musannef Abdurrezzak |
Meğazi |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Habeşistan'a Hicret
Edenler
9743- Zühri, Urve'den
bildirir: Müslümanların sayısı artıp islam dini yayılmaya başlayınca Kureyş kafirleri
bir araya gelip kendi kabilelerinden müslüman olanları dinlerinden çevirmek
için işkence edip onları hapsetmeyi konuşmaya başladılar. Müslümanlar,
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iman edenlere: "Başka
bölgelere hicret edin" buyurduğunu duyduklarında: "Ya Resulallah!
Nereye gidelim?" diye sordular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Şuraya!"
buyurarak eliyle Habeşistan'a doğru işaret etti. Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) hicret için de en sevdiği yer Habeşistan'dı. Bunun üzerine
belli sayıda Müslüman hicret etti. Kimisi ailesiyle birlikte, kimisi de tek
başına hicret edip Habeşistan'a gittiler.
Zühri der ki:
"Cafer b. Ebi Talib, karısı Esma binti Umeys el-Has'amiyye ile birlikte
hicret etti. Osman b. Affan, karısı ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kızı olan Rukayye ile hicret etti. Halid b. Said b. el-As, karısı
Umeyme binti Halef ile birlikte hicret etti. Ebu Seleme, Ebu Umeyye b.
el-Muğire'nin kızı olan karısı Ümmü Seleme ile hicret etti. Kureyş'ten başka
adamlar da karılarıyla birlikte hicret ettiler. Bu hicrette Habeşistan'da
Abdullah b. Cafer, Halid b. Said'in kızı Emeh Ümmü Amr b. ez-Zübeyr, Halid b.
ez-Zübeyr ve Haris b. Hatib doğdu. Hicret esnasında Kureyş'ten başka kişilerin
de çocukları oldu."
Zühri der ki: Urve b.
ez-Zübeyr'in bana bildirdiğine göre Hz. Aişe şöyle demiştir: Kendimi
bildiğimden beri annem ile babam müslümandı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de her gün sabah akşam bize uğrardı. Mekke' de Müslümanlar eziyete
maruz kaldıklarında Ebu Bekr, Habeşistan'a hicret etmek için Mekke'den
çıkmıştı. Ancak Berku'l-Gimad mevkiine ulaştığında, el-Kare'nin efendisi olan
ibnu'd-Dağine ile karşılaştı. Kendisine: "Ey Ebu Bekr! Nereye doğru
gidiyorsun?" diye sorunca, Ebu Bekr: "Kavmim beni yurdumdan çıkardı.
Yeryüzünde seyahat edip Rabbime ibadet etmek istiyorum" karşılığını verdi.
ibnu'd-Dağine: "Ey Ebu Bekr! Oysa senin gibi birisi yurdundan ne çıkar, ne
de çıkarılır. Zira yoksula yardım eder, yakınlarını gözetir, aciz ailelerin
yükünü hafifletir, misafiri ağırlar ve haktan gelen musibetlere karşı insanlara
yardım edersin. Ben seni himayeme alıyorum. Dön ve kendi yurdunda Rabbine
ibadet et!" deyince, Ebu Bekr geri döndü. ibnu'd-Dağine de kendisiyle
beraber yola koyuldu. ibnu'dDağine, Kureyş'in ileri gelenlerini dolaştı ve:
"Ebu Bekr gibisi yurdundan ne çıkar, ne de çıkarılır. Yoksula yardım eden,
yakınlarını gözeten, yoksul ailelerin yükünü hafifleten, misafiri ağırlayan ve
haktan gelen musibetlere karşı insanlara yardım eden birini mi yurdundan
çıkarıyorsunuz?" diye çıkıştı. Kureyş, ibnu'd-Dağine'nin, Ebu Bekr'i
himayesine almasına karşı çıkmadı ve Ebu Bekr'e eman verdiler. Ancak
ibnu'd-Dağine'ye: "Ebu Bekr'e söyle, evinde Rabbine ibadet etsin! Evinde
istediği kadar namaz kılsın. Fakat evi dışında namaz kılıp Kur'an
okumasın!" dediler.
Ebu Bekr de denildiği
gibi yaptı. Sonra Ebu Bekr evinin önünde bir mescid yapmak istedi ve yaptı.
Namazını orada kılar, Kur'an'ı da orada okurdu. Müşrik kadınları ve çocuklar
Ebu Bekr'in bu yaptığını hayretler içinde seyrediyor ve orada toplanıyorlardı.
Ebu Bekr sulu gözlü biriydi. Kur'an'ı okuyunca kendini tutamaz ve ağlardı.
Ancak bu durum Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu.
ibnu'd-Dağine'ye haber salıp yanlarına çağırdılar. Geldiğinde ona şöyle
dediler: "Ebu Bekr'e, evinde Rabbine ibadet etmesi şartıyla senin himayene
girmesine izin vermiştik, ama o haddi aştı. Evinin önünde bir mescid yaptırdı
ve orada açıktan namaz kılıp, Kur'an okudu. Kadınlarımızı ve çocuklarımızı
kandırmasından korkuyoruz. Yanına git! Sadece evinde Rabbine ibadet etmeyi
kabul ederse bunu yapsın, ancak karşı çıkıp bunları açıktan yapmak isterse ona
verdiğin ahdi sana geri iade etmesini söyle! Biz sana verdiğimiz sözden caymak
istemiyoruz, ama Ebu Bekr'in de bunları açıktan yapmasını onaylamıyoruz."
Bunun üzerine
ibnu'd-Dağine, Ebu Bekr'in yanına geldi ve: "Ey Ebu Bekr!
Sana hangi şartlarda söz
verdiğimi biliyorsun. Ya anlaştığımız gibi yaparsın, ya da zimmetimi bana iade
edersin. Zira Arapların, birine verdiğim zimmeti geri aldığımı duymasını
istemem" dedi. Ebu Bekr de: "O zaman senin zimmetini sana iade ediyor
ve Yüce Allah'ın ve Resulü'nün himayesine sığınıyorum" karşılığını verdi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de o zamanlar Mekke'de bulunuyordu.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Müslümanlara: "Sizin hicret edeceğiniz yer rüyamda bana
gösterildi. Bu yer iki (taşlık arasında olan hurmailk bir yerdir" buyurdu.
Müslümanlar bunu duyunca kimisi Medine taraflarına hicret ederken daha önceden
Habeşistan'a hicret edenlerden bazıları da Medine'ye döndü. Ebu Bekr de
Medine'ye hicret için hazırlığını yaptı. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona: "Acele etme! lira bana da hicret izni verilmesini
umuyorum" buyurdu. Ebu Bekr: "Ya Resulallah! Böyle bir şeyi bekliyor
musun?" diye sorunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Evet!" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ebu Bekr, Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte hicret etmek için bekledi. Yanında
bulunan iki deveyi dört ay boyunca semur ağacının yaprakları ile besleyip
hazırladı.
Birgün öğle sıcaklarında
Ebu Bekr'in evinde otururken, birisi babama:
"Yüzünü örtmüş bir
şekilde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geliyor" dedi. Ancak o
saatlerde bize gelmezdi. Ebu Bekr de: "Annem babam ona feda olsun, bu
saatte geldiyse mutlaka bir emir üzerine gelmiştir" karşılığını verdi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gelince girmek için izin istedi. izin verilince de içeriye
girdi. Ebu Bekr: "Babam sana feda olsun ya Resulallah! Onlar senin
ailendir" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Mekke'den çıkmama izin verildi" buyurdu. Ebu Bekr: "Ya
Resulallah! Babam sana feda olsun! Ben de sana yoldaş olmak isterim"
deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Olacaksın"
buyurdu. Ebu Bekr: "Anam babam sana feda olsun ya Resulallah! Şu iki
devemden birini al" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ama bedeliyle alırım!" buyurdu. Bunun üzerine onların hazırlıklarını
çabucak yaptık. Deri bir torba içinde onlara azık koyduk. Esma binti Ebi Bekr
kuşağından bir parça yırtarak torbanın ağzını bağladı. Bunun içindir ki Esma
(daha sonraları) "Zatu'nNitakayn (iki kuşaklı)" olarak adlandırıldı.
Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Ebu Bekr, Sevr dağındaki bir
mağaraya sığındılar. Orada üç gün kaldılar.
Ma'mer der ki: Osman
el-Cezeri'nin bana bildirdiğine göre İbn Abbas'ın azatlısı Miksem, "İnkar
edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek, ya da sürmek için düzen
kuruyorlardı. Onlar düzen kurarken, Allah da düzenlerini bozuyordu. Allah düzen
yapanların en hayırlısıdır"[Enfal, 30] ayetini açıklarken şöyle demiştir:
Kureyşliler Mekke' de bir araya gelip Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ne yapacakları konusunda istişare ettiler. Bazıları: "Sabah
olduğunda onu yakalayıp bağlayın" derken, bazıları:
"Bunun yerine onu
öldürün" dediler. Bazıları da: "Onu Mekke'den çıkarın" şeklinde
görüş belirttiler. Ancak Yüce Allah onların bu niyetlerini Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirdi. O gece Hz. Peygamber'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yatağında Ali yattı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
de Mekke'den çıkıp mağaraya sığındı. Müşrikler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) zannettikleri Ali'yi gözlemeye koyuldular. Sabah olunca saldırıya
geçtiler, ancak yatakta olan kişinin Ali olduğunu gördüler. Bu şekilde Yüce
Allah onların bu tuzaklarını boşa çıkardı. Ali'ye: "Arkadaşın
nerede?" diye sorduklarında: "Bilmiyorum" karşılığını verdi.
Sonrasında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) izini takip ederek
peşine düştüler. Mağaranın bulunduğu dağın eteğine geldiklerinde izler karıştı.
Dağa çıkıp mağaraya da uğradılar. Ancak mağaranın kapısında örümcek ağını
görünce: "Şayet buraya girseydi örümcek ağı bu şekilde kapıda olmazdı"
dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O mağarada üç gün kaldı.
Ma'mer, Katade'den
bildirir: Müşrikler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) konusunda ne
yapacaklarını istişare etmek üzere Daru'n-Nedve'de toplandılar ve: "Sizden
olmayan hiç kimse içeriye girmesin" dediler. Ancak şeytan Necdli bir
ihtiyar suretinden içeriye girdi. içlerinden biri: "Bundan size bir zarar
gelmez; zira Necd ahalisinden biridir" dedi. Konu hakkında istişarede
bulununca içlerinden biri: "Benim görüşüm onu bir deveye bindirip
Mekke'den çıkarılmasıdır" deyince, şeytan: "Ne kötü bir görüş bu!
Gözlerinizin önündeyken aranızı bozuyorken onu çıkarmanız halinde ne yapar?
insanları bozar ve sizinle savaşmak için üzerinize (taraftarlarını)
gönderir" karşılığını verdi. Oradakiler: "Bu ihtiyar doğru
söylüyor!" dediler. Başka biri: "Benim görüşüm onu bir odaya
kapatalım. Penrece ile kapıları sıvayıp içeride ölüme terk edelim"
deyince, şeytan: "Ne kötü bir görüş bu! Sizce arkadaşları onu öylesine
bırakacaklar mı? Mutlaka buna kızıp onu oradan çıkaracaklardır!"
karşılığını verdi. Ebu Cehil: "Her kabileden bir adam seçelim ve her biri
kılıcını çekip ona saldırır ve tek bir kişinin vurması gibi vurup öldürürler.
Bu şekilde kimin öldürdüğü belli olmaz" deyince, şeytan:
"Evet! Benim de
uygun gördüğüm görüş budur!" karşılığını verdi.
Ancak Yüce Allah onların
bu niyetlerini Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirdi. Bunun
üzerine Ebu Bekr ile birlikte Mekke'den ayrılıp Sevr dağındaki mağaraya
sığındılar. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yatağında da Hz. Ali
yattı. Müşrikler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zannettikleri Ali'yi
gözlemeye koyuldular. Sabah olunca Hz. Ali sabah namazına kalktı. Saldırıya
geçtiler, ancak yatakta olan kişinin Ali olduğunu gördüler. Ona: "Arkadaş
ın nerede?" diye sorduklarında: "Bilmiyorum" karşılığını verdi.
Sonrasında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) izini takip ederek
mağaraya kadar geldiler; sonrasında döndüler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Ebu Bekr ile birlikte o mağarada üç gün kaldı.
Ma'mer der ki: Zühri,
Urve'den naklediyor: Mağarada üç gün kaldılar.
Abdullah b. Ebi Bekr de
geceleri yanlarında kalıyordu. Abdullah şefkatli, zeki ve genç biriydi. Seher
vakti yanlarından ayrılır, Mekke' de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı.
Kureyş, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Ebu Bekr hakkında ne derse
Abdullah hemen onu kavrar ve karanlık basınca yanlarına geldiği zaman
Kureyş'teki haberleri onlara aktarırdı. Ebu Bekr'in azatlısı Amir b. Füheyre de
sağmal koyunları otlatır, akşam olduğunda da Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) bulunduğu yere koyunları getirir biraz dinlendirirdi. Onlara, kendi
sağmallarının sütü olan sütten sağar, içirirdi ve geceyi orada geçirirdi.
Sabaha doğru da sürüyü alır giderdi.
Orada kaldıkları üç
gecede de İbn Füheyre aynı şeyi yaptı. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile Ebu Bekr, Abd b. Adiyy oğulları olan ed-Dil oğullarından bir adamı
kılavuzluk için kiraladılar. Bu adam yol göstermede usta birisiydi. Bu adam As
b. Vail es-Sehmi ailesi ile elini kana batırarak yeminli müttefik olmuştu.
Kureyş kafirlerinin dinindendi hala, ama ona güvendiler ve ona develerini
teslim ettiler. Üç gece sonra da Sevr mağarasında buluşmak üzere anlaştılar.
Üçüncü gecenin sabahında kılavuz gelip onları aldı. Amir b. Füheyre'yi de
yanlarına alarak, kılavuz onlarla (Medine'ye götürmek üzere) sahil yolunu
tuttu.
Ma'mer'in bildirdiğine
göre Zühri şöyle demiştir: Suraka b. Cu'şum'un kardeşinin oğlu olan Abdurrahman
b. Malik el-Mudlici, babasından naklen Suraka b. Cu'şum'un şöyle dediğini bana
bildirdi: Kureyş kafirlerinin elçileri bize geldiler. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ve Ebu Bekr'in her biri için ölü veya diri getirene ödül
veriyorlardı. Kavmim Mudlic oğullarının medlislerinden birinde oturuyorken,
kabilemizden biri geldi. Ayakta durup: "Ey Suraka! Az önce sahil
taraflarında uzaktan karartılar gördüm. Sanırım bunlar Muhammed ile
ashabıdırlar" dedi. Bense onların gerçekten Muhammed ve ashabı olduklarını
anladım. Ancak: "Onlar değiller! Sen filanla filanı görmüşsün. Zira onlar
da onları arıyorlar" dedim. Mecliste biraz daha kaldıktan sonra oradan
ayrıldım. Eve gelip cariyeme atımı çıkarıp bir tepenin ardına götürmesini ve
orada beni beklemesini emrettim. Mızrağımı alıp evin arka tarafından çıktım.
Belli olmasın diye mızrağımın alt tarafını yerde sürükledim, üst tarafını da
aşağıya doğru tuttum. Sonra atımın yanına gelip bindim. Onlara yetişmek için
atı şahlandırdım. Sonunda uzaktan karartılarını gördüm. Sesi duyabilecekleri
bir yakınlığa ulaştığımda atım tökezledi ve yere düştüm. Kalktım, elimi torbaya
götürüp faloklarımı çıkardım. Onlara zarar vereyim mi, vermeyeyim mi diye fal
baktım. Fal sonucunda istemediğim şeyolan onlara zarar vermeme oku çıktı. Ama faloklarını
dinlemeyerek atıma bindim. Onlara yaklaştım. Öyle ki Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) okumalarını bile işittim. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) etrafına hiç bakmıyordu, ama Ebu Bekr devamlı olarak etrafa
bakınıyordu. O esnada atımın ayakları dizine kadar yere battı. indim ve ata
bağırdım. At kalkmaya çalışıyor, ama zor kalkıyordu. Sonra az bir doğrulduktan
sonra ayaklarının gömüldüğü yerden göğe doğru ateş dumanı gibi bir duman (usan)
çıktı."
Ma'mer der ki: Ebu Amr
b. el-Ala'ya: "Usan dediği şey nedir?" diye sorduğumda bir süre
sustuktan sonra: "Ateş olmadan çıkan dumandır" dedi.
Ma'mer der ki: Zühri
rivayetine şöyle devam etti: Yine fal oklarıyla fal baktım. Fal sonucunda yine
istemediğim şeyolan onlara zarar vermeme oku çıktı. Onlara seslenip eman
verdiğimde durdular. Atıma binip yanlarına vardım. Onların benden dolayı
korunduklarını görünce Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zafere
ulaşacağı hissi içime düştü. Geldiğimde ona: "Kavmin başına ödül koymuşlar"
dedim. Kureyşlilerin onlara yapacaklarından bahsettim ve yol azığı ile eşya
vermek istedim. Ama benden bir şeyalmadılar, bir şey de istemediler. Sadece
kendilerini gördüğümü gizlememi istediler. Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) bana bir teminat mektubu yazmasını istedim. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de Amir b. Füheyre'ye emretti. O da bir deri parçasına yazıp
verdi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola devam etti.
Ma'mer der ki: Zühri,
Urve b. ez-Zübeyr' den bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
yolda Müslümanların bir kafilesiyle karşılaştı. Bu ticari kafile Şam' dan
dönüyordu ve içlerinde Zübeyr de vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile Ebu Bekr'e beyaz giysiler verip giydirdiler. Medineli Müslümanlar
da Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'den çıktığını duymuşlardı.
Bunun için de her gün sabahtan (volkanik kara taşlık mevki olan) Harre'ye gidip
yolunu bekliyorlardı. Öğlenin o kavurucu sıcağıyla da geri dönüyorlardı. Yine
bir gün uzun bir beklemenin sonunda Müslümanlar geri dönmüşlerdi. Evlerine
girdikten sonra, bir şeye bakmak için yahudinin biri kulelerinden birine
çıkınca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabının beyaz giysiler
içinde serapıarın arasında geldiklerini gördü. Kendini tutamayarak: "Ey
Araplar topluluğu! işte beklemekte olduğunuz dedeniz göründü!" diye
bağırdı. Müslümanlar da hemen silahlarına sarılıp çıktılar. Resulullah'l
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Harre'nin sırtlarında karşıladılar. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'nin sağ tarafına (Kuba'ya) yönelip Amr b.
Avf oğullarının yanında konakladı. Rebiulevvel ayının bir Pazartesi günüydü.
insanların karşılanmasını Ebu Bekr yapmış, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de susarak bir kenarda oturmuştu. Ensar'dan, daha önce Resulullah'ı
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) görmemiş olanlar gelip Ebu Bekr'i
selamlıyorlardı. Güneş Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerine
gelip de Ebu Bekr ridasıyla ona gölge yapmak isteyince, işte o zaman insanlar
Hz. Peygamber'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tanıdılar.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Amr b. Avf oğullarının yanında misafir olarak on küsur gün
kaldı. Bu süre zarfında takva üzerine inşa edilen mescid kuruldu ve Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) içinde namaz kıldı. Sonra devesine bindi. insanlar da onunla
birlikte yürümeye başladılar. Devesi Medine'de (bu günkü) Mescid-i Nebevı'nin
yanında çöktü. O zamanlarda orada bazı Müslümanlar namaz kılıyorlardı. Neccar
oğullarından Es'ad b. Zurare'nin himayesinde iki yetim olan Süheyl ve Sehl'e
ait bir hurma harmanı yeriydi. Devesi orada çökünce Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "inşallah burası mekanımız olacaktır" buyurdu.
Sonra o iki yetim çocuğu çağırdı, orayı mescid yapmak için onlardan satın almak
istedi. Ama onlar: "Ya Resulallah! Satmayız, ama sana bağışlarız"
dediler. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) orayı bağış olarak
almayı kabul etmedi. Sonunda orayı onlardan satın aldı ve üzerine mescid inşa
etti. Mescid'in inşasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğerleriyle
birlikte kerpiç taşıdı. Taşırken de şu beyitleri okuyordu:
"Bu taşıdığımız,
Hayber'in (hurma) yükü değildir Rabbim! Bu daha hayırlı ve daha temizdir."
Yine Müslümanlardan bir
şairin (ravi der ki: Bu kişinin ismi bana söylenmedi) şu beyitini tekrar
ediyordu: "Allahım! Asıl ücret ahiretteki ücrettir. Allahım! Ensar'a ve
Muhacirlere merhamet et!"
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu iki beyitten başka bir şiir tam olarak okumuş
değildir. Bu beyitleri de Mescid'in inşasında çalışanları çoşturmak için
okumuştur.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) müşriklerle yaptığı savaş önceden Habeşistan'a hicret
edenlerin Medine'ye dönmelerine engel oldu. Bundan dolayı ancak Hendek savaşı
zamanlarında Medine'ye dönebildiler. Esma binti Umeys'in anlattığına göre Ömer
b. el-Hattab, Habeşistan'da kaldıkları için onları ayıplamış ve Esma bunu
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zikretmiştir. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de cevaben: "Siz onun (Ömer'in) dediği gibi
değilsiniz" buyurmuştur. Savaş hakkında ilk nazil olan ayet de:
"Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup
savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeğe elbette Kadir'dir"[Hac,
39] ayetidir.
Tahric: Buhari (7/339-
341), Ebu Musa el-Eş' arı kanalıyla daha uzun bir metinle ve başka bir lafızla
rivayet etti. Bir bölümü İbn Mes'ud
hadisinden Ahmed (1/461), İbn Abbas'tan, yine Ahmed (1/348) rivayet etti.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Tebuk Savaşma
Katılmayan Üç Kişinin Hikayesi