Ana Sayfa

 

MESTUR

MECHULU’L-HAL

 

Sadece tek bir ravisi olduğu için (MUKİLL) mechul kalmış iken ismini açıklayarak iki veya daha fazla adalet sahibi ravinin rivayette bulunduğu ancak ne kendisinden rivayette bulunanlar nede başka kişiler tarafından terkiye ve tevsik edilmemiş raviye mechulu'l-hal veya MESTUR denir.

 

Mechul maddesinde geçtiği gibi bir tek ravinin kendisinden rivayette infirad ettiği ve bu yüzden mechul addedilen raviler üç kısımdır. Bunlardan ikincisi zahiren adalet sahibi oldukları halde gerçekte adalet yönünden mechul kalanlardır. Böyle mechul ravilere mechulu'l-hal veya mestur adı verilir.

 

Mechulu'l-hal'in iki veya daha fazla ravi tarafından hadisleri rivayet edildiği halde mestur kalması adalet durumunun belli olmayışıdır. 

 

Bir ravi'nin kendisinin veya halinin bilinmesi hadis ilminde farklı mütalaa edilir. Buna göre mechulu'l-hal ile mechulu'l-ayn arasında fark vardır. Bu fark ilkinin iki veya daha fazla kişinin rivayet etmesiyle mechul olmaktan çıktığı halde adalet yönünden halinin mechul kalması, ikincisinin ise kendisinden sadece bir kişinin rivayette bulunmasından ötürü hem şahsının hem de adalet durumunun mechul kalması itibariyledir. 

 

İslam alimlerinin büyük çoğunluğuna göre mechulu'l-hal ravilerin rivayetleri merduddur, zira rivayetin kabulü için ilk şart ravisinin adaletli olduğu zannının bulunması gerekir.

 

Buna karşılık bir kısım İslam alimleri mechulu'l-hal veya mestur'un rivayetinin kabul edileceği görüşündedir. Ebu Hanife, mesturun rivayetini kabul edenler arasındadır. İbn-i Hibban ile Şafii alimlerden Salim er-Razi de mestur'un rivayetinin kabul edileceği görüşünde olanlardandır, onlara göre bir ravinin adaletli olması için hiçbir kişi tarafından cerhedilmediğinin bilinmesi yeterlidir. Bununla beraber raviler hakkında verilecek hüküm haklarında cerh'i gerektirecek bir durum açığa çıkmadığı sürece kendilerini adaletli saymaktır. Herkes zahir'i bilmekle mükelleftir. Hiç kimse cerhi gerektiren hali bilmekle mükellef değildir. Bu konuda ALLAH'U TEALA mealen: [Kimsenin kusurunu araştırmayın.  -Hucurat, 12] buyurmuştur. Kaldıki bir ravinin adaletli olduğunu haber vermek kadar adaletsiz olduğuna hükmetmekte iyi zanna dayanır. Zannın bazıları ise günahtır. Ayrıca bir insanın adaletli olup olmadığını bilmek ekseriya imkansız olduğundan sadece görünürdeki adaleti ile yetinmek gerekir. Cerh bulunmamakla birlikte bu adalet iyi zanna binaen mevcut addedilmek gerekir. Nitekim ibnu's-Salah bu konuda ''meşhur hadis kitaplarının çoğunda hayli zaman önce ölmüş ve iç yüzlerini araştırmaya imkan kalmamış bir çok ravi hakkında bu görüşe göre hareket edilip dışarıdan görünüşleriyle yetinilmişe benziyor'' demiştir.

 

Bazı alimlere göre Ebu Hanife mesturun rivayetini kabul etmesi müslümanların ekseriyetinin adalet sahibi olduğu devirde yaşamış olmasından dolayıdır. Sonraları ise insanlar arasında fısk galib geldiğinden mechulu'l-hal ile mesturun rivayetlerini tezkiyesiz kabul zaruri hale gelmiştir. Nitekim İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed de şehadetin mesturun tezkiyesinden sonra kabulüne kail olmuşlardır. 

 

Bu ihtilafın özü şuna varırki, Sahabe, Tabi'in ve Tebe'ut-Tabi'inden  mestur olanların rivayetleri makbuldür. Ancak diğerlerinin rivayetleri tevsik ve tezkiye vaki olmadan kabul olunmaz.

 

Mechulu'l-hal'in rivayetlerinin kabulü konusunda üçüncü bir görüş daha vardır ki buna göre mestur ravi'den rivayet edenler şayet sadece adaletli ravilerden rivayet eden kişilerse mesturun rivayeti makbuldür; değilseler makbul addedilmez. (Tecrid mukaddimesi, 324,5)