DELAİLU

NÜBÜVVE

NEBİ’İN (S.A.V.) ÜSTÜN AHLAKI, NEBİLİK VASIFLARI

VE ZUHURUNUN ÖNCEDEN BİLİNMESİ

 

Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Talib ile Ticaret İçin Şam'a Gitmesi, Rahip Bahira'nın Kendi Kitaplarında Olan Vasıfları Allah Resulü'nde (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Görmesi ve Bu Gördüklerine Dayanarak Vaad Edilen Kimsenin Kendisi Olduğunu Bilmesi

 

Ebu Musa der ki: Ebu Talib (ticaret için) Şam'a doğru yola çıktı. Resulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Kureyş'in ileri gelenleriyle birlikte çıktı. Rahibin yakınına vardıklarında konaklamak için develerin palanlarını çözdüler. Önceleri o rahip bu kervandaki insanların yanına çıkmazdı ve kendileriyle ilgilenmezdi. Ancak bu sefer bu kervanda bulunan kimselerin yanına çıkıp aralarında gezinmeye başladı. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelince onun elini tutarak: "Bu, alemlerin efendisidir. Bu, alemlerin Rabbinin Resulü'dür. Allah, bunu alemlere rahmet olarak gönderecektir" dedi. Kureyşin ileri gelenleri "Nereden biliyorsun?" deyince, rahip: "Siz şu tepeyi aştığınız zamandan beri secdeye kapanmadık ne bir ağaç, ne de taş kalmadı. Bunlar ancak peygamber olacak kimselere secde ederler. Onun iki kürek kemiği arasında bir elma büyüklüğündeki peygamberlik mühründen de tanıdım" karşılığını verdi. Sonra dönüp onlar için yemek hazırladı. Yemeği kendilerine getirdiğinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) develerin yanında bulunuyordu. Rahip:

 

"Ona haber gönderin, o da gelsin" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerinde kendisini gölgelendiren bir bulut olduğu halde geldi. Rahip: "Bakın, üzerinde bir bulut kendisini gölgelendirmektedir" dedi. Oradakilerin yanına yaklaştığında kendisinden önce ağacın gölgesinde oturmuş olduklarını gördü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oturunca ağacın gölgesi üzerine meyletti. Bunun üzerine rahip: "Ağacın gölgesine bakın, nasıl da üzerine meyletti" dedi. Rahip, onların arasında dolaşırken onu Bizans topraklarına götürmemelerini söylüyordu. Çünkü Rumlar onu görecek olursa vasıflarından onu tanıyıp öldürebilirdi. Rahip, Rumlardan dokuz kişinin -el-Esam'mın rivayetinde: "Yedi kişinin" şeklindedir-geldiğini gördü ve onları karşılayıp:

 

"Buraya geliş sebebiniz nedir?" diye sordu. Onlar do: "Gelmesi beklenen peygamber bu ayda çıkacaktır, diye geldik. Adam gönderilmedik hiçbir yol kalmadı. Biz de haber aldık ve senin bu bölgene gönderildik" karşılığını verdiler. Rahip: "Arkanızda sizden daha hayırlı bir kimse var mı?" diye sorunca, onlar da: "Hayır, ancak senin bulunduğun bu bölgede onun olabileceği bildirildi" dediler. Rahip: "Yüce Allah'ın olmasını takdir ettiği bir şeyi insanlardan bir kişinin geri çevirmesi mümkün müdür?" deyince: "Hayır" cevabını verdiler. Sonra o rahibin otoritesini kabul edip orada kaldılar. Rahip kervanın yanına gelip: "Size Allah için soruyorum, bunun velisi kimdir?" deyince: "Ebu Talib'dir" dediler. Rahip, onu geri çevirinceye kadar Ebu Talib ile konuştu. Ebu Talib, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr ve Bilal ile birlikte geri gönderdi. Rahip kendilerine azık olarak pasta ve yağ vermişti.

 

--- Tirmizi (3620) ve Hakim, Müstedrek (2/615-617).

 

 

 

Ebu'l-Abbas der ki: Abbas'ın şöyle dediğini işittim: "Dünyada bu hadisi Kurad'dan başka rivayet eden hiç kimse yoktur. Ahmed ve Yahya bin Main bunu Kurad'dan işitmiştir. Burada hadisin bu isnad ile mevsul olduğu bildirilmek istenmiştir. Oysa bu hadis Meğazi ehlinin yanında meşhur bir hadistir.

 

--- Ebu Nuaym, Delailü'n-nübüvve (125).

 

 

 

Muhammed bin ishak der ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dedesinden sonra velisi Ebu Talib idi. Sürekli onu yanında tutardı. Ebu Talib ticaret için Şam'a doğru yola çıkacaktı. Ancak hazırlanıp yola çıkacağı sırada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), devesinin yularını tutarak: "Ey amca! Benim ne annem vardır, ne de babam, beni kime bırakıyorsun?" deyince, Ebu Talib kendisine acımış ve: "Vallahi onu benimle birlikte götüreceğim. Ne o benden, ne de ben ondan ayrılacağım" demişti.

 

Bunun üzerine Resulullah'ı da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında götürdü. Kervan Şam topraklarında Busra denilen yere vardığında orada konakladı. Orada manastırında bulunan ve kendisine Bahira denilen bir rahip vardı. Bu rahip Hıristiyanların en bilgini idi. O manastırda sürekli olarak bir rahip bulunuyor ve orada bulunan kitaptan bu bilgileri öğreniyordu. O kitabı en büyük rahip (ölen büyük rahipten) miras olarak alıyordu. O yıl Bahira'nın yanına konakladıklarında rahip yanlarına indi. Oysa daha önceki seferlerinde onlarla konuşmaz ve kendileriyle ilgilenmezdi. Ancak o yıl manastıra yakın bir yerde konakladılar. Rahip kendileri için birçok yemekler yaptı. Söylenene göre rahip, kervan manastırından göründüğü zaman bir bulutun kervanda bulunan bir kişiyi gölgelendirdiğini, sonra kervanın gelip kendisine yakın bir ağacın gölgesinde indiklerini, baktığında bulutun gelip ağacı gölgesi altına aldığını ve ağacın dallarının Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gölgesi altında kalıncaya kadar üzerine eğildiğini gördüğü için onlarla bu şekilde ilgilenmekteydi.

 

Bahira bu durumu görünce manastırından indi ve bu kervan için yemek yapılmasını emretti. Sonra onlara: "Ey Kureyş topluluğu! Sizin için yemekler yaptım. Küçüğünüzün ve büyüğünüzün, hürünüzün ve kölenizin bu yemekte bulunmasını istiyorum" diye haber gönderdi. Adamın biri: "Ey Bahira! Bugün sende bambaşka bir hal var. Biz sana her gelişimizde uğrarız. Şimdiye kadar bize böyle bir şey yaptığın vaki değiL. Sendeki bu hal nedir?" deyince, Bahira:

 

"Doğru söyledin, aynen dediğin gibidir. Ancak sizler misafirsiniz. Size ikramda bulunmak istedim ve hepinizin yemesi için yemek yaptım" karşılığını verdi.

 

Bunun üzerine herkes toplandı ve yemeğe başladı. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aralarında yoktu, çünkü bineklerin yanında kalmıştı. Bahira gelenlere tek tek bakıp bildiği sıfatları hiçbirinde göremeyince: "Ey Kureyş topluluğu! Bu yemekten hiç biriniz geri kalmasın" dedi. Onlar da: "Ey Bahira! Bineklerin yanında kalan kişi dışında hiç kimse bu yemeğinden geri kalmamıştır. O en küçüğümüz olduğu için onu bineklerin yanında bıraktık" dediler. Bunun üzerine Bahira: "Öyle yapmayın. çağırın o da gelsin sizinle birlikte yesin" dedi. Bu toplulukta bulunan Kureyşli biri: "Lat ve Uzza'ya yemin olsun ki ibn Abdullah bin Abdilmuttalib'in bizden geride kalması bizim için hainliktir" dedi ve kalkıp onu bağrına bastı. Sonra kendisiyle birlikte gelip onu yemek yiyenlerin yanına oturttu. Bahira onu görünce kendisine dikkatlice bakmaya başladı. Bedeninde aradığı vasıfların bulunup bulunmadığına bakıyordu.

 

Herkes yemek yemeyi bitirip dağılınca Bahira kalkıp Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey genç! Lat ve Uzza adına sana soracaklarıma cevap ver!" dedi. Bahira'nın böyle demesi, Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kavminin bu şekilde yemin ettiklerini daha önceden işitmiş olmasındandı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bana Lat ve Uzza adına bir şey sorma. Vallahi ben o ikisi kadar hiçbir şeyden nefret etmem!" cevabını verdi. Bunun üzerine Bahira: "Allah adına sana soracaklarıma cevap ver!" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O zaman istediğini sor" dedi.

 

Bahira, Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şahsi ahvaline, işlerine ve uykusuna varıncaya kadar pek çok şeyi sordu. Resulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hepsinin cevabını verdi. Aldığı bütün cevaplar Bahira'nın yanındaki peygamberlik delillerine uyuyordu. Sonra sırtına baktığında yanındaki vasıflarda olduğu gibi omuzları arasında bir yerde peygamberlik mührünün olduğunu gördü. Bahira, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) incelemeyi bitirince amcası Ebu Talib'e dönerek: "Bu çocuk senin neyin olur?" diye sordu. Ebu Talib: "Oğlumdur" cevabını verince, Bahira: "Bu senin oğlun değildir. Bu çocuğun babasının sağ olması mümkün değildir" dedi. Ebu Talib: "Kardeşim oğludur" deyince, Bahira: "Babasına ne oldu?" diye sordu. Ebu Talib: "Annesi bu çocuğa hamile iken öldü" dedi. Bunun üzerine Bahira: "Doğru söyledin" karşılığını verdi. Sonra: "Bu yeğenini hemen memleketine geri götür! Onu Yahudilerden koru. Vallahi, Yahudiler, çocuğu görüp de, benim fark ettiklerimi onlar da fark ederlerse ona kötülükte bulunurlar. Çünkü senin bu yeğenin, ileride büyük şan ve nam kazanacaktır. Durma, onu hemen geri götür" dedi.

 

Bunun üzerine Ebu Talib, Şam'da ticaretini bitirince hemen Mekke'ye geri getirdi. Bildirilene göre insanlar: "Zübeyr, Semmame ve Derıs, o kitap ehlinden idi. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), amcası Ebu Talib ile olan o yolcuğunda onlar da Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) görmüş ve almak istemişti. Bahira onları bundan menederek onlara Allah'ı ve kitapta buldukları peygamberin anılışını ve sıfatlarını hatırlattı. Onlar da onu elde edemeyeceklerine kanaat getirip Bahira'nın dediklerine inandılar ve bundan vazgeçip gittiler. Ebu Talib, içinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile olan o yolculuğunu, o topluluğun Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ne istediğini ve Bahira'nın ne dediğini zikreden bir şiir okudu.

 

ibn ishak, Ebu Talib'in bu şiirinden üç kaside zikretmiştir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Yüce Allah'ın, Resulünü, Peygamber Olarak Gönderene Kadar Peygamberliğinin Öneminden Dolayı Gençliğinde Cahiliye Pisliklerinden Koruması