musannef Abdurrezzak |
Meğazi |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Zemzem Kuyusunun
Kazılması
Abdulmuttalib'in ilk
zikrediliş konusu, Hac bölümünde yer almıştır.
9718- Zühri anlatıyor: Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) dedesi Abdulmuttalib'in ilk defa zikredilişi Fil
Olayı'nda gerçekleşmiştir. Kureyşliler, Fil ordusundan kaçıp Harem'den çıkarken
Abdulmuttalib henüz genç bir çocuktu. "Vallahi Allah'ın haram bölgesinden
çıkıp izzeti başkasında arayacak değilim!" diyerek Kabe'nin yanında
oturdu. Diğer Kureyşliler ise onu bırakıp gidince Abdulmuttalib: ''Allahım!
Kişi kendi mallarını koruyabilir Sen de kendi malım bunlardan koru Ki sabah
olduğunda haçları ve sapkınlıkları Senin kudretin ve tuzağına galip
gelmesin" demeye başladı.
Yüce Allah Fil ordusunu
tamamen bozguna uğratıp helak edinceye kadar Abdulmuttalib, Mescid-i Haram'dan
ayrılmadı. Ordunun bu şekilde yok olmasından sonra Kureyş geri döndü.
Abdulmuttalib, gösterdiği bu sabır ve Allah'ın kutsallarına olan saygısı
dolayısıyla Kureyş'in gözünde daha da büyüdü. Daha sonra Abdulmuttalib'in en
büyük oğlu olan Haris b. Abdilmuttalib doğdu. Haris genç yaşına geldiği zaman
bir gece Abdulmuttalib'e rüyasında: "Zemzem'i, büyük önderin gömüsünü
kaz!" denildi. Abdulmuttalib uyandığında: "Allahım! Bu rüyamı bana
açıkla" dedi. Bir daha rüyasında kendisine: "işkembe ile kanın
arasında kalan, karganın gelip karınca yuvasını aradığı yeri, kızıl putları
karşına alarak Zemzem'i kaz" denildi. Abdulmuttalib uyandıktan sonra
Mescid-i Haram'a gidip oturdu ve rüyasında söylenen şeylerin çıkmasını bekledi.
O arada Cezvere'del bir inek kesildi. Can havliyle kasabın elinden kurtulup
kaçtı. Ancak ölüm kendisini Zemzem kuyusunun olduğu yerde buldu. Sonrasında
orada kesildi. Parçalanıp etleri de alınınca bir karga gelip işkembesine kondu
ve karınca yuvasını aramaya başladı. Bunu gören Abdulmuttalib kalktı ve
karganın eşelediği yeri kazmaya başladı. Kureyşliler yanına gelip: "Ne
yapıyorsun öyle? Senin akılsız biri olduğunu düşünmüyorduk. Mabedimizi neden
kazıyorsun?" dediler. Abdulmuttalib: "Buradaki kuyuyu kazacağım ve
bana engel olana da karşı koyacağım" karşılığını verdi. Sonra oğlu
Haris'le birlikte kuyuyu kazmaya devam etti. Haris'ten başka da çocuğu yoktu.
Kuyuyu kazarken
Kureyşlilerden bir grup onu alaya aldılar, kavga ettiler ve kazmasına engel
olmaya çalıştılar. Asil soyunu, doğruluğunu ve çalışkanlığını bilen bazı
Kureyşliler de ona destek çıktılar. Bu şekilde kuyuyu kazmaya devam edebildi.
Ancak eziyetler çoğalınca on oğlunun olması halinde birini kurban edeceğini
adadı. Sonunda daha önceden oraya gömülen kılıçlara ulaştı. Kılıçları
çıkardığını gören Kureyşliler: "Ey Abdulmuttalib! Bulduğun bu kılıçlardan
bize de ver!" dediler; ancak Abdulmuttalib: "Bu kılıçlar Allah'ın
evinindir" karşılığını verdi.
