Sahih İbn Hibban |
TARİH |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Bab: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Mektupları (ve Sıkıntıları)
6553- Enes bildiriyor:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Kisra, Kayser (Bizans kralı
Heraklius) ve Duma kralı Ukeydir'e, onları Allah'ın dinine davet eden mektuplar
yolladı.''
[Tahric:] Elbani: Sahih (Muhtasaru'ş-Şemail 74); Şuayb:
İsnadı Müslim'in şartınca sahih. Müslim 2092/58; Tirmizi: 2716; Bak hadis no:
6554.
Bu Hadisi Katade'den
Rivayette Halid b. Kays'ın Tek Kaldığını iddia Edenin Kavlini çürüten Haber
6554- Enes bildiriyor:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Kisra, Kayser (Bizans kralı
Heraklius) ve DOma kralı Ukeydir'e, onları Allah'ın dinine davet eden mektuplar
yolladı."
[Tahric:] Elbani: Sahih (Muhtasaru'ş-Şemail 74); Şuayb:
İsnadı hasendir. Bak hadis no: 6553.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Mektupları
6555- ibn Abbas
anlatıyor: Ebu Süfyan bizzat kendi ağzıyla bana şunları anlattı: Resulullah'la (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) aramızda olan anlaşma müddeti içinde bir defasında Şam'a
uğramıştım. O sıralarda Heraklius'a Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
gönderdiği mektup geldi. Mektubu Dihyetu'I-KelbT getirmişti. ilk önce onu Busra
liderine vermiş Busra lideri de mektubu getirip Heraklius'a vermişti.
Heraklius: "Buralarda. peygamber olduğunu söyleyen bu adamın kavminden
olan var mı?" diye sorunca. yanındakiler: "Evet! Var" dediler.
Bunun üzerine Kureyş'ten bir grupla birlikte Heraklius'un yanına davet edildik.
Heraklius'un yanına alınıp önünde oturtulduk. Heraklius: "Peygamber
olduğunu söyleyen bu adama soyca hanginiz daha yakınsınız?" diye sorunca,
ben: "Ben daha yakınımı" dedim. Bunun üzerine beni alıp önünde
oturttular; arkadaşlarımı da arkama aldılar.
Heraklius daha sonra
tercümanını çağırdı. Ona: "Onlara de ki: "Ben şu adama, peygamber
olduğunu söyleyen kişi hakkında sorular soracağım. Şayet bana yalan cevaplar
verirse, arkadaşları bunu bana söylesinler" dedi. Oysa arkadaşlarım benim
orada yalan söylediğimi daha sonra anlatacak olmasalardı Vallahi Heraklius'a
orada yalan cevaplar verecektim. Heraklius, tercümanına:
"Bu (peygamber
olduğunu söyleyen) adamın asaleti nasılmış, sor" dedi. Ben:
"Onun aramızda çok
asil bir soyu var" karşılığını verdim. "Atalarından kral olan biri
var mı?" diye sorunca, ben: "Hayır" dedim. "Peygamber
olduğunu söylemeden önce hiç onu yalan söylemekle suçladınız mı?" diye
sorunca, ben:
"Hayırı"
dedim. "Ona tabi olanlar toplumun seçkin kişileri mi, yoksa zayıf olanlar
mı?" diye sorunca, ben: "Zayıflar olanlar" dedim. "Ona tabi
olanlar artıyorlar mı. yoksa azalıyorlar mı?" diye sorunca, ben:
"Artıyorlar" dedim. "içlerinden Müslüman olduktan sonra yeni
dini beğenmeyip geri bu dinden dönen var mı?" diye sorunca, ben:
"Hayır!" dedim. "Onunla savaştınız mı?" diye sorunca, ben:
"Evet!" dedim. "Savaşmanızın sonucu ne oldu?" diye sorunca,
ben: "Galibiyet bir onda, bir bizde oldu. Bazen o kazandı, bazen de
biz" dedim. "Vefasızlığı ve ihaneti var mı?" diye sorunca, ben:
"Hayır! Ama şu an aramızda bir anlaşma var; neler yapacağını
bilmiyoruz" dedim. Vallahi bu cümle dışında, içine yanımdan bir şey
katabileceğim tek cümle kurmama dahi fırsat vermedi. "Ondan önce
peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu?" diye sorunca, ben:
"Hayır!"
dedim.
Sonra tercümanına şöyle
dedi: "Ona de ki: "Ben, sana onun asaletini sordum. Sen, içinizde
onun asil bir soyu olduğunu söyledin. Peygamberler de kendi kavimlerinin asalet
sahibi kişileri arasından çıkarlar. Ben sana, ataları arasında daha önce bir
kral var mıydı diye sordum. Sen, olmadığını söyledin. Şayet ataları arasında
kral olan biri olsaydı, atasının bu krallığını geri istediğini düşünürdük. Ona
tabi olanların, toplumun seçkinleri mi, yoksa zayıfları mı olduğunu sordum. Sen
zayıfları olduğunu söyledin. Peygamberlerin tabileri de her zaman zayıflar
olurdu. Daha önce yalan söylediğini gördünüz mü diye sordum. Sen, yalanını
görmediğinizi söyledin. O halde insanlara yalan söylemeyi bırakıp da Yüce Allah
adına yalan söyleyecek biri değildir. Dinine giren birinin bu dini beğenmeyip
de geri döndüğü oldu mu diye sordum. Sen, olmadı dedin. işte insanların
kalplerine yerleşen iman da öyle bir şeydir. Ona tabi olanlar artıyor mu
eksiliyorlar mı, diye sordum. Sen, arttıklarını söyledin. iman tamamlanana
kadar da zaten hep böyle olur. Onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum. Sen,
savaştığınızı, savaşın bazen onun lehine, bazen de sizin lehinize olduğunu,
bazen onun sizi yendiğini, bazen de sizin onu yendiğinizi söyledin.
Peygamberler de hep buna maruz kalırlar. Ama sonuç hep onların lehlerine olur.
Vefasızlık yapıp, ihanet edip etmediğini sordum. Sen, vefasızlığının olmadığını
söyledin. Peygamberler de böyledir. Asla ihanet etmezler. Sana, daha önce böyle
bir iddiada bulunan oldu mu diye sordum. Sen, olmadığını söyledin. Şayet ondan
önce biri öyle bir iddiada bulunsaydı o zaman kendinden önce söylenmiş bir şeye
uymuş derdik."
Sonra bana: "Size
neleri emrediyor?" diye sordu. Ben: "Namazı, zekatı, akrabalık bağını
canlı tutmayı ve iffetli olmayı emrediyor" karşılığını verdim. Bunun
üzerine bana dedi ki: "Şayet onun hakkında söylediklerin doğru ise o
gerçekten bir peygamberdir. Onun yakın bir zamanda zuhur edeceğini biliyordum;
ancak sizin içinizden biri olacağını tahmin etmemiştim. Şayet ona kavuşabileceğimi
bilsem onunla görüşmek isterdim. Şu an yanında olsaydım ayaklarını yıkar
hizmetini görürdüm. Ve onun hakimiyeti benim bu topraklarıma kadar
ulaşacaktır."
Sonra Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona gönderdiği mektubu getirtip okudu. içinde
şöyle yazıyordu: "Rahman ve Rahım olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Resulü
Muhammed'den, Bizansın lideri Heraklius'a. Selam, hidayete tabi olana olsun.
Sonrasına gelince; Seni islam dinine davet ediyorum. Müslüman ol ki selamete
eresin ve Yüce Allah da bunun karşılığında sana sevabını iki katıyla versin!
Şayet bundan yüz çevirirsen bil ki sana tabi olanların günahlarının vebali sana
da olacaktır! Ve siz ‘‘Ey Kitap ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, O'na bir şeyi
eş koşmamak, Allah'ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere, bizimle
sizin aranızda müşterek bir söze gelin. Eğer yüz çevirirlerse: "Bizim
müslüman olduğumuza şahid olun" deyin.’‘'' (Al-i İmran 64)
Heraklius'un mektubu
okuması bitince yanında sesler yükseldi ve bir gürültü koptu. Emredildi; biz oradan
çıkarıldık. Çıktığımız zaman arkadaşlarıma: "ibn Ebi Kebşe'nin
(Resulullah'ın) işi öyle büyümüş ki Benu'I-Asfar'ın (Bizansın) kralını dahi
korkutacak hale gelmiş!" dedim. Artık Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in galip geleceğine Allah islam'ı kalbime sokuncaya kadar kesin inancım
devam etti.
[Tahric:] Elbani: Sahih (Tahricu Fıkhi's-sire 355;
el-İrva' 1/37); Şuayb: Hadis sahihtir. Ahmed 1/263; Buhari4553; Müslim 1773;
Tirmizi 2717.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Teyma Piskoposuna Mektup Yazması
6556- ibn Abbas der ki:
"Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Teyma kabilesinin piskoposuna
selamla başlayan bir mektup yazdı.''
[Tahric:] Elbani: İsnadı hasendir; Şuayb: İsnadı
Buhari'nin şartınca sahihtir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Zuheyr OğUllarına Mektup Yazması
6557- Ebu'l-Ala Yezıd b.
Abdillah b. eş-Şihhır anlatıyor: Biz (Basra'daki) Mirbed (mahallesin)de idik.
Elinde bir deri parçası bulunan saçı başı dağınık bir adam geldi. Ona:
"Sen çöl halkından (Bedevilerden) birine benziyorsun" dedik. O da:
"Evet" dedi. Biz, ona: "Elindeki bu deri parçasını bize
ver" dedik. O da o deri parçasını bize verdi. Biz de o deri parçasının
içinde (yazılı olan şeyi) okuduk. Bir de ne görelim, o deri parçasının
içerisinde: "Allah'ın Resulü Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
Züheyr oğullarına. Eğer siz, humusulbeşte birlik payı, ganimetlerden (ayırıp
hak sahiplerine) verir ve Peygamber'in payı ile (bir peygamber olarak yine
ganimetlerde bulunan) safiyy (hissesin)i (kendisine) öderseniz, siz kesinlikle
Allah'ın ve Resulü'nün güvencesiyle emniyettesiniz" (sözleri) yazılıydı.
Biz: "Bu mektubu
sana kim yazdı?" dedik. O da: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) (yazdı)" diye cevap verdi. Biz: "Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den bir şey işittin mi?" diye sorduk. O da: "Evet.
Ben, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: ‘‘Sabır ayı (olan Ramazan)
orucu ile ve her (Karneri) aydan üç gün oruç tutmak, göğüsteki kini giderir''
diye buyururken işittim" dedi. Biz, ona: "Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den (başka bir şey daha) işittin mi?" diye sorduk. O da:
"Sanıyorum siz beni itham etmektesiniz? Allah'a yemin ederim ki, size
başka bir şey anlatmayacağım" dedikten sonra da çekip gitti.
[Tahric:] Elbani: Sahih (et-Ta'liku'r-rağlb 2/82;
Şuayb: İsnadı Sahihtir. Ahmed 5/78; Ebu Davud 2999; Nesai 7/134.
Ebü Hatim der ki:
"Buradaki Nemir b. Tevleb, şairdir."
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Bekr b. Vail'e Mektup Yazması
6558- Enes der ki: Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bekr b. Vail'e:
"Muhammed'den Bekr
b. Vail'e! Müslüman olun ve kurtulun" diye bir mektup yazdı. Bu mektubu
sadece Dubay'a oğullarından kendilerine "Katib oğulları" denilen bir
kişi okudu.
[Tahric:] Elbani: Sahih (er-Ravdu'n-nadir 22); Şuayb:
İsnadı Müslim'in şartınca sahih. Ahmed 5/68.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Yemen Halkına Mektup Yazması
6559- Amr b. Hazm
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Yemen halkına bir mektup
yazdı. Bu mektubun içerisinde farzlar, sünnetler ve diyetler bulunan bir
mektubu Amr b. Hazm'la birlikte gönderdi ve bunlar Yemen halkına okundu.
Mektubun nüshası şöyleydi:
"Rahman ve Rahim olan
Allah'ın adıyla. Peygamber Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den Şurahbıl
b. Abdi Kulal, Haris b. Abdi Kulal, Nuaym b. Abdi Kulal'e. Zi Ruayn, Meatir ile
Hemdan'ın yardımcı krallarına. Bundan sonra (Bizans diyarından dönüşümüzde)
elçiniz (bize) geri döndü. Ganimetlerden Allah'ın beşte bir hakkını verirseniz,
Allah, müminlerin üzerine; akardan (araziden) elde edilenlerde onda bir (öşür)
vermeyi, yağmur sularının, akarsuların ve pınarların suladığı (arazilerden elde
edilen ürün) beş vesk'e ulaştığında da onda bir (öşür) vermeyi ve kovalar ile
dolaplarla sulanan (arazilerden elde edilen ürün) beş vesk'e ulaştığında ise
onda birin yarısı (yani yirmide bir öşür) vermeyi farz kılmıştır.
(Develerin zekatında)
24'e kadar her beş saime / otlakta beslenen devede bir koyun (zekat olarak
verilir). Deve sayısı; 25'ten, 3S'e beşe kadar olursa bunlara bir yaşını
doldurmuş dişi bir deve zekat vardır. Develer 3S'e ulaştığında eğer bir yaşını
doldurmuş dişi bir deve bulunmazsa o zaman iki yaşını doldurmuş erkek bir deve
zekat vardır. 36'dan, 4S'e kadar olursa bunlara iki yaşını doldurmuş dişi bir
deve zekat vardır. 46'dan, 60'a kadar olursa bunlara üç yaşını doldurmuş erkek
deveye çekilebilen üç yaşını doldurmuş bir dişi deve zekat vardır.
61'den, 7S'e kadar olursa
bunlara dört yaşını doldurmuş dişi bir deve zekat vardır. 76'dan, 90'a kadar
olursa bunlara iki yaşını doldurmuş iki dişi deve zekat vardır. 91'den, 120'ye
kadar olursa bunlara erkek deveye çekilebilen üç yaşını doldurmuş iki dişi deve
zekat vardır.
Eğer sayı 120'den fazla
ise her 40 deve için iki yaşını doldurmuş bir dişi deve vardır, her 50 deve
için ise erkek deveye çekilebilen üç yaşını doldurmuş bir dişi deve vardır. Her
30 sığır için iki yaşına basmış erkek veya dişi bir buzağı vardır. Her 40 sığır
için ise bir inek vardır.
(Koyunların zekatında
ise) saime olanlar / otlaklarda beslenenler 40'tan 120 koyuna kadar bir koyun,
eğer 120'den fazla olursa, 200'e kadar 2 koyun vardır. Eğer 200'den fazla
olursa 300'e kadar (her 100 koyuna bir koyun olmak üzere) üç koyun zekat
vardır. Eğer (301'den) daha fazla olursa her 100 koyunda bir koyun zekat
vardır.
Zekatta; yaşlı, zayıf,
kusurlu davar ve (koç ve teke gibi) döl hayvanı alınmaz. (Zekatta) ayrı olan
mal, bir araya toplatılmaz. Toplu olan malda, (artar veya eksilir) korkusuyla
ayrıştırılmaz. iki halıtin (ortak) malından alınan zekat hususunda ikisi
aralarında hisselerine göre hesaplaşırlar.
(Paraların zekatında
ise) her 5 ukiyye gümüşe, bir gümüş zekat vardır.
Daha fazla olursa her 40
dirhem (gümüş paraya) bir dirhem (gümüş para) zekat vardır. Beş ukiyyenin
aşağısında (kalan gümüş para için) ise hiçbir zekat yoktur. Her 40 dinar (altın
paraya da) bir dinar (altın para) zekat vardır.
Zekat, Muhammed
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ve O'nun ev halkına helal değildir. Çünkü zekat
ancak müminlerin fakirlerine ve Allah yolunda çalışanlara verilmek üzere
onların (müminlerin) / gönülleri bununla arıtılmaktadır Item izlenmektedir.
Kölede, ekili arazide ve
ekili arazinin onda bir oranında zekatı vermek gerektiğinde işçileri için de
zekat yoktur. Müslüman köle ile onun atında da (zekat adına) hiçbir şey yoktur.
Kıyamet günü Allah
katında büyük günahların en büyüğü; Allah'a şirk koşmak, haksız yere mümin bir
kadının canına kıymak, düşmana hücum sırasında Allah yolundan kaçmak,
anne-babaya isyan etmek, evli kadına iftirada bulunmak, sihir öğretmek, faiz
yemek ve yetimin malını yemektir.
Umre, Hacc-ı Asğar
(küçük hac)dır
Kur'an'a ancak temiz
olan kimse dokunsun. Evlenmeden önce hiçbir boşama gerçekleşmez. Satın
alınmadan önce de hiçbir köle azadı meydana gelmez.
Sizden birisi, iki omuzu
arasında (gidip gelebilecek şekilde geniş) olmadığı müddetçe tek giysi
içerisinde asla namaz kılmasın.
Kişi ile gök arasında
(avret yerini örtecek) bir engel olmadığı müddetçe bir tek giysiye asla
bürünmesin.
Biriniz, bir parçası
yerde sürünen bir tek giysi içerisinde asla namaz kılmasın.
Sizden birisi, saçını
başının tepesinde toplamış vaziyette asla namaz kılmasın.
Öldürülenin velilerinin /
yakınlarının razı olması hali hariç kim bir mümini bir kanıt olmaksızın rast
gele öldürürse o kişi kısas gereği öldürülür.
Kişi(nin öldürülmesi
durumunda) diyet, 100 devedir. Burun tamamen kesilirse tam diyet ödenir. Dilin
kesilmesinde, tam diyet vardır. iki dudağın kesilmesinde, tam diyet vardır. iki
yumurtanın (testisin) tahrip edilmesinde, tam diyet vardır. Cinsel organın
kesilmesinde, tam diyet vardır. Bilek kemiğinin kırılmasında, tam diyet vardır.
iki gözün kör edilmesinde, tam diyet vardır. Bir ayak için, yarım diyet
gerekir. Beyin zarına varan yaralamalarda üçte bir diyet vardır. Kafayı ve
karnı delecek yaralamalarda, üçte bir diyet vardır. Kemikleri yerlerinden
oynatan yaralamalarda ise on beş deve diyet vardır. Elin ve ayağın her bir
parmağında onar deve diyet vardır. Dişin diyeti, beş devedir. Kemiğe ulaşan
yaralamalarda diyet, beş devedir. Kadını öldüren erkek kısas yapılarak
öldürülür. Diyeti dinar (altın) olarak vermek isteyenler, bin dinar altını
verirler."
[Tahric:] Elbani: Sahih liğayrihi (el-İrva' 122; Mişkat
465); Şuayb: İsnadı zayıfhr. Muvatta 2/849; Nesai 8/57,8/58; Darimi
2/188,2/189,2/190.
Ebu Hatim der ki:
"Hadisin lafzı, Hamid b. Muhammedb. Şuayb'a aittir.
Süleyman b. Davud, S. b.
D. el-Havlanı olup Şam halkından güvenilir emin bir ravidir. Süleyman b. Davud
el-Yemamı'nin ise bir değeri yoktur ve her ikisi de Zühri'den rivayette
bulunmuştur."
Mustafa'nın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Zamanında Dini Ayakta Tutmak için Başka Kimsenin Çekmediği
Kadar Sıkıntı Çekmiş Olması
6560- Enes der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ın yolunda
hiç kimsenin çekmediği kadar eziyet çektim. Allah yolunda hiç kimsenin
korkmadığı kadar korkutuldum. Bazen gecesi ve gündüzüyle üç gün boyunca benle
Bilal'in, bir canlının yiyebileceği bir şeyler olmazdı. Sadece Bilal'in
koltuğunun altına sıkıştırıp kaldırdığı bir şeyler olurdu."
[Tahric:] Elbani: Sahih (Muhtasaru'ş-Şemail 116;
es-Silsiletu's-sahiha 2222). Ahmed 3/120; Tirmizi 2472; İbn Mace 151.
Mustafa'nın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Risalet Yolunda Müşriklerin Eziyetlerine Karşılığını
Allah'tan Bekleyerek Sabretmesi ve Ümmetine Olan Şefkati
6561- Hz. Aişe
bildiriyor: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'ın Resulü!
Acaba senin başına Uhud gününden daha şiddetlisi geldi mi?" diye sordum.
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kavminden, Akabe günü
gördüğüm en şiddetli olandı. Abdiyaleyl bin Abdi-Kulalle sığınmak için
başvurduğumda beni kovdu. Ben de üzgün olarak gözümün gördüğü tarafa yollandım.
Başımı havaya kaldırdığımda bir bulutun beni gölgelediğini gördüm. Cibril de
onun içinde duruyordu. Cibrıl bana: ‘‘Allah, kavminin sana söylediklerine ve
sana yaptıklarına şahit oldu. Bunun için istediğini kendisine emredesin diye
sana dağlar meleğini gönderdi." Sonra dağların meleği bana seslendi. Selam
verip: ‘‘Ey Muhammed! Şüphesiz Allah kavminin sana söylediğini işitmiştir. Ben
dağların meleğiyim. Rabbim beni sana gönderdi. istediğini emredebilirsin. Eğer
istersen şu iki dağı onların üzerine kapatayım’‘ dedi." Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise: "Hayır, umarım ki Allah, onların
sulbünden Allah'a kulluk eden, Allah'ı birleyen ve O'na hiç bir şeyi ortak
koşmayan kimseler yaratır" karşılığını verdi.
[Tahric:] (Bidayetu's-sul s. 68). Buhari 3231; Müslim
1795.
Mustafa'nın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) islam'ı Ortaya Koyarken Kavminden Kimsenin Gösteremeyeceği
Tahammülü Göstermesi
6562- Tarık b. Abdillah
el-Muharibı der ki: Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Zu'l-Mecaz çarşısında
gördüm, üzerinde kırmızı bir elbise vardı. "Ey insanlar! La ilahe illallah
deyin ve kurtuluşa erin" diyordu. Adamın biri de onu takip edip
taşlıyordu. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayakları baldırından
topuklarına kadar kanlar içindeydi. Adam: "Ey insanlar! Ona uymayın, o
yalancıdır" diyordu. Ben:
"Bu kimdir?"
diye sorduğumda: "Bu, Abdulmuttalib oğullarının çocuğudur" dediler.
"Arkasında onu taşlayan kim?" dediğimde ise: "Bu amcası
Abdu'I-Uzza Ebu Leheb'dir" dediler. islam açığa çıktığı zaman biz de oraya
gittik ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Beraberimizde bir de hevdecimiz
vardı. Biz oturuyorken üzerinde beyaz iki elbisesi olan biri gelip selam verdi
ve: "Bu kavim nereden geliyor?" diye sordu. Biz de: "Rebeze'den"
diye cevap verdik. Yanımızda da bir deve vardı. O kişi bize: "Bana bu
deveyi satar mısınız?" deyince: "Evet satarız" dedik. "Ne
kadara?" diye sorduğunda: "Şu kadar ve şu kadar sa' hurma
karşılığında satarız" dedik. Dediğimiz miktarı eksiltmeden:
"Aldım" dedi ve
Medine duvarları arasında kaybolup gitti. Biz kendi aramızda birbirimizi
kınamaya ve: "Bilmediğiniz bir adama devemizi verdik" demeye
başladık. Hevdecdeki kadın bize: "Birbirinizi kınamayın. Sizi aldatacak
bir adam yüzü görmüyorum. Dolunaya bu adamın yüzünden daha fazla benzeyen bir
şey görmedim" dedi.
Yatsı zamanı bir vakitte
yanımıza bir adam gelip selam verdi ve: "Ben Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) elçisiyim. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu
hurmadan doyana kadar yemenizi, sonra da ödeşene dek ölçüp almanızı
buyurdu" dedi. Biz de doyana kadar yedik ve ölçüp hakkımızı aldık. ikinci
gün Medine'ye gittik. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) minberinde
kalkmış şöyle hutbe veriyordu: "Veren el üstün olan eldir. Vermeye bakmakla
mükellef olduğunuz kimselerden başlayınız. Annenize, babanıza, kız kardeşinize,
erkek kardeşinize ve yakınlarınıza veriniz." Adamın biri kalkıp: "Ey
Allah'ın Resulü! Sa'lebe b. Yerbu' oğulları, Cahiliye döneminde filan kişiyi
öldürdüler. Onlardan öcümüzü al" dedi. Hz. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ellerini kaldırdı ve (ellerini o kadar kaldırdı ki koltuk altının
beyazlığını gördüm) iki defa: "Anne, oğlunun günahından sorumlu
tutulmaz" buyurdu.
[Tahric:] Elbani: Sahih (el-İrva' 834). Nesai 5/88; İbn
Mace 2670.
Müşriklerin Kur'an'a,
Onu indirene ve Getirene Sövmeleri
6563- ibn Abbas der ki:
''Namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi ortasında bir yol
tut" (isra 110) ayeti Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'de
henüz gizlendiği dönemlerde nazil oldu. O zamanlar ashabına kıldırdığı namazda
sesini yükselttiği zaman müşrikler onu duyup Kur'an'a, onu indirene ve Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) getirdiği şeylere sövüyordu. Bundan
dolayı Yüce Allah şöyle demek istemiştir: "Namaz kılarken sesini
yükseltme" ki müşrikler duymasın; "gizli de okuma" ki ashabın
işitebilsin. "ikisi ortasında bir yol tut" buyruğu ile de alçak ve
yüksek arasında olan bir ses aralığıyla kıraatini yapmasını emretti.''
[Tahric:] Elbani: Sahih (es-Silsiletu'd-daife 6430
altında). Ahmed 1/23, 1/215; Buhari, 4722; Müslim 446; Tirmizi 3144; Nesai
2/178.
Müşriklerin Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i Yalanlamaları ve Allah'tan Onlara
Getirdiklerini Reddetmeleri
6564- Amr b. el-As der
ki: Benim komutamda müslümanlardan bir ordu çıktı ve İskenderiye'de konakladı.
Düşmanın ileri gelenlerinden biri: ''Bana konuşacağım birini gönderin.''
deyince: ''Ben'den başka kimse gitmeyecektir.'' dedim ve tercümanımla beraber
gittim. Onun'da bir tercümanı vardı. Bizlere üstünde konuşacağımız iki minber
konuldu. O: "Siz kimsiniz?" deyince, ben:
"Biz diken ve selem
ağacının yetiştiği yerdeki Araplarız. Biz Beytullah'ın sahipleriyiz. Biz
insanların içinde yerleri en dar ve geçimleri en zor olanlardık. Ölü eti ve kan
yerdik. Biz yemek için birbirimize saldırırdık. Bir gün bizden daha şerefli ve
daha fazla malı olmayan biri geldi ve: ‘‘Ben size Allah'ın gönderdiği elçiyim’‘
dedi. Bilmediğimiz şeyleri bize emrediyor, bizim yaptıklarımızı ve atalarımızın
eskiden yaptığı şeyleri de yasaklıyordu. Onu yalanladık ve söylediklerini kabul
etmedik. Bizden başka bir kavim gelip: ‘‘Biz sana inanıyor ve iman ediyoruz.
Biz sana tabi olup seninle savaşanla savaşınz’‘ deyince bizleri bırakıp onların
arasına katıldı. Biz de ona savaş açtık ve o da bizi mağlup etti. Etrafındaki
başka Araplarla da savaştı, onları da yendi. Benim arkamda olan Araplar sizin
içinde bulunmuş olduğunuz yaşantıyı bilseydiler, sizin yaşantınıza ortak olmak
için kimse kalmaz size gelirlerdi" karşılığını verdim.
Düşman lideri güldü ve:
"Sizin Peygamberiniz doğru söylemektedir. Bize de daha önce sizin
Peygamberinizin getirdikleriyle gelen peygamberler oldu. Biz de onların getirdiklerine
tabi olduk. Nihayet onlardan sonra kendi hevasında olan ve peygamberlerin
emrini bırakan krallar gelene kadar. Eğer siz de peygamberinize tabi olursanız
savaşıp ta yenemeyeceğiniz ordu yoktur. Size kötülüklerle gelenleri de mutlaka
yenersiniz. Eğer siz de peygamberinizin getirdiklerini bırakıp bizim yaptığımız
gibi ve kendi hevasında olan krallar gibi yaparsanız, Allah sizi ve bizi baş
başa bırakıp size yardımcı olmaz. Siz bizden sayıca daha fazla olmayıp daha
kuvvetli de değilsiniz." Amr b. el-As der ki: "Bundan daha zeki
biriyle konuşmadım."
[Tahric:] Elbani: Hasen.
Müşriklerin Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Yaşadığı Bazı Halleri Kötülemeleri
6565- Cundub el-Beceli
der ki: (Bir ara) Cibril, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelmekte
gecikince müşrikler: "Muhammed'e veda edildi" dediler. Bunun üzerine:
"Kuşluk vaktine andolsun ki, Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı dalı
(Duha 3) ayetlerini indirdi.
[Tahric:] Elbani: Sahih. Müslim 1797/114.
Mustafa'ya (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Vasfedilen Sözün Söyleniş Nedeni
6566- Cundub der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastalandı ve bir veya iki gece ayağa
kalkamadı. Kadının biri gelip: "Ey Muhammed! Gördüğüm kadarıyla şeytanın
seni terk etti" dedi. Bunun üzerine Allah: IlAndolsun kuşluk vaktine ve
sükuna erdiğinde geceye ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadılı (Duha 2)
ayetlerini indirdi.
[Tahric:] Elbani: Sahih. Ahmed 4/312; Buhari 1124;
Müslim 1797/114; Tirmizi: 3345.
Onları islam'a Davet
Ettiğinde Müşriklerin Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Yaptığı
Eziyetlerden Bazısı
6567- Urve bildiriyor:
Abdullah b. Amr b. el-As'a: "Kureyş'in Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) karşı açık olarak besledikleri düşmanlıklar arasında en ağır olarak
gördüğün şey nedir?" diye sordum. Bunun üzerine o şu karşılığı verdi:
Kureyş'in ileri
gelenleri Hicr denilen yerde toplandı. Ben de oradaydım. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) hakkında konuşup: "Biz bu adamdan çektiğimiz gibisini
daha önce asla kimseden çekmedik. Bu kişi akıllılarımıza sefih dedi,
atalarımıza sövdü, dinimizi ayıpladı, cemaatimizi böldü, ilahlarımıza sövdü.
Biz onun çok büyük suçlarına karşı hep sabrettik." Veya buna benzer şeyler
söylediler. Onlar böyle konuşurken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
çıkıp geldi ve Rükn'ü istilam etti. Sonra Kabe'yi tavaf ederken yanlarından
geçti. Ancak yanlarından geçerken kendisine laf attılar. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) durumunu yüzünden anlıyordum. Sonra dönüp ikinci
defa yanlarından geçince yine kendisine laf attılar. Yine durumunu yüzünden
anlıyordum. Sonra üçüncü kez yanlarından geçince yine kendisine aynı şekilde
laf attılar. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Duyuyor musunuz ey Kureyş topluluğu! Muhammed'in canı elinde olana yemin
olsun ki ben sizleri boğazlamak üzere geldim" buyurdu. Bu söz onları çok
etkilemiş ve onlardan her birinin başına bir kuş konmuş gibi donup kalmışlardı.
Öyle yumuşamışlardı ki, daha önce ona en azgınca laf atan kişi bile güzel
sözlerle kendisini teskin etmeye çalışıyordu. Hatta: "Ey Ebu'I-Kasım! Sen
doğru birisi olarak dön git. Vallahi sen cahil bir kimse değilsin"
diyordu. Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dönüp gitti.
Ertesi gün yine Hicr'de toplandılar. Ben de onlarla birlikteydim. Birbirlerine:
"Sizin ona yaptığınız eziyeti ve onun size söylediklerini biliyorsunuz.
Eğer size istemediğiniz şeyler anlatırsa onu terk edin" dediler. Onlar
böyle konuşurken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çıkıp geldi. Hep
birden onun üstüne yürüdüler. Etrafını çevirerek dinlerini ve ilahlarını
ayıplaması konusunda: "Şöyle şöyle diyen kişi sen misin?" demeye
başladılar. Allah Resulü de (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet bunları
söyleyen benim" diyordu. Onlardan bir adamın Allah Resulü'nü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yakasından tuttuğunu gördüm. Hemen Ebu Bekr es-Sıddik onun
önüne geçip ağlayarak: "Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürecek
misiniz?" diye çıkıştı. Bunun üzerine etrafından dağıldılar. işte bu olay
Kureyş'in, Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaptığı eziyetlerden
gördüğümün en ağırıdır.
[Tahric:] Elbani: Hasen. Ahmed 2/218; Buhari 3678.
Müşriklerin Mustafa'yı
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Delilikle Suçlamaları
6568- ibn Abbas
bildiriyor: Cinnet geçirenlere efsunla tedavi uygulayan Ezd-i Şenueli Dimad,
Mekke'ye geldiği zaman Mekkeli bazı sefihlerin: "Muhammed delirmiş"
dediklerini duydu. Kendi kendine: "Şu adamın yanına gideyim, belki Allah
benim sayemde onu iyileştirir" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile karşılaşınca ona: "Ey Muhammed! Ben delirmişlere rukye (efsun)
yaparım. Yüce Allah dilediğine benim sayemde şifa verir. Sana da okuma mı ister
misin?" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hamd
Allah'ındır. O'na hamd eder ve O'ndan yardım dileriz. Allah'ın hidayete
erdirdiğini kimse saptıramaz, saptırdığını da kimse hidayete erdiremez.
Allah'tan başka ilah olmadığına, tek ve ortaksız olduğuna, Muhammed'in de O'nun
kulu ve Resulü olduğuna şahadet ederim. Konuya gelince ... " karşılığını
verdi. Dimad ona: "Bu söylediğin sözleri bana bir daha tekrar eder
misin?" deyince, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunları ona
üç defa tekrar etti.
Bunun üzerine Dimad:
"Ben kahinlerin, büyücülerin ve şairlerin sözlerini dinledim, ama senin bu
sözlerinin benzerini işitmiş değilim! Sözlerin derya gibi sözler. Elini uzat da
ben de islam dini üzere sana biat edeyim" dedi. Dimad bu şekilde Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat etti. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona: "Senin ve kabilenin adına da mı?" diye sorunca, Dimad:
"Benim ve kabilem adına da (biat ediyorum)" dedi.
Daha sonraları
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir müfreze gönderdi. Bu müfreze
Dimad'ın kabilesine uğrayınca komutan diğer askerlere: "Bu kabileden bir
şey aldınız mı?" diye sordu. Adamın biri: "Bir matara almıştım"
karşılığını verince, komutan: "Onu geri verı Zira bunlar Dimad'ın
kabilesindendir" dedi.
[Tahric:] Elbani: Sahih. Ahmed 1/350; Müslim 868; Nesai
6/89, 6/90; İbn Mace 1893.
Müşriklerin Kendilerine
Rabbinin Risaletini Tebliğ Eden Mustafa'nın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Ridasını Boynuna Dolamaları
6569- Amr b. el-As der
ki: Şu günün dışında Kureyşlilerin, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
öldürmek istediğini görmedim. Kureyş'liler Kabe'nin gölgesinde oturuyordu.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Makam'ın yanında namaz kılıyordu.
Ukbe b. Ebı Muayt kalkıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hırkasını
boynuna doladı ve çekmeye başlayınca Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) dizleri üzerine düştü. insanlar Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) öldürülmüş olduğunu sanarak bağrışmaya başladılar. Ebu Bekr gelip
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkasında durarak omuz altından
tuttu ve: "Rabbim Allah'tır" diyen bir kişiyi mi
öldüreceksiniz?" dedi. Bunun üzerine Resulullah'in (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanindan geri çekildiler. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
kalkıp namazını eda ettikten sonra Kabe'nin gölgesinde oturan Kureyşlilerin
yanına gidip: "Ey Kureyş topluluğu! Nefsim elinde olana yemin olsun
ki" dedikten sonra, eliyle boğazını işaret ederek:
"Ancak sizi kesmek
için gönderildim" buyurdu. Ebu Cehl: "Ey Muhammed! Sen (bunu
söyleyecek kadar) cahil değildin" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Sen ise onlardansın" buyurdu.
[Tahric:] Elbani: Hasen.
Müşriklerin Devenin
Döleşini Mustafa'nın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Sırtına Atmaları
6570- Abdullah (b.
Mes'ud) der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secdede iken etrafında
Kureyş'ten bazı kişiler vardı. Ukbe b. Ebı Muayt deve döleşi ile gelip onu
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sırtına attı. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) başını secdeden kaldırmadı. Sonra Hz. Fatıma
gelip onu sırtından kaldırdı ve bunu yapanlara beddua etti. Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allahım! Kureyş'in ileri gelenlerinden Ebu
Cehl b. Hişam'ı, Utbe b. Rabia'yı, Şeybe b. Rabia'yı, Ukbe b. Ebı Muayt'ı,
Umeyye b. Halef'i -veya- Ubey b. Halef'i -buradaki şüphe Şu'be'ye aittir-sana
havale ediyorum" diye beddua etti. Daha sonra bunların Bedir savaşında
öldürüldüğünü ve cesetlerinin kuyuya atıldığını gördüm. Ancak Umeyye'nin veya
Ubey'in uzuvları parçalanmış ve kuyuya atılmamıştı.
[Tahric:] Elbani: Sahih (Tahricu Fıkhi's-sire 124;
es-Silsiletu's-sahiha 3472). Ahmed 1/393; Buhari 3854; Müslim 1794/108; Nesai
1/161, 162.
Ebu Cehl'in Mustafa'nın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Boynuna Basmaya Niyetlenmesi
6571- Ebu Hureyre der
ki: Ebu Cehil: "Muhammed önünüzde yüzünü toprağa koymuyor (secdeye
gitmiyor) mu? Kendisine yemin olunana andolsun ki şayet onu böyle yaparken
görürsem boynuna basacağım!" dedi. Sonra namaz kılan Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına, boynuna basma niyetiyle geldi. Ancak bir
anda geri geri kaçtığı ve elleriyle kendini korumaya çalıştığı görüldü. Yanına
gelip: "Sana ne oldu, ey Ebu'I-Hakem?" diye sorulduğunda:
"Onunla aramızda
ateşten bir hendek, korkunç şeyler ve kanatlar gördüm" dedi.
(Ravi) Ebu'l-Mu'temir
dedi ki: Bunun üzerine Allah: ''Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için
mutlaka azgınlık eder. Kuşkusuz dönüş Rabbinedir. Sen, namaz kılan kulu bundan
menedeni gördün mü? Ne dersin, ya o hidayet üzere ise ya da takvayı
emrediyorsa? Ne dersin o yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa! Allah'ın
her şeyi görmekte olduğunu bilmez mi? Hayır! Andolsun eğer vazgeçmezse,
muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkar perçeminden yakalarız. Haydi,
taraftarlarını çağırsını! (Alak 19) ayetlerini indirdi. Kavmi dedi ki:
"Biz de zebanileri çağıracağız" Melekler ise: "Hayır! Sakın sen
ona uyma" dediler. Sonra ona surenin sonunda geçtiği gibi secde etmesini
emretti.
Ravi dedi ki:
Mu'temir'den bana ulaştığına göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da:
"Şayet bana yaklaşacak olsaydı melekler onu parça parça edeceklerdi"
buyurmuştur.
[Tahric:] Elbani: Sahih. Ahmed 2/370; Müslim 2797.
Müşriklerin Safiy
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kulu "Suneybir" ve "Munbetir"
Olarak Adlandırmaları
6572- ibn Abbas der ki:
Ka'b b. el-Eşref, Kabe'ye geldiği zaman yanına geldiler ve: "Biz su
(zemzem) dağıtanlar ve Kabe'den sorumlu kişileriz. Sende Yesrib halkının
liderisin. Bizler mi daha hayırlıyız, yoksa şu soyu kesik (suneybır = munbetir)
olup ta kavminde en hayırlı olduğunu iddia eden kişi mi daha hayırlıdır?"
dediler. Ka'b ibnü'I-Eşref: "Siz ondan daha hayırlısınız" deyince.
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Doğrusu adı sam ortadan
kalkacak olan, sana kin tutan kimsedir" (Kevser 3) ayeti ve:
"Kendilerine kitap verilmiş olanların, puta ve şeytana kamp inkar
edenlere: ‘‘Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadırlar’‘ dediklerini görmedin
mi?" (Nisa 51) ayeti indirildi.
[Tahric:] Elbani: İsnadı sahihtir.
Müşriklerin Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den Fakirleri Yanından Uzaklaştırmasını
istemeleri
6573- Sa'd b. Ebı Vakkas
der ki: Biz altı kişi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraberken
müşrikler: "Şunları yanından kov. Bunlar şöyledir böyledir (deyip
kötülediler)" Bu altı kişi, ben, ibn Mes'ud, Huzeyl kabilesinden bir adam,
Bilal ve isimlerini unuttuğum iki kişiydi. Bir müddet Allah'ın Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) müşriklerin dediğini içinden geçirdi. Bunun
üzerine Yüce Allah: "Sabah akşam, Rablerinin rızasını isteyerek O'na
yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin
hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden
olasın.''(En'am 52) ayetini indirdi.
[Tahric:] Elbani: İsnadı Sahihtir. Müslim 2413; İbn
Mace 4128.
Mustafa'nın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Rabbinin Risaletini Ortaya Koyarken Yüzünden Yaralanması
6574- Enes b, Malik bildiriyor:
Uhud savaşında Hz, Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) azı dişi kırıldı,
yüzü yaralandı ve kanlar yüzüne aktı, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kendilerini Rablerine davet eden Peygamberlerine öyle yapan bir kavim
nasıl iflah olur?" dedi. Bunun üzerine Allah: ''Allah'ın, onların
tövbelerini kabul veya onlara azab etmesi işiyle senin bir ilişiğin yoktur;
çünkü onlar zalimlerdir''(Al-i imran 128) ayetini indirdi,
[Tahric:] Elbani: Sahih (Tahricu Fıkhi's-sire 47).
Ahmed 3/99; Tirmizi 3002; İbn Mace 4027; Bak hadis no: 6575.
Mustafa'nın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Allah'ın Emrettiğini izhar Ederken Maruz Kaldığı Zorluklara
Göğüs Germesi
6575- Enes b. Malik
bildiriyor: Uhud savaşında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünden
kanlar akarken: "Kendilerini Rablerine davet eden Peygamberlerini
yaralayan ve azı dişini kıran bir kavim nasıl iflah olur?" dedi. Bunun
üzerine Allah: "Allah'ını onların tövbelerini kabul veya onlara azab
etmesi işiyle senin bir ilişiğin yoktur; çünkü onlar zalimlerdir''(AI-i imran
128) ayetini indirdi.
[Tahric:] Elbani: Sahih. Ahmed 3/253, 3/288; Müslim
1791; Bak hadis no: 6574.
6576- Abdullah (b.
Mes'ud) dedi ki: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), kavmi
tarafından dövülen ve yüzünü kanattıkları bir peygamberi anlatırken yüzündeki
kanı sildiğini ve: "Allahım! Kavmimi bağışla, onlar bilmiyorlar"
dediğini söylerken görür gibiyim."
[Tahric:] Elbani: Sahih (es-Silsiletu's-sahiha 3175);
Ahmed 1/380, 1/432, 1/441; Buhari 3477; Müslim 1792; İbn Mace 4025.
6577- Cundeb b. Süfyan
bildiriyor: Savaşlardan birinde Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
parmağı kanayınca şöyle buyurdu: "Kanayan bir parmaktan başka bir şey
değilsin Ne geldiyse başına Allah yolunda geldi.''
[Tahric:] Elbani: Sahih (es-Silsiletu's-sahiha 3282).
Ahmed 4/312, 4/313; Buhari 2802; Müslim 1796; Tirmizi 3345.
Mustafa'nın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Yaralandığında Yüzündeki Kanların Yıkanması
6578- Ebu Hazım der ki:
Sehl b. Sa'd'a "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yarası nasıl
tedavi edildi?" diye sorulunca şöyle dedi: "Bunu benden daha iyi
bilen kimseler kalmadı. Fatıma, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yüzündeki kanları yıkıyor, Hz. Ali de kalkanıyla su getiriyordu. Sonra bir
hasır parçası alınıp yakıldı ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yarası bununla tedavi edildi."
[Tahric:] Elbani: Sahih; Ahmed 5/330; Buhari 243;
Müslim 1790/103; Tirmizi 2085.
Mustafa'nın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Dişlerinin Kırılması ve Miğferin Başında Parçalanması
6579- Abdulazız b. Ebı
Hazım, babasından bildiriyor: Sehl b. Sa'd'a, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) yaralanmasını sorduğunda Sehl şöyle anlattı: "Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzü yaralanmış. miğferi başında parçalanmış ve
azı dişi kırılmıştı. Kızı Fatıma Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yüzündeki kanı yıkıyordu. Ali b. Ebı Talib de kalkanı ile O'na su dökmekteydi.
Ancak Hz. Fatıma suyun yarayı daha da kanattığını görünce bir hasır parçası
alıp onu yaktı ve külünü yaranın üzerine koydu. Böylece kanama kesildi."
[Tahric:] Elbani: Sahih (Tahricu Fıkhi's-sire 263).
Buhari 2911; Müslim 1790; İbn Mace 3464.
Ehl-i Kitabdan
Bazılarının Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Karşı inadı
6580- Feletan b. Asım
der ki: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber Mescid'de
oturuyorduk. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gözlerini Mescid'de
yürüyen bir adama dikti ve: "Ey filan! Benim Allah'ın Resulü olduğuma
şahadet eder misin?" dedi. Adam: "Hayır" diye karşılık verince.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Sen Tevrat'ı
okuyor musun?" dedi. Adam: "Evet okuyorum" cevabını verdi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "incil'i okuyor musun?" diye
sorduğunda: "Evet okuyorum" dedi. "Peki, Kur'an'ı okuyor
musun?" deyince: "Canım elinde olana yemin olsun ki isteseydim
okurdum" karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Doğruyu söyle, incil'de ve Tevrat'ta benim hakkımda bir şeyler görmedin
mi?" diye sorunca, adam: "Senin. ümmetinin ve gönderiliş şeklinin
benzerini görüyoruz. Ancak bunun bizden olmasını temenni ettik. Sen geldiğin
zaman o kişinin sen olmasından korktuk, fakat baktığımızda senin o kişi
olmadığını gördük" karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Niye ki?" deyince: "Çünkü o kişinin beraberinde
ümmetinden hesaba çekilmeyecek ve ceza görmeyecek yetmiş bin kişi olacaktır.
Oysa senin beraberinde (şu an) çok az kişi var" karşılığını verdi. Bunun
üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Canım elinde olana
yemin olsun ki, o kişi benim ve o ümmet benim ümmetimdir. Sayıları da yetmiş
binin üç katından daha fazladır" buyurdu.
[Tahric:] Elbani: Sahih.
Mustafa'nın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Medine'deki Bazı Münafıklara Karşı Tahammül Göstermesi
6581- Urve b. ez-Zübeyr,
Usame b. Zeyd b. Harise'den bildiriyor: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) üzerinde semer olan bir merkebe bindi. Ve terkisine Usame b. Zeyd'i
bindirdi. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) altında kadife bir kumaş
vardı. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), benu Haris b. el-Hazrec'den
Sa'd b. Ubade'nin ziyaretine gitmekteydi. Bu da Bedir savaşından önce vaki
olmaktaydı. Aralarında Müslümanların, putperest müşriklerin ve Yahudilerin
bulunduğu bir topluluğa rastladı. Aralarında Abdullah b. Ubey ibn Selul ve
Abdullah b. Revaha bulunmaktaydı. Merkebin çıkardığı tozlar meclisi kaplayınca
Abdullah b. Ubey giysisiyle burnunu kapadı ve: "Üzerimize tozutma"
dedi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) selam verdikten sonra
merkepten inip onları Allah yoluna (islam'a) davet etti ve onlara Kur'an okudu.
Bunun üzerine Abdullah b. Ubey: "Eyadam! Eğer dediğin hak ise ondan güzeli
yoktur. Bize meclisimizde eziyet etme ve evine geri dön. Sana içimizden kim
gelirse ona anlatırsın" dedi.
ibn Revaha:
"Meclisimize katıl, biz seni dinlemekten hoşlanırız" deyince,
Müslümanlar, müşrikler ve Yahudiler birbirlerine sataşmaya başladılar.
Neredeyse birbirlerine gireceklerdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ise sürekli olarak onları sakinleştirmeye ve sorunu çözmeye çalışıyordu. Sonra
merkebine binip Sa'd b. Ubade'nin yanına gitti. Ona: "Ey Sa'd! Ebu
Hubab'ın bana ne dediğini işitmiyor musun?" -Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) burada Abdullah b. Ubey'i kasdetmektedir- "O, bana şunu şunu
dedi" buyurdu. Sa'd: "Onu bağışla, Vallahi, Allah'ın iradesi sana
indirdiği hakkı getirmek suretiyle tecelli etmiştir. Halbuki şu belde halkı, ibn
Ubey'in başına taç giydirmeye, üzerine de krallara mahsus olan sarığı sarmaya
hazırlanıyorlardı. Allah, sana verdiği hak peygamberlikle onların bu
hayallerini yıkınca, ibn Ubey kederlenmişti. işte bu sebeple ibn Ubey görmüş
olduğun çirkin hareketleri yapmıştır" deyince, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) onu affetti.
[Tahric:] Elbani: Sahih (Tahricu Fıkhi's-sire 24).
Ahmed 5/203; Buhari 4566; Müslim 1798.
6582- Cabir anlatıyor:
Muhacirlerden bir adam Ensar'dan bir adamı tekmeledi. Ensarlı: "Ey Ensar
yetişini" diye seslenip onları yardıma çağırdı. Muhacir de: "Ey
Muhacirlerl Yetişin!" diye seslenip onları yardıma çağırdı. Bunu duyan
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cahiliye dönemindeki gibi bu
kavgaya çağırmalar da nedir?" diye çıkıştı. Oradakiler: "Ey Allah'ın
Resulü! Muhacirlerden bir adam, Ensardan bir adamı tekmeledi" dediklerinde
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Böylesi kokuşmuş adetlerden
uzak durun!" buyurdu. Bu olanları Abdullah b. Ubey duydu ve: "Sonunda
bunu da yaptılar! Vallahi Medine'ye döndüğümüzde şerefli kimseler alçakları
oradan çıkaracaktır" demeye başladı. Hz. Ömer kalkıp: "Ey Allah'ın
Resulü! Bırak da gidip şu münafığın boynunu vurayım" dedi. Ancak
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "insanların, Muhammed ashabını öldürüyor
demesini istemiyorum" karşılığını verdi.
[Tahric:] Elbani: Sahih (es-Silsiletu's-sahiha 3155).
Bak hadis no: 5990.
Ebu Hatim der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "kokuşmuş adetler" sözüyle
kısası gerektirmeyen bir şeyolduğunu ifade etmek istemiştir. "Yerilen bir
şey" ve benzeri ifadelerle de aynı şey kastedilir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Medine'ye Yerleştikten Sonra Sihre Maruz Kalması
6583- Hz. Aişe der ki:
Zurayk oğulları Yahudilerinden Lebid b. el-A'sam Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) sihir yaptı. Bundan dolayı bir şeyi yapmadığı halde kendisine
sanki yapmış gibi geliyordu. Bu haldeyken bir gün veya bir gece yanımdayken dua
üstüne dua etti. Sonra bana şöyle buyurdu: "Ey Aişe! Allah, kendisine sorduğum
şey hakkında bana bilgi verdi. Uyurken yanıma iki kişi (melek) geldi. Biri
başımın, biri de ayaklarımın yanında oturdu. Akabinde ayağımın dibinde oturan
başımda durana: ‘‘Bu adamın hastalığı ne?’‘ diye sordu. Diğeri: ‘‘Büyülenmiş!’‘
dedi. Öteki: ‘‘Ona kim sihir yaptı?’‘ diye sorunca, diğeri: ‘‘Lebid b.
el-A'sam’‘ dedi. Öteki: ‘‘Nasıl bir sihir yaptı?’‘ diye sorunca, diğeri: ‘‘Bir
tarak, taraktaki saç kalıntıları ve erkek hurma tomurcuğu ile yaptı’‘ dedi.
Öteki: ‘‘Peki, bunlar nerede?’‘ diye sorunca, diğeri: ‘‘za Zervan kuyusunda’‘
dedi."
Sonrasında Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), ashabından bir grupla birlikte o kuyuya gitti.
Döndüğünde bana: "Ey Aişe! Kuyunun suyu sanki içinde kına ıslatılmış gibi
kıpkırmızıydı. Yanındaki hurma ağaçlarının uçları da şeytanların başlarına
benziyordu" buyurdu. Ona: "Ey Allah'ın Resulü! Sana büyü yapılan bu
malzemeleri oradan çıkarmadın mı ya da yakmadın mı!" dediğimde:
"Hayır! Allah zaten bana şifa verdi. Onları çıkarmaktan dolayı insanlara
bir kötülük gelmesini de istemiyorum" buyurdu. Sonra Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) emriyle kuyu toprakla kapatıldı.
[Tahric:] Elbaani: Sahih. Buhari3175; Müslim 2189; İbn
Mace 3545.
Zikredilen Hususun
Doğruluğunu Bildiren ikinci Haber
6584- Hz. Aişe der ki:
Benı Zurayk Yahudilerinden Lebıd b. el-A'sam denilen bir Yahu di, Hz.
Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sihir yaptı. Nihayet bir gün veya bir
gece Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Aişe! Anladın mı Allah
bana ondan fetvasını sorduğum şey hak kında fetva verdi. Bana iki Melek geldi.
Bunlardan biri başucumda, diğeri de ayakucumda oturdu. Bunlardan biri,
diğerine: ‘‘Bu zatın rahatsızlığı nedir?’‘ diye sordu. O da: ‘‘Buna sihir
yapılmış’‘ diye cevap verdi. Soran zat: ‘‘Kim O'na sihir yaptı?’‘ diye sorunca,
o da: ‘‘Lebid b. el-A'sam’‘ diye cevap verdi. Soran zat: ‘‘Sihri neye yaptı?’‘
diye sorunca, diğeri: ‘‘Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma
tomurcuğunun içine’‘ diye cevap verdi. Soran zat: ‘‘O sihir malzemesi
nerededir?’‘ diye sorunca, diğeri: ‘‘lirvan kuyusundadır’‘ dedi" buyurdu.
Hz. Aişe der ki: Sonra
Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), saha beden bir kaç kişiyle
beraber o kuyuya gitti (ve geldikten sonra): "Ey Aişe! O kuyunun suyu
tıpkı kına karıştırılan su gibi (kırmızı) ve kuyunun çevresindeki hurma
ağaçları tıpkı şeytanların başları gibidir" buyurdu. Ben: "Ey
Allah'ın Resulü! Sihir malzemesini çıkarmadın mı?" diye sorunca:
"Hayır! Bana gelince Allah afiyet verdi, insanlara kötülük getirmekten
çekindim" buyurdu.
[Tahric:] Elbani: Sahih. Buhari 3268.
Mustafa'nın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Kıtlığa Maruz Kalmaları için Müşriklere Beddua Etmesi
6585- Mesruk bildiriyor:
Adamın biri Kinde'de konuşurken: "Kıyamet gününde bir duman çıkacak ve
münafıkların kulakları ile gözlerini alacaktır. Mümin ise sadece nezleye
tutulmuş gibi olacaktır" dedi. Adamın bu sözü üzerine korkuya kapıldık.
ibn Mes'ud'un yanına geldim. O sırada bir yere yaslanmıştı. Bunu aktardığımda
öfkelendi, doğrulup oturdu ve şöyle dedi: "Ey insanlar! Kişi bildiğini
söylesin! Bilmiyorsa da ‘‘Allahu a'lem’‘ desin. Zira kişinin bilmediği bir şey
konusunda ‘‘bilmiyorum’‘ demesi de bilgisine işaret eder. Yüce Allah da
Peygamber'ine (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘De ki: Bundan dolayı sizden
hiçbir ücret istemiyorum. Ben kendiliğinden yükümlülük altına girenlerden
değilim’‘ (Sad 86) buyurmuştur.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Kureyşlilerin müslüman olmamakta direttiklerini görünce:
‘‘Allahım! Onlara Yusuf'un yedi senelik kıtlığı gibi bir kıtlık vererek
banayardımda bulun’‘ diye beddua etti. Bunun üzerine öyle bir kıtlığa maruz
kaldılar ki açlıktan hayvan leşleri ile kemikleri yemeye başladılar. Hatta kişi
gökyüzüne baktığı zaman gökle arasında bir duman görür oldu. Bunun üzerine Ebu
Süfyan b. Harb geldi ve: ‘‘Ey Muhammed! Sen ki akrabalık bağlarını gözetmemizi
emrediyorsun, ama kavmin kıtlıktan helak oldu. Onlar için Allah'a dua et’‘
dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ‘‘Göğün açık bir
duman getireceği günü bekle .. o Biz bu azabı kısa bir süre kaldıracağız, siz
de yine eski halinize döneceksiniz’‘ (Duhan 11-15) ayetlerini okudu. Şayet o
ahiret azabı olsaydı üzerlerinden hiç kaldırılır mıydı? Ancak küfre geri
döndüler. ‘‘Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız’‘
(Duhan 16) ayetinde zikredilen intikam Bedir savaşında alınmıştır. ‘‘Bu yüzden
kaçınılmaz olacaktır’‘ (Furkan 77) ayetindeki lizam da Bedir savaşında
gerçekleşmiştir. Rumlarla ilgili ‘‘Elif, Lam, Mimo Rumlar, yakın bir yerde
yenilgiye uğratıldı lpr. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip
geleceklerdir’‘ (Rum 1) buyruğunda zikredilenler de gerçekleşmiştir. Dördü
geçmiştir."
[Tahric:] Elbani: Sahih. Ahmed 1/441; Buhari 1020;
Müslim 2798/40; Tirmizi3254.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’i kullan:
Bab: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Hastalanması