ATIF
TEDLİSİ - BİLAD TEDLİSİ
- İSNAD TEDLİSİ – SÜKUT TEDLİSİ –
ŞUYUH TEDLİSİ - Tedlîsu'l-Bilâd -
Tedlîsu'l-İsnâd - Tedlîsu'l-Kat’ - Tedlîsu's-Sukût - Tedlîsu's-Şuyûh -
Tedlîsu't-Tesviye - Tesviye Tedlisi
TEDLİS :
Karanlığa getirmek, hile
yapmak, göz boyamak manasına “delese” kök fiiliniden alınma Tef’il ölçüsünde
mastardır. Alışveriş sırasında satıcının sattığı malın kusurunu gizleyerek
müşterisini aldatmasına denilmiştir.
Hadis terimi olarak
tedlis, bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis
almadığı bir şeyhten işitmişçesine rivayette bulunmasına denir. Ravinin hadis
işittiği şeyhten gerçekte işitmemiş olduğu hadisi rivayet etmesi de tedlistir.
Tarifi açıklamak gerekirse şunlar eklenebilir. Bir ravi aynı asırda yaşadığı
bir şeyhle görüşmemiştir. Veya görüşmüş olmakla birlikte ondan hadis rivayet
etmemiştir. Böyle iken ondan görüşmüş gibi rivayette bulunursa yaptığı işe
tedlis adı verilir. Bunun gibi yalnızca bir-iki hadis işittiği şeyhten aslında
işitmemiş olduğu hadisleri ona isnad ederek naklederse aynı işi yapmış
demektir.
Tedlisin gerek aslındaki
karanlık ve hileli iş görmek, gerekse kendisindeki kusuru gizlemek manası
dikkate alınırsa görüşmediği şeyhten hadis rivayet eden ravi bu kusurunu
gizlemiş demektir. Rivayetlerinde tedlis yapan raviye mudellis, ravinin tedlis
yoluyla rivayet ettiği hadise ise mudelles adı verilir.
Hadis âlimlerine göre
tedlis önemli bir cerh sebebidir. Tedlis yapanlar şiddetle tenkit
edilmişlerdir. İmam Şafiî tedlisi yalanın kardeşi saymıştır. Hadis Usulü
âlimlerinin büyük çoğunluğu isnadında tedlis olan hadislerin reddedilmesi
gerektiği görüşündedir.
Aslına bakılırsa bir
ravi isnadında mesela şeyhini bilinmeyen bir isim veya künye ile anmak
suretiyle tedlis yapmakla onu cehalet ithamına maruz bırakmış demektir. Bir
muhaddis, hadis alimleri arasında bilinen isminden başka bir isim veya künye
ile söylenen şeyhin kim olduğunu kestiremezse hadisini terk etmesi gerekir.
Kaldı ki tedliste çok kere zayıf veya mecruh bir ravi gizlenmiş olur. Bu ise
büyük fesattır. Bu ve diğer bazı mühim sebepler göz önünde tutularak hadise
yalana eşdeğer hile karışmasına mani olmak gayesiyle tedlis caiz görülmemiş,
müdellisler tenkid edilmiştir.
Tedlisin birkaç çeşidi
vardır. Bunlar hakkında da kısa bilgiler vermek yerinde olur.
1. İsnad tedlîsi
(Tedlîsu'l-İsnâd): Hadis ravileri arasında en fazla görülen tedlis çeşididir.
Ravi, hadisini, isnadında kesinlikle rivayeti belirten cezm sığaları yerine
kale, an gibi lafızlar kullanarak nakleder. Oysa naklettiği hadisi isnad ettiği
kimseden işitmiş değildir. Ondan işittiği zannını uyandıracak şekilde rivayet
etmekle isnadında tedlis yapmış olur. Şu haber isnadda tedlisin nasıl
yapıldığını gösterecek niteliktedir: “Ali b. Haşrem anlatmıştır: “Bir gün,
Sufyan b. Uyeyne'nin yanında idik. Bize “Kale'z-Zuhrî” diyerek bir hadis
rivayet etti. Rivayet ettiği hadisi ez-Zuhrî'den bizzat işitip işitmediği
soruldu. İşitmediğini söyledi ve şöyle dedi:
“Haddesenî Abdurrezzâk,
an Ma’mer, ani'z-Zuhrî.”
Sufyan b. Uyeyne
ez-Zuhri ile aynı asırda yaşamış, onunla görüşmüştür. Ne var ki ondan hiçbir
hadis rivayet etmemiştir. Oysa bu haberde görüldüğü gibi önce “kale'z-Zuhrî”
diyerek bizzat ondan kendisi işitmişcesine hadis rivayet etmiştir. Hadisi
ez-Zuhrî'den işitip işitmediği sorulunca ondan Abdurrezzâk -Ma’mer yoluyla
rivayet ettiğini açıklamak zorunda kalmıştır. Buradaki tedlis, isnadda olmuştur
ve Sufyân'ın şeyhi Abdurrezzâk ile onun şeyhi Ma’ıner'i söylemeden doğrudan
ez-Zuhrî'den rivayet etmişçesine nakletmesiyle meydana gelmiştir. Bu bakımdan
isnad tedlisidir.
2. Şuyuh Tedlîsi
(Tedlîsu'ş-Şuyûh): Ravinin hadis rivayet ettiği şeyhinin isnadında herkesçe
bilinen meşhur isim, künye veya lakabıyla değil, bilinmeyen isim, künye, ya da
lakabla anmasryla meydana gelen tedlistir.
Raviyi, şeyhinin bütün
hadiscilerle bilinen isim vea lakab veyahut künyesi ile anmayıp belirsiz
şekilde zikrederek tedlis yapmasına neden olan sebepler çeşitlidir. Şeyh, ya
mecruhtur; yani bazı kusurları yüzünden cerhedilmiştir. Ravi onu herkesçe
bilinen isim, künye veya lakabıyla andığı takdirde hadisi zayıf sayılacaktır.
Onu herkes tarafından bilinmeyen bir isim, lakab, künye veya nisbe ile anmakla
mecruh olduğunu gizlemeye çalışır. Ya yaş bakımından kendisinden küçüktür.
Yahutta ondan pek çok hadis işitmiştir. Bu hadisleri aynı şahıstan aynı
şekillerde rivayet etmek hoşuna gitmez. Bir değişiklik yapmak ister. Bu gibi
durumlarda ravi, şeyhini herkesin bileceği şekilde anmamakla tedlis yapmış
olur. Söz gelimi Ebu Bekr b. Mucâhid isimli bir ravi, bazı isnadlarmda
“haddesenî Abdullah b. Ebî Abdillah” demiştir. Abdullah b. Ebî Abdillah ismiyle
andığı şeyhinin muhaddislerce bilinen ismi Abdullah b. Ebî Dâvuddur. Sünen
sahibi meşhur muhaddis Ebu Davud'un oğludur. Ebubekr b. Mucâhid'in isnadında
şeyhini bütün hadiscilerin bildiği ismiyle değil değişik bir isimle anmış
olması şeyhini tedlistir.
3. Tesviye Tedlisi
(Tedlîsu't-Tesviye): Ravinin isnadında sika olan raviler arasındaki bir zayıf
ravinin adını atlayıp, isnadı aynı seviyede sika ravilerden meydana geliyormuş
gibi göstermesinden ibaret tedlistir. Bu tedlis türü el-Irâkî'ye göre ayrı bir
tedlis çeşidi, İbn Hacer'e göre ise tedlîsu'l-isnadın bir başka şeklidir. Misal
verilecek olursa şu rivayet üzerinde durulabilir:
“Bakiyye'den rivayet
edilmiştir: (Demiştir ki) bana Ebu Vehbi'l-Esedî tahdis etti. Nafi'den, İbn
Ömer'den rivayet edildiğine göre (şöyle demiştir). “Bir kimsenin görüşünün
esasını bilmeden müslümanlığını öğmeyiniz.”
Bu hadisin isnadı,
aslında Ubeydullah b Amr-İshak b. Ebî Ferve-Nafi- İbn Ömer şeklindedir. Ancak
Bakiyye, aradaki İshâk b. Ebî Ferve adındaki zayıf raviyi isnadından düşürüp,
bütün isnadı aynı seviyede sika ravilerden ibaret gibi göstermiştir. Diğer
taraftan yaptığı tedlisin anlaşılmaması için Abdullah b. Amr isimli şeyhini
meşhur olmayan Ebu Vehbi'l-Esedî künyesiyle anmıştır. Böylece hem tesviye hem
de şuyuh tedlisi yapmıştır.
Hadis Usulü âlimlerine
göre en kötü tedlis çeşidi tesviye tedlisidir; zira bu tedlis şeklinde ravi
zayıf olan şeyhini çok kere isnadda atlamakla inkitaa sebep olmaktadır. Onu
değişik isimle anmakla ise mübhem bırakmakta, böylece tereddüde yol açmaktadır.
Tedlisin bu
sayılanlardan başka birkaç çeşidi daha vardır. Bunlara dair kısa bilgiler
vermek de yerinde olacaktır:
Tedlîsu'l-Atf (atıf
tedlisi): Ravinin isnadında gerçekte hadis işitmediği şeyhin ismini işittiğinin
ismi üzerine atfetmesiyle yaptığı tedlistir. Böyle tedlis yapan ravi isnadında
“haddesenâ fulanun ve fulânun” der. Aslında ikinci şeyhten hadis işitmemiştir.
Öyle iken işittiği birinci şeyhin ismi üzerine atfederek söylemiş, böylece
ondan da işittiği zannını uyandırmıştır.
Tedlîsu's-Sukût (Sükût
tedlisi): Tedlîsu'l-Kat' de denilen bu tedlis çeşidi, ravinin isnadını
söylerken hadis işittiği şeyhinin ismini andıktan sonra bir süre susup başka
bir isim söylemesiyle meydana gelir. Ravinin bunu yapmaktaki maksadı,
dinleyenler üzerinde gerçekten hadis işitmediği bir şeyhten işittiği intibaını
uyandırmaktır.
Bunlardan başka İbn
Hacer'in farkına vardığı tedlîsu'l-bilâd denilen bir çeşit tedlis daha vardır.
Şu şekilde yapılır. Ravi isnadını söylerken falan yerde diye bir kayıt ekler.
Aslında söylediği yer, söylediği isimle meşhur olan yer değildir. Mesela
Mısırlı bir ravinin İsnadında “haddesenâ fulânun bi'l-Endelus” demesi buna
örnek gösterilebilir. Buradaki En-delüs, Endülüs değil, Kahire'de bir mahalle
ismidir. Aynı şekilde Bağdatlı bir ravinin “haddesenî fulânun varâ'e'n-nehr”
diyerek isnadını sevketmesinde de tedlîsu'l-bilâd söz konusudur; çünkü “bana falanca
nehir kenarında tahdis etti” derken kasdettiği yer Mâverâ'un-nehir değil, Dicle
kıyışıdır.
Böyle tedlis yapan
raviler, belki de, hadis elde etmek uğruna uzak yerlere gittikleri, çetin
yolculuklar yaptıkları intibaını uyandırarak rivayetlerine ilgi çekmek istemiş
olmalıdırlar.