DELAİLU

NÜBÜVVE

NEBİ’İN (S.A.V.) ÜSTÜN AHLAKI, NEBİLİK VASIFLARI

VE ZUHURUNUN ÖNCEDEN BİLİNMESİ

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Resminin Daha Önce Şam'da Diğer Peygamberlerin Resimleriyle Birlikte Bulunması

 

Cubeyr bin Mut'im anlatıyor: Yüce Allah Peygamber'ini gönderip İslam Mekke'de yayılınca Şam'a gitmek için yola çıktım. Busra'ya gelince Hıristiyanlardan bir grup yanıma gelip: "Sen Harem'den misin?" diye sordular. Ben: "Evet" cevabını verince: "Aranızda peygamber olduğunu iddia eden bu kişiyi tanıyor musun?" diye sordular. Ben: "Evet" cevabını verince elimden tutup beni içinde heykel ve resimlerin bulunduğu bir manastırlarına soktular ve: "içinizden gönderilen bu peygamberin bu resimler arasında olup olmadığına bir bak" dediler. Resimlere bakıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) resmini göremeyince: "Onun resmini göremiyorum" dedim. Beni bu manastırdan daha büyük bir manastıra soktular. Burada önceki manastırdan daha çok heykel ve resim vardı. Bana: "Burada onun resminin olup olmadığ ına bir bak" dediler. Baktığımda Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sıfatlarını ve resmini gördüm. Yine Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında Hz. Ebu Bekr'in resmini gördüm. Bana: "Onun suretini gördün mü?" diye sorduklarında: "Evet" cevabını verdim. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) resmini gösterip bana: "Bu mu?" diye sorunca: "Vallahi budur. Bunun o olduğuna şahitlik ederim" dedim. Bana: "Onun yanında olan bu kişiyi tanıyor musun?" diye sorduklarında: "Evet" cevabını verdim. Onlar: "Bunun sizin arkadaşınız Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) olduğuna, bu kişinin de ondan sonra gelecek halife olduğuna şahitlik ederiz" dediler.

 

 

 

Cubeyr bin Mut'im der ki: Ticaret için Şam'a giderken Ehl-i kitabdan bir adamla karşılaştım. Bana: "Yanınızda peygamber olduğunu iddia eden biri var mı?" diye sordu. Ben: "Evet" cevabını verdim. Kitab ehlinden bir adam gelip: "Neyle geldiniz?" diye sorunca, ona anlattım. Beni evlerinden birine soktuğunda, içerisinde Resulullah'ın da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) resminin bulunduğu suretler gördüm. Adam: "O, bu mu?" diye sorunca: "Evet" cevabını verdim. Adam: "Bu peygamber dışında bütün peygamberlerden sonra peygamber vardır" dedi.

 

--- Buhari, Tarih (1/179) Bakın: İbn Kesir, Tefsir (3/568).

 

 

 

Hişam bin el-As anlatıyor: Ben ve Kureyş'ten bir adam, Rum lideri Hirakl'i İslam'a davet etmek için gönderildik. Yola çıkıp Guta'ya -Dımaşk'a- gelince Cebele bin el-Eyhem el-Gassanı'nin yanında konakladık. Yanına girdiğimizde tahtında oturmuştu. Konuşmamız için bize bir elçi gönderince: "Vallahi elçiyle konuşmayız. Biz krala gönderildik. Eğer izin verirse onunla konuşuruz. Yoksa elçiyle konuşmayız" dedik. Elçi geri dönüp bunu Cebele'ye anlatınca bize izin verdi ve: "Konuşun" dedi. Hişam bin el-As konuşup onu İslam'a davet etti. Cebele'nin üzerinde siyah giysiler vardı. Hişam: "Bu üzerindekiler nedir?" diye sorunca: "Bunları giydim ve sizi Şam'dan çıkarmadan bu giysileri çıkarmamaya yemin ettim" cevabını verdi. Biz: "Allah'a yemin olsun ki; biz, bu tahtı senden alacağız ve büyük kralın mülkünü de inşallah alıp ele geçireceğiz. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize böyle haber verdi" dedik. Cebele: "Bu işi yapacak olanlar, sizler değilsiniz. Onlar öyle bir kavimdir ki, gündüzleri oruç tutar ve geceleri kıyamla geçirirler. Sizin orucunuz nasıldır?" dedi. Biz ona cevap verince yüzü simsiyah oldu ve: "Kalkın!" diyerek bizimle birlikte krala bir elçi gönderdi. Şehrin yakınına geldiğimizde beraberimizdeki kişi bize:

 

"Sizin şu hayvanlarınız kralın şehrine sokulmaz. Dilerseniz sizi arık atlara ve katırlara bindirelim" dedi. Biz: "Allah'a yemin olsun ki; ancak bunların üzerinde gireriz" karşılığını verince krala: "Onlar bunu kabul etmiyorlar" diye haber gönderdiler. Kılıçlarımızı kuşanmış ve bineklerimiz üzerinde kralın yanına girdik, nihayet bir odaya vardık. Dibinde bineklerimizi çökerttik. O, bize bakıyordu. Biz: "Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür" dedik. Allah biliyor ki oda çatırdadı, silkindi ve rüzgarın salladığı hurma dalı gibi oldu. Kral bize haber gönderdi ve: "Dininizi bize açıklama hakkınız yoktur" dedi. Bize: "Girin" diye haber gönderdi.

 

Yanına girdiğimizde divanındaydı ve yanında Rum patrikleri vardı.

 

Meclisinde olan her şey kırmızı, çevresindekiler kırmızıydı ve üzerinde kırmızı elbiseler vardı. Ona yaklaşınca güldü ve: "Aranızdaki selamınızla beni selamlamış olsaydınız size ne olurdu?" diye sordu. Bu sırada yanında Arapça bilen biri vardı. Biz: "Aramızdaki bizim selamımız, sana helal değildir. Senin selamladığın selamına gelince; seni, onunla selamlamamız da bize helal değildir" cevabını verdik. O: "Aranızdaki selamınız nasıldır?" diye sorunca:

 

Selam senin üzerine olsun, şeklinde" cevabını verdik. "Kralınızı nasıl selamlarsınız?" diye sorunca: "Aynı şekilde" cevabını verdik. "Size nasıl karşılık verir?" diye sorunca: "Aynı şekilde" cevabını verdik. "En büyük sözünüz nedir?" diye sorunca: "Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür" cevabını verdik. Bunu konuştuğumuzda Vallahi oda sarsıldı ve Cebele başını kalDirarak: "Sizin söylediğinizde odanın sarsıldığı bu söz var ya, bunu evlerinizde her söyleyişinizde odalarınız sarsılır mı?" diye sordu. Biz:

 

"Hayır, senin yanında olan hariç hiç böyle olduğunu görmedik" cevabını verince: "Bunu her söyleyişinizde her şeyin sarsılmasını ve mülkümün yarısının kaybolmasını isterdim" dedi. Biz: "Niçin?" diye sorunca: "Çünkü onun için bu çok basit bir şeydir ve peygamberlikle ilgili olmaması, aksine insanların hilelerinden olması daha uygundur" dedi. Sonra bize başka şeyler sordu ve biz de cevap verdik. Daha sonra: "Namazınız ve orucunuz nasıldır?" diye sorunca ona anlattık. Bize: "Kalkınız" deyince kalktık ve bize bir ev tahsis edilmesini ve bol ikramlarda bulunulmasını emretti. Üç gün orada ikamet ettik.

 

Bir gece bize haber gönderdi gidip yanına girdik. Bizden sözümüzü tekrar etmemizi istedi, biz de tekrarladık. Sonra altın işlemeli, büyük dört köşeli bir kab şeklinde bir şey istedi, içinde üzerlerinde kapılar olan küçük evler vardı. Bir ev ve kilit açtı, siyah bir ipek çıkarıp açtı. Bir de baktık, içinde kırmızı bir resim, resimde gözleri iri, kalçaları büyük bir adam var. Onun boynu gibi uzun boyun hiç görmedim. Adamın sakalı yoktu ve iki saç örgüsü vardı. Adam Allah'ın yarattıklarının en güzel suretindeydi. Bize: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sorunca: "Hayır" cevabını verdik. O: "Bu, Hz. Adem'dir" dedi. Resimdeki adam insanların saçı en çok olanıydı.

