DELAİLU NÜBÜVVE |
RESULULLAH'IN (S.A.V.) DOĞUMUYLA İLGİLİ BÖLÜMLER |
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Doğduğu Yıl Yüce Allah'ın Fil Ashabına Yaptıkları
ve Daha Önce Vuku Bulan Tubba' Olayı
Muhammed bin ishak bin
Yesar der ki: Tubba Medine'ye gelip Kuba vadisinde konaklayarak orada bir kuyu
kazdı. Bugün o kuyuya Melik kuyusu denilmektedir. O zaman Medine'de yahudiler,
Evs ve Hazrec kabilesi vardı. Bunlar Tubba ile savaştılar. Onunla gündüz
savaşırlar, akşam olunca da ona ve adamlarına yemek gönderirlerdi. Birkaç gece
böyle yapılınca Tubba utanarak barış yapmak için adam gönderdi. Sulh görüşmesi
için Evs'ten Uhayha bin Cilah ve Yahudilerden Bünyamin el-Kurazi gittiler.
Uhayha bin Cilah ona: "Ey kral! Biz senin kavminiz" derken, Bünyamin:
"Ey Kral! Ne kadar uğraşsan bu şehre giremezsin" dedi. Tubba:
"Neden?" diye sorunca ise, Bünyamin: ''Çünkü bu şehir, Allah'ın
göndereceği Kureyş'ten bir Peygamberin şehridir'' cevabını verdi. Tubba'ya
Yemen'den bir adam gelip Yemen'de bir ateşin geçtiği her yeri yaktığını
söyledi. Tuba hızlı bir şekilde yanında Bünyamin ve başkalarının da bulunduğu
yahudilerden bir grupla yola çıktı ve bu sırada içinde şu mısranın olduğu bir
şiir söyledi:
Dokunmamam için bana
nasihat etti Muhammed için tahsis edilmiş bir şehre
Sonra yola çıktı ve
Mekke'ye iki gecelik bir mesafe kalınca Huzeyl bin
Müdrike oğullarından
bazıları gelip şöyle dediler: "Ey kral! Sana altın, yakut ve zebercetle
dolu bir ev gösterelim mi? Onları alırsın ve bize de verirsin.'' Tubba:
"Olur" karşılığını verince: "O, Mekke'de bir evdir"
dediler. Tuba Kabe'yi yıkmak için giderken Allah bir rüzgar gönderdi ve elleri
ayakları titremeye başladı ve bedeni kasıldı. Kendisiyle beraber olan
yahudileri çağırıp: "Yazık size! Bu başıma gelen de nedir?" diye
sorunca: "Bir şey yapmış olmalısın" cevabını verdiler. O: "Ne
yapmışım ki?" deyince: "içinden bir şey geçirdin mi?" diye
sordular. O: "Evet" deyip Kabe'yi yıkmayı ve içindekileri almayı
düşündüğünü söyledi. Yahudiler: "Bu, Allah'ın evidir. Ona zarar vermek
isteyen helak olur" dediler. Tubba: "Bulunduğum durumdan nasıl
kurtulurum?" diye sorunca: "içinden, Kabe'yi tavaf etmeyi, onu
örtüyle örtmeyi ve hediye vermeyi geçir" dediler. Tuba bunları içinden
geçirince Allah onu bulunduğu halden kurtardı. Sonra gidip Mekke'ye girerek
Kabe'yi tavaf etti, Safa ile Merve arasında sa'y yaptı. Rüyasında, Kabe'ye örtü
örttüğünü görünce, Kabe'yi örtüyle kapladı.
Ravi, Tubba'nın kurban
kesip halkı doyurmasını, sonra Yemen'e dönünce öldürülmesini, oğlu Devs'in Kayser'e
gidip kavminin babasına yaptıklarından dolayı ondan yardım istemesini zikredip
şöyle devam etti: Kayser, Habeş kralı Necaşi'ye mektup yazınca, Necaşi Devs'le
beraber altmış bin asker gönderdi. Başlarına da Revzebe'yi komutan tayin etti.
Beraberce Devs'in babasını öldüren Himyerlilerle savaşıp San'a'ya girerek orayı
ve Yemen'i ele geçirdiler. Revzebe'nin Ebrehe bin el-Eşrem adında bir arkadaşı
vardı. Ebrehe Revzebe'ye:
"Ben bu işe senden
daha layığım" deyip onu öldürdü ve Necaşi'yi da buna razı etti.
Sonra Ebrehe Yemen'de
bir bina inşa edip onun kubbelerini altından yaparak memleketinin halkını hac
için buraya gelmelerini emretti. Ebrehe bu binayı Kabe'ye benzetmeye
çalışmıştı. Beni Kinane'den bir adam Yemen'e gelip bu binaya girerek baktıktan
sonra oturup içine pisledi. Ebrehe girip pisliği görünce: "Kim böyle bir
şeye cesaret etti?" diye sordu. Adamları ona:
"Ey kral! Kabe'yi
ziyaret eden şu Araplardan bir adam yapmıştır" cevabını verdiler. Ebrehe:
"Bana rağmen buna nasıl cesaret eder? Hıristiyanlığıma yemin olsun ki o
Kabe'yi yıkacağım ve bir daha kimsenin onu ziyaret edememesi için yerle bir
edeceğim" diyerek fillerin getirilmesini emretti ve yola çıkacaklarını
kavmine ilan etti. Yemen'den ona tabi olanlarla birlikte yola çıktığında onunla
beraber olanların çoğu, Akk, Eş'arı ve Has'em kabilesindendi. Yola çıkarken
şöyle diyorlardı:
Bu memleket yenilecek
bir memlekettir Onu yenecek olanlar da Akk, Eş'ariler ve fildir.
Sonra yola çıkıp yolun
bir yerine gelince Beni Süleym'den bir adamı, inşa ettiği evi hac etmeleri için
halka gönderdi. Beni Kinane'den bir adam bu kişinin karşısına çıkıp öldürünce,
bunu öğrenen Ebrehe'nin kızgınlığı daha da arttı ve yola devam edip Taif
halkından bir kılavuz istedi. Taif halkı Ebrehe'yle beraber Huzeyl kabilesinden
Nufeyl adında birini gönderdi. Nufeyl bunlara kılavuzluk yaptı ve Mekke'ye altı
mil mesafede olan Muğammes'e geldiklerinde, öncü birliklerini Mekke'ye
yollayınca Kureyşliler ayrı ayrı dağların başına çıkıp: "Bu toplulukla
savaşacak gücümüz yoktur" dediler. Mekke'de sadece hacılara su vermekle
sorumlu olan Abdulmuttalib bin Hişam ve hicabeden sorumlu olan Şeybe bin Osman
bin Abdiddar kaldı. Abdulmuttalib, Kabe'nin kapı halkalarından tutup şöyle
dedi:
Allahım! Kul kendi
malını korur Sen de haremini koru Onların haçı ve orduları haddi aşarak Senin
gücüne galip gelmesin Şayet burayı kendi haline bırakırsan Nihayetinde senin
bileceğin iştir.
Ebrehe'nin öncü
birlikleri Kureyşlilere ait koyunlar ve Abdulmuttalib'e ait iki üz deve ele
geçirdiler. Abdulmuttalib bunu öğrenince ordunun yanına gitti. Ebrehe'nin
kapıcısı Eş'ari'lerdendi ve Abdulmuttalib'i daha önceden tanırdı.
Abdulmuttalib onun
yanına gidince Eş'arilerden olan adam: "Ne istiyorsun?" diye sordu.
Abdulmuttalib: "Kralın yanına girmemi sağlamanı istiyorum" cevabını
verince, Eş'arilerden olan adam kralın yanına girip: "Ey kral! Kureyş'in,
ovada insanları, dağlarda hayvanları doyuran efendisi geldi" dedi. Ebrehe:
"Girmesi için izin ver" deyince, Abdulmuttalib Ebrehe'nin yanına
girdi. Abdulmuttalib, iri yarı ve yakışıklı biriydi. Ebu Yeksum (Ebrehe) onu
görünce, kendisini yerde oturtup tahtta oturmak istemedi, yanında tahta da
oturtmak istemedi. Bu sebeple tahtından inip yerde oturarak Abdulmuttalib'i de
yanında oturttu ve: "Ne istiyorsun?" diye sordu. Abdulmuttalib:
"Öncü birliklerinin aldığı iki yüz devemi istiyorum" cevabını verince
Ebrehe: "Vallahi, seni gördüğüm zaman beğenmiştim. Ancak konuşunca
gözümden düştün" dedi. Abdulmuttalib: "Neden ey kral?" diye
sorunca, Ebrehe şöyle cevap verdi: "Ben Araplar arasında üstün ve şerefli
olmanıza sebep olan, kutsal saydığınız evi yıkmaya geldim. Senin iki yüz deveni
aldım, sana ne istediğini sorduğumda ise sen develerini istedin, ancak Kabe
hakkında bir istekte bulunmadın." Abdulmuttalib ona: "Ey kral! Ben
senden malımı istiyorum. Bu evin sahibi var ve onu korur. Orası beni
ilgilendirmez" dedi. Bunun üzerine Ebrehe korkup develerin Abdulmuttalib'e
verilmesini emretti. O gece azabın gecesi ve çetin bir geceydi. Sanki yıldızlar
Ebrehe'nin askerlerine Kabe'ye yaklaşmayın diyordu. Bazıları azaba
uğrayacaklarını sezdiler. Kılavuzları da yanlarından ayrılıp geceyi Harem'de
geçirdi. Eş'arıler ve Has'amlılar da süngülerini ve kılıçlarını kırdılar ve
Beytullah'ı yıkmaya yardım etmekten Allah'a sığındılar.
