DELAİLU NÜBÜVVE |
NEBİ’İN (S.A.V.) ÜSTÜN AHLAKI, NEBİLİK VASIFLARI VE ZUHURUNUN ÖNCEDEN BİLİNMESİ |
Seyf bin Zi Yezen'in,
Abdulmuttalib bin Haşim'e, Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Alametlerini Haber Vermesi
Zür'a bin Seyf bin Zi Yezen
der ki: Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) doğumundan iki yıl sonra
Seyf bin Zı Yezen, Habeşlilere karşı zafer kazanınca onu kutlamak için
Arapların ileri gelenlerinden ve şairlerinden oluşan heyetler yanına geldi. Bu
heyetler kendisinin yiğitliğinden ve kavminin intikamını nasıl aldığından
bahsediyordu. Kendisine Kureyş'ten de bir heyet gelmişti. Bu heyette
Abdulmuttalib bin Haşim, Umeyye bin Abdişems, Abdullah bin Cud'an,
Esed bin Abdiluzza, Vehb
bin Abdimenaf ve Kusay bin Abdiddar bulunmaktaydı. izin istemek için yanına
girildi. Seyf bin Zi Yezen "Gumdan" denilen köşkünde idi. Umeyye bin
Ebi's-Salt es-Sekafi, (Seyf bin Zi Yezen'i methederken) bu köşkü zikrederek şu
şiiri okumuştu:
"Taç başındayken
afiyetle iç dostlarla birlikte İkamet ettiğin Gumdan denilen bu köşkte.
Afiyetle iç çünkü onlar artık helak oldular Gururlanabilirsin onlar cezalarını
buldular.
Asıl ikram işte bu
ikramdır, sunulan içecek değildir Asıl ikram, içildikten sonra idrar olanlar
değildir."
Hükümdar (Seyf bin Zi
Yezen) miski amber kokuları sürünmüştü. Saçlarını ayırdığı yerde amberin izi
parlıyordu. Üzerinde birini rida, birini de izar olarak kullandığı iki yeşil
giysi vardı. Kılıcı önünde duruyordu ve şehzadeler sağında ve solunda
oturuyordu. Bu heyetler kendisine bildirilince girmeleri için onlara izin verdi
ve içeri girdiler. Abdulmuttalib yanına yaklaşıp konuşmak için izin isteyince:
"Eğer hükümdarlar önünde konuşmaya muktedirsen konuşmana izin verilmiştir
(haydi konuş)" dedi. Bunun üzerine Abdulmuttalib şöyle dedi:
"Ey hükümdar! Yüce
Allah seni güzel, yüksek, şerefli ve aşılmaz bir makama ulaştırdı. Sen en güzel
yerde kökleri kuvvetli, meyveleri iri, gövdesi sağlam ve filiz veren biri
oldun. Sen Arap hükümdarlarının kendisine uyduğu en cömert kişisin. Sen
yaslanılacak bir dayanaksın. insanların kendisinden akıl alacağı kişisin. Senin
selefin hayırlı kimselerdir. Sen bize onlardan kalan hayırlı kişisin. Halefi
sen olduğun kişilerin anılması bitmez. Selefi sen olduğun kişilerin de anılması
tükenmez. Bizler Allah'ın dokunulmaz kıldığı memleketin halkı, Beytullah'ın
hizmetkarıyız. Bizi sana getiren bize ağır gelen sıkıntılarımızı gidermiş
olmandır. Biz senden bir şeyler umarak gelen kimseler değiliz, seni kutlamak
için gelen heyetiz."
Bunun üzerine Seyf bin
Zi Yezen: "Ey (güzel) konuşan kişi! Sen kimsin?" deyince: "Ben
Haşim'in oğlu Abdulmuttalib'im" karşılığını verdi. Seyf bin Zi Yezen:
"Sen kız kardeşimizin oğlusun" deyince, Abdulmuttalib:
"Evet" karşılığını verdi. Seyf bin Zi Yezen, Abdulmuttalib'e:
"Yaklaş" diyerek kendisine ve oradakilere doğru dönerek şöyle dedi:
"Yurduma hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Sizler, yanında emniyet ve
huzur bulacağıniz, bol, bol ihsanlar veren bir hükümdarın huzuruna gelmiş
bulunmaktasınız. Hükümdar sizin dediklerinizi işitti. Akrabalık bağını bildi ve
bu bağı kabul etti. Sizler gece ve gündüz sohbet edilmeye, oturulup konuşulmaya
layıksınız. Burada olduğunuz müddetçe size ikramda bulunulacak, gideceğiniz
zaman da size ihsanda bulunulacaktır."
Sonra misafirler
kalacakları yere götürüldüler ve orada yediler, içtiler.
Abdulmuttalib ve
arkadaşları bir ay boyunca sarayda kaldılar. Ancak bu zaman zarfında da
unutuldular. Ne hükümdarla görüşebildiler, ne de (Mekke'ye) dönmelerine izin verildi.
Hükümdar misafirleri ancak bir ay sonra hatırlayabildi ve Abdulmuttalib'in
gelmesi için haber gönderdi. Abdulmuttalib gelince yanına yaklaştı ve Seyf bin
Zi Yezen ona şöyle dedi: "Ey Abdulmuttalib! Ben sana bildiğim bir sırrı
emanet edeceğim ki o sırrı senin yerine bir başkası olsaydı kesinlikle
açmazdım. Fakat ben onun madenini sende gördüm. Bunun için onu sana
açıklayacağım. Yüce Allah bu hususta izin verinceye kadar bu sır senin yanında
mahfuz olsun ve bunu hiç kimse bilmesin. Bu başkalarından gizlediğimiz kitapta
sadece kendimize tahsis edip, başkalarına kapalı tuttuğumuz ilimde; yaşamanın
şerefi, ölmenin fazileti bulunan, umumiyetle bütün insanları ve heyet
arkadaşlarını, özellikle de seni ilgilendiren çok büyük ve önemli bir haber
buldum."
Bunun üzerine
Abdulmuttalib: "Ey hükümdar! Bütün göçebe halkı ard arda sana feda olsun,
bu sır nedir?" deyince, Seyf bin Zi Yezen: "Tihame bölgesinde bir
çocuk doğacaktır. iki kürek kemiği arasında bir ben vardır. Bu kişi idareci
olacaktır ve onunla kıyamet gününe kadar önderlik sizde kalacaktır"
karşılığını verdi. Abdulmuttalib de: "Ey hükümdar! Ben hükümdardan; eğer
hükümdarlık makamının heybetini, ululuğunu göz önünde tutmak zorunluluğu
olmasaydı, sevincimi artıran şu müjdesini biraz daha açıklamak lütfunda
bulunmasını kendilerinden dilerdim" dedi.
Bunun üzerine Seyf bin
Zi Yezen şöyle dedi: "Bu zaman onun doğacağı zamandır, belki de doğmuştur.
Adı Muhammed'dir. Babası ve annesi ölünce, onu dedesi ve amcası sırasıyla
himayeleri altına alacaktır. Allah onu açıkça tebligat yapan bir peygamber
olarak gönderecektir. Bizler ise ona yardımcılar olacağız, dostlarını bizlerle
aziz, düşmanlarını da bizlerle zelil kılacaktır. O, en şerefli yerleri
fethedecek ve Rahman olan Allah'a ibadet edecektir. O, şeytanı mağlup edecek,
doğumu ile ateşler sönecek ve putları kırıp yok edecektir. Onun sözü hak ile
batıl arasını ayırıcı, hükmü ise saf adalet
Sonra vezirlerini
çağırarak bu heyetlerden her kişiye on siyahi köle ve on siyahi cariye, Yemen
işi ikişer elbise, beş rıtl altın, on rıtl gümüş, yüz deve, içi amber ve miskle
doldurulmuş bir kutu verildi. Abdulmuttalib'e ise onlara verilenin on katı
ihsan edildi. Seyf bin Zi Yezen, Abdulmuttalib'e: "Bir yıl sonra onun
durumunu ve işinde neler vuku bulduğu haberini bana getir" dedi. Fakat
daha bir yıl geçmeden Seyf bin Zi Yezen vefat etmişti.
olacaktır. O, iyiliği
emrederek iyilik yapacak ve kötülükleri yasaklayarak onları ortadan
kaldıracaktır."
Abdulmuttalib:
"Ömrün uzun, saltanatın daim ve şanın yüce olsun. O çocuk hakkında biraz
daha açıklama yapar mısın?" deyince, Seyf bin Zi Yezen: "Ey
Abdulmuttalib! Örtülerle örtülü Beyt'e yemin olsun ki muhakkak ki sen onun
atasısın. Bunda yalan yoktur" karşılığını verdi. Bunun üzerine
Abdulmuttalib secdeye kapanınca, Seyf bin Zi Yezen: "Kaldır başını, için
rahat ve şanın yüce olsun. Yoksa sen anlattıklarımdan bir şey mi sezdin?"
dedi. Abdulmuttalib: "Evet, ey hükümdar! Benim çok sevdiğim ve üzerine
titrediğim bir oğlum vardı. Onu kavmimizin eşrafından Vehb bin Abdi Menaf bin
Zühre'nin kızı Amine ile evlendirmiştim. Ondan bir çocuk dünyaya geldi ve adını
Muhammed koydum. Babası ve annesi vefat edince onu ben ve amcası himayemiz
altına aldık" karşılığını verdi.
ibn Zi Yezen: "Onun
hakkında söylediklerim söylediğin gibidir. Bunu iyi ezberle ve onu Yahudilerden
koru. Çünkü Yahudiler ona düşmandır. Fakat Allah, onun düşmanlarına imkan ve
fırsat vermeyecektir. Yalnız sana anlatmış olduğum şeyleri yanındaki heyet
arkadaşlarına karşı saklı tut. Onlara sakın anlatayım deme. Sizde bulunacak reisliği,
şan ve şeref yüceliğini onların ve oğullarının kıskanıp başına belalar
getirmeyeceklerinden, kendisine tuzaklar kurmayacaklarından emin değilim. Eğer
onun peygamber olarak gönderilmeden önce ölmeyeceğimi bilsem süvarilerim ve
piyadelerimle birlikte gider, Yesrib'i, onun hicret yurdunu devletime başkent
yapar ve gelişine hazırlardım. Ben geçmişin ve geleceğin saklı olduğu kitapta
ve o kitaptan kalma eski ilimde bulduğuma göre Yesrib, onun hicret ve nusret
yurdu, işinin muhkemleşeceği, köklenip dal budak salacağı, kabrinin ve
yardımcılarının bulunacağı yer olacaktır. Ne olurdu ömrüm onun gelişine kadar
uzasaydı da onu afet ve belalardan ben koruyabilseydim. Ancak ben bu görevi,
sana ve seninle birlikte olanlara veriyorum."
Abdulmuttalib sık sık:
"Ey Kureyş topluluğu! içinizden hiç kimse hükümdarın bana olan bol
ihsanına gıpta ve kıskançlık etmesin. Vallahi şu verilenler, hükümdarın bütün
bu ihsanı, bana ve benden sonra soyumdan geleceklere yönelik şeref ve izzetin
yanında çok az bir şeydir" diyordu.
Arkadaşları kendisine:
"O dediğin nedir?" dediği zaman: "Kısa bir zaman sonra olsa da
söylediklerim (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o zaman bilinecektir"
karşılığını veriyordu.
Heyet, Seyf bin Zi
Yezen'in yanına gidince Umeyye bin Abdişems kendisine birkaç beyit okumuştu.
Bu hadis aynı şekilde
"el-Kelbi -Ebu Salih" kanalıyla ibn Abbas'tan rivayet etmiştir.
--- Ebu Nuaym,
Delailü'n-nübüvve (52-60) Bakın: İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-nihaye (2/330).
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: