Ve Hazâ Lafzu Fulân
Kale
TELFİKU’L-HADİS –
TELFİKU’R-RİVAYET
TELFİK :
İkinci babtan çekimi
yapılan ve iki şeyi birbirine katmak, birleştirmek manasına gelen “lefeka” kök
fiilinin tef’il ölçüsünde mastar olan telfik, kök fiiliyle aynı manaya gelir.
Hadis Usulünde
telfîku'r-rivâyât tabirinin kısa şeklidir ve bir hadisin çeşitli rivayetlerini
birleştirerek hepsini belli lafızlarla ve tek isnadla nakletmeye denir. Bu, bir
anlamda ravinin, bir hadisi- birkaç şeyhten almış bulunması ve rivayetlerin
manaca bir olmakla birlikte lafiz yönünden farklı olması halinde- isnadlarını
birleştirerek metnini içlerinden birinin lafzıyla sevketmesidir. Böyle birkaç
şeyhten rivayet edilen hadisi isnadlarını birleştirerek içlerinden birinin
metniyle zikretmekte ravi ahberanâ fulânun ve fulânun ve'l-lafzu li-fulânin
kale (falan ve fülan bize haber verdiler. Hadisin lafzı falancaya aittir. O
dedi ki...) veya ahberanâ fulânun ve fulânun ve hazâ lafzu fulânin kale (bize
falanca ve falanca rivayet etti. Bu naklettiğimiz lafız falanın rivayetidir. O
demiştir ki...) gibi lafızlar kullanır. Bu lafızlarla aynı hadisi iki isnadını
birleştirerek rivayet ettiğini, mana aynı olmakla beraber şeyhlerinden
hangisinin rivayetini tercih etmiş olduğunu belirtmiş olur.
Müslim, Sahih'inde takip
ettiğ imetot gereği bir hadisin çeşitli tariklannı bir arada zikrettiğinden
telfikin güzel örneklerini vermiştir, misal olarak bir tanesini almak faydadan
hali değildir.
“Bana İbrahim b. Dînâr,
Ukbe b. Mukrem ve Abd b. Humeyd tahdis ettiler. Bunların hepsinin rivayeti Ebu
Asım’dandır. - Nakledeceğimiz hadisin lafzı Ukbe’nindir- (Ukbe) “haddesenâ Ebu
Asım” dedi...”
“...Hz. A'işe haber
vererek şöyle dedi: “Oynayanları görmek istiyorum” deyince Hz. Peygamber ayağa
kalktı. Ben de kapıda durdum. Onlar Mescitte oynarlarken ben de Allah
Resulü'nün iki kulağıyla omuzu arasından seyrettim.”
Görüldüğü gibi Müslim
hadisi üç şeyhten tercih ettiği Ukbe'nin lafzıyla nakletmiştir. Böylece aynı
hadisin üç rivayetini birleştirerek vermiştir.
Telfikin çeşitli
uygulama şekilleri vardır. En çok kullanılan şekil yukanda verilen misaldeki
gibidir. Bununla birlikte ravi bazen hadisi isnadlardan birine ait olan lafzı
zikretmeyip biraz ondan, biraz diğerinden alıp sevketmek suretiyle de telfik
yapabilir. O zaman hadisi ahberanâ fulânun ve fulânun - ve tekârebâ fi'l-ma'nâ-
kala ahberanâ fulânun (bize falan ve fülan haber verdi. Söylediklerinin manası
birbirine yakındır. Bunlar “bize falan haber verdi” dediler) gibi bir eda
lafzıyla sevkeder.
Telfîkin ilk şeklinin
caiz olduğunda ittifak vardır. İkinci şeklini ise hadisleri manasıyla rivayet
taraftarı olanlar caiz görmüşlerdir.
Ravinin, hadisin
manasında birleşmiş bir cemaatten rivayet ederken verdiği metin o cemaatten
kimsenin metni olmadığı halde bunu açıklamayıp susmasına gelince, Buharî,
Abdullah b. Vehb, Hammâd b. Seleme gibi hadisciler böyle rivayetten
çekinmemişlerdir. Bu alimler bu şekildeki rivayetlerinden dolayı
ayıplanmışlarsa da hadisin manasiyle rivayetini caiz görenler bunda bir mahzur
olmadığını söylemişlerdir.
Bir hadis kitabını
birkaç şeyhten dinledikten sonra içlerinden birinin asıl nüshasiyla mukabele
eden ravinin, şeyhlerinin hepsini isnadında zikredip -ve'l-Lafzu li-fulânin-
diyerek lafzın kime ait olduğunu göstermesini caiz görenler olduğu gibi
görmeyenler vardır. Caiz görenlere göre ravi o kitabı ismini söylediği
şeyhinden dinlemiştir. Caiz görmeyenlere göre ise o ravinin, diğer şeyhlerinin
işittiği kitabın hadislerini nasıl rivayet ettiklerini yakinen bilmesi gerekir.
Ta ki onlara da isnad ederek rivayet
edebilsin.
Burada şuna işaret etmek
gerekir. Sonucu telfik şekli diğerlerine dahil değildir; zira onlarda muhaddis,
lafız ravisi olarak gösterdiği şeyhinden başka, öteki şeyhlerinden gelen
lafızlara muttali olmuş, mana yönünden kedi rivayetine uygun olduklarını
görerek ihbarda bulunmuştur, oysa bunda öyle bir durum yoktur.
Telfîkin bir şekli de
şudur. Muhaddis, hadisin bir kısmını bir şeyhinden, diğer kısmını da bir başka
şeyhinden dinlemiştir. Sonra rivayet ederken herbirinden dinlediği lafızları
ayn ayn belirtmeksizin her ikisini kanştırarak mübhem bir şekilde” bir kısmı
falandan; diğer bir kısmı fülandan” diyerek metni her iki şeyhine birden isnad
eder. Böyle bir telfik ancak senedi oluşturan ravilerin hepsi sika olduğu
takdirde caiz görülmüştür.
Rivayetlere bakılırsa
telfîki ilk yapan muhaddis İbn Şihâb ez-Zuhrîdir. Diğer hadis, siyer ve megazi
âlimleri de böyle rivayetleri birleştirme işlemini çokça kullanmışlardır. Buhâri'nin
İbn Şihâb ez-Zuhrî'den rivayet ettiği ilk hadisi telfikin son şekline güzel bir
misaldir. Buharî, senedim İbn Şihâb'a bağlamıştır, ez-Zuhrî de hadisi dört ravi
vasıtasiyle Hz. A'işe'den rivayet etmiştir. ez-Zuhri'nin isnadı ve hadisin bir
kısmını birinden, diğer bir kısmını bir diğerinden aldığına dair ifadeleri
şöyledir:
“... Bana Urve
İbnu'z-Zubeyr, Sa'id İbnu'l-Museyyeb, Alkametu'bnu Vakkâs el-Leysî ve
Ubeydullah b. Utbe b. Mes'ûd Hz. Peygamber (s.a.s)'in eşi Hz. A'işe
(r.anha)'dan naklederek rivayet ettiler. Bunlann her biri bana Hz. A'işe
hadisinin bir kısmını rivayet etti. Bu zatların kimi Hz. Aişe hadisini
diğerlerinden daha iyi bellemişti. Rivayette ise daha sağlamdı. Bense A'işe'den
rivayet ettikleri hadisi herbirinden ayn ayn alıp öğrendim. Bunlardan kiminin
hıfzı diğerlerinden üstün olmakla beraber sözleri ötekinin sözlerini
doğruluyordu. Bu dört kişi dediler ki, Hz. A'işe şöyle dedi...”
Görülüyor ki İbn Şihâb
ifk hadisini Hz, A'işe'den ayn ayrı rivayet eden dört tabiîden kısım kısım rivayet
etmiştir. Sonra da bunların birbirini doğrulayan rivayetlerini telfik ederek
nakletmiş, ancak hangi kısmı hangisinden rivayet ettiğini açıklamamıştır. Bu
dört kişi ve İbn Şihâb’ın kendisi sikadırlar. Bu yüzden rivayetlerinin bu
şekilde telfik edilmesi hadise herhangi bir zarar vermemiştir.