UMRA :
Umrâ: Kâmus'ta tarif
edildiğine göre; bir adamın, malım bir kimseye, kendisinin veya onun hayatına
bağlayarak vermesi demektir. Meselâ birisi, "Ömrüm oldukça veya ömrün
oldukça bu ev senindir, ölümden sonra benimdir" derse bu muamele umrâ
olmuş olur.
Bu ifadelerden
anlaşıldığına göre umrâ; mal sahibinin ömrü ile kayıtlanabileceği gibi,
kendisine mal verilen kişinin ömrü ile de kayıtlanabilir.
Hanefî fıkhının tanınmış
eserlerinden el-Hidâye'de umrâ: "Evini, ömrü boyunca ona vermesidir.
Öldüğü zaman kendisine döner" diye tarif edilmektedir. Aynî, Hidâye'yi
şerhettiği eseri el-Binâye'de, Hidâye'nin tarifini şu şekilde tefsir eder:
"Bir kimsenin; evini, ömrü boyunca yani mal verilenin ömrü boyunca başka
birine vermesidir. Kendisine mal verilen kimse ölünce mal sahibine döner."
Bunun suretinin şöyle olduğu da söylenmektedir: "6u evimi umrâ yoluyla
sana verdim veya bu evim ömrüm boyunca yahut da yaşadığım müddetçe ya da
hayatın boyunca veya sen yaşadıkça senindir. Öldüğün zaman bana geri verilecektir."
Görüldüğü gibi bu
ifadelerden; umrâ muamelesinin, mal sahibinin de, kendisine mal verilen kişinin
de ömrüne bağlı olarak aktedilebileceği anlaşılmaktadır.
Umrâ muamelesi cahiliye
devrinden kalma bir âdettir. Araplar bir araziyi veya evi hayat boyunca birisine
verir, o adam öldükten sonra da geri alırlardı. İslâmiyet bunu iptal etmiş,
hibelerdeki umrâ şartını hükümsüz sayarak, malın hibe edilen kimseye ait
olduğunu ifade etmiştir. Muteber hadis kitaplarımızda bu manaya gelen bir çok
hadis vardır.
Şimdi de Ebû Davud'un
umrâ konusunda derlediği hadisleri görelim, sonra da umrâ ile ilgili olarak
âlimlerin söylediklerine göz atalım.
Hadisleri terceme
ederken "umrâ" kelimesini aynen aktaracağız. Çünkü kelimenin tam
karşılığı yoktur, ancak mana olarak anlaşılabilir.