KEHF SURESİ MEALİ
1- Hamd, o Allah'a
mahsustur ki kulu (Muhammed'e) kitabı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı.
2- Onu dosdoğru (bir
kitap) olarak (indirdi) ki katından gelecek şiddetli azaba karşı (insanları)
uyarsın ve yararlı işler yapan müminlere kendileri için güzel bir mükafat
bulunduğunu müjdelesin.
3- Onlar orada sürekli
kalacaklardır.
4- Ve "Allah çocuk
edindi" diyenleri de uyarsın.
5- Bu hususta ne
kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne
büyük bir iftiradır. Onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
6- (Ey Muhammed!) Demek
onlar, bu söze (kitaba) inanmazlarsa, onların peşinde üzüle üzüle kendini helak
edeceksin!
7- Biz yeryüzündeki
şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki, insanların hangisinin daha güzel
amel edeceğini deneyelim.
8- Şüphesiz biz,
yeryüzünde olanları kupkuru bir toprak yapacağız.
9- Yoksa sen Ashab-ı
Kehf'i ve Rakim'i (isimlerinin yazılı bulunduğu taş kitabeyi) şaşılacak
ayetlerimizden mi sandın?
10- O gençler mağaraya
sığınınca şöyle dediler: "Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bizim
için şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla."
11- Bunun üzerine biz de
kulaklarını tıkayarak mağarada onları yıllarca uyuttuk.
12- Sonra da iki gruptan
hangisinin, onların mağarada kaldıkları süreyi daha iyi hesapladığını anlamak
için, onları tekrar uyandırdık.
13- Biz sana onların
kıssalarını gerçek olarak anlatacağız. Hakikaten onlar, Rablerine iman eden
birkaç genç idi. Biz de onların hidayetlerini artırdık.
14- (Oranın hükümdarı
karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin
Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına ilah deyip tapmayız, yoksa saçma sapan konuşmuş
oluruz.
15- Şu bizim kavmimiz,
Allah'tan başka ilah edindiler. Onların ilah olduğuna dair açık bir delil
getirselerdi ya! Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?
16- (İçlerinden biri
şöyle demişti:) "Mademki siz, onlardan ve Allah'tan başka taptıkları
putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz rahmetinden size
genişlik versin ve işinizi rast getirip kolaylaştırsın."
17- Ey Muhammed!
Baksaydın güneşin doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına yöneldiğini, batarken de
sol taraftan onları makaslayıp geçtiğini görürdün. Onlar, mağaranın geniş bir
yerinde idiler. İşte bu Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse,
işte o, hakka ulaşmıştır; kimi de hidayetten mahrum ederse, artık ona doğru
yolu gösterecek bir dost bulamazsın.
18- Bir de onları
mağarada görseydin uyanık sanırdın. Halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa
sola çevirirdik. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri doğru uzatmıştı. Eğer
onları görseydin, arkana bakmadan kaçardın ve için korku ile dolardı.
19- Onları bir mucize
olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini uyandırdık da
içlerinden bir sözcü şöyle dedi: "Ne kadar durup kaldınız?" (Kimi)
"Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık" dediler. (Kimi de)
şöyle dediler: "Ne kadar durduğunuzu, Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz
birinizi, bu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz
ise, ondan size azık getirsin. Hem çok dikkatli davransın ve sizi kimseye
sezdirmesin."
20- "Çünkü şehir
halkı, sizi ellerine geçirirlerse muhakkak sizi taşlayarak öldürürler veya
kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman siz dünyada da ahirette de asla
kurtuluşa eremezsiniz."
21- Böylece insanları
onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyamet
gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk.
Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dediler ki:
"Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla beraber Rableri, onları daha
iyi bilir." Sözlerinde üstün gelen müminler: "Üzerlerine muhakkak bir
mescid yapacağız." dediler.
22- Ashab-ı Kehf'in
sayılarında ihtilaf edenlerden bazıları: Onlar, üç kişidir, dördüncüleri
köpekleridir" diyecekler. Diğer bazıları da "Onlar, beş kişidir,
altıncıları köpekleridir " diyecekler. Her ikisi de bilinmeyen hakkında tahmin
yürütmektir. (kimileri de:) "Onlar, yedi kişidir; sekizincisi
köpekleridir" derler. De ki: "Onların sayılarını Rabbim daha iyi
bilir." Onları ancak pek azı bilir, Bu sebeple onlar hakkında bu
bildirilenler dışında bir münakaşaya girişme ve bunlar hakkında hiç kimseye de
bir şey sorma!
23- Hiçbir şey için,
Allah'ın dilemesi dışında: "Ben yarın onu yapacağım deme"
24- Ancak Allah dilerse
(yapacağım de). Ve unuttuğun vakit Allah'ı an ve "Umarım Rabbim beni,
doğruya daha yakın olana eriştirir." de.
25- Onlar, mağaralarında
üçyüz yıl kadar kaldılar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir.
26- De ki: "Onların
ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir." Göklerin ve yerin gaybı O'na
aittir. O ne güzel görendir! O ne mükemmel işitendir! Onların, O'ndan başka bir
yardımcısı yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.
27- Rabbinin kitabından
sana vahyolunanı oku! Onun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. Ve O'ndan başka
bir sığınılacak da bulamazsın.
28- Nefsince de, sabah
akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret. Sen
dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini ayırma. Kalbini, bizi
anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık
olan kimseye uyma.
29- Ve de ki: O hak Rabbimizdendir.
Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. Çünkü biz zalimler için öyle bir
ateş hazırlamışız ki, duvarları, çepeçevre onları içine alacaktır. Eğer feryad
edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir.
O ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dayanma yeri!
30- İman edip de güzel
davranışlarda bulunanlar var ya, şüphe yok ki biz öyle güzel işler yapanların
mükafatını zayi etmeyiz.
31- İşte onlara Adn
cennetleri vardır; altlarından ırmaklar akar, orada altın bileziklerle
süslenecekler, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek koltuklar
üzerine dayanıp kurulacaklar. O ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri!
32- Onlara, şu iki adamı
misal olarak anlat: Biz bunlardan birine her türlü üzümden iki bağ vermişiz,
her ikisinin etrafını hurmalarla donatmışız, aralarında da bir ekinlik
yapmışız.
33- İki bağın ikisi de
yemişlerini vermiş, hiçbir şey noksan bırakmamış, ikisinin ortasından bir de
nehir akıtmışız.
34- İki bağın sahibinin
ayrıca başka geliri vardı. Bundan dolayı bu adam arkadaşıyla münakaşa ederken:
"Ben malca senden daha zengin ve insan sayısı bakımından da senden daha
güçlü ve üstünüm" dedi.
35- Adam, bu şekilde
kendine zulmederek bağına girdi ve şöyle dedi: "Bunun hiç yok olacağını
sanmıyorum"
36- "Kıyametin
kopacağını da zannetmem. Şayet Rabbimin huzuruna götürürlürsem, muhakkak orada
bundan daha hayırlı bir sonuç bulurum".
37- Bunun üzerine
kendisiyle münakaşa eden arkadaşı da ona şöyle dedi: "Seni topraktan,
sonra seni bir damla sudan yaratan, daha sonra da seni insan haline getireni mi
inkar ediyorsun?
38- "Fakat ben iman
ederek diyorum ki: O Allah, benim Rabbimdir, ben Rabbime kimseyi ortak
koşmam."
39- "Kendi bağına
girdiğin zaman: "Bu Allah'dandır, benim kuvvetimle değil, Allah'ın kuvveti
ile olmuştur, deseydin ya! Her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az
görüyorsan da."
40- Belki Rabbim, bana,
senin bağından daha hayırlısını verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar
gönderir de, bağın yalçın bir toprak haline gelir."
41- "Yahut, bağının
suyu yerin dibine çekilir de bir daha suyunu çıkarıp bağını sulayamazsın."
42- Derken serveti yok
edildi. Bunun üzerine bağına yaptığı masraflara karşı ellerini oğuşturmaya
başladı. Bağ, çardakları üzerine yıkılmış kalmıştı, "Ah Keşke Rabbime
hiçbir şeyi ortak koşmasaydım" diyordu.
43- Onun Allah'tan başka
yardım edecek adamları yoktur ve Allah'a karşı kendi nefsini de kurtaramadı.
44- İşte burada yardım,
yalnız hak olan Allah'a aittir. O'nun verdiği mükafat da daha hayırlıdır,
netice de daha hayırlıdır.
45- Ey Muhammed! Sen
onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su
gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten)
birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgarlar onu savurur
gider. Allah her şeye muktedirdir.
46- Mal ve oğullar,
dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak olan iyi ameller ise, Rabbinin katında,
sevabca da hayırlıdır, ümid yönünden de daha hayırlıdır.
47- O kıyamet gününü
hatırla ki, dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü çırılçıplak göreceksin. Bütün
insanları, mahşerde toplayacağız hiçbir kimseyi bırakmayacağız.
48- Onlar, saf halinde
Rabbine arz edilmişlerdir. Allah, onlara şöyle diyecektir: "Şüphesiz sizi
ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Fakat, size kıyamet için yaptığımız
vaadi yerine getirmeyeceğimizi sanmıştınız, değil mi?
49- O gün herkesin amel
defteri ortaya konulmuştur. Ey Muhammed! Günahkarların, amel defterlerinden
korkarak: "Eyvah bize! Bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan
hepsini saymış dökmüş" dediklerini görürsün. Onlar, bütün yaptıklarını
hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
50- Yine o vakti hatırla
ki biz, meleklere: "adem'e secde edin!" demiştik. İblis hariç olmak
üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı
çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis'i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz?
Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.
51- Ben, onları (İblis
ve soyunu) ne göklerin ve yerin yaratılışında, ne de kendilerinin yaratılışında
şahit tutmadım ve hiçbir zaman doğru yoldan çıkanları yardımcı edinmiş değilim.
52- Ve o (kıyamet) günü
Allah kafirlere şöyle buyuracak: "Ortaklarım ve şefaatçılarınız diye
zannettiğiniz putlarınızı çağırın." Müşrikler onları çağırırlar, fakat
kendilerine cevap vermezler. Biz, kafirlerle ilahları arasına ateşten bir engel
koymuşuzdur.
53- Günahkarlar ateşi
görmüşler de artık ona düşeceklerini anlamışlardır. Fakat ondan kaçıp sığınacak
bir yer bulamazlar.
54- Şüphesiz biz, bu
Kur'an'da insanlara çeşitli manaları türlü misallerle açık olarak verdik. İnsan
ise, her şeyden çok mücadelecidir.
55- Kendilerine doğru
yolu gösteren peygamber geldiğinde insanları, iman etmekten ve Rabblerinden
günahlarının mağfiretini istemekten alıkoyan şey sadece geçmiş milletlerin
başlarına gelen felaketlerin kendilerine de gelmesini veya ahiret azabının
ansızın göz göre göre gelip çatmasını beklemek olmuştur.
56- Halbuki biz
peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kafir olanlar
ise hakkı, batılla ortadan kaldırmak için mücadele ediyorlar. Onlar,
ayetlerimizi ve korkutuldukları azabı da alaya almışlardır.
57- Rabbinin ayetleriyle
nasihat edilip de onlardan yüz çeviren ve daha önce işlediği günahları unutandan
daha zalim kim olabilir? Biz onların kalbleri üzerine (Kur'an'ı) anlamalarına
engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Ey Muhammed! Sen onları
doğru yola çağırsan da onlar asla hidayete ermezler.
58- Bununla beraber rahmet
sahibi olan Rabbin çok bağışlayıcıdır, tevbe eden kullarına rahmeti boldur.
Eğer Allah, işledikleri günahlar yüzünden onları hemen cezalandıracak olsaydı,
onlara hemen azab ederdi. Fakat onlara vaad edilen bir zaman vardır ki, o
geldiğinde Allah'ın azabından bir kurtuluş yeri bulamazlar.
59- İşte zulmettikleri
için helak ettiğimiz şehirler! Biz onların helakleri için de belirli bir zaman
tayin etmiştik.
60- Ey Muhammed! Bir
vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere
ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."
61- Bunun üzerine ikisi
de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada
balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.
62- İki denizin
birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: "Kuşluk yemeğimizi
getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk" dedi.
63- Adam: "Gördün
mü! dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu
hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup
gitmişti."
64- Musa da demişti ki:
"İşte aradığımız o idi." Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri
gittiler.
65- Nihayet
kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve
tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
66- Musa ona:
"Allah'ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi
olabilir miyim?" dedi.
67- (Hızır) dedi ki:
"Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.
68- "İçyüzünü
kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?"
69- Musa:
"İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı
gelmeyeceğim" dedi.
70- (Hızır) dedi ki:
"O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey
hakkında bana soru sorma!"
71- Bunun üzerine ikisi
beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi.
Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu
çok kötü bir iş yaptın."
72- (Hızır:) "Sen
benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.
73- Musa dedi ki: "Unuttuğum
şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma."
74- Yine gittiler.
Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa:
"Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey
yaptın" dedi.
75- Hızır dedi ki:
"Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?"
76- (Musa) dedi ki:
"Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten
benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın.
77- Bunun üzerine yine
yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy
halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir
duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: "İsteseydin elbet buna
karşı bir ücret alırdın" dedi.
78- Hızır dedi ki:
"İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin
şeylerin içyüzünü haber vereceğim."
79- "Gemi, denizde
çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların
ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı."
80- "Oğlana
gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkara
sürüklemesinden korktuk."
81- "İstedik ki
Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok
merhamet eden birini versin."
82- "Duvar ise, o
şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı.
Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik
çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve
ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin
şeylerin içyüzleri budur."
83- Bir de sana
Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.
84- Gerçekten biz onu
(Zülkarneyn'i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her
şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik.
85- Derken o da bu
yollardan birini tutup gitti.
86- Nihayet güneşin
battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu.
Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn!
Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın."
87- O da demişti ki:
"Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek,
O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır."
88- "Amma her kim
de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükafat vardır. Biz ona
dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız."
89- Sonra Zülkarneyn
yine bir yol tuttu.
91- İşte Zülkarneyn'in
kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle
kuşatmıştık.
92- Sonra yine bir yol
tuttu.
93- Nihayet iki dağ
arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu.
94- Dediler ki: "Ey
Zülkarneyn! Ye'cuc ve Me'cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle
onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?"
95- Dedi ki:
"Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden
daha hayırlıdır. Bana maddi yardımda bulunun da sizinle onların arasına en
sağlam seddi yapayım.
96- "Bana, demir
kütleleri getirin." Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit:
"Ateş yakıp körükleyin" dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince.
"Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim" dedi.
97- Artık Ye'cuc ve
Me'cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.
98- Zülkarneyn dedi ki:
"Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz
yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır.
99- Biz o gün (kıyamet
günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sur'a
da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır.
100- Ve cehennemi o gün
kafirlere öyle bir göstereceğiz ki!
101- Onlar ki, beni
hatırlatan ayetlerimden gözleri bir örtü içindeydi. İşitmeye de tahammül
edemiyorlardı.
102- O kafirler, beni
bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi
o kafirlere bir konukluk olarak hazırladık.
103- De ki: Amelleri en çok
boşa gidenleri size bildirelim mi?
104- Onların dünya
hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını
sanıyorlardı.
105- İşte onlar,
Rabblerinin ayetlerini ve O'nun huzuruna çıkacaklarını inkar etmişlerdir de bu
yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet
günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız.
106- İşte böyle, onların
cezaları cehennemdir. Çünkü inkar etmişler ve benim ayetlerimi, peygamberlerimi
alaya almışlardır.
107- İman edip salih ameller
işleyenlere gelince, onlar için Firdevs cennetleri konak olmuştur.
108- İçlerinde ebedi
olarak kalacaklar, oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir.
Bu hatırlatma ve
uyarmayı yeterli görmeyip de daha fazla açıklama isteyenlere karşı ey Muhammed!
109- Deki: "Eğer
Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden
önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardımcı getirsek
bile."
110- De ki: "Ben de
sizin gibi ancak bir beşerim. Ne var ki, bana ilahınızın ancak bir ilah olduğu
vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin
ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin."