Ğayr-i meşhur Ahad
Haber-i Ahad - Haber-i
Hassa - Haber-i Vahid
Makbul Ahad – Merdud
Ahad – Meşhur Ahad
AHAD
Bir, bir tek manalarına
gelen ehad ya da vahidin çoğuludur. Genellikle mütevatir derecesine
yükselemeyen haberlere denir. Buna göre, bir nesilde bir tek ravi tarafından
rivayet edilen habere haber-i vahid adı verilir. Birkaç nesilde birer ravi
tarafından rivayet edilmiş olan haberlere ise haber-i ahad veya kısaca ahad
denilmiştir.
İmam Şafii, ahade
haber-i hassa demiş ve onu Hz. Peygamber (s.a.s)e kadar tek ravinin tek raviden
rivayet ettiği haber olarak tarif etmiştir.22 Daha sonraki devirlerde ise ahad
tabiri daha ziyade, sayılan her tabakada mütevatir haberin şartı olan kalabalık
sayısına ulaşmamış raviler tarafından rivayet edilen haberler için kullanılan
bir terim halini almıştır. Buna göre ahad, yalnız bir ravinin bir başka raviden
rivayet ettiği haberler hakkında değil, iki ravinin iki raviden, üç kişinin,
hatta sayıları üçün üstündeki ravilerin üç veya daha fazla sayıdaki ravilerden
rivayet ettikleri haberler hakkında da kullanılmıştır. Şu Şartla ki, üç
sayısının üzerindeki ravilerin her tabakada mütevatirin şartı olan kalabalıktan
daha az olmaması gerekir. Bazı tabakalarda az olmasa bile, diğer bazı
tabakalarda mütevatirin şartı olan kalabalık sayısına erişmemiş olması
dolayisiyle haber yine ahad sayılır. Nitekim bazı hadis usulü kaynaklarında
haberler, ravilerinin sayısına göre önce iki kısma ayrılmıştır. Birinci kısmına
mütevatir, ötekine ise ahad denilmiştir. Ahad haberler daha sonra garîb, azîz
ve meşhur olmak üzere üç kısımda mütalaa edilmiştir. Bunlardan garib, bir
kişinin, azîz, en çok iki; meşhur ise üç ve üçün üstünde fakat mütevatirin
şartı olan kalabalığın altındaki sayıdaki ravilerin rivayet ettikleri haberlere
denilmiştir.23
İbn Haceri'l-Askalanî
ahadi, bir ravinin tek basma rivayet ettiği ve mütevatirin şartlarını taşımayan
haberler olarak tarif etmiş; makbul ve merdûd olarak iki kısma ayırmıştır.
Bunlardan makbul ahad, amel edilebilecek ölçüde olanlardır. Merdud ahad ise
mat'ûn veya adaleti tesbit edilememiş ravinin tek başına rivayet ettiği
haberdir.
Ahad haber, rivayet
tariklan mütevatir derecesinde olmamak şartıyla çoğalırsa meşhur olur. Bu
takdirde ahad, meşhur olanlar ve olmayanlar olmak üzere iki kısma ayrılır.
Meşhur ahad, isnadı isler bir, ister birden fazla olsun, dillerde dolaşan
haberlerdir. Yukarıda özlü bir şekilde bahis konusu edilen azîz ve garîb haberler
meşhur olmayan ahad grubuna girerler.
İslam alimlerinin çoğuna
göre ahad haberler zaruri ilim değil, zannî ilim ifade ederler. Hanefîler,
Şafii'ler, malikîlerin bir kısmı bu görüştedirler. Ahmed b. Hanbel, İmam Malik
ve muhaddislerin büyük çoğunluğu, ahad haberlerin zarurî ilim ifade edebilmesi
için sıhhatinin sabit olması şartını ileri sürmüşlerdir. Hariciler ve
Mutezileye göre ise ahad, ister sıhhati sabit olsun, ister olmasın, zarurî ilim
ifade etmez.
Ahad haberlerin zaruri
ifade edip etmemesi ihtilafına bağlı olarak bu çeşit haberlerin dinî konularda
delil olması, bir başka deyişle ahad haberlerle amel edilip edilmeyeceği
konusunda da görüş ayrılığı vardır. İslam alimlerinin çoğunluğuna göre her
çeşit ahad haberle amel edilebilir. İmam Şafii, ahadın hüccet olduğu görüşünde
olanlardandır. Ancak ona göre mütevatır olmayan haberlerin dinî konularda
hüccet olabilmesi için bazı şartları gereklidir. Bu şartlar ravi ile ilgilidir.
Belli başlıları şunlardır: Ravinin dinî meselelerde güvenilir olması; doğru sözlü
olarak tanınması; rivayet ettiği hadisleri iyi bilmesi; lafız yönünden manasını
değiştirecek hususları bilmesi; işittiği şekilde rivayet etmesi; ezberinden
rivayet ediyorsa haberi tam olarak ezberlemiş olması; yazılı olarak rivayet
ediyorsa kitabını yanında bulundurması; tedlis yapanlardan olmaması. Bunların
yanı sıra amel edilecek ahadin isnadının munkatı' olmaması da şarttır. Özetle
tekrarlayacak olursak İslam alimleri çoğunlukla, ravileri adalet sahibi,
isnadında inkıta' olmayan ahad haberle amel edilebileceği görüşündedirler.
Bununla birlikte ahadle amel edilebileceği görüşünde olanlar ayrıca onların
dinde hüccet sayılan haberlerin taşıdıkları özellikleri taşımalarını; bir de
konu veya delalet itibariyle itikadı meşelerle ilgili olmamalarını şart koşmuşlardır.
Bir kısım Zahiri
alimleri. Kaderiye mensupları. Rafizîler ve Ehl-i Sünnet kelamcılarından
bazılarına göre ahad haberler dinî meselelerde hüccet olamazlar. Aynı görüşte
olan Mutezile, ahad haberlerin her çeşidinin hüccet olamayacağını ileri sürer.
Mu'tezile, ahad haberlerin her çeşidiyle amel edilemeyeceğini ileri sürerken,
“Bilmediğin şeyin peşine düşme”24; “Zan, gerçekten hiçbir şey ifade etmez”
25mealindeki ayetlere dayanmıştır. Ayrıca onlara göre kimi sahabîler tek
kişinin haberini kabul etmemişler, teyidi için şahit istemişlerdir.