ŞEHADET:
Bir yerde hazır olmak,
orada geçen olayı gözle görmek manasına “şehide” kök fiilinin mastarıdır ve bir
nesnenin hakikatına erip kesin bilgi sahibi olmak manasına kullanılır. Bir işi gördüğü
yahut bildiği şekilde haber vermek manasına da gelir ki tanıklık vermek tabir
edilir. Allah yolunda savaşırken ölmeye de şehadet edilmiştir. Bu kadar geniş
manalar veren şehadetin anlamı bir olayı gözle görüp gördüğü şekilde haber
vermek manasında birleşir.
Hadis ilminde şehadet
rivayete benzetilmiştir, nasıl ki, şehadette bir olaya şahit olup onun hakkında
edinilen bilgiyi haber vermek söz konusudur; rivayet de bir bakıma şehadet
sayılmak gerekir; zira ravi, şeyhinden işitip bilgi sahibi olduğu bir haberi
nakletmekle şahidin yaptığı işin aynısını yapmaktadır. Bu ve diğer bazı
noktaları göz önünde bulunduran kimi hadis alimleri, rivayetle şehadetin
ikisini bir anlamda kabul etmişlerdir. Ne var ki, kimileri de aralarında fark
olduğunu ileri sürmüşlerdir. es-Suyûtî, rivayetle şehadet arasındaki hüküm
farklarını yirmi bire çıkarmıştır. Özetleyecek olursak,
1. Şehadette adet şart
ise de rivayette değildir; zira bir kere müslümanın kalbinde yalan şahitliğe
karşı bir korku vardır. Hz. Peygamber'e yalan isnad etmenin vereceği korku
elbette daha büyüktür.
Şu da var ki, bir hadisi
bazen bir tek ravi rivayet etmiş olur. Eğer o hadis ravi adedinin az oluşu
yüzünden kabul edilmeyecek olursa bilip öğrenmek ve gereğince amel etmek
faydası kaybolur. Bu zarar herhalde bir tek şahsın bir tek hakkının
kaybolmasından çok daha ağırdır. Dahası, müslümanlar arasında kendilerini yalan
şahitliğe sevkedecek şahsî düşmanlıklar olabilirse de hadis rivayetinde yalan
söylemeye itecek herhangi bir ebep yoktur.
2. Şehadette bazı yerlerde
şahidin erkek olması aranır. Oysa rivayette ravinin mutlaka erkek olması diye
bir şart yoktur.
3. Şehadette hürriyet
şarttır. Rivayette değildir.
4. Bir görüşe göre
rivayette buluğ şartı yoktur. Duyduğunu nakledebilecek derecede aklı başında
bir çocuk görüp işittiğini haber verirse dinlenir.
5. Hattâbiye hariç,
herhangi bir mezhebin aşırı taraftarı olan ravinin şehadeti bazı şartlarla
kabul olunabilir. Halbuki mubtedi' denilen bid'at ehli bir ravinin kendi
mezhebi güçlendirecek rivayetleri merduddur.
6. Yalandan tevbe eden
bir kimsenin şehadeti kabul edilebilirse de rivayeti hiçbir şekilde makbul
tutulmaz.
7. Bir tek hadisi
rivayette yalanı açığa çıkanın evvelce rivayet ettiği bütün hadisleri
merduddur. Bir meselede yalancı şahitlik yaptığı açığa çıkan kimsenin ise daha
önceki şahitliklerine göre verilen hükümler kaldırılmaz.
8. Yaptığı şahitlik
kendisine bir çıkar sağlayan veya ondan bir zararı uzaklaştıran kimsenin
şahitliği kabul edilmez. Halbuki böyle bir şey rivayet edenin rivayeti makbuldür.
9. Bir kimsenin baba,
dede gibi atası yahut çocuk, torun gibi evlatları, bir de kölesi lehine olan
şahitliği kabul edilmez. Rivayet ise böyle değildir.
10. Alim olan kimse cerh
ve ta'dilde kendi bilgisine dayanarak kesin bir hüküm verebilir. Şahitlikte ise
bu noktada değişik görüşler vardır.
11. Şehadetin sahih
olması için önceden dava açılmış olması;
12. Şahitliğin
yapılmasının istenmesi;
13. Hakim huzurunda
yapılması gerekir. Oysa bu şartlar rivayette yoktur.
14. Sahih olan görüşe göre
bir âlimin sözü ile cerh ve ta'dil kabul olunur. Şahitlikte böyle değildir.
15. Bir görüşe göre
rivayette bir âlimin müfesser olmayan cerh veya ta'dili kabul olunabilir.
Şehadette kabul olunmaz.
16. Birçok âlimlere göre
rivayet için ücret almak caizdir. Şahidin ise binecek hayvana muhtaç olmadıkça
şahitliğinden ücret alması caiz değildir.
17. Şahitlik üzerine
hükmetmek şahidin adaletine hükmetmek demektir. Hatta Gazâlî'nin dediği gibi
“sen adilsin” demekten daha kuvvetlidir. Alimin rivayet edilen haberle amel
etmesi veya ona dayanarak fetva vermesi rivayetin sıhhatine delil olamaz.
18. Şahitlerin
kendilerinin yerine başkalarını şahit göstermeleri, ölüm veya muhakeme olunan
yerde bulunamamak gibi aslın şahitliğini imkânsız kılan geçerli bir sebep olmadıkça
kabul edilmez. Oysa rivayet böyle değildir.
19. Bir kimse bir şey
haber verdikten sonra rücu ederse rivayeti düşer. Onunla amel edilemez. Oysa
hüküm verildikten sonra şehadetten rücu etmek verilen hükmü değiştirmez.
20. Şahitler, şahitlik
ettikleri kimsenin kısas yoluyla öldürülmesini gerektirecek ş'ekilde şehadette
bulunduktan sonra rücu ederek kasıtlı yalan söylediklerini itiraf etseler
onların da kısas yoluyla öldürülmeleri gerekir. Halbuki bir hadisede hakim
meselenin hükmünü bilmese hüküm vermekte tereddüt ederken biri o hadiseyle
ilgili olarak bir hadis rivayet etse ve hakim o hadise dayanarak bir kimsenin
katline hükmetse, sonra o ravi, kasıtlı olarak yalan söylediğini ifade etse
konu ihtilaflı hale gelir. el-Beğavi'ye göre ölüme sebebiyet verdikten sonra
rücu eden kimseye kısas tatbik edilir. er-Rafiî'nin Kaffâl'den nakline göre
kısas lazım gelmez; zira şehadet yalnız bir hadiseye taalluk eder. Haberin ise
o hadiseye mahsus olduğu söylenmez.
21. Dört kişiden az
sıyıda kimse zinaya şahitlik etseler, kaziften dolayı kendilerine had cezası
uygulanır. Tevbe etmedikçe şahitlikleri ebediyen kabul edilmez. Oysa
böylelerinin rivayetlerinin kabulünde ihtilaf vardır.