ve İslam'a teşvik etti. Biz de ona iman edip onu tasdik ettik ve: "Ey Allah'ın Resulü! Rabbin için ve kendin için bizden istediğin sözü al" dedik. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Beni, çocuklarınızı ve hanımlarınızı koruduğunuz gibi koruma şartıyla biatınızı kabul ediyorum'' buyurdu. Bera bin Ma'mur gelip: "Evet, seni hak olarak gönderene yemin olsun ki, seni, kadınlarımızı koruduğumuz gibi koruyacağız. Ey Allah'ın Resulü! Bizim biatımizı kabul et. Vallahi biz savaş ve silah ehli kimseleriz. Bu kabiliyet, atalarımızdan bize miras olarak gelmiştir" dedi.

 

Bu arada Ebu'l-Heysem bin et-Teyyihan söze karışarak: "Ey Allah'ın Resulü! Bizimle bazı kabileler arasında bazı bağlar (anlaşmalar) vardır. Biz şimdi bunu kesip atacağız. Allah seni başarılı kılarsa bizi bırakıp ta kavmine geri dönmeniz söz konusu olacak mı?" dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır, aksine. Kanınız kanımdır, hareminiz haremimdir. Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Sizin barıştıklarınızla ben de barışırım, savaştıklarınızla da ben de savaşırım'' buyurdu.

 

Bunun üzerine Bera bin Ma'mur: "Ey Allah'ın Resulü! Elini uzat ta sana biat edelim" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Aranızdan bana on iki temsilci seçip çıkarın'' buyurdu. Bunun üzerine on iki temsilci çıkardılar.

 

Neccar oğullarının temsilcisi Es'ad bin Zürare idi. Seleme oğullarının temsilcisi Bera bin Ma'rur ve Abdullah bin Amr bin Haram idi. Saide oğullarının temsilcisi Sa'd bin Ubade ve Münzir bin Amr idi. Zurayk oğullarının temsilcisi Rafi' bin Malik bin el-Aclan idi.

 

Haris bin el-Hazrec oğullarının temsilcisi Abdullah bin Revaha ve Sa'd bin er-Reb'i" idi. Avf el-Hazrec oğullarının temsilcisi Ubade bin es-Samit idi. Abduleşhel oğullarının temsilcisi Useyd bin Hudayr ve Ebu'l-Heysem bin etT eyyihan idi. Amr bin Avf oğullarının temsilcisi Sa'd bin Hayseme idi. Bu şekilde dokuzu Hazrec kabilesinden, üçü de Evs kabilesinden olmak üzere on iki temsilci çıkarıldı. Bera bin Ma'mur elini Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eline vurarak biat etti. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ilk biat eden kişi kendisi oldu. Ardından da diğerleri biat ettiler. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat ettiğimiz zaman şeytan Akabe'nin başından, şimdiye kadar bir benzerini duymadığım gürlükte: "Ey Cübacib (evler) halkı! Dinden çıkmış kimselerin de beraberinde bulunduğu bu çok yerilmiş kişiden haberiniz yok mudur? Sizinle savaşmak üzere toplanmışlardır" diye seslendi.

 

Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Bu, Akabe'nin Ezeb adlı şeytanıdır, Uzeyb'in oğludur. Vallahi sırası gelince seninle de uğraşacağım" buyurdu.

Böyle dedikten sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize: "Eşyalarınızın yanına gidin" diye talimat verdi. Bunun üzerine Salim oğullarına mensup Abbas bin Ubade bin Nadle, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, eğer dilersen yarın Mina halkının etrafını kılıçlarımızla doldururuz" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bununla emr olunmadım, şimdi eşyalarınızın yanına gidin" buyurdu. Biz de eşyalarımızın yanına döndük ve yataklarımıza uzandık.

 

Sabah olunca Kureyş'in ileri gelenleri aralarında yeni ayakkabıları olan genç Haris bin Hişam olduğu halde kalkıp geldiler ve: "Ey Hazrec topluluğu! Bize ulaşan habere göre siz, bu arkadaşımıza gelmişsiniz. Onu aramızdan çıkartmak istiyor ve onunla bize karşı savaşmak üzere ona biat ediyorsunuz. Vallahi bir toplulukla savaşmayı istemeyecek olursak, en çok sizinle savaşmayı istemeyiz" dediler. Bunun üzerine kavmimizin müşriklerinden orada bulunanlar, ortaya atılarak böyle bir şeyin olmadığına ve bunu bilmediklerine dair Allah adına yemin ettiler. Ben Cabir'in babası Abdullah bin Amr bin el-Haram'a bakıyordum. O da susmuş, ben de susmuştum.

 

Kureyşliler gitmek üzere iken sanki konuşmalarına katılıyormuşum gibi: "Ey Ebu Cabir! Sen bizim efendilerimizden ve liderlerimizden birisin. Buna rağmen şu Kureyşli genç gibi bir çift ayakkabı alamıyor musun?" dedim. Genç benim dediklerimi duyunca ayakkabılarını çıkarıp bana attı ve: "Vallahi onları sen giyeceksin" dedi. Ebu Cabir: "Yavaş ol. Allah'a yemin olsun ki adamı utandırdın, ayakkabılarını geri ver'' dedi. Ben de: "Vallahi onları geri vermeyeceğim. Bu iyi bir kısmettir. Vallahi ben zaten bunları giymek istemiştim'' dedim.

 

 

 

ibn ishak'ın bildirdiğine göre Abdullah bin Ebi Bekr bin Hazm şöyle demiştir: Kureyşliler oradan ayrılarak Abdullah bin Ubey'in yanına gelip ona bu durumu sordular. O da: "Bu iş çok büyük bir şeydir. Benim kavmim böyle önemli bir olayda bana danışmadan bir şey yapmazlar" dedi. Onlar da yanından ayrıldılar. ---  İbn Hişam, es-Sire (2/57).

 

Başka bir kanalla bu kıssa Yunus bin Bukeyr'in ibn ishak'tan olan rivayeti yönünde zikredilmiştir.

 

 

 

Asım bin Ömer bin Katade ve Abdullah bin Ebi Bekr'in bildirdiğine göre Salim oğullarına mensup Abbas bin Ubade bin Nadle şöyle demiştir: "Ey Hazrec topluluğu! Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ne üzere biat ettiğinizin farkında mısınız? Siz kızıl, siyah ne kadar insan varsa hepsiyle savaşmayı göze alarak ona biat ediyorsunuz. Eğer mallarınızın başına bir musibet geldiğinde ve ileri gelenleriniz öldürüldüğünde onu düşmanlarına teslim edecekseniz şimdiden hiç götürmeyin daha iyi. Vallahi böyle bir şey, hem bu dünyada, hem de ahirette sizin için bir utanç olur. Fakat siz mallarınız elinizden alınsa, ileri gelenleriniz öldürülse dahi itaat edeceğinize söz veriyor ve bu konuda kendinize güveniyorsanız onu götürebilirsiniz. Allah'a yemin ederim ki işte bu durum sizin için hem bu dünyada, hem de ahirette bir hayır olur."

 

Asım der ki: "Vallahi Abbas'ın böyle demesi ancak Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) edilecek biatın daha kuvvetli bir şekilde olmasını istemesinden idi."

 

Abdullah bin Ebi Bekr ise: "Böyle demesinin sebebi, o gece biat edilmesini geciktirmek içindi. Böylece Abdullah bin Ubey gelip orada hazır bulunacak ve biat daha kuvvetli olacak idi" demiştir.

 

 

 

Amir der ki: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) amcası Abbas ile birlikte Akabe'de ağacın altında bulunan yetmiş kişilik Ensar topluluğunun yanına gelince:

"Sözcünüz konuşsun ve sözü uzatmasın. Çünkü müşriklerin casusları, sizleri arıyorlar. Eğer burada olduğunuzu anlarlarsa, durumunuzu ifşa ederler'' buyurdu. Sözcüleri Ebu Umame: "Ey Muhammed! Rabbin için ne istersen iste. Sonra kendin için de ne istersen iste. Sonra da bunu yaptığımız takdirde Allah'ın bize ve size vereceği sevabı anlat" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Rabbim için sizden istediğim, ona ibadet etmeniz ve hiç bir şeyi O'na ortak koşmamanızdır. Kendim ve ashabım için istediğim ise, bizleri barındırmanız, bize yardım etmeniz ve kendinizi koruduğunuz gibi bizi de korumanızdır" buyurdu. Oradakiler: "Bunu yaparsak, bizim için ne vardır?" diye sorunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sizin için cennet vardır" buyurdu. Bunun üzerine onlar da: "O zaman bunları yerine getiririz" dediler.

 

 

 

Amir der ki: "Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gece vakti sözüne itibar olunan amcası Abbas ile birlikte Akabe'de ağacın altında bulunan yetmiş kişilik Ensar topluluğunun yanına geldi." Sonrasında ravi mana olarak bir önceki hadisin aynısını zikretmiş ve: "Şa'bi'nin: ‘‘Ne genç, ne ihtiyar bundan daha kısa ve daha özlü bir konuşma işitmedi’‘ dediğini duydu" demiştir.

 

Başka bir kanalla Ebu Mes'ud el-Ensari'den bir öncekinin aynısı rivayet edilmiştir. Ravi der ki: "Ebu Mes'ud oradakilerin yaşça en küçükleri idi."

 

Şa'bi: "Ne genç, ne ihtiyar bundan daha kısa ve daha özlü bir konuşma işitmedi" demiştir.

 

 

 

Ubeyd bin Rifa'a der ki: içki tulumları getirilmişti. Ubade bin es-Samit gelip onları yırttı ve şöyle dedi: "Biz Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) istekli ve isteksiz halimizde işitip itaat etmek, bolluk ve darlıkta infakta bulunmak, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmadan hakkı söylemek, kendisine yardım etmek, yanımıza Yesrib'e geldiğinde kendimizi, hanımlarımızı ve çocuklarımızı koruduğumuz gibi kendisini korumak üzere biat ettik. Buna karşılık ta bize cennet vardır. işte Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biatımız bu şekilde idi."

 

 

 

Ubade bin el-Velid bin Ubade bin es-Samit, babası kanalıyla dedesi Ubade bin es-Samit'ten bildiriyor: "Biz Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) savaş biatı olarak, bollukta ve darlıkta, sevinçli ve kederli zamanda, başkası bize tercih edilse bile emirleri dinleyip itaat etmek, işinin ehli yöneticiyle emirlik konusunda çekişmemek, nerede olursak olalım hakkı söyleyip Allah uğrunda kimsenin kınamasından çekinmemek üzere biat ettik."

 

Velid der ki: "Kabilem ise ‘‘Başkası bize tercih edilse bile’‘ kısmı için bana karşı çıkıyor. Vallahi babamın bana anlattığını sana da aynı şekilde aktaracağım. Bizler hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayız."

 

 

 

ibn ishak der ki: Abdullah bin Ebi Bekr bin Hazm'ın bana bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Es'ad bin Zürare'ye: "Havarilerin İsa bin Meryem'e kefil oldukları gibi, sen kendi kavminin kefilisin, ben de kavmimin (Muhacirlerin) kefiliyim" buyurmuştur.

 

 

 

ibn ishak der ki: Abdullah bin Ebi Bekr bin Hazm'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendilerine: "Havarilerin İsa bin Meryem'e kefil oldukları gibi, aranızdan kavmine kefil olacak on iki kişi çıkarın" buyurdu. Bunun üzerine Neccar oğullarından Es'ad bin Zürare: "Olur ey Allah'ın Resulü!" deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen de kendi kavminin temsilcisi ol" buyurdu. On iki temsilci çıkarak Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat ettiler. Sonrasında ravi Ka'b bin Malik'ten gelen rivayette olduğu gibi bu kişilerin isimlerini bildirdi.

 

ibn ishak'ın Ma'bed bin Ka'b bin Malik'ten rivayetinde de aynı bilgiler yer almıştır.

 

 

 

imam Malik şöyle demiştir: "Useyd bin Hudayr temsilcilerden biri idi ve Ensar'dan on iki temsilci vardı. Biat edenlerin toplamı ise yetmiş kişi idi."

 

 

 

Malik bildiriyor: "Ensar'dan yaşlı bir kişinin bana bildirdiğine göre Cibril, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kimi temsilci seçeceğini işaret edip bildiriyordu. Bu yaşlı kişinin bana Cibril'in temsilcileri işaret edip bildirdiğini anlattığı zamana kadar Akabe biatında her kabileden iki temsilcinin ve benim kabilemden bir temsilcinin olmasına şaşırıyordum. O zaman temsilcilerin sayısı dokuzu Hazreclilerden ve üçü Evslilerden olmak üzere on iki kişi idi.

 

 

 

Musa bin Ukbe ile Urve derler ki: Ertesi yıl Ensar'dan yetmiş kişi hacca geldi. Bunların kırkı orta yaşlı, otuzu da gençlerinden oluşmakta idi. En küçükleri de Ebu Mes'ud Ukbe bin Amr bin Sa'lebe ve Cabir bin Abdillah idi. O zaman Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Akabe'de buluştular. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Abbas bin Abdilmuttalib vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendilerine Allah'ın kendisine tahsis ettiği peygamberlik ve ikramdan bahsedip kendilerini İslam'a, mallarını ve canlarını korudukları gibi kendisini korumak üzere biat etmeye davet etti. Onlar da bu daveti kabul edip kendisini tasdik ederek: "Rabbin için ve kendin için bizden istediğin sözü al" dediler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Rabbim için ona hiç bir şeyi ortak koşmamanızı, kendim içinde canınızı ve malınızı müdafaa ettiğiniz hususlarda beni de müdafaa etmenizi şart kılıyorum'' buyurdu. Onlar bu şartı kabul edince Abbas onlardan Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefa göstereceklerine dair söz almaya başladı. Abbas onlarla Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arasındaki bu anlaşmayı çok büyütmüştü.

 

Sonrasında ravi Abdulmuttalib'in annesi Selma binti Amr bin Zeyd bin Adiy bin en-Neccar'ı ve ilk olarak biat eden kişinin Ebu'l-Heysem et-Teyyihan'ın olduğunu, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ne dediğini ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine ne cevap verdiğini ibn ishak'ın rivayetinde geçtiği üzere zikretti. Sonra da biat eden diğer kişilerin isimlerini zikretti.

 

Urve der ki: "Evs ve Hazrec kabilelerinden Akabe'de bulunanlar yetmiş adam ve bir kadın idi."

 

 

 

ibn ishak der ki: "Evs, Hazrec ve diğer kabilelerden Akabe'de bulunanlar yetmiş adam idi. Ancak bunların dışında Hazrec kabilesinden de iki kadın vardı. Bunlardan biri Ümmü Umare'dir. Bu kadının kocası ve iki oğlu da Akabe'de bulunmuştu. Böylece Akabe'de bulunanların sayısı iki kadın ile birlikte yetmiş beş idi."

 

ibn ishak bu kişilerin isimlerini zikretti, ancak uzun olur diye biz zikretmedik.

 

 

 

ibn ishak der ki: "Akabe gecesi insanlar, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat ettikten sonra dağılmış ve ikinci gün Kureyşliler, biat haberinin aslını araştırmaya başlamıştı. Bu haberin doğru olduğunu görünce de biat edenlerin peşine düştüler. Sa'd bin Ubade ve Munzir bin Amr'a yetiştiler. Fakat Münzir'i yakalayamadılar. Sa'd'ı yakaladılar ve yükünün ipiyle onun ellerini boynuna bağladılar. O gür saçlı biri idi. Mut'im bin Adiy ve Haris bin Umeyye gelinceye kadar onu geri çevirip döverek perçeminden sürüklemeye başladılar. Bu ikisi Medine'ye geldiklerinde Sa'd onları himayesi altına alırdı. Bu sebeple bu ikisi Sa'd'ı Kureyşlilerin elinden kurtarıp serbest bıraktı.''

 

 

 

Aynı isnad ile ibn ishak'tan bildirilene göre Asım bin Ömer bin Katade şöyle demiştir: Havva binti Zeyd bin es-Seken, Kays bin Ubeyd el-Hatıb'in nikahı altında idi. -Ravi böyle demiştir. Ancak kendisi Kays bin Ubeyd elHatım'dir- Annesi, Sa'd bin Muaz'ın kız kardeşi Akreb binti Muaz'dır. Havva Müslüman olmuş ve Müslümanlığı güzel bir şekilde yaşamaya başlamıştı. Kocası Kays ise hala küfrü üzere idi. Havva'nın yanına girip onun namaz kıldığını görünce kendisine eziyet ederdi. Mekke'de olan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Medine'de olan hiçbir şeyden habersiz kalmıyordu.

 

Sonrasında Kays şöyle devam etti: "Kavmimden bir grup müşrik ile birlikte hac için Mekke'ye gittim. Bu sırada bir kişi beni sormaktaydı. Bu kişiye beni gösterdiklerinde bana gelip: "Sen Kays mısın?" dedi. "Evet" dediğimde:

 

"Havva'nın kocası mısın?" dedi. Yine: "Evet" dediğimde: "Neden ona zarar verip dini konusunda kendisine eziyet ediyorsun?" dedi. Bunun üzerine: "Bir daha böyle bir şey yapmam" dediğimde: "Ona bu şekilde kötü muamele etme" dedi. Ben de: "Olur" dedim.

Kays, Medine'ye gelince bu durumu eşine zikretti ve: "Dininde serbestsin.

Vallahi onda güzel bir yüz ve güzel bir hal vardı" dedi.

 

 

 

Aynı isnad ile ibn ishak şöyle demiştir: Muaz bin Amr bin el-Cemuh, Akabe biatında bulunmuş ve Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat etmiştir. Amr, Seleme oğullarının efendisi idi. Evinin avlusunda Menaf denilen ağaçtan bir put edinmişti. Seleme oğullarının gençlerinden Muaz bin Cebel, Muaz bin Amr ve başkaları Müslüman olunca geceleri Amr'ın evine geçerek putu alıyor ve içinde pislikler bulunan Seleme oğullarının çukurlarından bir çukura baş aşağı atıyordu. Sabah olunca Amr: "Yazıklar olsun size, bu gece tanrımızı kim çaldı?" der ve onu aramaya başlardı. Onu bulduğunda güzelce yıkayıp temizler ve ona güzel kokular sürerdi. Sonra da: "Vallahi sana böyle yapan kişiyi bilsem onu yakardım" derdi. Ertesi gece gençler yine aynı şeyi yaparlardı. Bu durum birkaç defa tekerrür edince, Amr sonunda onu bulduğu yerden çıkarıp yıkayarak temizledi, güzel kokular sürdü ve kılıcını onun boynuna asarak: "Vallahi bunu sana kimin yaptığını bilmiyorum. Eğer sende bir hayır varsa, işte kılıÇ, kendini koru" dedi.

 

 

 

Amr akşamlayıp uyuyunca gençler putun boynundan kılıcı alarak ölü bir köpeği kılıcın yerine astılar. Sonra onu içinde pislikler bulunan Seleme oğullarının kuyularından bir kuyuya attılar. Amr sabahlayınca yine onu yerinde bulamamıştı. Onu aramaya başladı ve ona bir köpek bağlı olduğu halde bir kuyuya yüz üstü atılmış olarak buldu. Onu böyle görüp durumunu anladığı ve kavminden Müslüman olanlarla konuştuğunda kendisi de Müslüman oldu ve Müslümanlığı güzel bir şekilde yaşadı. Amr Müslüman olduğunda ve ilahi bilgileri edindiğinde putu hakkında şöyle dedi: "Vallahi sen bir ilah olsaydın böyle olmazdın Bir köpekle kuyu içinde bu şekilde durmazdın.

 

Zelil bir tanrı olarak atıldığın yerden iğrendik Şimdi düşününce senin ne olduğunu öğrendik. Bağışlayıcı ve lütuf sahibi olan Allah'a hamdolsun Dinleri koyan ve bol rızıklar veren Allah'a hamdolsun O, kendisinden kurtuluş olmayan kabir karanlığına girmeden önce beni uyarandır O, hidayete ermiş ve güvenilir olan peygamber Ahmed vasıtasıyla beni kurtarandır. "

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Hicret İçin Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) İzin Verilmeden Önce Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'yi Hicret Yeri Olarak Göstermesi Üzere Ashabından Hicret Eden Kişiler