Ebrehe'nin ordusu seher
vakti kalkınca fillerini Mekke'ye doğru çevirdiler, ancak fil çöktü ve
ilerlemedi. Sabaha kadar ona vurup kaldırmaya çalışmalarına rağmen fil
kalkmayınca: "Vallahi, seni Mekke'ye yöneltip götürmeyeceğiz" diyerek
file yemin ettiklerinde fil sanki onlardan bu hususta söz ister gibi
kulaklarını hareket ettirdi. Onlar yemin edip durunca da ayağa kalktı. Fili
Yemen tarafına çevirince koşmaya başladı. Yönünü Mekke'ye çevirdiklerinde ise
tekrar çöktü. Filin böyle yaptığını görünce yine yemin ettiler ve Fil sanki
onlardan bu hususta söz ister gibi kulaklarını hareket ettirdi. Onlar yemin
edip durunca da ayağa kalktı. Fili Yemen tarafına çevirince yine koşmaya
başladı. Yönünü Mekke'ye çevirdiklerinde ise tekrar çöktü. Bu durum güneş
doğuncaya ve kuşlar çıkıncaya kadar devam etti. Güneş doğunca denizden
üzerlerine kırlangıç gibi kuşlar gelip onlara taşlar atmaya başladılar. Her kuş
gagasında bir taş, ayaklarında da iki taş taşıyordu. Taşları atan kuş gidiyor,
başkası geliyordu. Taşlar kimin karnına düşse deliyor, değdiği kemiği
kırıyordu. Ebrehe'ye bu taşlardan birkaçı isabet ettikten sonra geri döndü ve
yolda hangi ülkeden geçtiyse orada bir organı koptu. Yemen'e vardığında karnı
yarıldı ve öldü. Has'am ve Eş'arilerden kimseye bu taşlardan isabet etmemişti.
Ravi bu konuda söylenen
şiirleri zikredip şöyle dedi: Abdulmuttalib Habeşlilere beddua edip şöyle dedi:
Ey Rabbim! Onlara karşı
senden başkasını dilemem Ey Rabbim! Korunu onlara karşı himaye et Beyt'in
düşmanları sana düşmanlık edenlerdir Onlar senin kuvvetine galip gelemezler.
Muhammed bin ishak bin Yesar, Abdulmuttalib ve Ebrehe kıssasını bu şekilde
anlatmıştır.
ibn Abbas anlatıyor: Fil
ashabı Mekke'ye yaklaşınca Abdulmuttalib onları karşıladı ve krallarına:
"Neden buraya geldin? Haber gönderseydin, istediğin nerşeyi sana
getirirdik?" deyince, Ebrehe: "işittiğime göre bu Beyt'e giren herkes
güven içinde olur. Ben buranın halkını korkutmaya geldim" karşılığını
verdi. Abdulmuttalib: "Sen geri dön; sana istediğin herşeyi getiririz"
dedi; ancak Ebrehe geri dönmeyi kabul etmeyip Kabe tarafında doğru ilerledi.
Abdulmuttalib geride kalıp bir dağın başında durup: "Bu Beyt'in ve
halkının helak oluşuna şahit olmayacağım" dedikten sonra şu şiiri söyledi:
Allahım! Kul kendi
malını korur Sen de Harem'ini koru Onların orduları haddi aşarak Senin gücüne
galip gelmesin Şayet burayı kendi haline bırakırsan Nihayetinde senin bileceğin
iştir.
Yüce Allah'ın:
"Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi.
Nihayet onları, yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi"[Fil 4, 5] ayetinde
bildirildiği gibi deniz tarafından bulut gibi bir kırlangıç sürüsü üzerlerine
geldi ve onları yenilmiş ekin gibi yaptı. [Hakim, Müstedrek (2/535).]
