musannef

Abdurrezzak

Meğazi

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Habeşistan'a Hicret Edenler

 

9743- Zühri, Urve'den bildirir: Müslümanların sayısı artıp islam dini yayılmaya başlayınca Kureyş kafirleri bir araya gelip kendi kabilelerinden müslüman olanları dinlerinden çevirmek için işkence edip onları hapsetmeyi konuşmaya başladılar. Müslümanlar, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iman edenlere: "Başka bölgelere hicret edin" buyurduğunu duyduklarında: "Ya Resulallah! Nereye gidelim?" diye sordular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

 

"Şuraya!" buyurarak eliyle Habeşistan'a doğru işaret etti. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hicret için de en sevdiği yer Habeşistan'dı. Bunun üzerine belli sayıda Müslüman hicret etti. Kimisi ailesiyle birlikte, kimisi de tek başına hicret edip Habeşistan'a gittiler.

 

Zühri der ki: "Cafer b. Ebi Talib, karısı Esma binti Umeys el-Has'amiyye ile birlikte hicret etti. Osman b. Affan, karısı ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kızı olan Rukayye ile hicret etti. Halid b. Said b. el-As, karısı Umeyme binti Halef ile birlikte hicret etti. Ebu Seleme, Ebu Umeyye b. el-Muğire'nin kızı olan karısı Ümmü Seleme ile hicret etti. Kureyş'ten başka adamlar da karılarıyla birlikte hicret ettiler. Bu hicrette Habeşistan'da Abdullah b. Cafer, Halid b. Said'in kızı Emeh Ümmü Amr b. ez-Zübeyr, Halid b. ez-Zübeyr ve Haris b. Hatib doğdu. Hicret esnasında Kureyş'ten başka kişilerin de çocukları oldu."

 

Zühri der ki: Urve b. ez-Zübeyr'in bana bildirdiğine göre Hz. Aişe şöyle demiştir: Kendimi bildiğimden beri annem ile babam müslümandı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de her gün sabah akşam bize uğrardı. Mekke' de Müslümanlar eziyete maruz kaldıklarında Ebu Bekr, Habeşistan'a hicret etmek için Mekke'den çıkmıştı. Ancak Berku'l-Gimad mevkiine ulaştığında, el-Kare'nin efendisi olan ibnu'd-Dağine ile karşılaştı. Kendisine: "Ey Ebu Bekr! Nereye doğru gidiyorsun?" diye sorunca, Ebu Bekr: "Kavmim beni yurdumdan çıkardı. Yeryüzünde seyahat edip Rabbime ibadet etmek istiyorum" karşılığını verdi. ibnu'd-Dağine: "Ey Ebu Bekr! Oysa senin gibi birisi yurdundan ne çıkar, ne de çıkarılır. Zira yoksula yardım eder, yakınlarını gözetir, aciz ailelerin yükünü hafifletir, misafiri ağırlar ve haktan gelen musibetlere karşı insanlara yardım edersin. Ben seni himayeme alıyorum. Dön ve kendi yurdunda Rabbine ibadet et!" deyince, Ebu Bekr geri döndü. ibnu'd-Dağine de kendisiyle beraber yola koyuldu. ibnu'dDağine, Kureyş'in ileri gelenlerini dolaştı ve: "Ebu Bekr gibisi yurdundan ne çıkar, ne de çıkarılır. Yoksula yardım eden, yakınlarını gözeten, yoksul ailelerin yükünü hafifleten, misafiri ağırlayan ve haktan gelen musibetlere karşı insanlara yardım eden birini mi yurdundan çıkarıyorsunuz?" diye çıkıştı. Kureyş, ibnu'd-Dağine'nin, Ebu Bekr'i himayesine almasına karşı çıkmadı ve Ebu Bekr'e eman verdiler. Ancak ibnu'd-Dağine'ye: "Ebu Bekr'e söyle, evinde Rabbine ibadet etsin! Evinde istediği kadar namaz kılsın. Fakat evi dışında namaz kılıp Kur'an okumasın!" dediler.

 

Ebu Bekr de denildiği gibi yaptı. Sonra Ebu Bekr evinin önünde bir mescid yapmak istedi ve yaptı. Namazını orada kılar, Kur'an'ı da orada okurdu. Müşrik kadınları ve çocuklar Ebu Bekr'in bu yaptığını hayretler içinde seyrediyor ve orada toplanıyorlardı. Ebu Bekr sulu gözlü biriydi. Kur'an'ı okuyunca kendini tutamaz ve ağlardı. Ancak bu durum Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu. ibnu'd-Dağine'ye haber salıp yanlarına çağırdılar. Geldiğinde ona şöyle dediler: "Ebu Bekr'e, evinde Rabbine ibadet etmesi şartıyla senin himayene girmesine izin vermiştik, ama o haddi aştı. Evinin önünde bir mescid yaptırdı ve orada açıktan namaz kılıp, Kur'an okudu. Kadınlarımızı ve çocuklarımızı kandırmasından korkuyoruz. Yanına git! Sadece evinde Rabbine ibadet etmeyi kabul ederse bunu yapsın, ancak karşı çıkıp bunları açıktan yapmak isterse ona verdiğin ahdi sana geri iade etmesini söyle! Biz sana verdiğimiz sözden caymak istemiyoruz, ama Ebu Bekr'in de bunları açıktan yapmasını onaylamıyoruz."

Bunun üzerine ibnu'd-Dağine, Ebu Bekr'in yanına geldi ve: "Ey Ebu Bekr!

Sana hangi şartlarda söz verdiğimi biliyorsun. Ya anlaştığımız gibi yaparsın, ya da zimmetimi bana iade edersin. Zira Arapların, birine verdiğim zimmeti geri aldığımı duymasını istemem" dedi. Ebu Bekr de: "O zaman senin zimmetini sana iade ediyor ve Yüce Allah'ın ve Resulü'nün himayesine sığınıyorum" karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de o zamanlar Mekke'de bulunuyordu.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Müslümanlara: "Sizin hicret edeceğiniz yer rüyamda bana gösterildi. Bu yer iki (taşlık arasında olan hurmailk bir yerdir" buyurdu. Müslümanlar bunu duyunca kimisi Medine taraflarına hicret ederken daha önceden Habeşistan'a hicret edenlerden bazıları da Medine'ye döndü. Ebu Bekr de Medine'ye hicret için hazırlığını yaptı. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Acele etme! lira bana da hicret izni verilmesini umuyorum" buyurdu. Ebu Bekr: "Ya Resulallah! Böyle bir şeyi bekliyor musun?" diye sorunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet!" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ebu Bekr, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte hicret etmek için bekledi. Yanında bulunan iki deveyi dört ay boyunca semur ağacının yaprakları ile besleyip hazırladı.

 

Birgün öğle sıcaklarında Ebu Bekr'in evinde otururken, birisi babama:

 

"Yüzünü örtmüş bir şekilde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geliyor" dedi. Ancak o saatlerde bize gelmezdi. Ebu Bekr de: "Annem babam ona feda olsun, bu saatte geldiyse mutlaka bir emir üzerine gelmiştir" karşılığını verdi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelince girmek için izin istedi. izin verilince de içeriye girdi. Ebu Bekr: "Babam sana feda olsun ya Resulallah! Onlar senin ailendir" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Mekke'den çıkmama izin verildi" buyurdu. Ebu Bekr: "Ya Resulallah! Babam sana feda olsun! Ben de sana yoldaş olmak isterim" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Olacaksın" buyurdu. Ebu Bekr: "Anam babam sana feda olsun ya Resulallah! Şu iki devemden birini al" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ama bedeliyle alırım!" buyurdu. Bunun üzerine onların hazırlıklarını çabucak yaptık. Deri bir torba içinde onlara azık koyduk. Esma binti Ebi Bekr kuşağından bir parça yırtarak torbanın ağzını bağladı. Bunun içindir ki Esma (daha sonraları) "Zatu'nNitakayn (iki kuşaklı)" olarak adlandırıldı. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Ebu Bekr, Sevr dağındaki bir mağaraya sığındılar. Orada üç gün kaldılar. 

 

Ma'mer der ki: Osman el-Cezeri'nin bana bildirdiğine göre İbn Abbas'ın azatlısı Miksem, "İnkar edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek, ya da sürmek için düzen kuruyorlardı. Onlar düzen kurarken, Allah da düzenlerini bozuyordu. Allah düzen yapanların en hayırlısıdır"[Enfal, 30] ayetini açıklarken şöyle demiştir: Kureyşliler Mekke' de bir araya gelip Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ne yapacakları konusunda istişare ettiler. Bazıları: "Sabah olduğunda onu yakalayıp bağlayın" derken, bazıları:

"Bunun yerine onu öldürün" dediler. Bazıları da: "Onu Mekke'den çıkarın" şeklinde görüş belirttiler. Ancak Yüce Allah onların bu niyetlerini Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirdi. O gece Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yatağında Ali yattı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Mekke'den çıkıp mağaraya sığındı. Müşrikler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zannettikleri Ali'yi gözlemeye koyuldular. Sabah olunca saldırıya geçtiler, ancak yatakta olan kişinin Ali olduğunu gördüler. Bu şekilde Yüce Allah onların bu tuzaklarını boşa çıkardı. Ali'ye: "Arkadaşın nerede?" diye sorduklarında: "Bilmiyorum" karşılığını verdi. Sonrasında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) izini takip ederek peşine düştüler. Mağaranın bulunduğu dağın eteğine geldiklerinde izler karıştı. Dağa çıkıp mağaraya da uğradılar. Ancak mağaranın kapısında örümcek ağını görünce: "Şayet buraya girseydi örümcek ağı bu şekilde kapıda olmazdı" dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O mağarada üç gün kaldı. 

 

Ma'mer, Katade'den bildirir: Müşrikler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) konusunda ne yapacaklarını istişare etmek üzere Daru'n-Nedve'de toplandılar ve: "Sizden olmayan hiç kimse içeriye girmesin" dediler. Ancak şeytan Necdli bir ihtiyar suretinden içeriye girdi. içlerinden biri: "Bundan size bir zarar gelmez; zira Necd ahalisinden biridir" dedi. Konu hakkında istişarede bulununca içlerinden biri: "Benim görüşüm onu bir deveye bindirip Mekke'den çıkarılmasıdır" deyince, şeytan: "Ne kötü bir görüş bu! Gözlerinizin önündeyken aranızı bozuyorken onu çıkarmanız halinde ne yapar? insanları bozar ve sizinle savaşmak için üzerinize (taraftarlarını) gönderir" karşılığını verdi. Oradakiler: "Bu ihtiyar doğru söylüyor!" dediler. Başka biri: "Benim görüşüm onu bir odaya kapatalım. Penrece ile kapıları sıvayıp içeride ölüme terk edelim" deyince, şeytan: "Ne kötü bir görüş bu! Sizce arkadaşları onu öylesine bırakacaklar mı? Mutlaka buna kızıp onu oradan çıkaracaklardır!" karşılığını verdi. Ebu Cehil: "Her kabileden bir adam seçelim ve her biri kılıcını çekip ona saldırır ve tek bir kişinin vurması gibi vurup öldürürler. Bu şekilde kimin öldürdüğü belli olmaz" deyince, şeytan:

"Evet! Benim de uygun gördüğüm görüş budur!" karşılığını verdi.

 

Ancak Yüce Allah onların bu niyetlerini Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirdi. Bunun üzerine Ebu Bekr ile birlikte Mekke'den ayrılıp Sevr dağındaki mağaraya sığındılar. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yatağında da Hz. Ali yattı. Müşrikler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zannettikleri Ali'yi gözlemeye koyuldular. Sabah olunca Hz. Ali sabah namazına kalktı. Saldırıya geçtiler, ancak yatakta olan kişinin Ali olduğunu gördüler. Ona: "Arkadaş ın nerede?" diye sorduklarında: "Bilmiyorum" karşılığını verdi. Sonrasında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) izini takip ederek mağaraya kadar geldiler; sonrasında döndüler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr ile birlikte o mağarada üç gün kaldı.

 

Ma'mer der ki: Zühri, Urve'den naklediyor: Mağarada üç gün kaldılar.

 

Abdullah b. Ebi Bekr de geceleri yanlarında kalıyordu. Abdullah şefkatli, zeki ve genç biriydi. Seher vakti yanlarından ayrılır, Mekke' de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Kureyş, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Ebu Bekr hakkında ne derse Abdullah hemen onu kavrar ve karanlık basınca yanlarına geldiği zaman Kureyş'teki haberleri onlara aktarırdı. Ebu Bekr'in azatlısı Amir b. Füheyre de sağmal koyunları otlatır, akşam olduğunda da Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bulunduğu yere koyunları getirir biraz dinlendirirdi. Onlara, kendi sağmallarının sütü olan sütten sağar, içirirdi ve geceyi orada geçirirdi. Sabaha doğru da sürüyü alır giderdi.

 

Orada kaldıkları üç gecede de İbn Füheyre aynı şeyi yaptı. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Ebu Bekr, Abd b. Adiyy oğulları olan ed-Dil oğullarından bir adamı kılavuzluk için kiraladılar. Bu adam yol göstermede usta birisiydi. Bu adam As b. Vail es-Sehmi ailesi ile elini kana batırarak yeminli müttefik olmuştu. Kureyş kafirlerinin dinindendi hala, ama ona güvendiler ve ona develerini teslim ettiler. Üç gece sonra da Sevr mağarasında buluşmak üzere anlaştılar. Üçüncü gecenin sabahında kılavuz gelip onları aldı. Amir b. Füheyre'yi de yanlarına alarak, kılavuz onlarla (Medine'ye götürmek üzere) sahil yolunu tuttu.

 

Ma'mer'in bildirdiğine göre Zühri şöyle demiştir: Suraka b. Cu'şum'un kardeşinin oğlu olan Abdurrahman b. Malik el-Mudlici, babasından naklen Suraka b. Cu'şum'un şöyle dediğini bana bildirdi: Kureyş kafirlerinin elçileri bize geldiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Ebu Bekr'in her biri için ölü veya diri getirene ödül veriyorlardı. Kavmim Mudlic oğullarının medlislerinden birinde oturuyorken, kabilemizden biri geldi. Ayakta durup: "Ey Suraka! Az önce sahil taraflarında uzaktan karartılar gördüm. Sanırım bunlar Muhammed ile ashabıdırlar" dedi. Bense onların gerçekten Muhammed ve ashabı olduklarını anladım. Ancak: "Onlar değiller! Sen filanla filanı görmüşsün. Zira onlar da onları arıyorlar" dedim. Mecliste biraz daha kaldıktan sonra oradan ayrıldım. Eve gelip cariyeme atımı çıkarıp bir tepenin ardına götürmesini ve orada beni beklemesini emrettim. Mızrağımı alıp evin arka tarafından çıktım. Belli olmasın diye mızrağımın alt tarafını yerde sürükledim, üst tarafını da aşağıya doğru tuttum. Sonra atımın yanına gelip bindim. Onlara yetişmek için atı şahlandırdım. Sonunda uzaktan karartılarını gördüm. Sesi duyabilecekleri bir yakınlığa ulaştığımda atım tökezledi ve yere düştüm. Kalktım, elimi torbaya götürüp faloklarımı çıkardım. Onlara zarar vereyim mi, vermeyeyim mi diye fal baktım. Fal sonucunda istemediğim şeyolan onlara zarar vermeme oku çıktı. Ama faloklarını dinlemeyerek atıma bindim. Onlara yaklaştım. Öyle ki Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) okumalarını bile işittim. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) etrafına hiç bakmıyordu, ama Ebu Bekr devamlı olarak etrafa bakınıyordu. O esnada atımın ayakları dizine kadar yere battı. indim ve ata bağırdım. At kalkmaya çalışıyor, ama zor kalkıyordu. Sonra az bir doğrulduktan sonra ayaklarının gömüldüğü yerden göğe doğru ateş dumanı gibi bir duman (usan) çıktı."

 

Ma'mer der ki: Ebu Amr b. el-Ala'ya: "Usan dediği şey nedir?" diye sorduğumda bir süre sustuktan sonra: "Ateş olmadan çıkan dumandır" dedi.

 

Ma'mer der ki: Zühri rivayetine şöyle devam etti: Yine fal oklarıyla fal baktım. Fal sonucunda yine istemediğim şeyolan onlara zarar vermeme oku çıktı. Onlara seslenip eman verdiğimde durdular. Atıma binip yanlarına vardım. Onların benden dolayı korunduklarını görünce Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zafere ulaşacağı hissi içime düştü. Geldiğimde ona: "Kavmin başına ödül koymuşlar" dedim. Kureyşlilerin onlara yapacaklarından bahsettim ve yol azığı ile eşya vermek istedim. Ama benden bir şeyalmadılar, bir şey de istemediler. Sadece kendilerini gördüğümü gizlememi istediler. Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana bir teminat mektubu yazmasını istedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Amir b. Füheyre'ye emretti. O da bir deri parçasına yazıp verdi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola devam etti.

 

Ma'mer der ki: Zühri, Urve b. ez-Zübeyr' den bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), yolda Müslümanların bir kafilesiyle karşılaştı. Bu ticari kafile Şam' dan dönüyordu ve içlerinde Zübeyr de vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Ebu Bekr'e beyaz giysiler verip giydirdiler. Medineli Müslümanlar da Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'den çıktığını duymuşlardı. Bunun için de her gün sabahtan (volkanik kara taşlık mevki olan) Harre'ye gidip yolunu bekliyorlardı. Öğlenin o kavurucu sıcağıyla da geri dönüyorlardı. Yine bir gün uzun bir beklemenin sonunda Müslümanlar geri dönmüşlerdi. Evlerine girdikten sonra, bir şeye bakmak için yahudinin biri kulelerinden birine çıkınca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabının beyaz giysiler içinde serapıarın arasında geldiklerini gördü. Kendini tutamayarak: "Ey Araplar topluluğu! işte beklemekte olduğunuz dedeniz göründü!" diye bağırdı. Müslümanlar da hemen silahlarına sarılıp çıktılar. Resulullah'l (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Harre'nin sırtlarında karşıladılar. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'nin sağ tarafına (Kuba'ya) yönelip Amr b. Avf oğullarının yanında konakladı. Rebiulevvel ayının bir Pazartesi günüydü. insanların karşılanmasını Ebu Bekr yapmış, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de susarak bir kenarda oturmuştu. Ensar'dan, daha önce Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) görmemiş olanlar gelip Ebu Bekr'i selamlıyorlardı. Güneş Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerine gelip de Ebu Bekr ridasıyla ona gölge yapmak isteyince, işte o zaman insanlar Hz. Peygamber'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tanıdılar.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Amr b. Avf oğullarının yanında misafir olarak on küsur gün kaldı. Bu süre zarfında takva üzerine inşa edilen mescid kuruldu ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içinde namaz kıldı. Sonra devesine bindi. insanlar da onunla birlikte yürümeye başladılar. Devesi Medine'de (bu günkü) Mescid-i Nebevı'nin yanında çöktü. O zamanlarda orada bazı Müslümanlar namaz kılıyorlardı. Neccar oğullarından Es'ad b. Zurare'nin himayesinde iki yetim olan Süheyl ve Sehl'e ait bir hurma harmanı yeriydi. Devesi orada çökünce Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "inşallah burası mekanımız olacaktır" buyurdu. Sonra o iki yetim çocuğu çağırdı, orayı mescid yapmak için onlardan satın almak istedi. Ama onlar: "Ya Resulallah! Satmayız, ama sana bağışlarız" dediler. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) orayı bağış olarak almayı kabul etmedi. Sonunda orayı onlardan satın aldı ve üzerine mescid inşa etti. Mescid'in inşasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğerleriyle birlikte kerpiç taşıdı. Taşırken de şu beyitleri okuyordu:

 

"Bu taşıdığımız, Hayber'in (hurma) yükü değildir Rabbim! Bu daha hayırlı ve daha temizdir."

 

Yine Müslümanlardan bir şairin (ravi der ki: Bu kişinin ismi bana söylenmedi) şu beyitini tekrar ediyordu: "Allahım! Asıl ücret ahiretteki ücrettir. Allahım! Ensar'a ve Muhacirlere merhamet et!"

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu iki beyitten başka bir şiir tam olarak okumuş değildir. Bu beyitleri de Mescid'in inşasında çalışanları çoşturmak için okumuştur.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) müşriklerle yaptığı savaş önceden Habeşistan'a hicret edenlerin Medine'ye dönmelerine engel oldu. Bundan dolayı ancak Hendek savaşı zamanlarında Medine'ye dönebildiler. Esma binti Umeys'in anlattığına göre Ömer b. el-Hattab, Habeşistan'da kaldıkları için onları ayıplamış ve Esma bunu Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zikretmiştir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de cevaben: "Siz onun (Ömer'in) dediği gibi değilsiniz" buyurmuştur. Savaş hakkında ilk nazil olan ayet de: "Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeğe elbette Kadir'dir"[Hac, 39] ayetidir.

 

Tahric: Buhari (7/339- 341), Ebu Musa el-Eş' arı kanalıyla daha uzun bir metinle ve başka bir lafızla rivayet etti.  Bir bölümü İbn Mes'ud hadisinden Ahmed (1/461), İbn Abbas'tan, yine Ahmed (1/348) rivayet etti.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Tebuk Savaşma Katılmayan Üç Kişinin Hikayesi