 

Sonra başka bir kapı açıp ondan siyah bir ipek çıkardı. Bir de baktık ki; içinde beyaz bir resim var. Kedi kılları 'gibi saçı vardı. Kırmızı gözlü başı iri, güzel sakallıydı. Bize: "Bunu tanıyor musunuz? diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince: "Bu, Hz. Nuh'tur" dedi.

 

Sonra başka bir kapı açıp siyah bir ipek çıkardı. içinde bembeyaz, güzel gözlü, geniş alınlı, yanakları uzun, beyaz sakallı, tebessüm eder gibi duran bir adam vardı. Bize: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince: "Bu, İbrahim'dir'" dedi.

 

Sonra başka bir kapı açtı. içinde; beyaz bir resim vardı. Allah'a yemin olsun ki o, Allah'ın Resulü'ydü. Bize: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Biz:

 

"Evet, Allah'ın Resulü Muhammed'dir" dedik ve ağladık. Vallahi ayağa kalkıp tekrar oturdu ve "Bunun o olduğuna yemin eder misiniz?" dedi. Biz: "Evet, bu muhakkak odur. Sanki onu görür gibiyiz" dedik. Bir süre ona bakarak tuttu. Sonra: "Bu, evlerin sonuncusu idi. Fakat ben, sizin ne diyeceğinizi görmek için onu size göstermede acele ettim" dedi.

 

Sonra başka bir kapı açıp ondan siyah bir ipek çıkardı. içinde esmer, buğday benizli, kıvırcık saçlı, gözleri içeri çökük, keskin bakışlı, asık suratlı, dişleri üst üste binmiş, sanki öfkeliymiş gibi duran bir adam vardı. Bize: "Bunu tanıyor musunuz? diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince: "Bu, Hz. Musa'dır" dedi. Yanında ona benzeyen bir resim daha vardı. Ancak onun başı yağlanmıştı, alnı genişti, gözlerinde burnuna doğru uzamış bir siyahlık vardı. "Bunu tanıyor musunuz?" diye sorunca: "Hayır" cevabını verdik. O: "Bu, imran oğlu Harun'dur" dedi.

 

Sonra başka bir kapı açıp ondan beyaz bir ipek çıkardı. Bir de baktık ki; onda buğday benizli, orta boylu, düzgün yaradılışlı bir adam resmi var. Sanki kızgın gibiydi. "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince: "Bu, Hz. Lut'tur" dedi.

Sonra başka bir kapı açıp ondan beyaz bir ipek çıkardı. içinde kırmızıya çalar beyaz renkli, ince burunlu, avurtları zayıf, güzel yüzlü bir adam resmi gördük. Bize: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince:"Bu, Hz. ishak'tır" dedi

Sonra başka bir kapı açıp beyaz bir ipek çıkardı. içinde Hz. ishak'a benzer bir resim var. Ancak onun dudağında bir ben vardı. Bize: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince: "Bu, Hz. Yakub'dur" dedi.

 

Sonra başka bir kapı açıp ondan siyah bir ipek çıkardı. içinde beyaz, güzel çehreli, ince burunlu, güzel boylu, yüzünü nur kaplamış, yüzünde huşu görünen, kırmızıya çalar bir adam resmi vardı. Bize: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince: "Bu, peygamberinizin dedesi Hz. ismail'dir" dedi.

 

Sonra başka bir kapı açıp beyaz bir ipek çıkardı. içinde Hz. Adem gibi olan bir resim vardı. Yüzü güneş gibiydi. Bize: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince: "Bu, Hz. Yusuf'tur" dedi.

 

Sonra başka bir kapı açtı ve beyaz bir ipek çıkardı. içinde kırmızı, ince bacaklı, küçük dar gözlü, karnı büyük, orta boylu, kılıç kuşanmış bir adam resmi vardı. Bize: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince: "Bu, Hz. Davud'dur" dedi.

 

Sonra başka bir kapı açtı ve beyaz bir ipek çıkardı. içinde büyük, ayakları uzun, ata binmiş bir adam resmi vardı. Bize: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince: "Bu, Davud oğlu Süleyman'dır" dedi.

 

Sonra başka bir kapı açtı ve beyaz bir ipek çıkardı. içinde sakalı simsiyah, saçı çok, gözleri ve yüzü güzel bir genç vardı. Bize: "Bunu tanıyor musunuz?" diye sordu. Biz: "Hayır" cevabını verince:"Bu, Meryem oğlu isa'dır" dedi.

 

Biz: "Bu resimler, size nereden geldi? Zira anladığımız kadarıyla peygamberlerin şekilleri onun üzerine resmedilmiş. Çünkü biz peygamberimizin resminin tıpkı onun gibi olduğunu gördük" deyince şöyle karşılık verdi: "Hz. Adem soyundan gelecek peygamberleri kendisine göstermesini Rabbinden istemişti. Allah ona, onların resimlerini indirdi. Bu resimler, güneşin battığı yerde Hz. Adem'in sandığındaydı. Zülkarneyn onu, güneşin battığı yerden çıkarıp Danyal'a verdi."

 

Sonra şöyle devam etti: "Allah'a yemin olsun ki, hükümdarlığımdan çıkıp hükümranlık bakımından sizin en zayıfınız yanında köle olarak ölmeyi gönlüm daha çok isterdi." Daha sonra bize güzel hediyeler verdi ve bizi serbest bıraktı. Ebu Bekir es-Sıddik'ın yanına geldiğimizde, gördüklerimizi, onun bize söylediklerini ve bize verdiği hediyeleri kendisine anlattık. Hz. Ebu Bekir ağlayıp: "Zavallı, eğer Allah kendisi için bir hayır dilemiş olsaydı, mutlaka yapardı" deyip şöyle devam etti: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize söylediğine göre onlar ve Yahudiler, Hz. Muhammed'in sıfatını yanlarında bulmaktadırlar."

 

--- İbn Kesir, Tefsir (3/564-567).

 

 

 

Mutarrif bin Malik anlatıyor: Eş'arı ile beraber Tuster'in fethinde bulundum.

Danyal'ın mezarını Sus'ta ele geçirdik. Yağmur duasına çıkacakları zaman onu götürürler ve onu vesile kılarak yağmur isterlerdi. Ravi, mezarda buldukları şeylerle ilgili hadisi zikredip: "Mezarda buldukları şeylerden biri de içinde bir kitap olan bir kap vardı" dedi. Sonra Nuaym adındaki hıristiyan bir işçiden, kitabı ona verilmesinden bahsedip adamın müslüman olmasını anlatıp kitapta şu ayetin yazılı olduğunu söyledi: "Kim İslam'dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir."[Al-i İmran 85] Sonra şöyle dedi: O gün onlardan kırk iki bilgin müslüman oldu. Bu olay Muaviye'nin hilafeti döneminde olmuştu ve Muaviye onlara hediyeler vermişti.

 

Hemmam der ki: Ferkad'ın, Ebu Temime'den bildirdiğine göre Hz. Ömer, Eş'ari'ye mektup yazarak şöyle dedi: "Danyal'ı, sidr ve reyhan suyuyla yıkayın, namazını da kılın. O, bu işlerini sadece müslümanların görmesi için Rabbine dua eden bir peygamberdi."

 

Hemmam der ki: Bistam bin Müslim'in bildirdiğine göre Muaviye bin Kurre şöyle dedi: Bu kitabın ne durumda olduğunu konuşurken Şehr bin Havşeb yanımızdan geçti. Onu çağırdığımızda şöyle dedi: "Meseleyi bilene düştünüz. Bu kitap, Ka'b'ın yanındaydı. Vefat edeceği zaman: "Ona sahip çıkacak bir emanet verebileceğim biri yok mu?" dedi. Kitabı Ebu Lebid adında bir amcam oğluna verdi ve: "Bunu alıp git ve şöyle şöyle bir yere (denize) yetişince onu içine at" dedi. Adam geri dönünce Ka'b adamın söyleneni yapmadığını anladı ve: "Bu kitap, Allah'ın indirdiği haliyle olan Tevrat'tır" dedi.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Süt Anneye Verilmesi Konusunda Daha Önce Geçenin Dışında Göğsünün Yarılması ve İçinden Şeytanın Payının Çıkarılması