Sonunda Abdulmuttalib
suya ulaştı. Su çıkan yeri açıp genişletti. Kuyunun hemen yanında bir havuz
yaptı. Oğluyla birlikte kuyudan suyu çekip havuzu doldurmaya ve bu sudan
hacılara su dağıtmaya başladılar. Ancak bu konuda onu çekemeyenler gece olunca
gelip havuzu deliyor, sabah olunca Abdulmuttalib onu onarıyordu. Havuzu bu
şekilde ikidebir bozmaları çekilmez bir hal alınca Abdulmuttalib bu konuda
Rabbine dua edip yardım istedi. Rüyasında kendisine: "Allahım! Bu suyun
yıkanma için kullanılmasına izin vermiyorum. Sadece içme ve serinleme için
kullanılsın, şeklinde dua et. Bu şekilde onların bu yaptıklarından
kurtulacaksın" denildi. Abdulmuttalip uyanınca Mescid'de toplanan
Kureyşlilere bu rüyasını anlattı ve oradan gitti.
Sonrasında
Kureyşlilerden havuzu bozmaya kalkışan her bir kişi vücudunda bir hastalığa
yakalandı. Bu şekilde de sonunda havuzu ve hacılara su dağıtma işini
Abdulmutalib'e bıraktılar. Daha sonra Abdulmuttalib birkaç kadınla evlendi ve
bunlardan on tane çocuğu oldu. "Allahım! Bunlardan birini kurban edeceğime
dair adak adamıştım. Aralarında kura çekeceğim, sen dilediğini kurada
çıkar" dedi. Aralarında kura çekince kurada hepsinden çok sevdiği oğlu
Abdullah çıktı. Abdulmuttalib: "Allahım! Abdullah'ın canını mı almayı
dilersin yoksa yüz deve mi?" dedi ve yüz deve ile Abdullah arasında kura
çekti. Kurada yüz deve çıkınca da onları kesip adağını yerine getirdi.
Abdullah, o güne kadar
Kureyş'in gördüğü en güzel yüzlüsüydü. Bir gün toplanmış olan Kureyş
kadınlarının yanına çıkınca, kadınlardan biri: "Ey Kureyş kadınları! Bu
genç hanginizle evlenecek?" dedi Abdullah'ın iki gözü arasında bir nur
vardı. Abdullah ile, Amine binti Vehb b. Abdimenaf b. Zühre evlendi ve onunla
gerdeğe girince Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hamile kaldı.
Sonra Abdulmuttalib,
Abdullah'ı, Yesrib'ten hurma getirmesi için gönderdi ve Abdullah, Yesrib' de
vefat etti. Amine, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dünyaya getirdiği
zaman Abdulmuttalib'in koruması altındaydı. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Sa'd b. Bekr oğullarından bir kadın sütannelik yaptı. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) süt annesi onu Ukaz çarşısına getirince
kahinlerden biri kendisini görüp: "Ey Ukaz halkı! Şu çocuğu öldürün. Bu
iktidar sahibi olacak" dedi. Süt annesi Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) korudu ve Allah onu bu durumdan kurtardı.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) onun yanında büyüdü ve yürüyüp koşacak yaşa gelinceye kadar
süt kardeşi ona gözkulak oldu. Süt kızkardeşi gelip:
"Anneciğim! Demin,
kardeşimi alan bir grup gördüm. Onun karnını yardılar" deyince, sütannesi
korku içinde kalkıp yanına gitti ve onun rengi solmuş bir şekilde oturduğunu ve
yanında kimsenin olmadığını gördü. Sonra onu alıp annesine götürdü ve:
"Oğlunu ai. Onun için korkuyorum" dedi. Annesi:
"Hayır Vallahi,
oğlumda korkacağın bir şey yoktur. O karnımdayken benden bir nurun çıkıp Şam
saraylarını aydınlattığını gördüm. Onu doğurduğum zaman ellerini yere koyarak
eğildi ve başını semaya kaldırdı" dedi.
Bunun üzerine annesi ve
dedesi Abdulmuttalib onu sütten kestiler. Sonra annesi vefat edince dedesinin
himayesinde kaldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çocukken dedesinin
yastığına gidip üzerine oturur, yaşlı olan dedesi çıkınca, ona bakan cariye:
"Dedenin yastığından in" derdi. Abdulmuttalib de:
"Oğlumu bırak.
Şüphesiz ki o hayırlı biri olacaktır" derdi. Sonra daha çocuk olan
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dedesi de vefat edince, onun
bakımını Ebu Talib üstlendi. Ebu Talib, anne baba bir, Abdullah'ın kardeşiydi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) büluğ çağına yaklaşınca, Ebu Talib ticaret için onu Şam
tarafına götürdü. Teyma'da konakladıkları zaman Temim yahudilerinin
bilginlerinden biri onu görüp Ebu Talib'e: "Bu çocuk senin neyin
olur?" diye sordu. Ebü Talib: "Kardeşimin oğlu" cevabını
verince, yahudi bilgin: "Ona karşı merhametli misin?" diye sordu. Ebü
Talib: "Evet" cevabını verince, bilgin: "Vallahi, bununla Şam'a
gidersen, kesinlikle onunla ailene dönemezsin. Onu öldürürler; çünkü bu onların
düşmanıdır" dedi. Bunun üzerine Ebü Talib, Teyma'dan Mekke'ye döndü.
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ergenlik çağındayken bir kadın Kabe'yi
tütsülerken bir ateş parçası Kabe'nin örtüsüne sıçradı ve Kabe'yi yaktı. Bunun
üzerine Kureyşliler Kabe'yi yıkıp yeniden yapmak için istişare ettiler ve onu
yıkmaktan korktular. Velid b. el-Muğire: "Onu neden yıkacaksınız? Onu
yapmak için mi, yoksa kötülük için mi?" diye sorunca: "Onu yeniden
yapmak için" cevabını verdiler. Velid: "Allah ıslah edenleri helak
etmez" deyince, Kureyşliler: "Kim üzerine çıkıp yıkacak?" diye
sordular. Velid: "Ben çıkıp yıkarım" diyerek Kabe'nin üzerine elinde
bir kazmayla çıktı ve:
"Allahım! Biz
sadece onarmak etmek istiyoruz" deyip Kabe'yi yıkmaya başladı. Kureyşliler
onun yıkmaya başladığını ve korktukları gibi bir azabın gelmediğini görünce,
onunla beraber yıkmaya başladılar.
Onu yeniden inşa edip
Rükn'ün olduğu yere geldiklerinde, Kureyş Rükn'ü (Hacerü'I-Esved'i) hangi
kabilenin yerine yerleştireceği konusunda tartışmaya başladı. Bu tartışma
neredeyse kavgaya dönüşecekti. Sonunda:
"Gelin, yanımıza
ilk geleni hakem tayin edelim" dediler. O zaman bir çocuk olan Allah
Resülü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), üzerinde çizgili bir örtüyle yanlarına
gelince onun hakem olmasını istediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Rükn'ü kaldırılıp bir giysi üzerine konulmasını emretti. Daha
sonra her bir kabile başkanına emrederek giysinin bir tarafını tutturdu.
Arkasından kendisi duvarın üzerine çıktı. Rükn'ü ona doğru kaldırdılar ve
Rükn'ü Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yerine yerleştirdi.
Kureyşliler onun herkesi
razı edecek doğru bir yol bulmasından dolayı memnun oldular. Kureyş,
Resülullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) henüz vahiy gelmeden, "el-Emin
(=Güvenilir)" adını vermişlerdi. Bu olaydan sonra artık her deve
kesmelerinde onu çağırıyorlar ve onun dua etmesini istiyorlardı. Resülullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) büyüyüp ergenlik çağına gelirıce yanında fazla
malı yoktu. Kendisini Hatice binti Huveylid, ücretle Tihame'de olan Hubaşe
çarşısına yolladı. Yanında da Kurteyş'ten başka bir adamı da tutarak gönderdi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ondan bahsederken şöyle derdi: "işçisine Hatice gibi iyi
davrananı görmedim. Ben ve arkadaşım her dönüşümüzde, bizim için hediye olarak
sakladığı yiyecek bulurduk. Hubdşe çarşısından dönünce, arkadaşıma: ''Haydi
gidelim de Hatice'nin yanında sohbet edelim'' dedim ve Hatice'nin yanına
geldik. Biz yanındayken, KureyŞ'ten henüz evlenme çağma yeni girmiş bir kız
gelip: ''Bu, Muhammed mi? Kendisine yemin edilene yemin ederim ki bu, kız
istemek maksadıyla gelmiştir'' dedi. Ben: ''Hayır'' dedim ve arkadaşımla
çıktığımız zaman bana: ''Hatice'yi istemekten utanıyor musun? Vallahi,
KureyŞ'ten seni ona denk görmeyen yoktur'' dedi. Ben Hatice'ye geri döndüğümde
o kız yine yanımıza girdi ve: ''Bu, Muhammed mi? Kendisine yemin edilene yemin
ederim ki bu, kız istemek maksadıyla gelmiştir'' dedi. Ben utanarak: ''Evet''
dedim. Ne Hatice, ne de kızkardeşi itiraz etmediler. "
Hatice'nin kızkardeşi,
şarap içmekten sarhoş olan babası Huveylid b. Esed'in yanına gitti ve:
"Yeğenin olan Muhammed b. Abdillah, Hatice'yi istiyor. Hatice de razı
olmuş" dedi. Huveylid, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çağırıp
bunun doğru olup olmadığını sordu ve Hatice'yi Resulullah'a (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) verdi. Bunun üzerine Hatice koku sürdü ve babasının üzerine bir
kaftan koydu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hatice ile gerdeğe girip
sabah olunca Hatice'nin babası ayıldı ve: "Bu koku da ne? Bu kaftan da
ne?" diye sordu. Hatice'nin kızkardeşi: "Bu, yeğenin Muhammed b.
Abdillah'ın sana verdiği kaftandır. Hatice'yi onunla evlendirdin ve onunla
gerdeğe girdi" karşılığını verince, Huveylid bunu inkar etti, sonra
utanarak verdiğini kabul etti. Kureyş şairlerinden olan bir kadın bu konuda
şöyle dedi:
Ey Hatice, Muhammed'e
yüz çevirme Onun teni kutup yıldızı gibi parlar.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Hatice ile yaşadı ve kızlarının bazısı ondan oldu.
Oğlu Kasım'ı da dünyaya
o getirdi. Alimlerden bazısının iddia ettiğine göre Hatice, Allah'ın Resulü'ne
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Tahir adında bir çocuk daha doğurdu.
Bazısı ise şöyle der:
"Bildiğimiz kadarıyla ondan sadece Kasım adındaki oğlu, dört kızı: Zeyneb,
Fatıma, Rukiyye ve Ümmü Gülsüm olmuştur.
Resulullah' ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hatice' den kızları olduktan sonra artık
kendisine ibadet ve yalnızlık sevdirilmeye başlandı.
9719- Hz. Aişe der ki:
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelen ilk vahiy uyku halinde görülen
sadık rüya şeklinde idi. Hangi rüyayı görürse mutlaka gün aydınlığı gibi
çıkardı. Sonra ona yalnızlık hoş gösterildi. Hira dağına gelip orada pek çok
gece ibadete koyulurdu. Bunun için de azık alırdı. Sonra Hz. Hatice'nin yanına
gelir ve yine azığını alır giderdi. Nihayet Hira mağarasında iken gerçek aniden
ona geliverdi. Melek orada iken gelip: "Oku!" dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) der ki: "Bunun üzerine ben: ''Ben okuma
bilmem'' dedim. Melek beni alıp takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı
ve: ''Oku'' dedi. Ben: ''Ben okuma bilmem'' karşılığını verince, ikinci kez
beni sıku ve takatten kesildim. Sonra bırakıp: ''Oku'' dedi. Ben: ''Ben okuma
bilmem'' karşılığını verince, üçüncü kez tutup sıktı takatimi kesti. Sonra beni
bırakıp: '''Yaratan Rabbının adıyla oku ... insana bilmediğini
öğretmiştir''[Alak, 1-5] ayetlerini okudu."
Nihayet Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) boyun ile omuz arasındaki adaleleri titreyerek
dönüp Hatice'nin yanına geldi ve: "Beni örtün, beni örtün!" dedi.
Korkusu ve titremesi gidinceye kadar onu örttüler. Sonra Hatice'ye olanları
anlatarak: "Ey Hadıce! Bana ne oluyor? Kendimden endişeleniyorum"
dedi. Hatice: "Hayır, Allah'a andolsun ki Allah seni hiç bir zaman için
mahcub etmez. Çünkü sen akrabaları na gider gelirsin. Sözün doğrudur, zayı fa
yardım eder, misafire ikram eder, haktan gelen musibetlere dayanırsın. Sonra
Hadice onu Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdil-Uzza b. Kusayy'ın yanına getirdi.
Varaka, Hz. Hadice'nin amcasının oğluydu. Cahiliye devrinde Hıristiyan olmuş ve
Arapça yazı yazabilen bir kişiydi. Arapça indi'den Allah'ın dilediği kadarını
yazmış ve sonra gözü görmez bir ihtiyar olmuştu.
Hatice: "Ey
amcamoğlu, kardeşinin oğlunun başına gelenleri dinle" deyince, Varaka:
"Yeğenim ne gördün?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) gördüğü şeyleri ona anlatınca Varaka: "Bu, Hz. Müsa'ya inen
Namüs-u Ekber (Cebrail)'dir. Ne olurdu keşke ben genç bir delikanlı olsaydım
da, Allah seni kavminin arasından çıkarırken yaşasaydım" dedi. Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kavmim beni çıkaracak mı?"
diye sorunca, Varaka: "Evet, sana gelen gibi kime gelmişse mutlaka o,
kavmine karşı çıkarılmıştır. Eğer ben, senin günlerine erişirsem sana
kuvvetlice destek sağlar ve yardım ederim" cevabını verdi. Ne var ki
Varaka fazla durmadan vefat etti. Bir süre vahiy kesildi. Nihayet Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) - bize ulaştığına göre - derin üzüntüye düştü ve
pekçok defa kalkıp kendisini dağların tepesinden atmak istedi. Ne zaman kendini
atmak üzere dağın tepesine çıktıysa, Cibril ona görünüp: "Ey Muhammed;
muhakkak ki sen, Allah'ın gerçek Resulüsün" diyordu. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bununla ızdırabını dindiriyor, gönlü huzur
buluyor ve geri dönüyordu. Vahiy yine kesilince, aynı şeyi yapıyordu, Bir
seferinde vahiy uzun süre kesilince, aynı şekilde sabahleyin evinden çıktı.
Dağın zirvesine ulaşınca Cibril görünerek ona aynı şekilde söyledi.
Cabir b. Abdillah der
ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vahyin gelmediği dönemden
bahsettiğini duydum. Şöyle dedi: "Yürürken gökten bir sesin geldiğini
duyup başımı kaldırdım ve Hira'da bana gelenin, semayla yer arasında bir
kürsüde oturmuş olduğunu görüp çok korktum ve geri dönüp: ''Beni örtün, beni
örtün ve örtüyle iyice sarm'' dedim. Bunun üzerine: "Ey örlüye bürünen!
Kalk da uyar .... Kötü şeyleri terket" ayetleri nazil oldu." Bu,
namaz farz kılınmadan öncedir ve kötü şeylerden kasıt putlardır.
Zühri der ki: Hatice
vefat edince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cennette,
Hatice'ye ait içi oyulmuş inciden yapılmış bir ev bana gösterildi. Onun içinde
ne gürültü, ne de yorgunluk yoktu" buyurdu. Öğrendiğimize göre
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Varaka b. Nevfel sorulunca:
"Onu rüyamda gördüm. Üzerinde beyaz giysiler vardi. Eğer cehennem
ahalisinden olsaydı, zannedersem üzerinde beyazlar görmezdim" buyurdu. Sonra
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gizli ve açık olarak islam'a ve putları
terketmeye davet etti.
Hasan ve başkaları:
"Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ilk iman eden on beş veya on
altı yaşında olan Ali b. Ebi Talib'tir" demiştir.
ibn Abbas der ki:
"Ali, ilk iman eden kişidir." Bunu Zühri'ye sorduğumda:
"Zeyd b. Harise'den
önce kimsenin müslüman olduğunu bilmiyoruz" dedi.
Ma'mer der ki: Bu konuyu
Zühri'ye sorduğumda şöyle cevap verdi:
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) davetine, Allah'ın dilediklerinden genç ve zayıf
insanlar icabet ettiler ve ona iman edenler çoğaldı. Kureyş kafirleri ise
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) söylediklerini inkar edip,
oturdukları yerden geçtiği zaman kendisini işaret ederek: "Abdulmuttalib
oğullarının şu delikanlısı, kendisiyle semadan konuşulduğunu iddia ediyor"
diyorlardı.
Zühri devamla şöyle
dedi: Kavminin ileri gelenlerinden ona sadece Ebu Bekr ve Ömer iman etmişti.
Ömer, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve müslümanlara karşı çok katıydı.
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allahım! Dinini
İbnu'l-Hattab ile teyid et" diye dua etti. Birçok kişi müslüman olduktan
sonra, Ömer'in müslüman olması şu şekilde olmuştur:
Ömer'e, kızkardeşi Ümmü
Cemıle bint el-Hattab'ın müslüman olduğu ve üzerinde Kur'an'dan birşeyler
yazılı olan bir kürek kemiğinin bulunduğu, Ümmü Cemıle'nin bunu gizlice
okuduğu, Ömer'in yediği ölü etini yemediği söylendi. Ömer, Ümmü Cemıle'nin
yanına girip: "Yanında olduğu söylenen ve İbn Ebi Kebşe'nin- Resulullah'ı
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kastediyor- sözlerinin yazılı olduğu senin de onu
okuduğun kürek kemiği nerede?" diye sordu. Ümmü Cemıle: "Yanımda
böyle bir kürek kemiği yoktur" deyince, Ömer onu dürttü veya onu dövdü ve
kalkıp evde kürek kemiğini arayıp buldu. Kemiği bulunca da: "Bana
söylendiğine göre, benim yediğim yemeği yemiyor muşsun" deyip kürek
kemiğiyle ona vurup başını iki yerden yardı. Sonra kürek kemiğini alıp çıkarak
okumayı bilen birini buldu ve ona kürek kemiğinde yazılı olan şeyi okuttu.
Ömer okuma yazma
bilmezdi. Yazı kendisine okunup Kur'an ayetlerini duyunca Ömer'in kalbi ürperdi
ve müslüman olmayı arzu etti. Akşam olunca gidip açıktan okuyarak namaz kılan
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaklaştı. Resulullah' ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu
yazmış değildin. Öyle olsaydı, batl söze uyanlar şüpheye
düşerlerdi"[Ankebut, 48] ve "İnkar edenler: ''Sen peygamber
değilsin'' derler; de ki:
Benimle sizin aranızda
şahit olarak Allah ve Kitab'ı bilenler yeter"[Ra'd, 43] ayetlerini
okuduğunu duydu. Ömer, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazı
bitirinceye kadar bekledi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ailesinin yanına giderken onu gören Ömer hızlıca peşinden gitmeye başladı ve:
"Beni bekle ey Muhammed" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Senden Allah'a sığınırım" deyince, Ömer: "Beni bekle
ey Muhammed, ey Allah'ın Resulü!" karşılığını verdi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu bekledi ve Ömer, Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) iman edip onu tasdik etti.
Ömer müslüman olunca
gidip Velid b. el-Muğıre'nin yanına girdi ve:
"Dayıcığım! Allah'a
ve Resulüne iman ettiğime, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de
Onun kulu ve Resulü olduğuna şahadet ettiğime şahit ol. Kavmine de bunu haber
ver" dedi. Velid: "Kız kardeşimin oğlu, işinde (eski dininde) sebat
et. Sen, bir halde sabahlayıp başka bir halde akşamladığı insanların arasında
tanınan birisin" deyince, Ömer: "Vallahi, iş bana açıkça göründü.
Kavmine müslüman olduğumu haber ver" karşılığını verdi. Velid: "Senin
bu halini ilk söyleyen ben olmam" deyince, Ömer, Müslüman olduğunu
Velid'in kimseye söylemeyeceğini anlayınca Cemıl b. Ma'mer el-Cuhemı'nin yanına
girip: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de Onun kulu ve
Resulü olduğuna şahitlik ettiğimi bildir" dedi.
Cemıl b. Ma'mer aceleyle
giysisini sürüyerek Kureyş'in meclisine gelip: "Ömer b. el-Hattab dininden
döndü" dedi. Kureyş ona bir tepki vermedi. Ömer kavminin efendisi olduğu
için onun böyle yapmasını kabullenmekten çekindiler. Ömer, kavminin tepki
vermediğini görünce, gidip herkesin olduğu bir zamanda Hicr'e girdi ve sırtını
Kabe'ye dayayıp: "Ey Kureyş topluluğu! Allah'tan başka ilah olmadığına ve
Muhammed'in de Onun kulu ve Resulü olduğuna şahitlik ettiğimi biliyor
musunuz?" dedi. Bunun üzerine kendisine saldırdılar ve bazıları onunla
büyük bir kavgaya giriştiler. Gün boyunca da kendisini bırakana kadar
birbirlerine vurdular. Böylece Ömer Müslüman olduğunu ilan edip sabah akşam
onlara uğrayarak Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de Onun kulu ve
Resulü olduğuna şahitlik etti. Sonunda ona karışmamaya başladılar. ilk
kavgalarından sonra onu hemen bırakmamışlardı. Bu durum Kureyş kafirlerinin
ağırına gidince Müslümanlara tek tek işkence etmeye başladılar.
Zühri der ki: Hilal,
onların kafır ve Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) düşman olarak ölen
babalarını zikretti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mescid-i Aksa'ya
götürüldüğü (isra) zaman, insanlar bunu yaymaya başladılar. Bunun üzerine
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iman etmiş olan bazıları irtidad
ederek fitneye düştüler ve Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yalanladılar. Müşriklerden bir adam Ebu Bekr'e koşarak: "Şu arkadaşın, bir
gece Mescid-i Aksa'ya götürüldüğünü ve aynı gece geri döndüğünü iddia
ediyor" deyince, Ebu Bekr: "O böyle mi dedi?" diye sordu.
Müşrik: "Evet" cevabını verince, Ebu Bekr: "Eğer böyle diyorsa,
şahitlik ederim ki, doğru söylüyordur" dedi. Müşrikler: "Bir gecede
Şam'a gidip sabah olmadan geri döndüğüne inanıyor musun?" diye sorunca,
Ebu Bekr: "Evet, ben onun daha uzak yerden, sabah akşam semadan haber
getirdiğine inanıyorum" dedi. Bu sebeple kendisine Ebu Bekr es-Sıddik
denildi.
Enes b. Malik der ki:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) isra'ya (Mirac'a) götürüldüğü
zaman elli vakit namaz farz kılındı. Sonra eksilip beş vakte düştü. Sonra:
"Ey Muhammed! "Benim huzurumda söz değiştirilmez"[Kaf, 29] bu
beş vakitle sana elli vakit sevabı vardır" diye seslenildi.
Cabir b. Abdillah'ın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kavmim beni
yalanlayınca Hicr'de durdum ve Beytu'l-Makdis karşıma getirildi. ben de onu
kendilerine vasfetmeye başladım" buyurdu.
Ebu Hureyre'nin
bildirdiğine göre Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"isra'ya çıkarıldığım zaman (Mirac'da) Musa ile karşılaştım Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Musa'nın vasıflarını zannedersem şu şekilde
saydı - O. Şenue'li erkekler gibi başı düz saçlı uzun boylu birisiydi. Hz. İsa
ile de karşilaştım." -Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun da
vasıflarını şu şekilde saydı- "İsa orta boylu. kızılımtırak tenli
birisiydi. Sanki hamamdan çıkmış gibiydi." Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) dedi ki: "İbrahim'i de gördüm. Ben. çocukları içerisinde ona en
çok benzeyenim." Yine Resulullah buyurdu ki: "Bana iki kap getirildi.
Birinde süt. diğerinde içki vardı: ''İstediğin birini al'' denildi. Ben sütü
alıp içtim. Bana: ''Fıtratı seçtin veya fıtrata isabet ettirdin, Şayet sen
içkiyi almış olsaydın. ümmetin azıtırdı'' denildi. ..
Tahric: Farklı
kanallarla Buhari (6/271, 308) ve Müslim (168), Abdurrezzak kanalıyla rivayet
ettiler.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: