MERASİLU’S-SAHABE - MURSELU’S-SAHABİ -
MÜRSEL-İ SAHABİ
SAHABİ MÜRSELİ
Merfu Mürsel başlığı
altında açıklandığı gibi bazı muhaddisler irsali mutlak manada alarak kim olursa
olsun, ravilerinden birisi hazfedilerek rivayet edilen hadislere mürsel adını
vermişlerdir. Bu manada bir sahabînin bizzat Hz. Peygamber (s.a.s)'den işiterek
değil ondan işiten başka bir sahabîden duyarak öğrenip Hz. Peygamber'den
kendisi işitmişcesine rivayet ettiği hadise de mürsel diyenler olmuştur. Fakat
hadisi aslında işitmiş olduğu sahabîyi isnadında zikretmeden doğrudan doğruya
Hz. Peygamber'den rivayet eden sahabînin bu rivayet şekline mürsel denilince
ilk akla gelen tabiinin sahabîyi atlayarak Allah Resulünden rivayet ettiği
hadisten ayrı mütalaa etmek gerekir. Bu farkı belirtmek üzere, sahabînin
sahabîden Hz. Peygamber'e isnad ederek rivayet ettiği hadise sahabî mürseli
denilmiştir.
Bilindiği gibi, Hz.
Peygamber Mekke'de peygamberliğini açıkladığı zaman kendisine çok az kimse iman
etmişti. Peygamberliğin Mekke devrinde müslüman olanların sayısında önemli bir
artış olmamıştı. Medine'ye hicretten sonra sayılan hızla artarı müslümanlar,
bir taraftan inen Kur'ân-ı Kerim ayetlerini öğrenirlerken, bir taraftan da Hz.
Peygamber'in hadislerini ve onunla ilgili olayları öğrenmeye başladılar.
Haliyle hicretten önceki olayları ve Medîne'de konulan hükümlerin uygulanış
şekillerini gösteren hadisleri bütün sahabîlerin Hz. Peygamber'den görüş
işiterek rivayet etmelerine imkan yoktu. Halbuki sahabîlerin hemep hepsi Hz.
Peygamber'den bizzat işitmediği veya kendisinin hazır bulunmadığı yahutta
müslüman oluşundan önceki zamanlara ait olayları nakleden hadisler rivayet
etmişlerdir. Söz gelişi Ebu Hureyre hicretin yedinci yılında Hz. Peygamber'i
görmüş olmasına rağmen hicretle ilgili bazı hadisler rivayet etmiştir. Ebu
Hureyre'nin bunları bizzat görerek veya işiterek rivayet etmediği açıktır. Yine
Hz. Aişe, örnek vermek için söyleyelim, ilk vahyin gelişini anlatan meşhur
rivayetin sahibidir. Oysa Allah Resulüne ilk vahy geldiği zaman henüz hayatta
bile değildi. Bu itibarla gerek Ebu Hureyre, gerekse Hz. A'işe her ikisi de
hazır olmadıkları, gözleriyle görmedikleri olayları anlatan hadisler rivayet
etmişlerdir. Bizzat işitmedikleri hadisleri rivayet ettikleri de olmuştur.
Ancak bu gibi hadislerin isnadlarma bakıldığı zaman bunları Hz. Peygamber'den
kendileri görüp işiterek rivayet etmiş görünürler. O halde sahabîlerin Hz.
Peygamber'den öğrendiklerini aralarında müzakere ederlerken veya başka
vesilelerle diğer sahabîlere nakletmeleri sonunda öğrenilen hadisler, hadis
söylendiği veya hadiste anlatılan olayın geçtiği sırada Hz. Peygamber'in
yanında bulunmayan sahabîler tarafından da rivayet edilmişlerdir. Böyle rivayetlere
sahabî mürseli denilmiştir.
Sahabîlerin hepsi cerh
ve ta'dil bakımından adûl, yani tam manasıyla adalet sahibi kabul edilirler. Bu
bakımdan mürselleri mevsul sayılır. Bir başka deyişle mürsel hadiste olduğu
gibi, sahabîlerin aslında hadisi öğrenmiş oldukları sahabînin ismini anmadan
rivayet ettikleri hadisler doğrudan doğruya Hz. Peygamber'den rivayet edilmiş
kabul edilirler.
Sahâbî mürselleri şöyle
sıralanmıştır:
a) Hz. Peygamber
(s.a.s)'den rivayeti olduğu bilinen sahabîlerin mürselleri.
b) Hz.Peygamber'i
gördüğü halde ondan hadis işitmemiş olan sahabîlerin mürselleri,
c) Muhadramûn denilen ve
Hz. Peygamber'in peygamberlik devrine yetiştiği halde onu görmek şerefinden
mahrum kalanların mürselleri.
Yukarıda da söylendiği
gibi sahabîler adalet sahibi kabul edildiklerinden birbirlerinden rivayetleri
Hz. Peygamber'den rivayet hükmündedir ve zayıf sayılmazlar.