MÜSNED-İ HANBEL |
SİYER |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
63- Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Sahabeyi Savaşa Teşvik Etmesi
1. Ali b. Ebi Talib
25185- Hz. Ali anlatıyor: Hicret ederek Medine'ye geldiğimiz zaman
oranın meyvelerinden alıp yemeye başlayınca -alışkın olmadığımız içiniçimizi
bulandırdı ve bitkin düştük. Bu sırada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Bedir hakkında haber topluyordu. Müşriklerin yola çıktığını öğrenince Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bedir'e doğru hareket etti ve oraya
müşriklerden önce
vardık. Orada, biri Kureyşli, diğeri Ukbe b. Ebi Muayt'ın kölesi olan iki
kişiyi bulduk. Kureyşli olan kaçıp kurtuldu, ama Ukbe b. Ebi Muayt'ın kölesini
yakaladık ve ona: "Gelen ordu kaç kişi?" diye sorduk. O:
"Vallahi, onların sayıları çok ve güçleri pek çetin" dedi. O böyle
söyleyince Müslümanlar onu dövmeye başladılar. Bu şekilde onu Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzuruna getirdik. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona: ''Gelen ordu kaç kişi?'' diye sorunca, o: "Vallahi, onların
sayıları çok ve güçleri pek çetin" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), ordunun sayısını öğrenmek için uğraşıyor, ama adam da söylememekte
direniyordu. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ''Günde kaç
deve kesiyorlar?'' diye sorunca, köle: "Her gün on deve kesiyorlar"
cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Öyleyse bunlar bin
kişi, her yüze bir deve yeter'' buyurdu.
Sonra gece olunca, bize
hafif bir yağmur çisintisi geldi. Biz ağaçların altına ve kalkanların altına
girip korunduk. O gece Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Rabbine dua
ederek: ''Ya Rabbi! Eğer şu inanan topluluğu bugün burada helak edersen -sana
ibadet eden kalmayacağı için- artık sana ibadet edilmez'' diyordu. Sabah olunca
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Allah'ın kulları! Haydin namazar
diye seslendi. İnsanlar ağaçların ve kalkanların altından geldiler. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize sabah namazını kıldınp, savaşa teşvik etti.
Sonra da: ""Kureyş ordusu işte şu dağın yanındaki kızıl tepeciklerin
yanında'' buyurdu. Kureyş ordusu bize yaklaşınca biz de onların karşısında saf
bağladık. Baktığımızda, kızıl deve üzerine binmiş bir adamın onların arasında
gittiğini gördük. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: ''Ey Ali!
Hamza'ya seslen, bu kırmızı devenin sahibi kimmiş bir baksını onlara ne diyor
bir anlasın'' buyurdu. Hamza müşriklere en yakın olanımızdı. Sonra Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Eğer şu karşımızdaki toplulukta hayrı
söyleyecek tek kişi varsa, o da bu kızıl devenin sahibi olsa gerektir''
buyurdu. Hamza bakıp geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! O, Utbe b. Rabia imiş.
Yanındakileri savaşmaktan vazgeçirmeye çalışıyor ve şöyle diyor: "Ey
kavmim! Ben karşımızdakileri ölümü arzulayarak gelen bir topluluk olarak
görüyorum. Onlara sağlam bir şekilde ulaşamayacağınızı sanıyorum. Ey kavmim!
Bugün bu işi benim başıma bağlayın, benim üzerime yıkın ve ''Utbe b. Rabia
korktu'' deyin. Gerçi siz benim korkak olmadığımı biliyorsunuz." Ebu Cehil
bunu işitince; "Bunu sen mi söylüyorsun? Vallahi bu sözü senden başka biri
söyleseydi ona ''(Babanınkini) dişle'' derdim. Senin ciğerine ve içine korku
dolmuş" dedi. Bunun üzerine Utbe de ona: "Sen bunları bana mı
söylüyorsun bıre kıçını sarartan herif1 Bugün kimin daha korkak olduğunu az
sonra göreceğiz" dedi.
Utbe, kardeşi Şeybe ve
oğlu Velid, Cahiliye taassubu ile meydana atılıp: "Karşımıza kim
çıkacak?" dediler. Karşısına Ensar'dan gençler çıkınca, Utbe: "Biz
bunları istemiyoruz. Biz ancak bizimle amcaoğullarımız sayılan Ab dulmuttalib
oğullarıyla çarpışmak isteriz" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Kalk ey Ali, kalk ey Hamza, kalk ey Ubeyd b. el-Haris
b. Muttalib'' buyurdu. Allah, Rabia'nın iki çocuğu, Utbe ve Şeybe ile Utbe'nin
oğlu Velid'in canını orada alıverdi. Ubeyde b. Haris de yaralandı. O gün
onların yetmişini öldürüp yetmişini de esir aldık.