Bu konuda munkatı
isnadla nakledilen uzun bir kıssa daha vardır; ancak burada zikrettiğimiz
yeterlidir.
Muhammed bin Sirin'in
bildirdiğine göre Abdullah bin Abbas; "Üzerlerine balçıktan pişirilmiş
taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları, yenik ekin yaprağı gibi
yapıverdi''[Fil 4, 5] ayetini açıklarken: "Kuşların diğer kuşlar gibi
gagaları ve köpekler gibi pençeleri vardı" dedi .
Ali bin Ebi Talha'nın
bildirdiğine göre ibn Abbas; "Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan
sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları, yenik ekin yaprağı gibi
yapıverdi''[Fil 4, 5] ayetini açıklarken şöyle dedi: "Kuşlar peşpeşe
gelerek (attıkları taşlarla) onları saman gibi yaptı"
ibn Mesud: -Tayren
ebabil-[Fil 3] ifadesini açıklarken: "Bölük bölük kuşlar demektir"
demiştir.
--- İbn Cerir (24/628)
ve Beyhaki (1/123).
ikrime: "Üzerlerine
balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi"[Fil 4,5]
ayetini açıklarken şöyle dedi: "Kuşlar deniz tarafından çıkmışlardı. Bu
kuşların vahşi hayvanları andıran bir başları vardı. Daha önce iç
görülmedikleri gibi daha sonra da bir daha görülmediler. Fil ordusu bu
kuşlardan dolayı çiçek hastalığına yakalandılar. Çiçek hastalığı da ilk olarak
bu olay sırasında görüldü."
Ubeyd bin Umeyr el-Leysi
der ki: "Yüce Allah, Fil ordusunu helak etmek istediği zaman deniz
tarafından onların üzerine bir kuş sürüsü yolladı. Bu kuşlar benekli kırlangıç
kuşlarını andırıyorlardı. Her bir kuş da gagasında bir, ayaklarında iki tane
olmak üzere üç tane taş taşıyordu. Kuş sürüsü ordunun üst tarafına yetiştiği
zaman bağırtılar içinde taşıdıkları taşları bırakmaya başladılar. Taşlar
değdiği kişiyi delip geçiyordu. Kişinin başına düştüğü zaman dübüründen, başka
bir tarafından düştüğü zaman da diğer tarafından çıkıyordu. Daha sonra Yüce
Allah şiddetli bir rüzgar gönderince taşlar kuşların ayaklarından daha sert bir
şekilde çıkmaya başladı. Bu şekilde Fil ordusu bütünüyle helak oldu.
--- Ebu Nuaym,
Delailu'n-Nübüvve (107).
ibn Abbas şöyle dedi:
Fil ordusu Sifah denilen yere vardığında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) dedesi Abdulmuttalib yanlarına geldi ve: "Bu, Yüce Allah'ın evidir
ve ona kimseyi musallat etmeyecektir!" dedi. Onlar ise:
"Bu evi yıkmadan
geri dönmeyeceğiz!" karşılığını verdiler. Ancak fillerini ne zaman öne
doğru sürseler fil geriye doğru çekiliyordu. Sonrasında Yüce Allah onların
üzerine ebabil kuşlarını gönderdi. Bu kuşlara da üzeri çamurla kaplı siyah
taşlar verdi. Kuşlar üst taraftan ordunun hizasına gelince ayaklarındaki
taşları üzerlerine bıraktılar. Ordu içinde kaşıntıya maruz kalmayan tek bir
kişi dahi kalmadı. Öyle ki kişi derisini kaşıdığı zaman kaşıdığı yerin eti
dökülüyordu.
Abdullah bin
ez-Zübeyr'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: "Yüce Allah'ın Kabe'yi ‘‘Beytu'l-Atik (korunmuş ev)'' diye
adlandırmasının sebebi, orayı zorbalara karşı korumuş olmasından dolayıdır.
Bundan dolayıdır ki, hiçbir zorba oraya hakim olamamıştır,"
--- Tirmizi (5/324) ve
Hakim, Müstedrek (2/389).
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) eşi Hz, Aişe: "Kabe'ye saldıran filin
komutanının ve seyisinin kör ve kötürüm olduğunu ve Mekke'de yiyecek
dilendiklerini gördüm."
--- İbn Hişam, Siyer
(1/59) Bakın: İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye (2/174).
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: