19- Kehf suresinden
tefsir edilen ayetler.
بسم الله
الرحمن
الرحيم حدثنا
بن أبي عمر
حدثنا سفيان
عن عمرو بن
دينار عن سعيد
بن جبير قال
قلت لابن عباس
إن نوفا
البكالي يزعم
أن موسى صاحب
بني إسرائيل ليس
بموسى صاحب
الخضر قال كذب
عدو الله سمعت
أبي بن كعب
يقول سمعت
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
يقول قام موسى
خطيبا في بني
إسرائيل فسئل أي
الناس أعلم
فقال أنا أعلم
فعتب الله
عليه إذ لم
يرد العلم
إليه فأوحى
الله إليه أن
عبدا من عبادي
بمجمع
البحرين هو
أعلم منك قال
أي رب فكيف لي
به فقال له
احمل حوتا في
مكتل فحيث
تفقد الحوت
فهو ثم فانطلق
وانطلق معه فتاه
وهو يوشع بن
نون ويقال
يوسع فجعل موس
حوتا في مكتل
فانطلق هو
وفتاه يمشيان
حتى أتيا الصخرة
فرقد موسى
وفتاه فاضطرب
الحوت في
المكتل حتى
خرج من المكتل
فسقط في البحر
قال وأمسك
الله عنه جرية
الماء حتى كان
مثل الطاق وكان
للحوت سربا
وكان لموسى
ولفتاه عجبا
فانطلقا بقية
يومهما
وليلتهما
ونسي صاحب
موسى أن يخبره
فلما أصبح
موسى قال
لفتاه { آتنا
غداءنا لقد
لقينا من
سفرنا هذا
نصبا } قال ولم
ينصب حتى جاوز
المكان الذي
أمر به قال {
أرأيت إذ
أوينا إلى
الصخرة فإني
نسيت الحوت
وما أنسانيه
إلا الشيطان
أن أذكره
واتخذ سبيله
في البحر عجبا
} قال موسى { ذلك
ما كنا نبغ
فارتدا على آثارهما
قصصا }
قال فكانا
يقصان آثارهما
قال سفيان
يزعم ناس أن
تلك الصخرة
عندها عين
الحياة ولا
يصيب ماؤها
ميتا إلا عاش
قال وكان
الحوت قد أكل
منه فلما قطر
عليه الماء عاش
قال فقصا
آثارهما حتى
أتيا الصخرة
فرأى رجلا
مسجى عليه
بثوب فسلم
عليه موسى
فقال أنى بأرضك
السلام قال
أنا موسى قال
موسى بني
إسرائيل قال
نعم قال يا
موسى إنك على
علم من علم
الله علمكه لا
أعلمه وأنا
على علم من
علم الله
علمنيه لا
تعلمه فقال
موسى { هل
أتبعك على أن
تعلمن مما
علمت رشدا قال
إنك لن تستطيع
معي صبرا وكيف
تصبر على ما
لم تحط به
خبرا قال ستجدني
إن شاء الله
صابرا ولا
أعصي لك أمرا } قال له
الخضر { فإن
اتبعتني فلا
تسألني عن شيء
حتى أحدث لك
منه ذكرا } قال نعم
فانطلق الخضر
وموسى يمشيان
على ساحل
البحر فمرت بهما
سفينة فكلماه
أن يحملوهما
فعرفوا الخضر
فحملوهما
بغير نول فعمد
الخضر إلى لوح
من ألواح
السفينة
فنزعه فقال له
موسى قوم
حملونا بغير
نول عمدت إلى
سفينتهم
فخرقتها {
لتغرق أهلها
لقد جئت شيئا
إمرا قال ألم
أقل إنك لن تستطيع
معي صبرا قال
لا تؤاخذني
بما نسيت ولا
ترهقني من
أمري عسرا } ثم خرجا
من السفينة
فبينما هما
يمشيان على
الساحل وإذا
غلام يلعب مع
الغلمان فأخذ
الخضر برأسه
فاقتلعه بيده
فقتله قال له
موسى { أقتلت
نفسا زكية
بغير نفس لقد
جئت شيئا نكرا
قال ألم أقل
لك إنك لن تستطيع
معي صبرا } قال
وهذه أشد من
الأولى { قال
إن سألتك عن
شيء بعدها فلا
تصاحبني قد بلغت
من لدني عذرا
فانطلقا حتى
إذا أتيا أهل
قرية استطعما
أهلها فأبوا
أن يضيفوهما
فوجدا فيها
جدارا يريد أن
ينقض فأقامه } يقول مائل
فقال الخضر
بيده هكذا {
فأقامه } فقال
له موسى قوم
أتيناهم فلم
يضيفونا ولم
يطعمونا { لو شئت
لاتخذت عليه
أجرا قال هذا
فراق بيني
وبينك سأنبئك
بتأويل ما لم
تستطع عليه
صبرا }
قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يرحم الله
موسى لوددنا
أنه كان صبر
حتى يقص علينا
من أخبارهما
قال وقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
الأولى كان من
موسى نسيان
قال وجاء
عصفور حتى وقع
على حرف
السفينة ثم
نقر في البحر
فقال له الخضر
ما نقص علمي
وعلمك من علم
الله إلا مثل
ما نقص هذا
العصفور من
البحر قال
سعيد بن جبير
وكان يعني بن
عباس يقرأ
وكان أمامهم
ملك يأخذ كل
سفينة صالحة
غصبا وكان
يقرأ وأما
الغلام فكان
كافرا
قال أبو عيسى
هذا حديث حسن
ورواه الزهري
عن عبيد الله
بن عبد الله
بن عتبة عن بن
عباس عن أبي بن
كعب عن النبي
صلى الله عليه
وسلم وقد رواه
أبو إسحاق
الهمداني عن
سعيد بن جبير
عن بن عباس عن
أبي بن كعب عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال أبو
عيسى سمعت أبا
مزاحم
السمرقندي
يقول سمعت علي
بن المديني
يقول حججت حجة
وليس لي همة
إلا أن أسمع
من سفيان يذكر
في هذا الحديث
الخبر حتى
سمعته يقول
حدثنا عمرو بن
دينار وقد كنت
سمعت هذا من
سفيان من قبل
ذلك ولم يذكر
فيه الخبر
Saîd b. Cübeyr
(r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: İbn Abbâs’a, Nevfel Bekalî;
İsrailoğullarının Nebisi olan Musa’nın Hızır’la arkadaş olan Musa olmadığını
söylüyor dedim. İbn Abbâs şu karşılığı verdi: Allah düşmanı yalan söylemiştir.
Übey b. Ka’b’tan şöyle dediğini işittim. Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim
buyurdu ki Musa İsrailoğullarına hutbe verirken kendisine soruldu: İnsanların
en âlimi kimdir? Bunun üzerine, En âlimi benim dedi. En büyük ilmi Allah,
Musa’ya vermediği için Musa’yı kınadı ve kendisine şöyle vahyetti.
İki denizin birleştdiği
yerde kullarımdan bir kul vardır ki o senden daha bilgilidir. Musa:
Ey Rabbim onunla nasıl
buluşabilirim? Allah, Musa’ya şöyle buyurdu: Zenbil’in içerisine bir balık koy
balığı nerede kaybedersen o kimse oradadır. Musa yola koyuldu. Adamı da kendisiyle
birlikte yola çıktılar Musa’nın adamı Yûşa b. Nun’dur, Yûseu’da denilir. Musa
zenbiline balığı yerleştirdi. Arkadaşıyla birlikte yürümeye başladılar. Sonunda
bir kayanın yanına vardılar. Musa ve adamı uyuya kaldılar. Zenbilin içindeki
balık harekete başladı ve zenbilden çıkıp denize kavuştu. Allah, balık’tan
suyun akışını kesti su bir kemer gibi oldu ve balık için bir yol Musa ve adamı
için de şaşılacak bir şey oldu.
Gece gündüz durmadan
yürüdüler Musa’nın adamı balığın kaybolduğunu haber vermeyi unuttu. Sabah
olunca Musa adamına: “Kuşluk yemeğimizi getir gerçekten şu yolculuk çok yordu
bizi dedi.
Rasûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu: Musa kendisine emredilen yeri geçinceye kadar yorgunluk
duymamıştı. Musa’nın adamı: Gördün mü kayanın yanında oturduğumuz zaman balığı
unutmuştum onu bana unutturan ve sana söylememe engel olan da ancak şeytandır.
Tuhaf şey nasıl oldu da yol bulup suya ulaştı. Musa: Buydu aradığımız işte ya!
dedi ve izleri üzerine hemen geri döndüler. Rasûlullah (s.a.v.), “Kendi izlerini
takip ederek” buyurdu.
Sûfyân dedi ki: Bazı
kimseler o kayanın yanında hayat pınarı olduğunu iddia ediyorlar. O pınarın
suyu bir ölüye dokunursa hemen canlanırmış. Balığın bir kısmı yenmiş olmasına
rağmen üzerine su damlayınca canlanıverdi.
Rasûlullah (s.a.v.)
şöyle devam etti: Kendi izlerini takip ederek kayaya vardılar, Musa üzeri
örtülü bir adam gördü ve ona selam verdi. O kimse: “Senin memleketinde selam ne
gezer” dedi. Musa da şöyle dedi: “Ben Musa’yım.” O kimse: “İsrailoğullarının
Musa’sı mı?” dedi. Musa da, “Evet” dedi. Bunun üzerine o kimse: “Ey Musa! Sen
Allah’ın sana verdiği bir ilimle berabersin ki ben o ilmi bilmem. Ben de bir
ilim üzereyim ki Allah onu bana bildirdi. Bu ilmide sen bilmezsin” dedi. Musa
dedi ki:
“Sana öğretilen
bilgilerden bana öğretmek üzere senin peşinden gelebilir miyim?” dedi. O da:
“Sen benimle birlikteyken olacak olanlara katlanamazsın. İç yüzünü kavramana
imkan olmayan tecrübe alanı içersine girmeyen bir şeye nasıl dayanabilirsin
ki?” Musa: “Allah dilerse dedi görürsün katlanacağım ve bu konuda sana
uyumsuzluk göstermeyeceğim.” Hızır ona dedi ki: “Eğer benim peşimden
geleceksen, yapacağım şeyler hakkında ben sana bir açıklamada bulununcaya kadar
bana hiçbir şey sormayacaksın.” Musa da,
“Evet” dedi. Sonra Hızır
ve Musa deniz boyunca yürümeye başladılar derken bir gemi onlara yaklaştı. Musa
ve Hızır kendilerini taşımaları için gemidekilerle konuştular. Hızır’ı
tanıdıkları için ikisini de ücretsiz bindirdiler. Sonra Hızır geminin
kalaslarından birini koparıp tahrip etti. Bunun üzerine Musa ona şöyle dedi:
“Bu insanlar bizi ücretsiz bindirdiler sen de bile bile onların gemilerini
tahrib ettin.
“İçindekileri boğmak
için mi o gemide yara açtın? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın diye çıkıştı.” O zat:
“Ben sana; bana, asla katlanamayacağını söylememiş miydim?” dedi. Musa:
“Unuttum, bu yüzden beni azarlama bu yaptığım işten dolayı bana güçlük çıkarma”
dedi. Sonra gemiden çıktılar, sahil boyunca yürümekte iken çocuklarla oynayan
bir erkek çocuğu gördüler; Hızır, O çocuğun başını eliyle kopararak öldürdü. Bu
sefer Musa: “Tertemiz bir can'ı bir can karşılığı olmaksızın öldürdün öyle mi?
gerçekten sen korkunç bir iş yaptın.” O zat dedi ki: “Dememiş miydim sana;
gerçekten de sen benimle beraber olmaya dayanamazsın diye.”
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): “Bu hatırlatma birincisinden daha ağır olmuştur” dedi. Musa
şu karşılığı verdi: “Bundan sonra artık sana bir şey soracak olursam benimle
arkadaşlık etme! Çünkü bir daha özür dilemeyecek hale geldim.” Sonra kalkıp
gittiler. Nihayet bir kasabaya vardılar, onlardan yemek istedilerse de onları
konuklayıp yediren bir kişi bile çıkmadı. Bu kasabada yıkılmak üzere bir duvar
gördüler o zat bu duvarı yıkılmaktan kurtarıp eliyle düzeltiverdi. Bu sefer Musa
şöyle dedi:
“Bizi misafir etmediler,
bizi doyurmadılar; Eğer dileseydin bu yaptığın iş için bir ücret alırdın” O
kimse: “İşte, seninle benim aramda ayrılık zamanı. Sana sabredemediğin
olayların iç yüzünü haber vereceğim.”
Rasûlullah (s.a.v.)
buyurdu ki: Allah, Musa’ya rahmet etsin. Sabretmiş olmasını çok isterdik ki
Allah her ikisinin de daha uzun haberini bize aktarmış olsun.
İbn Abbâs şöyle dedi:
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Birincisi Musa’da meydana gelen bir unutma
idi. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle devam etti: Bir serçe geminin kenarına kondu
gagasını suya daldırdı. Hızır şöyle dedi: Senin ve benim toplam ilmim Allah’ın
ilminden şu serçenin eksilttiği kadar bile eksiltmez. Saîd b. Cübeyr dedi ki:
İbn Abbâs Kehf sûresi
79-82. ayetlerini okudu: “79) O gemi, geçimini
denizden sağlayan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu bir hale getirmek istedim.
Çünkü, arkalarında her sağlam gemiye, zorla el koyan bir hükümdar olduğunu
biliyordum.”
''80) Öldürdüğüm
çocuğa gelince, onun anası ve babası inanmış kimselerdi. Bu çocuğun onları
azgınlığa ve kâfirliğe sevketmesinden korktuk da, onu öldürmüş olduk.''
''81) Rablerinin
onlara bu çocuğun yerine, ondan daha temiz, daha merhametli, ana babasına
iyilik eden bir çocuk vermesini istedik.''
“82)Ve duvara gelince,
o duvar kasabada yaşayan iki yetim oğlan çocuğuna aitti ve altında hukuken
onların olan bir hazine gömülüydü, babaları da temiz bir adamdı. Rabbin,
onların ergenlik çağına gelmelerini ve hazineleri çıkarıp elde etmelerini
diledi. Dolayısıyla, bütün bu yaptıklarımı, ben kendiliğimden yapmadım. İşte
dayanamadığın olayların içyüzü ve gerçek anlamı…”
Diğer tahric: Buhari,
İlim; Müslim: Fezail
Tirmizî: Bu hadis
hasendir. Zührî bu hadisi Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe’den, İbn Abbâs’tan,
Übey b. Ka’b’tan rivâyet etmiştir.
Ebû İshâk el
Hemedânî,Saîd b. Cübeyr’den, İbn Abbâs’tan, Übey b. Ka’b’tan rivâyet etmiştir.
Tirmizî: Ebû Muzâhim
es Semerkandî’den işittim şöyle diyordu: Ali b. Medînî şöyle demiştir: “Bir hac
yapmıştım ki tek gayem Sûfyân’ın bu hadisteki olayı aktarmasını dinlemekti.”
Kendisinin şöyle söylediğini işittim: “Amr b. Dinar bize anlattı” Bu hadisi
daha önce Sûfyân’dan işitmiştim fakat o zaman genişçe bu haberi söylememişti.