Ensar'dan küçücük boylu
bir adam, Abbas b. Abdilmuttalib'i esir alıp getirmişti. Abbas: "Ey
Allah'ın Resulü! Vallahi beni şu ufak herif esir almadı. Beni esir alan saçları
dökük, güzel yüzlü bir insan idi. Alaca bir at üzerine binmişti. Ama şimdi onu
göremiyorum" dedi. Ensar'dan olan genç ıse; "Ey Allah'ın Resulü! Onu
ben esir aldım" deyince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona; ''Sus
sesini çıkarma! Allah seni kerim bir melek ile desteklemiş'' buyurdu. Hz. Ali
ekledi: Abdulmuttalib oğullarından Abbas, Akil ve Nevfel b. el-Haris'i esir
almıştık.
[Sahih]
Diğer tahric: Ebu Davud
(2665) ve Beyhaki, Sünen'de (3/276; 9/331) rivayet ettiler. Heysemi (6/75-76),
Ahmed'in, Harise b. Mudarrib dışındaki ravilerinin Sahih'in ravileri olduğunu,
onun da güvenilir olduğunu söyledi.
2. Ömer b. el-Hattab
25186- Ömer b. el-Hattab anlatıyor: Bedir savaşı öncesi Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sayıları üçyüz on küsur kadar olan ashabına
baktı. Sonra sayıları binden fazla olan müşriklere baktı. Sonra kıbleye döndü,
ellerini kaldırıp Rabbine: ''Allahım! Bana vaad ettiğini yerine getir! İslam'ın
halkı olan bu topluluğu eğer helak edersen, artık yeryüzünde sana ibadet eden
kimse kalmaz! '' diye yalvarmaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), elleri havada, kıbleye dönmüş bir şekilde abası omuzlarından düşene
kadar böyle yalvardı. Ebu Bekr gelip düşen abasını aldı ve tekrar omuzlarına
koydu. Sonra arkasında durup: "Ey Allah'ın Nebii! Yalvarman yeter! Allah
sana vaad ettiğini yerine getirecektir!" dedi. Bunun üzerine Allah:
"Rabbinizden yardım
istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim,
diyerek du anızı kabul buyurdu"[Enfal 9] ayetini indirdi. Savaş olduğunda
Allah müşrikleri hezimete uğrattı. Müşriklerden yetmiş kişi öldürülürken yetmiş
kişi de esir alındı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) esirler
konusundan Ebu Bekr'le, benimle ve Ali ile istişare etti. Ebu Bekr: "Ey
Allah'ın Nebii! Onlar amcaoğullarımız, akrabalarımız ve kardeşlerimizdir.
Onlardan fidye almayı uygun görüyorum. Bu şekilde kafirlere karşı gücümüz artar
ve belki Allah onları da İslam dinine eriştirir" dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Ey Hattab'ın oğlu! Sen ne dersin?''
diye sorunca: "Vallahi, Ebu Bekr'in düşündüğü gibi düşünmüyorum"
dedim ve bana yakın duran birini göstererek şöyle devam ettim: "Bana izin
ver de şunun boynunu vurayım. Ali'ye de izin ver, Akıl'in boynunu vursun.
Hamza'ya izin ver falan kardeşinin boynunu vursun k, Allah Müşriklere karşı
içimizde acıma olmadığını bilsin. Zira bunlar, müşriklerin önde gelenleri, elebaşları
ve komutanlarıdır."
Ancak Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) benim görüşümü tasvip etmeyip Ebu Bekr'in
görüşünü uygun buldu ve esirlerden fidye almayı kabul etti. İkinci gün sabah
Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldiğimde Ebu Bekr ile birlikte
oturmuş ağladıklarını gördüm. "Ey Allah'ın Resulü! Arkadaşınla neden
ağlıyorsunuz? Şayet ağlanacak bir şeyse ben de ağlayayım. Yok, ağlanacak bir
durum değilse ben de sizinle beraber ağlamaya çalışırım!" dedim. Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Arkadaşlarının bana fidye
almamı teklif etmeleri üzerine ağlıyorum. Zira onların azabı bana, şu ağaçtan
daha yakın olarak gösterildi'' buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bunu derken yakınında bulunan bir ağacı gösterdi. Bunun üzerine Allah:
"Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir Nebie
yaraşmaz. GeçiCİ dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah Ahireti kazanmanızı
ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm
olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" [Enfal
67,68] ayetlerini indirdi. Bir sonraki ayetle de ganimeti Müslümanlara helal
kıldı.
Bir yıl sonrasında Uhud
savaşında Müslümanlar bir önceki savaşta fidye almalarına karşılık
cezalandırıldılar. Zira ashabdan yetmiş kişi öldürüldü, diğerleri de Nebi'i
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bırakıp kaçtılar. Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) dişlerinden biri kırıldı. Miğferi başında parçalanıp kanları
yüzüne aktl. Bu konuda Allah: "Başkalarını iki misline uğrattığınız bir
musibete kendiniz uğrayınca mı: ''Bu nereden?'' dersiniz. De ki: ''0, kendi
tarafınızdandır ... '"[Al-i İmran 165] ayetini indirdi ki bu duruma
düşmeleri bir önceki savaş sonrası fidye almalarından (ve böylece müşriklerin
elebaşlarını hayatta bırakmış olmalarından) dolayıydı.
[Sahih]
Diğer tahric: Müslim
(4609-10), Ebu Davud (2690) ve Tirmizi (3081) rivayet ettiler.