NAZİL NAZİL İSNAD :
İnmek, yukarıdan aşağı
düşmek, yağmur için yağmak gibi manalara gelen “nezele” kök fiilinin ismi
failidir. Hadis ilminde âli'nin zıddı olarak isnadın bir özelliğini ifade etmekte
kullanılır. Buna göre nazil isnad, âlî isnadın zıddıdır ve hadisi rivayet eden
son ravi ile ilk kaynağı olan Hz. Nebi s.a.v. veya bir hadis alimi arasında
normalin üstündeki sayıda ravi bulunan isnaddır. Söz gelişi Buharfnin rivayet
ettiği bir hadisle onu Hz. Nebi s.a.v.'e ulaştıran isnadında üç veya dört ravi
varsa onun bu isnadı âlîdir. Gelgelelim bu ravi sayısı bazı isnadlarında olduğu
gibi dokuz kişiye çıkarsa bu isnadı ise nazildir.
Muhaddisler genelde âlî
isnadı tercih etmişlerdir. Hatta Ali İbnu'l-Medînî, “nazil isnadla rivayet
uğursuzluktur” demiştir. Ancak bunun yanısıra bazı muhaddisler nazil isnadı
tercih etmişlerdir. Bunun sebebi isnaddaki ravi sayısının artması ölçüsünde
muhaddisin daha fazla gayret göstereceği ve hükmünde isabet etme ihtimalinin
artacağıdır. Fakat, bu görüş pek geçerli olmadığı gibi yorum da zayıftır; çünkü
esas itibariyle gaye muhaddisin fazla çaba göstermesi değil sıhhattir.
Öte yandan nazil bir
isnadın ricali âlî isnadın ricalinden daha fazla güvenilir yahut hıfz bakımından
onlardan üstün veyahut daha fakih olabilirler. Veyahutta nazil isnad,
ravilerinin birbirlerinden işitmiş olmalarıyle muttasıl iken âlî isnadın
ravileri arasında hadis meclisinde sadece hazır bulunan ya da hadisi icazet
veya munâvele yoluyla almış birisi bulunabilir. O takdirde nazil isnad, âlî
isnada tercih edilir.
Şu hale göre isnadda
uluvv, aslında istenilen bir şeyse de ricalinin sika oluşu ona tercih edilir.
Nitekim Veki' İbnu'l-Cerrâh bir gün arkadaşlarına “el-A’meş, an -Ebî Vâ'il, an Abdillâh”
isnadını mı tercih edersiniz yoksa “Sufyan, an Mansûr, an İbrahim, an Alkame”
isnadını mı?” diye sorduğunda onlar
“Önceki isnad daha
evlâdır. Elbette onu tercih ederiz” derler. Bu sefer Veki',
“Hayır der; el-A’meş de
Ebu Vâ'il de birer şeyhtirler. Ancak diğer isnad, fakihin fakihten; onun da
fakihten; onun da fakihten rivayetidir. Bu daha evladır.”
Buradan anlaşılıyor ki
Veki, arkadaşlarının âlî isnadı tercih edeceklerini söylemelerine karşılık
nazil olmasına rağmen fakihlerin birbirlerinden rivayetiyle oluşan isnadı
tercih etmiştir. Bunda da haklıdır; zira fakih, rivayet ettiği hadisin fıkhını
daha iyi bilir. Rivayetten maksat, amel edilecek hadislerin doğru olarak
nakledilmeleri olunca bu maksadı temin eden nazil isnadın âlî olana elbette
tercih edilmesi gerekir. Aynı konuda Abdullah İbnu'l-Mubârek, “hadisin sıhhati,
isnadının Hz. Nebi'e yakınlığında değil, ricalinin sıhhatindedir” demiştir. Ebu
Tâhiri's-Silefî de şunları söylemiştir: “Rivayette asıl, hadisi alim raviden
almaktır. Alim ravilerin nazil isnadı, araştırıcı alimlerin görüşüne göre
cahillerin âlî isnadından daha iyidir.”
İbn Hibbân ise konuya
daha değişik açıdan bakarark “eğer, demiştir; sadece senede bakılacak ise
şeyhleri arasında uluvv söz konusu olanı, metne bakıldığı takdirde ise hangisinin
isnadında fakih varsa o tercih edilmelidir.”
Sonuç olarak denilebilir
ki pek çok mu-haddis, isnadının âlî olmasına değer verirken, bazı alimler
netice itibariyle fakihlerin bulunduğu nazil isnadı tercih etmişlerdir.