ORUÇ / SAVM
Orucun Mâna Ve Tarifi
Oruç, İslamî ibâdetlerin
üçüncüsüdür. Orucun arapçası "savm" veya "siyâm"dır.
Sözlükte, "kendini tutmak" ve "susmak" manalarına gelir.
Bazı müfessirler bu kelimenin, Kur'ân-ı Kerim'de; "sabretmek" manasına
geldiğini söylerler ki, bu da, "nefsi zabt etmek, sebat etmek, tahammül
etmek" demektir. Bu mânâlar, İslâm dinindeki oruç mefhumunun ne olduğunu
açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Şer'î bir terim olarak
oruç, "ikinci fecirden itibaren güneş batıncaya kadar oruç niyetiyle,
yemekten, içmekten ve cinsî temastan nefsi alıkoymak" şeklinde tarif
edilir.
Bilindiği gibi sürekli
tekrarlanan beşeri arzular üçtür:
1. Yemek,
2. İçmek,
3. Cinsî münâsebette
bulunmak.
İşte Oruç, belirli bir
zaman süresince nefsin bu isteklerinin terkedil-mesi oluyor. O halde orucun
hakikatinin "nefsânî heveslerden, hayvânî arzulardan kendini alıkoymak,
ihtiras ve hevâyı frenleme öğretisi" olduğunu söylemek mümkündür. Ancak
bu dış isteklerden başka, iç arzulardan ve fenalıklardan kalbi ve dili korumak
da "havâss" için, orucun hakikatına dahildir.
Orucun Tarihçesi
Oruç ibâdeti sadece
îslâma has değildir. İslamdan evvel gelmiş geçmiş tüm semavî dinlerde oruç
vardı. Bakara suresinin 183. âyetinde bu hakikat şu şekilde
ifadelendirilmiştir;
"Ey iman edenler,
oruç sizden evvelkilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki
siz (günahlardan) sakınırsınız.”
Hz. Musa, Tur'da 40
gününü aç ve susuz geçirmiştir.[Sıfrî, huruç, B. 34, F. 38.] Bunun için
Yahudiler, genellikle Hz. Musa'nın hatırasına hürmeten 40 gün oruç tutarlar.
Fakat bilhassa 40. gün oruç tutmak tüm Yahudiler için farzdır. Bu da Yahudi
senesinin 7. ayı olan "Teşrin" ayının 10. gününe rastlar. Yahudîlerde
bundan başka da oruçlar vardır. Meselâ keder orucu bunların en mühimler
indendir.
Hıristiyanlıkta da oruç
vardır. Bunlar da oruç iki ve dört gün olarak konulmuştur. Hz. İsa ormanda 40
gün oruç tutmuştur.[İncil Methyu, B. 4, F. 2.]
Hz. Yahya ve onun ümmeti
de oruç tutarlardı.[İncil, Markos, B. 4, F. 2.]
Bunlardan başka Hindu ve
Zerdüşt dinlerinde de oruç vardı. Arabistan halkıda câhiliyye devrinde oruçtan
haberdâr idiler. Muharrem'in 10. günü olan o Aşûre gününde Mekkeli araplar oruç
tutarlar ve Kabe'ye yeni örtü örterlerdi.[Ahmed b. Hanbel, VI, 244.] Ayrıca
Recebü'l-esam ve Şehr-i Mudar dedikleri Recep ayında da oruç tutarlardı.
Orucun Müslümanlar
içinde farz olduğu, kitap sünnet ve icma ile sabittir. Orucun farz oluşunu
inkâr eden kâfir olur.
Müslümanlar için ilk
farz olan orucun H. 2. yılında farz kılınan Ramazan ayı orucumu, yoksa daha
önceden müslümanlar için farz olan bir oruç var mı idi konusu İslam âlimleri
arasında ihtilaflıdır. Bu sahadaki farklı görüşler ve deliller, üzerinde
durduğumuz konunun birinci babında ortaya konulacaktır.
Orucun Gayesi
Orucun gayesi takvadır.
Yani kişinin, nefsî isteklerinden kendi arzu ve dilemesiyle kendini alıkoyması,
gönlünün çektiği şeylerden kendisini sakındırmasıdır. Bu gaye yukarıda
aldığımız Bakara suresinin 183. âyetinde açık olarak görülmektedir.
İnsanoğlu nefis
sahibidir. Nefsin yemek, içmek, sevmek, eğlenmek vs. gibi bir çok istekleri
vardır. Üstelik bu istekler bitmez.ardı arkası kesilmez. Birisi elde
edildiğinde hemen bir başkası istenir. Bu isteklerin en Önde geleni de yukarıda
işaret edildiği gibi mîde ve cinsel dürtülerle ilgilidir.
Her iki faaliyetde
insanın fıtri yapısında vardır, tabiîdir. Fakat, yeme içme olayı ve cinsel
istekler, kişinin egosuna (iç ben) bırakıldığı takdirde normaliteyi çok çabuk
aşarlar. Çünkü anormal ortama geçmeye oldukça müsaittirler. Bunun için nefsi
isteklerin disiplin ve terbiyesi şarttır. Bu disiplin ve terbiye Allah'ın
emirleri ve yasaklarıyla gerçek kıvamını bulur. Oruç'da diğer ibâdetler gibi ve
özellikle disiplinize edici bir yapı taşımaktadır. Orucun Allah'ın emirlerine
boyun eğme konusunda terbiye ediciliği kaçınılmazdır. Oruç kulun kulluğunu
göstermesidir. Rabbinin emrine uymak için en büyük arzularını terkettiği bir
imtihandır. Ancak şunu hatırlatmak gerekir ki, oruç Allah'a karşı vücuda
işkence etmek, onu zahmete sokmak değildir. Onun için İslâmda visal orucu
(iftar etmeden peşi peşine oruç tutmak) mekruhtur. Kur'an-ı Kerim'in her
neresinde oruç emredilmişse, hemen peşinden "Allah size kolaylık diler,
zorluk dilemez."[Bakara 185] şeklinde ifadeler getirilmiştir. Ayrıca;
"Allah bir kimesye gücünün yetmeyeceğini teklif etmez."[Bakara 286]
kaidesi İslâmın temel prensiplerindendir. Eğer oruçtan maksat, eziyet çekmek
olsaydı, hastalar, yaşlılar, zayıflar, yolcular, hamileler, emzikliler, mücâhidler
hayız ve nifas hâlinde olan kadınlar oruç konusunda mazeretli kabul
edilmezlerdi. Çünkü bu durumda olanlar için oruç kuvvetli ve sıhhatli
olanlardan daha büyük eziyet ve zahmet olurdu.
Hindu yokîleri iftar
etmeden 40 gün aç kalırlar, Yahûdilerde de orucun gayesi cefa çekmek şeklinde
ifade edilmektedir.[Tevrat, Sifrallaviyyin bab 16, F. 29 ve Bab 29, F. 7.]
tslâmî oruçta da gayenin yukarıdakilerle aynı olduğunu düşünmek yanlıştır.
Yukarıda işaret edildiği gibi İslâmi orucun hikmet ve gayesi, kişinin takvaya
ermesi, nefsini terbiye edip nefsânî isteklerini düzene koymasıdır. Ayrıca oruç
varlıklılara, yoksulların hallerini bilme ve düşünme imkanım sağlar.
Mü'min-lerin gönüllerindeki şefkat ve merhamet duygularını arttırır.
Yardımlaşma şuurunu geliştirir. Zâten Allah'ın hiç kimsenin aç ve susuz
kalmasına ihtiyacı yoktur. Gaye günâhtan sakınmaktır. Kulluk ve emre itaattir.
Orucun Çeşitleri
İslâm dininde oruçlar
hükümleri itibarıyla dört çeşittir:
a. Farz Oruçlar: Ramazan
orucu ve keffâret oruçları farzdır. Ramazan orucunu zamanında tutmak, muayyen
bir farz, kazaya kalan ramazan orucu ve keffâret olarak tutulan oruçlar ise,
muayyen olmayan farz oruçlardır.
b. Vacib Oruçlar: Nezir
(adak) oruçlarıdır. Belirli bir günde tutulmaları nezredilmişse, muayyen
vâcib; günü belirtilmeden mutlak olarak herhangi bir zamanda tutulmaları
adanmışsa, muayyen olmayan vâcib oruç olur.
c. Nafile Oruçlar: Farz
ve vacip olmadan Allah'ın rızasını elde etmek için tutulan oruçlar nafile
oruçlardır. Bunlar sünnet, müstehab ve mendup isimleri ile anılırlar. Aşure
(Muharremin 10. günü) ile ondan bir önceki ve sonraki günlerin oruçları Eyyâm-i
biyz (her ayın 13, 14 ve 15. günü) oruçları müstehab oruçlardır.
d. Mekruh Oruçlar: Oruç
tutulması mekruh olan günlerde tutulan oruçlar mekruhturlar. Bu oruçlar
tahrimen mekruh ve tenzihen mekruh olmak üzere ikiye ayrılırlar. Ramazan
bayramının birinci günü, kurban bayramının dört günü tutulan oruçlar tahrimen
mekruh; Nevruz ve Mihrican günleri kasden tutulan oruçlar, yalnız cuma veya
cumartesi günleri yada sadece aşure günü tutulan oruçlar tenzihen mekruh
oruçlardandır.
1. Orucun Farz Oluşu
Âlimler Ramazan orucu
farz kılınmadan önce müslümanlar için farz olan bir orucun olup olmadığında
farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Cumhura göre müslümanlar için farz olan
ilk oruç, ramazan orucudur. Ramazandan önce onlar için hiçbir oruç farz
edilmemiştir. Ramazan orucu hicrî ikinci senede Şaban ayında farz kılınmıştır.
Bedir savaşından bir ay ve bir kaç gün öncesine rastlar. Kıblenin değişmesinden
sonra farz edilmiştir. Cumhurun görüşlerinin delili, Hz. Muaviye'den rivayet
edilen şu hadistir: Rasûlullah şöyle buyurdu: "Bu gün aşure günüdür, o
günün orucu size farz kılınmamıştır, ama ben oruçluyum artık dileyen oruç
tutsun dileyen tutmasın"[Buharî, savm]
Ancak Fethu'I-Bârî'de bu
hadisin, Ramazan orucundan önce, farz olan bir orucun bulunduğuna delâlet
etmediğine işaret ile şöyle denilmektedir:
"Bu hadîsle aşure
orucunun farz olmadığına hükmedilmiştir ama, hadis ona delâlet etmez. Çünkü
maksadın aşure orucu, ramazan orucu gibi devamlı olarak farz edilmemiştir,
şeklinde olması da muhtemeldir."
Hanefilere göre müslümanlara
farz kılınan ilk oruç aşure orucudur. Sonra her on günde bir gün olmak üzere
her ayda üç gün oruç farz kılınmıştır. Daha sonra bu neshedilmiş yatsı
namazından sonra başlayıp güneşin batması ile sona ermek üzere ramazan orucu
farz kılınmıştır. Daha sonra bu da neshedilip bu günkü şekli ile ikinci
fecirden güneşin batmasına kadar devam eden ramazan orucu sabit olmuştur,
Taberînin, Muaz b. Cebel (r.a.)'den rivayet ettiği şu haber Hanefîlerin
görüşlerinin en açık delillerindendir; "Rasûlullah (s.a.v.) Medine'ye
teşrif edip aşure günü ve her ayın üç gününde oruç tuttu. Sonra Allah Ramazan
orucunu farz edip "Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı
gibi size de farz kılındı..."[Bakara 183] mealindeki âyeti indirdi."
Yine Taberî yukarıdaki
âyet hakkında İbn Abbas'ın; "Oruç her ayda üç gün idi, sonra Allah'ın
ramazan orucu hakkında indirdiği âyetle bu oruç neshedildi" dediğini
nakleder.
Buhârî'nin rivayet
ettiği şu hadisler de Hanefilerin delilleri arasında-dır.
Hz. Aişe (r.anha) şöyle
der: "Kureyş, Câhiliye devrinde aşure günü oruç tutardı. O gün Rasûlullah
(s.a.v.) da oruç tutardı. Medine'ye geldiğinde de aşure günü oruç tuttu ve
(ashabına) tutmalarım emretti. Ramazan orucu farz edilince aşure orucunu
terketti. Artık isteyen o gün oruç tuttu isteyen terketti"[Buharî, savm]
Yine Hz. Aişe (r.anha)
şöyle der;
"Rasûlullah
(s.a.v.) aşure günü oruç tutulmasını emretmişti. Ramazan orucu farz edildikten
sonra, dileyen tutar, dileyen tutmazdı."[Buharî, savm]
Seleme b. Ekva
(r.a.)'den rivayet edilmiştir, der ki:
"Rasûlullah
(s.a.v.) Eşlem (kabilesin)den bir adama, insanlara, "kim bir şey yemiş
ise, gününün geri kalanında yemeyi terketsin, kim de birşey yememişse oruç
tutsun, çünkü bu gün aşure günüdür." diye ilan etmesini
emretti."[Buharî, savm]