DELAİLU NÜBÜVVE |
RESULULLAH'IN (S.A.V.) PEYGAMBER OLARAK GÖNDERİLİŞİNE DAİR BÖLÜMLER |
Kahinin Sözünün Doğru
Çıkması, Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Peygamber Olarak Gönderilmesinden
Sonra Kahinliğin Sona Ermesi veya çoğunun Yok Olması
Yüce Allah: "Biz,
en yakın göğü ziynetlerle, yıldızlarla donattık. Onu itaatten çıkan her
şeytandan koruduk. Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu)
dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için
sürekli bir azap ta vardır. Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen
bir alev izler (ve yok eder)"[Saffat 6-10] buyurmaktadır.
Yine: "Andolsun
biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar
yaptık"[Mülk 5] buyurmaktadır.
Yine: "Andolsun,
biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik. Onu kovulmuş her
şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş
takip etmektedir"[Hicr 16-18] buyurmaktadır.
Cinler hakkında verdiği
haberde de: "Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan
ateşlerle doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde
otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş
buluyor''[Cin 8-9] buyurmaktadır...
Hz. Aişe der ki:
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! Kahinler
bize bir şey hakkında konuşur ve biz de onu hakikat olarak bulurduk"
dediğimde: "Bu doğru olan sözdür, onu cinni kapar da dostunun kulağına
atar; o da ona yüz tane yalan katar'' buyurdu.
Müslim, Sahih'de Abd bin
Humeyd kanalıyla Abdurrezzak'tan ve Buhari ise başka bir kanalla Ma'mer'den
rivayet etmiştir.
--- Müslim (122) -
Buhari (5762).
Ebu Hureyre'nin
bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
''Allah gökyüzündeki meleklere bir işin yerine getirilmesini hükmettiği zaman,
düz ve sert bir taş üzerindeki zincir (sesi) gibi olan bu ilahi hükme melekler
itaat ederek korku ile kanatlarını birbirine vururlar. Bu korku kalplerinden
giderilince melekler (Cebrail ve Mikail gibi Mukarrebun meleklerine):
‘‘Rabbiniz ne buyurdu?’‘ diye sorarlar. Onlar da: ‘‘Allah hak sözü söyledi.
Allah pek yücedir, pek büyüktür’‘ derler. Böylece kulak hırsızları, Allah'ın o
emir ve takdirini işitirler. O sırada kulak hırsızları birbirinin üstünde şöyle
dizilmiş olurlar.'' (Süfyan, dinleyici şeytanların birbirleri üstünde nasıl
dizili olduğunu (elleriyle) işaret ederek gösterdi) "Bu vaziyette iken
meleklerin konuşmalarını işiten en üstteki bunu bir altındakine ulaştırır.
Sonra o da bir altındakine ulaştırır. Nihayet o haber sihirbazın veya kahinin
diline atılır. Bazen ateş kıvılcımı onu sihirbazın veya kahinin diline atmadan
önce yetişir, bazen de yetişmez. O da o haberle beraber yüz yalan uydurup halka
söyler. Bu durum yeryüzünde gerçekleşince de gökyüzünden gelen bu haberi
işitenler: ‘‘Bize, filan ve filan günde şöyle şöyle olacak diye haber vermedi
mi?’‘ derler. Gökyüzünden işitilen şey ile de bu kişi artık tasdik edilir.''
Buhari Sahih'de Humeydi
kanalıyla rivayet etmiştir.
--- Buhari (4701).
ibn Abbas'ın
bildirdiğine göre Ensar'dan bir adam şöyle anlatmıştır: "Bir gece ashab
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte otururken, bir yıldız
kaydı ve ışık saçtı. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cahiliye
döneminde, yıldız kayınca ne derdiniz?'' diye sorunca, sahabe: "Biz bu
durumda: ‘‘Bu gece büyük bir adam doğdu ve büyük bir adam öldü’‘ derdik"
karşılığını verdiler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu: "Yıldız, hiç kimsenin ne ölümü ne de doğumu için kaymaz.
Aziz ve Celil olan Rabbimiz bir işe hüküm verdiği zaman arşı taşıyan melekler
Allah'ı tesbih ederler sonra da onlardan sonra gelenler gök halkı Allah'ı
tesbih ederler. Bu tesbih yeryüzü semasının ehline yetişene kadar devam eder.
Arşı taşıyan meleklerden sonra gelenler, Arş'ı taşıyan meleklere:
"Rabbiniz ne dedi?'' diye sorunca, Arşı taşıyan melekler Yüce Allah'ın
söylediğini onlara bildirirler. Bunun üzerine gökyüzü ehli birbirine bunu haber
verirler. Bu, yeryüzü semasına yetişene kadar böyle devam eder. Bu sırada
Cinler bu haberi kulak hırsızlığı ile çalarlar. Cinler işitileni kaparak onu
dostlarına aktarırlar ve bu sırada (yıldızlarla taşlanarak) kovalanırlar.
Olduğu gibi getirdikleri (haber) haktır. Fakat onlar ona yalan karıştırırlar ve
ziyadede bulunurlar.''
Müslim, Sahih'de Velid
bin Müslim kanalıyla Evzai'den rivayet etmiştir.
--- Müslim (124).
Muhammed bin ishak bin
Yesar bunu Zühri kanalıyla aktarmış ve rivayetinin sonunda: "Ancak Yüce
Allah bu yıldızlarla şeytanların işitmesini engelledi ve kahinlik böylece sona
erdi" ibaresi geçmiştir.
Ma'mer bunu Zühri
kanalıyla rivayet etmiş ve rivayetinin sonunda şöyle demiştir: Zühri'ye:
"Cahiliye döneminde onlar taşlanır mıydı?" dediğimde:
"Evet"
karşılığını verdi. Kendisine: "Yüce Allah: ‘‘Doğrusu biz, göğün
dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa,
kendisini gözleyen bir ateş buluyor’‘[Cin 9] buyurmaktadır" dediğimde:
"Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber olarak gönderildiği
zaman gök cinlere karşı daha sert önlemlerle korunmaya başlandı" dedi.
ibn Abbas der ki: "(Bir
gece) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından bir grupla otururken
bir yıldız kaydı ve ışık saçtı." Sonrasında ravi Evzai'nin hadisinin
aynısını aktarmıştır. Sonra da Ma'mer bunu Zühri'ye zikretti. Bu da kitaba
muvafık olandır. Çünkü cinler hakkında: "Doğrusu biz göğü yokladık; onu
sert bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk"[Cin 5] buyruğu ile
cinler hakkında hayır söylemiş ve onlara semada bekçilerin çoğaldığını, kayan
ateşin onlardan ve kendilerinden olduğunu haber vermiştir.
Bu da Cahiliye döneminde
de semada bekçilerin ve kayan ateşlerin olduğuna delalet etmektedir. Şihab
ifadesi Arapların dilinde harlanmış ateş demektir.
Başka bir kanalla
bildirilene göre ibn Abbas şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) cinlere Kur'an okumadığı gibi onları görmedi de. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ashabından bir grupla beraber (Ukaz panayırına doğru) yola
çıktı. Şeytanlar kavimlerine boş olarak döndüklerinde, kendilerine: "Size
ne oldu?" diye sordular. Şeytanlar: "Gök haberleri ile aramıza bir
set çekildi ve üzerimize ateşten kıvılcımlar gönderildi" karşılığını
verdiler. Kavimleri: "Sizinle gök haberlerinin arasına, meydana gelen
önemli bir şey yüzünden set çekilmiştir. Yeryüzünün doğu ve batısına gidin de
gök haberleri ile aranıza set çeken bu olay nedir bir bakın!" dedi.
Bunlardan Tihame
taraflarına gidenler, Ukaz panayırına gitmek üzere olan Resulullah'la
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Nahle denilen yerde ashabına sabah namazını
kıldırırken karşılaştılar. Okunan Kur'an'ı duyduklarında dinlemeye başladılar
ve birbirlerine: "Vallahi gök haberleri ile aramıza giren şey işte
bu!" dediler.
Oradan kavimlerine
döndüler ve: "Ey kavmimiz! Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici
bir Kur'an dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak
koşmayacağız" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah, Peygamber'ine (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "De ki, bana cinlerden bir topluluğun (Kur'an'ı)
dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi"[Cin 1] diye vahyetti.
Müslim, Sahih'de Şeyban
bin Ferruh kanalıyla (Ebu Avane'den) ve Buhari ise Müsedded ve başkası
kanalıyla rivayet etmiştir.
--- Müslim (1/331).
Bu olayın cinlerin set
çekildiğini ilk olarak öğrendikleri zaman vaki olduğunu zikretmiştik. Ancak:
"Gök haberleri ile aramıza bir set çekildi" ifadesiyle korumaların ve
ateş kıvılcımlarının çoğaltıldığını kastetmişlerdir.
Yine başka bir kanalla
bildirilene göre ibn Abbas şöyle demiştir: Önceleri şeytanlar gökyüzüne çıkar
ve vahyi dinlerlerdi. Vahiyden hak olarak bir söz işittikleri zaman ona dokuz
yalan katarlar ve onu yeryüzüne indirirlerdi. insanlar da o bir sözü hak
olarak, diğer dokuz sözü de yalan olarak bulurdu. Bu durum Yüce Allah,
Muhammed'i peygamber olarak gönderene kadar devam etti. Sonra gök cinlere karşı
korundu ve dinlemeleri engellendi. Bu durumu iblis'e zikrettiklerinde:
"Bugün yerde önemli bir olay meydana gelmiş olmalıdır" dedi ve (ne
olduğuna bakmaları için onları yeryüzünün her tarafına) gönderdi. Onlar
Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki dağ arasında Nahle vadisinde
Kur'an okurken buldular. Bunun üzerine: "Vallahi olan şey işte budur"
dediler. Yıldızın kaydığını ve kaybolup gittiğini gördüğünüz zaman ona (cin'e)
yetiştiği zamandır. Yıldız kesinlikle ona yetişir, ama onu öldürmez. Onun
yüzünü ve elini yakar.
Said bin Cübeyr
bildiriyor: ibn Abbas: "Kalplerinden korku giderilince birbirlerine,
‘‘Rabbiniz ne söyledi?’‘ diye sorarlar. Onlar da ‘‘Gerçeği’‘ diye cevap
verirler. O, yücedir, büyüktür"[Sebe 23] buyruğunu açıklarken şöyle
demiştir: Cinlerden her grubun, semada vahyi dinlemek için oturdukları bir yer
vardı. Vahiy indiği zaman, zincirin, mermerin üzerinde sürüklenmesi gibi ses
çıkardı. Kendilerine vahiy inen her sema halkı muhakkak korkudan bayılıp yere
düşerlerdi. Kalplerinden korku giderilince birbirlerine: "Rabbiniz ne
söyledi?" diye sorarlardı. Onlar da "Gerçeği; O, yücedir,
büyüktür" diye cevap verirlerdi. Sonra: "Bu yıl falan şeyolacak"
derlerdi. Bunu duyan cinler de kahinlere gidip haber verirler, kahinler de
insanlara: "Şu şu şeyler olacak" derlerdi. insanlar da, kahinlerin
dediğinin çıktığını görürlerdi (ve onlara inanırlardı). Allah, Muhammed'i
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderdiği zaman, cinler (alevli ateşlerle)
kovalanmaya başladılar. Araplar, cinlerin kendilerine semadan haber verememesi
üzerine: "Semadakiler helak oldu" dediler ve devesi olan her gün bir
deve, sığırı olan her gün bir sığır, davarı olan her gün bir koyun kesip
mallarını neredeyse tükettiler. Arapların en akıllısı olan Sakif kabilesi şöyle
dedi: "Ey insanlar! Mallarınızı böyle tüketmeyin. Semada bulunanlar
ölmedi. Bu bir dağınıklık sebebiyle değildir. Sizler belli işaretleriniz olan
yıldızların, Güneş'in, Ay'ın, gece ve gündüzün olduğu gibi durduğunu görmüyor
musunuz?" dediler. iblis de: "Bugün yerde önemli bir olay meydana
gelmiş olmalıdır. Bana yerin her tarafından toprak getirin" dedi. Ona
yerin toprağından getirdiler, toprakları koklamaya başladı. Mekke toprağını
koklayınca: "işte bu önemli olay burada olmuştur" dedi. Olanlara
kulak kabarttılar ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber
olarak gönderilmiş olduğunu anladılar."
Amir eş-Şa'bi der ki:
Yüce Allah, Muhammed'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber olarak gönderene
kadar yıldızların kıvılcımıyla taşlanma yapılmamaktaydı. Ancak taşlanmaya
başlandıktan sonra hayvanlarını serbest bırakmaya ve kölelerini azat etmeye
başladılar. Bunun üzerine Abduyaleyl: "Bakın bakalım, eğer yıldızlar
bilinen yıldızlardan ise sorun insanlardadır. Eğer değil ise yerde önemli bir
olay meydana gelmiş demektir" dedi. Baktıklarında sebebin anlaşılmadığını
gördüler ve kulak hırsızlığından menedildiler. Daha az bir zaman geçmişti ki
Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber olarak çıktığı
haberini aldılar.
Ancak başka bir kanalla
gelen rivayete göre ibn Abbas şöyle demiştir: Hz. İsa ile Muhammed (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) arasındaki dönemde cinler serbest bırakılmış ve gökle
aralarına herhangi bir engel konulmamıştı. Gökte kendileri için özel yerler
vardı ve bu yerde oturup göğün haberlerini dinlerlerdi. Ancak Yüce Allah,
Muhammed'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber olarak gönderince gök
cinlere karşı çok sert önlemlerle korundu ve çıkmak isteyen şeytanların üzerine
ateş kıvılcımları gönderilmeye başlandı. Şeytanlar bu yeni durumu şaşkınlıkla
karşıladılar ve: "Yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri
onlara iyilik mi diledi" demeye başladılar.
iblis ise:
"Yeryüzünde mutlaka yeni bir olay meydana gelmiştir" dedi ve bütün
cinler yanında toplandı. Toplanınca da iblis onlara: "Tüm yeryüzüne
dağılın ve gökte meydana gelen bu yeni olayın ne olduğunu bana öğrenin"
dedi. Bu yönde ilk gönderilen grup da cinlerin eşrafından olan Nusaybin
cinlerinden bir gruptu. iblis bunları Tihame'ye gönderdi. Bunlar Nahle vadisine
yetiştikleri zaman Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) burada sabah
namazını kıldığını gördüler. Kulak kesildiklerinde Kur'an okuduğunu işittiler
ve birbirlerine: "Susup dinleyin!" dediler. Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) cinlerin onu dinlediğinden haberi olmamıştı. Namazı
bitirdikten sonra da birer mümin olarak kavimlerine döndüler ve: "Biz iman
ettik" dediler. --- İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-nihaye (3/19, 20).
Bu rivayet, "Sabit
- Ebu Bişr - Said bin Cübeyr - ibn Abbas" kanalıyla gelen rivayete
muvafıktır. Ancak: "Hz. İsa ile Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
arasındaki dönemde cinler serbest bırakılmış gökle aralarına herhangi bir engel
konulmamıştı" şeklindeki ziyadeyi Atiyye bin Avf rivayette tek kalmıştır.
Bunun ibn Abbas
kanalıyla da rivayet edilmesi muhtemelen Hz. İsa ile Muhammed (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) arasındaki dönemde göğün cinlere karşı çok sert önlemlerle
korunmaması yönündedir.
--- Buhari, Sahih (5/46)
ve İbn Hişam, es-Sire (2/31). Bakın: Uyunu'l-Eser (1/169-171)
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: