DELAİLU NÜBÜVVE |
RESULULLAH'IN (S.A.V.) DOĞUMUYLA İLGİLİ BÖLÜMLER |
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Doğum Anında, Öncesinde ve Sonrasında Zuhur Eden
Mucizeler
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından olan irbad bin Sariye der ki:
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim:
"Hz. Adem balçık olarak yatarken ben Allah'ın kulu ve peygamberlerin
sonuncusuydum. Size bunu açıklayayım. Atam İbrahim'in duası benim, İsa'nın
müjdesi benim, annemin gördüğü rüya da benim. Bütün peygamber anneleri böyle
rüya görürler.'' Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) annesi onu
doğururken Şam saraylarını aydınlatan bir nur görmüştü.
Tahric: Ahmed, Müsned
(4/127-128) ve Hakim, Müstedrek (2/600) Bakın: Heysemi Mecma (8/223).
Yakub'un rivayeti:
"O ışıkla Şam sarayları aydınlandı" şeklindedir. Abdurrahman bin
Mehdi, Muaviye bin Salih'ten rivayet ederek ona mutabaat etmiştir. Ebu Bekr bin
Meryem el-Gassani de bunu Said bin Süveyd'den rivayet etmiştir.
"Hz. Adem balçık
olarak yatarken ben Allah'ın kulu ve peygamberlerin sonuncusuydum'' sözünden
kasıt; beşeriyetin atası ve peygamberlerin ilkinin yaratılışından önce Allah'ın
takdiriyle böyle olmasıdır.
"Size bunu açıklayayım.
Atam İbrahim'in duası benim'' sözünden kasıt ise şudur: Hz. ibrahim, Kabe'yi
inşa edince Yüce Allah'a, Mekke'yi güvenli belde kılması, insanların
gönüllerinin onlara meylettirmesi, onları ürünlerle rızıklandırması için dua
etti. Sonra: "içlerinden onlara Senin ayetlerini okuyan, Kitab'ı ve
hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu
güçlü ve Hakim olan ancak Sensin''[Bakara 129] dedi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) peygamberimizi göndermek suretiyle onun duasını kabul etmiş
ve Nebi'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. İbrahim'in Mekke halkına
gönderilmesi için dua ettiği peygamber kılmıştır. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): ''Atam İbrahim'in duası benim" derdi. Bunun manası şudur: Yüce
Allah Hz. Muhammed'i peygamberlerin sonuncusu yapmayı isteyince ve bunu
Ümmü'l-Kitab'da yazınca, Hz. İbrahim'in, zikrettiğimiz duayı yapmasını takdir
ederek, bu duayı, onun gönderilişine sebep kıldı. Tıpkı Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hz. İbrahim'in ve çocuklarının sulbünden
aktarılarak gelmesi gibi.
"İsa'nın müjdesi
benim" sözünden kasıt ise şudur: Yüce Allah Hz. isa'ya, Resulullah'ı
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kavmine müjdelemesini emretti ve israil oğulları,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaratılmadan önce onu bildiler.
"Annemin gördüğü
rüya da benim" sözünden kasıt ise Allah en doğrusunu bilir; ancak şudur:
ibn ishak'ın
bildirdiğine göre Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) annesi Amine
Dinti Vehb Hz. Muhammed'e hamile kalınca kendisine şöyle denildi: "Bu
ümmetin efendisine hamile kaldın. Onu doğurduğun zaman şöyle de: Onu her
hasetçinin, Her iyi geçinen kusurlunun ve liderlik iddiasında bulunan her
kölenin şerrinden Bir ve tek olan (Allah'a) emanet ediyorum. çocuğum, şerefli
ve övgüye layık olan Allah'ın himayesindedir.
Gelişip büyüyünceye ve
ortaya çıkıncaya kadar Allah'ın koruması altındadır."
Bunun delili, Şam
diyarında Busra saraylarını ışıkla dolduran bir nurun çıkmasıdır. Doğduğu zaman
adını Muhammed koy. Onun ismi Tevrat'ta Ahmed'dir. Gökyüzü ve yeryüzü halkı onu
överler. incil'de de adı Ahmed'dir. Gökyüzü ve yeryüzü halkı onu överler.
Furkan'da da adı Muhammed'dir. Hz. Amine onun adını Muhammed koydu.
İrbad bin Sariye
es-Sülemi der ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu
işittim: "Hz. Adem balçık olarak yatarken ben Allah'ın Ümmü'l-Kitab'da
peygamberlerin sonuncusu olarak geçmekteydim. Size bunu açıklayayım: Atam
İbrahim'in duası ve İsa'nın kavmine müjdesi benim. Annemin Şam saraylarını
aydınlatan bir nurun kendisinden çıktığını gördüğü rüya da benim.''
Ebu Bekr bin Ebi Meryem,
isnadında Abdu'l-A'la bin Hilal'ı zikretmemiştir.
Metinde de sadece nurun
çıktığını zikretmiş Şam saraylarını zikretmemiştir. Halid bin Ma'dan da bunu
sahabeden şu şekilde nakletmiştir.
Halid bin Ma'dan'ın
sahabeden bildirdiğine göre, ashab: "Ey Allah'ın Resulü! Bize kendinden
bahset" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Ben, atam İbrahim'in duası, İsa'nın müjdesiyim. Annem de bana hamile
kalınca rüyasında kendisinden bir nurun çıkıp Şam'daki Busra şehrini
aydınlattığını gördü. ''
Tahric: İbn Hişam, Siyer
(1/170), İbn Sa'd, Tabakat (1/102) ve Hakim, Müstedrek 2/600).
Bu konuda Ebu Umame'den
şu rivayet vardır:
Ebu Umame'nin
bildirdiğine göre Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın
Resulü! Yaratılışının başlangıcı nasıl oldu?" diye sorulunca, Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ben, atam İbrahim'in duası,
İsa bin Meryem'in müjdesiyim. Annem de rüyasında kendisinden bir nurun çıkıp
Şam saraylarını aydınlattığını gördü. ''
Ebu Davud'un rivayeti:
"Benden (bir nur) çıktı'' şeklindedir.
Tahric: Ahmed, Müsned
(5/262) Bakın; Heysemi, Mecma (8/222).
Meyseretu'l-Fecr şöyle
dedi: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! Ne
zaman peygamber olarak yazıldın?" diye sorunca: ''Adem ruh ile ceset
arasındayken" cevabını verdi.
Tahric: Ahmed, Müsned
(5/59) ve Hakim, Müstedrek (2/608-609).
Zühri anlatıyor: Kureyş,
Fil ordusundan kaçıp Harem'den çıkarak henüz bir genç olan Abdulmuttalib'i
orada yalnız bırakınca, Abdulmuttalib: Vallahi, Allah'ın hareminden çıkıp
izzeti başka yerde aramam" diyerek Kabe'nin yanında oturarak:
"Allahım! Kişi kendi malını savunur. Sen helalini savun" dedi. Bunun
dışında başka şeyler de söyledi.
Abdulmuttalib, Allah Fil
ashabını helak edene kadar Harem'de kaldı.
Kureyş geri döndüğünde
Abdulmuttalib, sabrı ve Allah'ın Haremine saygısı sebebiyle gözlerinde daha da
büyüdü. Bu sırada Abdulmuttalib'in sadece Haris bin Abdilmuttalib adındaki oğlu
varken rüyasında kendisine: "Zemzem kuyusunu kaz" denildi. Uyanınca:
"Allahım! Bana bunun yerini bildir" dedi. Bu sefer rüyasında ona:
"Kanlarının ve terslerinin döküldüğü, karganın konduğu, karıncaların
yuvasının bulunduğu kırmızı putların karşısında olan yeri kaz" denildi.
Abdulmuttalib kalkıp Mescİd'e gelerek oturdu ve kendisine belirtilen alametleri
görmek için beklemeye başladı. Bu sırada bir sığır Hazure denilen yerde
boğazlanırken, sığır can havliyle kasaptan kaçıp Zemzem kuyusunun olduğu yere
gelip orada can verdi. Sığır orada kesilip etleri götürülünce bir karga gelip
sığırın dışkısına konarak karınca yuvasını eşeledi. Abdulmuttalib kalkıp
orasını kazdı. Kureyşliler gelip Abdulmuttalib'e: "Ne yapıyorsun? Biz
senin cahil olduğunu bilmiyorduk. Neden mescidimizi kazıyorsun?" diye
sordular. Abdulmuttalib: "Bu kuyuyu kazıyorum. Bana engel olanla da
mücadele ederim" cevabını verip oğlu Haris ile beraber kazmaya devam etti.
O zaman başka oğlu yoktu. Kureyş'ten bazıları onlara karşı gelip tartışarak
kavga ettiler. Kureyş'ten bazıları ise onun nesebinin yüceliğini, doğruluğunu
ve dinleri için mücadelesini bildiğinden ona karışmadılar. Kuyuyu kazarken
yapılan eziyetler artınca, on oğlu olursa birini kurban etmeyi adadı. Sonra
kazmaya devam edip kuyu da daha önce gömülmüş kılıçlar buldu. Kureyşliler,
kılıçlara yetiştiğini görünce: "Ey Abdulmuttalib! Bulduğun şeylerden bize
de ver" dediler. Abdulmuttalib: "Bu kılıçlar Allah'ın evinindir"
karşılığını verdi ve su çıkana kadar kazmaya devam etti.
Sonunda Abdulmuttalib
suya ulaştı. Su çıkan yeri açıp genişletti. Kuyunun -emen yanında bir havuz
yaptı. Oğluyla birlikte kuyudan suyu çekip havuzu doldurmaya ve bu sudan
hacılara su dağıtmaya başladılar. Ancak bu konuda onu çekemeyenler gece olunca
gelip havuzu deliyor, sabah olunca Abdulmuttalib onu onarıyordu. Havuzu bu
şekilde iki de bir bozmaları çekilmez bir hal alınca Abdulmuttalib bu konuda
Rabbine dua edip yardım istedi. Rüyasında kendisine: "Allahım! Bu suyun
yıkanma için kullanılmasına izin vermiyorum. Sadece içme ve serinleme için
kullanılsın, şeklinde dua et. Bu şekilde onların bu yaptıklarından
kurtulacaksın" denildi. Abdulmuttalib uyanınca Mescid'de toplanan Kureyşlilere
bu rüyasını anlattı ve oradan gitti.
Sonrasında
Kureyşlilerden havuzu bozmaya kalkışan her bir kişi bedeninde bir hastalığa
yakalandı. Bu şekilde de sonunda havuzu ve hacılara su dağıtma işini
Abdulmuttalib'e bıraktılar.
Daha sonra Abdulmuttalib
birkaç kadınla evlendi ve on çocuğu olunca:
"Allahım! Bunlardan
birini senin için kurban edeceğimi adamıştım. Bunlar arasında kura çekeceğim,
sen kurayı dilediğine çıkar" deyip kura çekti. Kura Abdullah bin
Abdilmuttalib'e çıktı. Abdullah, çocukları arasında en sevdiği olduğu için
Abdulmuttalib: "Allahım! Senin için bu mu yoksa yüz deve mi daha
sevgilidir" deyip Abdullah ile yüz deve arasında kura çekti. Kura yüz
deveye çıkınca, Abdullah'ın yerine o develeri kurban etti.
Abdullah, o güne kadar
Kureyş'in gördüğü en güzel yüzlüsüydü. Bir gün toplanmış olan Kureyş
kadınlarının yanına çıkınca, kadınlardan biri: "Ey Kureyş kadınları!
içinizden kim bu gençle evlenir iki gözü arasındaki nuru elde eder?" dedi.
Abdullah'ın iki gözü arasında bir nur vardı. Abdullah ile, Amine binti Vehb bin
Abdimenaf bin Zühre evlendi ve onunla gerdeğe girince Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) hamile kaldı.
Sonra Abdulmuttalib
Abdullah'ı, Yesrib'ten hurma getirmesi için gönderdi ve Abdullah, Yesrib'de
vefat etti. Amine, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dünyaya getirdiği
zaman Abdulmuttalib'in koruması altındaydı. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Sa'd bin Bekr oğullarından bir kadın süt annelik yaptı. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) süt annesi onu Ukaz çarşısına getirince
kahinlerden biri kendisini görüp: "Ey Ukaz halkı! Şu çocuğu öldürün. Bu
iktidar sahibi olacak" dedi. Süt annesi Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) korudu ve Allah onu bu durumdan kurtardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) onun yanında büyüdü ve yürüyüp koşacak yaşa gelinceye kadar süt kız
kardeşi ona göz kulak oldu. Süt kız kardeşi gelip:
"Anneciğim! Demin,
kardeşimi alan bir grup gördüm. Onun karnını yardılar" deyince, sütannesi
korku içinde kalkıp yanına gitti ve onun rengi solmuş bir şekilde oturduğunu ve
yanında kimsenin olmadığını gördü. Sonra onu alıp annesine götürdü ve:
"Oğlunu al. Onun için korkuyorum" dedi. Annesi:
"Hayır vallahi,
oğlumda korkacağın bir şey yoktur. Onu doğurduğum zaman ellerini yere koyarak eğildiğini
ve başını semaya kaldırdığını gördüm" dedi. Bunun üzerine annesi ve dedesi
Abdulmuttalib onu sütten kestiler. Sonra annesi vefat edince Abdulmuttalib'in
himayesinde kaldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çocukken dedesinin
yastığına gidip üzerine oturur, yaşlı olan dedesi çıkınca, ona bakan cariye:
"Dedenin yastığından in" derdi. Abdulmuttalib de:
"Oğlumu bırak.
Şüphesiz ki o, hayırlı biri olacaktır" derdi. Sonra daha çocuk olan
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dedesi de vefat edince, onun
bakımını Ebu Talib üstlendi. Ebu Talib, anne baba bir, Abdullah'ın kardeşiydi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) buluğ çağına yaklaşınca, Ebu Talib ticaret için O'nu Şam
tarafına götürdü. Teyma'da konakladıkları zaman Temim yahudilerinin
bilginlerinden biri onu görüp Ebu Talib'e: "Bu çocuk senin neyin
olur?" diye sordu. Ebu Talib: "Kardeşimin oğlu" cevabını
verince, yahudi bilgin: "Ona karşı merhametli misin?" diye sordu. Ebu
Talib: "Evet" cevabını verince, bilgin: "Vallahi, bununla Şam'a
gidersen, kesinlikle onunla ailene dönemezsin. Onu öldürürler; çünkü bu,
onların düşmanıdır" dedi. Bunun üzerine Ebu Talib, Teyma'dan Mekke'ye
döndü.
Hz. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ergenlik çağındayken; bir kadın Kabe'yi tütsülerken bir ateş
parçası Kabe'nin örtüsüne sıçradı ve Kabe'yi yaktı. Bunun üzerine Kureyşliler
Kabe'yi yıkıp yeniden yapmak için istişare ettiler ve onu yıkmaktan korktular.
Velid bin el-Muğire: "Onu neden yıkacaksınız? Onu yapmak için mi yoksa
kötülük için mi?" diye sorunca: "Onu yeniden yapmak için cevabını
verdiler. Velid: "Allah ıslah edenleri helak etmez" deyince,
Kureyşliler: "Kim üzerine çıkıp yıkacak?" diye sordular. Velid:
"Ben çıkıp yıkarım" diyerek Kabe'nin üzerine elinde bir kazmayla
çıktı ve: "Allahım! Biz sadece ıslah etmek istiyoruz" deyip Kabe'yi
yıkmaya başladı. Kureyşliler onun yıkmaya başladığını ve korktukları gibi bir
azabın gelmediğini görünce, onunnla beraber yıkmaya başladılar.
Onu yeniden inşa edip
Rükn'ün oldUğu yere geldiklerinde, Kureyş Rükn'ü (Hacer-i Esved'i) hangi
kabilenin yerine yerleştireceği konusunda tartışmaya başladı. Bu tartışma
neredeyse kavgaya dönüşecekti. Sonunda: "Gelin, yanımıza ilk geleni hakem
tayin edelim" dediler. O zaman bir çocuk olan Allah Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), üzerinde çizgili bir örtüyle yanlarına gelince onun hakem
olmasını istediler. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Rükn'ü
kaldırılıp bir giysi üzerine konulmasını emretti. Daha sonra her bir kabile
başkanına emrederek giysinin bir tarafını tutturdu. Arkasından kendisi duvarın
üzerine çıktı. Rükn'ü ona doğru kaldırdılar ve Rükn'ü Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yerine yerleştirdi.
Kureyşliler onun herkesi
razı edecek doğru bir yol bulmasından dolayı memnun oldular. Kureyş
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) henüz vahiy gelmeden, kendisine
"el-Emin (Güvenilir)" adını vermişlerdi. Bu olaydan sonra artık her
deve kesmelerinde onu çağırıyorlar ve onun dua etmesini istiyorlardı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) büyüyüp ergenlik çağına gelince
yanında fazla malı yoktu. Kendisini Hatice binti Huveylid, ücretle Tihame'de
olan Hubaşe çarşısına gönderdi. Yanında da Kureyş'ten başka bir adamı da
tutarak gönderdi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ondan bahsederken şöyle derdi: "İşçisine Hatice gibi iyi
davrananı görmedim. Ben ve arkadaşım her dönüşümüzde, bizim için hediye olarak
sakladığı yiyecek bulurduk. Hubtişe çarşısından dönünce, arkadaşıma: ‘‘Haydi
gidelim de Hatice'nin yanında sohbet edelim’‘ dedim ve Hatice'nin yanına
geldik. Biz yanındayken, Kureyş'in ebelerinden -bir rivayette ise
kahinlerinden- bir kadın gelip: ‘‘Bu Muhammed mi? Kendisine yemin edilene yemin
ederim ki bu, kız istemek maksadıyla gelmiştir’‘ dedi. Ben: ‘‘Hayır’‘ dedim ve
arkadaşımla çıktığımız zaman bana: ‘‘Hatice'yi istemekten utanıyor musun?
Vallahi, Kureyş'ten seni ona denk görmeyen yoktur’‘ dedi. Ben Hatice'ye geri
döndüğümde o kahin kadın yine yanımıza girdi ve: ‘‘Bu Muhammed mi? Kendisine
yemin edilene yemin ederim ki bu, kız istemek maksadıyla gelmiştir’‘ dedi. Ben
utanarak: ‘‘Evet’‘ dedim. Ne Hatice, ne de kız kardeşi itiraz etmediler.''
Hatice'nin kız kardeşi,
şarap içmekten sarhoş olan babası Huveylid bin Esed'in yanına gitti ve: "Yeğenin
olan Muhammed bin Abdillah, Hatice'yi istiyor. Hatice de razı olmuŞ" dedi.
Huveylid, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çağırıp bunun doğru olup
olmadığını sordu ve Hatice'yi Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) verdi.
Bunun üzerine Hatice koku sürdü ve babasının üzerine bir kaftan koydu.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hatice ile gerdeğe girip sabah olunca
Hatice'nin babası ayıldı ve: "Bu koku da ne? Bu kaftan da ne?" diye
sordu. Hatice'nin kız kardeşi: "Bu, Yeğenin Muhammed bin Abdillah'ın sana
verdiği kaftandır. Hatice'yi onunla evlendirdin ve onunla gerdeğe girdi"
karşılığını verince, Huveylid bunu inkar etti, sonra utanarak verdiğini kabul
etti. Kureyş şairlerinden olan bir kadın şöyle dedi:
Ey Hatice, Muhammed'e
yüz çevirme Onun teni kutup yıldızı gibi parlar.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Hatice ile yaşadı ve kızlarının bazısı ondan oldu.
Oğlu Kasım'ı da dünyaya
o getirdi. Alimlerden bazısının iddia ettiğine göre Hatice, Allah'ın Resulü'ne
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Tahir adında bir çocuk daha doğurdu.
Bazısı ise şöyle der:
"Bildiğimiz kadarıyla ondan sadece Kasım adındaki oğlu, dört kızı: Zeyneb,
Fatıma, Rukiyye ve Ümmü Gülsüm olmuştur. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Hatice'den kızları olduktan sonra artık kendisine ibadet ve yalnızlık
sevdirilmeye başlandı."
Zühri'den olan bu hadis,
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ahvalinden bir bölümünü bir araya
toplamıştır. Ancak Fil olayının, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) doğumundan
önce vaki olduğu geçmiştir. Başkasının naklettiğine göre ise Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Fil olayının old uğu yıl doğmuştur.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: