DELAİLU

NÜBÜVVE

RESULULLAH'IN (S.A.V.) PEYGAMBER

OLARAK GÖNDERİLİŞİNE DAİR BÖLÜMLER

 

Acziyetle Kureyş Müşriklerinin Allah'ın Kitab'ı Hakkındaki İtiraf! ve Arap Dilini İyi Bilmelerine Rağmen Kur'an'ın Onların Diline Asla Benzememesi

 

ibn Abbas bildiriyor: Velid bin el-Muğire, Nebi'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona Kur'an okuyunca Velid yumuşar gibi oldu. Ebu Cehil bundan haberdar olunca yanına geldi ve: "Amcacığım! Kavmin sana mal topladı" dedi. Velid: "Neden?" diye sorunca, Ebu Cehil:

 

"Sana vermek için, zira bir şeyler alabilmek için Muhammed'in yanına gitmişsin" dedi. Velid: "Ama Kureyşliler de bilir ki içlerinde en fazla mala sahip olanları benim!" karşılığını verdi. Ebu Cehil: "Muhammed hakkında öyle bir şey de ki kavmin bu sözden senin onu kabul etmediğini ve onu sevmediğini anlasınlar" deyince, Velid şöyle karşılık verdi: "Onun hakkında ne diyeyim ki? Vallahi içinizde recez olsun kaside olsun, cinlerle ilgili yazılanlar olsun şiirden en çok anlayan benim. Vallahi Muhammed'in sözleri böyleSi şeylere hiç benzemiyor. Onun söylediği sözlerin bir tatlılığı, bir cazibesi var. Üst tarafı meyve veren, alt tarafı yağmur gibi bereketli olan sözler söylüyor. Söyledikleri diğer bütün sözlerin üstüne çıkarken onun sözünün üstüne söz söyleyen olmuyor ve diğer tüm sözleri yerle bir ediyor." Ebu Cehil: "Onun hakkında kötü şeyler söylemezsen kavmin senden razı olmaz" deyince, Velid: "O zaman bırak biraz düşüneyim" karşılığını verdi. Sonra Velid düşünüp taşındı ve: "Bu, başkasından öğrendiği bir büyüdür" dedi. Bunun üzerine: "Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak"[Müddessir 11] ayeti nazil oldu.

 

Biz bunu bu şekilde mevsul olarak rivayet ettik.

 

--- Hakim, Müstedrek (2/506) Bakın: İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-nihaye (3/61).

 

 

 

Hammad bin Zeyd'in, Eyyub kanalıyla bildirdiğine göre ikrime şöyle demiştir: Velid bin el-Muğire, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi ve: "Bana (Kur'an'dan) bir şeyler oku" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

"Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor"[Nahl 90] ayetini okudu. Velid: "Say o zaman" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) saydı ve Velid: "Vallahi bu sözlerin bir tatlılığı bir cazibesi var, üst tarafı meyve veren, alt tarafı da yağmur gibi bereketli olan sözlerdir. Bunlar beşer sözü değildir" dedi.

 

Yusuf bin Yakub el-Kadl ise bunu Süleyman bin Harb kanalıyla Hammad'dan mürsel olarak rivayet etmiştir.

 

Aynı şekilde Ma'mer bunu Abbad bin Mansur kanalıyla ikrime'den mürsel olarak aktarmıştır. Mu'temir bin Süleyman, babası kanalıyla aynısını bundan daha uzun bir şekilde mürsel olarak rivayet etmiştir. Bütün bu rivayetler de birbirini doğrulamaktadır.

 

--- İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-nihaye (3/61).

 

 

 

ibn Abbas bildiriyor: "Kureyş'ten bir grup Velid bin el-Muğire'nin yanında toplanmıştı. Velid, onlar arasında soylu saygın bir kimse idi. Hac mevsimi gelmişti. Onlara: "Ey Kureyş topluluğu! Hac mevsimi geldi. Arap heyetleri bu mevsimde size gelecekler. Onlar muhakkak sizin şu arkadaşınızın durumunu işitmişlerdir. Bu yüzden onun hakkında ortak bir görüş benimseyin. Onun hakkında birbirinizi yalanlar türden birbirinizin sözlerini çürütecek şekilde çelişik görüşler ileri sürmeyin" dedi. Kureyşliler: Sen, bizim için bir görüş ortaya koy biz de onu söyleyelim" karşılığını verince, Velid: "Hayır siz söyleyin, ben dinleyeyim" dedi.

 

Onlar: "Kahindir deriz'' karşılığını verdiler. Velid: "Biz kahinleri gördük.

Onun söyledikleri kahinlerin mırıldamalarına, oluşturdukları ses uyumlarına benzemiyor" deyince, Kureyşliler: "Delidir deriz'' karşılığını verdiler. Velid: "O, deli değildir. Delileri, cinler tarafından çarpılmış mecnunları gördük, onları tanıdık. Delilerin boğulmalarına, çırpınmalarına, vesveselerine benzer bir davranışı yok" deyince, Onlar: "O, şairdir deriz'' karşılığını verdiler. Velid:

 

"Hayır o şair değildir. Çünkü biz şiiri biliriz. Recezini, Hezecini, Karidini, Makbudunu, Mebsutunu (şiirde Aruz vezninin kalıplarını) kısacası şiirin her türünü tanırım. Onun söyledikleri, şiirin hiçbir çeşidine benzemiyor" deyince, Kureyşliler: "Sihirbazdır, deriz" dediler. Velid: "O, sihirbaz değildir. Sihirbazları ve yaptıkları sihri gördük. Onun sözleri sihirbazların üfürüklerine, düğümlerine benzemiyor" dedi. Kureyşliler: "O zaman ne diyelim?" diye sorunca, Velid şöyle cevap verdi: "Vallahi, onun sözünde bir tatlılık var. Onun gövdesi sağlamdır ve dalları olgun meyveler taşıyor. Siz, bunlardan hangisini söylerseniz söyleyin, sözünüzün batıl olduğu hemen bilinir. Sözlerin söylenmeye en uygunu: ‘‘Oğulla babayı, kardeşle kardeşi, kocayla hanımını, kişiyle aşiretini birbirinden ayıran bir sihirbazdır’‘ demenizdir." Bu öneriyi kabul ederek dağılınca, Yüce Allah Velid hakkında: "Tek olarak yaratıp kendisine bol bol mal, çevresinde bulunan oğullar verdiğim ve nimetleri yaydıkça yaydığım o kimseyi bana bırak. Bir de verdiğim nimetten artırmamı umar, Hayır, hayır; çünkü o, bizim ayetterimize karşı son derece inatçıdır"[Müddessir 11-16] ayetlerini indirdi. Onunla beraber olan grup hakkında da:

 

"Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar ederek) Kur'an'ı da parça parça edenlerdir. Rabbine and olsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız"[Hicr 91, 92, 93] ayetlerini indirdi. Bu ayette hacca gelen kimselerle Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hakkında ileri geri konuşanlar kastedilmektedir. Araplar hac görevinden sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emri ile geri döndüklerinde Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anılması bütün Arap ülkelerinde yayıldı.

 

--- İbn Kesir el-Bidaye ve'n-nihaye (3/61).

 

 

 

ibn Abbas der ki: Nadr bin el-Haris bin Kelde bin Alkame bin Abdimenaf bin Abdiddar bin Kusay kalkıp şöyle dedi: "Ey Kureyş topluluğu! Vallahi başınıza daha önce hiç gelmeyen bir şey gelmiştir. Muhammed aranızda ufak bir çocukken içinizde kendisinden en hoşnut olanınız, sözü en doğru olanınız güveni en büyük olanınızdı. Nihayet zülüfleri ağarıp ta size Kur'an'ı getirdiğinde: ‘‘O bir sihirbazdır’‘ dediniz. Hayır, Vallahi o sihirbaz değildir. Sihirbazları ve yaptıkları sihri gördük. Onun sözleri sihirbazların üfürüklerine, düğümlerine benzemiyor. Siz: ‘‘O bir kahindir’‘ dediniz. Hayır, Vallahi o kahin değildir. Biz kahinlerin hallerini ve uydurma sözlerini gördük. Siz: ‘‘O bir şairdir’‘ dediniz. Hayır, Vallahi o şair değildir. Çünkü biz şiiri biliriz. Hezecini, Recezini, Karıdini, (şiirde Aruz vezninin kalıplarını kısacası şiirin her türünü) tanırız. Siz: ‘‘O bir delidir’‘ dediniz. Hayır, Vallahi o deli değildir. Delileri, cinler tarafından çarpılmış mecnunları gördük. Onun, delilerin boğulmalarına, çırpınmalarına ve vesveselerine benzer bir davranışı yoktur. Ey Kureyş topluluğu! Durumunuza iyice bakın, Vallahi size ağır bir şey inmiştir."

 

Nadr, Kureyş şeytanlarından olup Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eziyet veren ve kendisine düşmanlık eden biri idi.

 

--- İbn Hişam, es-Sire (1/319, 320).

 

 

 

Cabir bin Abdillah der ki: Ebu Cehil ile Kureyş'in ileri gelenleri:

"Muhammed'in davası (Mekke'de) yayıldı. Sihir, kehanet ve şiir konusunda bilgisi olan birini bulalım da yanına gönderelim. Onunla konuşsun ve derdinin ne olduğunu öğrensin" dediler. Bunun üzerine Utbe: "Benim sihir, kehanet ve şiir konusunda bilgim var. Şayet onun yaptığı bu tür şeyler ise gözümden kaçmaz anlarım" dedi ve konuşmak üzere Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gitti. Yanına vardığında: "Ey Muhammed! Sen mi daha hayırlı birisin, yoksa Haşim mi? Sen mi daha hayırlı birisin, yoksa Abdulmuttalib mi? Sen mi daha hayırlı birisin yoksa Abdullah mı?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona herhangi bir cevap vermedi. Bunun üzerine Utbe: "O zaman neden ilahlarımıza dil uzatıyor ve atalarımızın sapmış olduğunu söylüyorsun? istediğin liderimiz olmaksa senin sancağının altına gireriz ve hayatta olduğun sürece bizim liderimiz olursun. istediğin kadınsa Kureyş'ten istediğin on kadını seç onları seninle evlendirelim. istediğin malsa aramızda sana ve senden sonra gelecek çocuklarına da yetecek kadar mal toplar veririz" dedi. Utbe bu şekilde konuşurken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sessizce dinliyor ve konuşmuyordu. Utbe sözlerini bitirince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bismillahirrahmanirrahim'' dedi ve: "Ha Mim. Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, ayetleri uzun uzun açıklanmıştır. Ama insanların çoğu yüz çevirmiştir, onlar işitmezler de: ‘‘Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır, kulaklarımızda ağırlık, bizimle senin aranda anlaşmamıza engel vardır; istediğini yap, biz de yapacağız’‘ derler.

 

Onlara söyle: ‘‘Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, ilahınızın tek ilah olduğu vahyolunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan bağışlanma dileyin; vayortak koşanlara!’‘ Onlar zekat vermezler; ahireti inkar edenler de yalnız onlardır. Doğrusu inanıp yararlı iş işleyenlere, onlara kesintisiz bir ecir vardır. ‘‘Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O, alemlerin Rabbidir’‘ de. Yeryüzüne üstünden ağır baskılar (dağlar) yerleştirdi, onu bereketli kıldı; arayıp soranlar için gıdalarını tam (toplam) dört gün içinde yetiştirmesi kanununu koydu (takdir etti). Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: ‘‘İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin’‘ dedi. ikisi de: ‘‘isteyerek geldik’‘ dediler. Böylece onları, iki gün içinde yedi göğe tamamladı ve her göğün işini kendisine bildirdi. Yakın göğü ışıklarla donattık ve bozulmaktan koruduk. işte bu, bilen, güçlü olan Allah'ın kanunudur. Eğer yüz çevirirlerse onlara: ‘‘işte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım’‘ de"[Fussilet 1-13] ayetlerini okudu.

 

Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu şekilde okurken Utbe elini Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ağzına koydu ve aradaki akrabalık bağı aşkına artık okumayı kesmesini istedi. Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanından ayrıldıktan sonra da Kureyşlilerin yanına gitmedi.

 

Ebu Cehil: "Ey Kureyş topluluğu! Vallahi gördüğümüz kadarıyla Utbe de Muhammed'in dinine girdi ve yemeklerini pek beğendi. Ancak bunu mutlaka ihtiyacından dolayı yapmıştır. Haydi, yanına gidelim" dedi ve Utbe'nin evine gittiler. Yanına vardıklarında Ebu Cehil: "Ey Utbe! Vallahi biz senin Muhammed'in dinine girdiğini, davasını beğendiğini düşündük. Eğer ihtiyacın varsa sana, seni Muhammed'in vereceklerine muhtaç bırakmayacak kadarıyla aramızda mal toplar veririz" dedi. Ancak Utbe buna çok kızdı ve bir daha Muhammed'le konuşmayacağına dair yemin etti. Utbe: "Siz de biliyorsunuz ki Kureyşliler içinde malı en fazla olanlardan biriyim. Ancak yanına gittiğimde ... " dedi ve Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile aralarında geçenleri onlara aktardı. Sonra şöyle dedi: "Ancak bana öyle bir cevap verdi ki Vallahi bu cevap, ne sihre, ne şiire, ne de kehanete benziyor. Bana:

"Bismillahirrahmanirrahim. "Ha Mim. Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, ayetleri uzun uzun açıklanmıştır ... Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: "İşte sizi, Ad ve Semud'un'başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım"[Fussilet 1-13] ayetlerini okudu,

 

Yahya rivayetinde şöyle demiştir: "Bana: ‘‘Aklını kullanan bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, ayetleri uzun uzun açıklanmıştır ... Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: "İşte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım’‘[Fussilet 1-13] ayetlerini okudu ki en son ağzını kapatmak zorunda kaldım ve aramızdaki akrabalık bağı aşkına artık okumamasını istedim, Siz de biliyorsunuz ki Muhammed bir şey dediği zaman yalan söylemez. Bahsettiği azabın (yıldırımın) üzerinize inmesinden korktum,"

 

--- İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-nihaye (3/62),

 

 

 

Muhammed bin Ka'b der ki: Bana anlatılana göre Utbe bin Rabia, efendi ve hoş görülü birisiydi. Bir gün Kureyşlilerin meclisinde bulunuyordu. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da tek başına Mescid'de oturduğunu görünce meclisteki Kureyşlilere: "Ey Kureyş topluluğu! Şunun yanına gidip konuşayım mı? Ona bazı tekliflerde bulunayım. Belki bazılarını kabul eder de bizi rahat bırakır" deyince, oradakiler: "Ey Ebu'l-Velid! Tabi gidebilirsin" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Utbe meclisten ayrılıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gidip oturdu." Sonrasında ravi, Utbe'nin Allah Resulü'ne mal, mülk ve diğer şeyler konusunda yaptığı teklifleri zikreder ve şöyle devam eder: Utbe sözünü bitirince, Allah Resulü ona: ''Ey Ebu'l- Velid! Bitirdin mi?" diye sordu. Utbe: "Bitirdim" deyince Allah Resulü: "O zaman dinle'' buyurdu. Utbe: "Dinliyorum" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

 

"Bismillahirrahmanirrahim. "Ha Mim. Bu Kur'an, Rahman ve Rahim olan Allah'tan indirilmedir. Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur'an olarak ayetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır"[Fussilet 1-3] şeklinde Fussilet Suresini okumaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sureyi okurken Utbe ellerini beline dayadı ve susup sonuna kadar dinledi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde ayetine ulaştığı zaman kalkıp secde etti ve: "Ey Ebu'l- Velid! Duydun mu?" diye sordu. Utbe: "Duydum" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''İşte sen ve işte bana söylenenler'' buyurdu.

 

Bunun üzerine Utbe mecliste oturan arkadaşlarının yanına gitti.

 

Meclistekiler onun geldiğini görünce birbirlerine: "Allah adına yemin ederiz ki Ebu'l-Velid bir yüzle gitti; ancak farklı bir yüzle geri döndü!" demeye başladılar. Utbe gelip yanlarına oturunca ona: "Ey Ebu'l-Velid! Ne oldu?" diye sordular. Utbe şu karşılığı verdi: "Vallahi daha önce hiç duymadığım sözleri ondan duydum. Bunlar ne şiir, ne sihir, ne de kehanettir. Ey Kureyş topluluğu! Bugün beni dinleyin! Bu adamı rahat bırakın ve ondan uzak durun. Allah'a yemin olsun ki davasından vazgeçecek değildir. Kendisinden duyduğum sözlerden de bir şeyler çıkacaktır. Onu diğer Araplarla baş başa bırakın. Şayet Araplar kendisine üstün gelirse başkasının eliyle ondan kurtulmuş olursunuz. Ancak onlara galip gelirse bilin ki onun onuru sizin onurunuz, onun izzeti sizin izzetiniz, onun hakimiyeti sizin de hakimiyetiniz demektir."

Kureyşliler: "Ey Ebu'l-Velid! Vallahi o seni büyüledi!" deyince: "Benim görüşüm budur, artık siz istediğinizi yapın" karşılığını verdi ve Ebu Talib'in, içinde O'nu övdüğü bir şiiri okudu.

 

--- İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye (3/63, 64).

 

 

 

ibn Ömer der ki: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Utbe bin Rabia'ya: "Ha Mim. Bu Kur'an, Rahman ve Rahim olan Allah'tan indirilmedir. Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur'an olarak ayetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır ... "[Fussilet 1-3] şeklinde Fussilet Suresini okuyunca, Utbe Kureyşlilerin yanına döndü ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Diğer günler istediğiniz kadar bana karşı çıkın, ama bugün beni dinleyin! Vallahi o adamdan şimdiye kadar kesinlikle duymadığım sözler duydum ve kendisine nasıl bir cevap vereceğimi bilemedim."

 

--- İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye (3/64).

 

 

 

Zühri der ki: Bana anlatıldığına göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir gece evinde namaz kılarken kendisinden (gizli bir şekilde) bir şeyler dinlemek için Ebu Cehil, Ebu Süfyan ve Ahnes bin Şerik yanına gittiler. Bunlardan her biri bir yerde oturdu ve birinin diğerinden haberi olmadan Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dinlemeye başladılar. Tan yeri ağardığı zaman dağıldılar. Bu üç kişi yolda bir yerde karşılaştılar ve birbirlerini kınayarak: "Bunu bir daha yapmayın. Sizden sefih olanlarınız bunu görür ve içlerine bir şeyler düşer" demeye başladılar. Sonra ayrılıp gittiler. ikinci gece her kişi bir gün önceki bulunduğu yere geri geldi. Yine tan yeri ağarana kadar Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dinlediler ve yine dağıldılar. Ancak yolda tekrar birbirleriyle karşılaştıklarında birbirlerine ilk dedikleri şeyleri söylediler. Sonra ayrılıp gittiler. Üçüncü gece her kişi bir gün önceki bulunduğu yere geri geldi. Yine tan yeri ağarana kadar Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dinlediler ve dağıldılar. Ancak yolda tekrar birbirleriyle karşılaştıklarında, birbirlerine: "Biz oraya bir daha gitmeyeceğimize dair ahitleşmedikçe birbirimizden ayrılmayacağız" dediler ve bu konuda ahitleşerek ayrıldılar.

 

Ahnes bin Şerik sabahladığı zaman Ebu Süfyan'ın evine giderek:

"Muhammed'den işittiklerin hakkında bana görüşünü bildir" dedi. Bunun üzerine Ebu Süfyan: "Ben bildiğim ve kendisiyle ne kastedildiğini anladığım şeyler işittim. Manasını bilmediğim ve kendisiyle ne kastedildiğini anlamadığım şeyler de işittim" karşılığını verdi. Ahnes: "Adına yemin ettiğin hakkı için ben de aynı senin gibiyim" diyerek oradan Ebu Cehil'in yanına gitti. Ona: "Ey Ebu'l-Hakem! Muhammed'den işittiklerin hakkında görüşün nedir?" diye sordu. Ebu Cehl: "Ne işittim ki? Biz ve Abdi Menaf Oğulları üstünlük kavgasına düştük. Onlar yedirdi, biz de yedirdik. Onlar yüklendi, biz de yüklendik. Onlar verdi, biz de verdik. Hatta onlarla yarış atlıları gibi diz dize geldik ve: ‘‘Kendisine gökten vahiy gelen Peygamber bizdendir'' dediler. Biz buna ne zaman yetişeceğiz? Vallahi ona asla iman etmeyeceğiz ve inanmayacağız" dedi. Bunun üzerine Ahnes bin Şerik kalkıp giderek onu terk etti.

 

--- İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye (3/64).

 

 

 

Muğire bin Şu'be der ki: Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tanıdığım ilk gün şöyle idi: Bir gün Ebu Cehil bin Hişam ile birlikte Mekke sokaklarından birinde yürürken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile karşılaştık. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Cehil'e: "Ey Ebu'l-Hakem! Allah'a ve peygamberine gel. Ben seni Allah'a davet ediyorum'' buyurunca, Ebu Cehil: "Ey Muhammed! Sen ilahlarımıza dil uzatmayı bırakmayacak mısın? Sen tebliğ ettiğine dair bizim şahitlik etmemizi mi istiyorsun? Biz senin tebliğ ettiğine şahitlik ediyoruz. Vallahi ben senin hakkı söylediğini bilsem bile yine sana tabi olmam" dedi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gidince de Ebu Cehil bana dönüp şöyle dedi: "Vallahi ben onun söylediklerinin hakikat olduğunu biliyorum. Ancak Kusay oğulları: ‘‘Hicabe görevi bizim olacak’‘ dediler. Biz: ‘‘Olur’‘ dedik. Onlar: ‘‘Nedve bizim olsun’‘ dediler, biz yine: ‘‘Olur’‘ dedik. Onlar: ‘‘Sancak bizde olacak’‘ dediler, biz yine: ‘‘Olur’‘ dedik. ‘‘Sikaye işi bizim olacak’‘ dediler, biz yine: ‘‘Olur’‘ dedik. Onlar hacılara yemek verdi, biz de verdik. Şu ana kadar onlarla hep baş başa yarış yaptık. Sonra: ‘‘Peygamber de bizdendir'' dediler. Vallahi ben bunu kabul etmem."

 

--- İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-nihaye (3/64).

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Ebu Zer El-Gifari'nin Müslüman Olması, Şairlerden Biri Olan Kardeşi Üneys'in, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hakkında Söylenen Kötü Şeylerden Beri Kılması, Kur'an'ın Mucizesi Hakkındaki İtirafı, Ebu Zer'in Otuz Gün Boyunca Yemek Yememesi ve Sadece Zemzem Suyundan İçerek Şişmanlaması