KORKU NAMAZI / SALATU
HAVF
Ebû Dâvud dedi ki:
Korku Namazına Dair
Bilgi
Bu babta rivayet edilen
hadislerin izahına geçmeden önce mevzuya ışık tutması için İmam Serahsî'nin bu
konudaki sözlerini özetlemekte fayda görüyoruz:
1. Ebû Yûsuf'a göre
korku namazının meşrûiyyeti Resûl-i Ekrem'in hayatına mahsustur. Onun
arkasında namaz kılmanın faziletine ermek için meşru kılınmıştır. Hz.
Peygamber'in Dâr-ı bekaya irtihâlinden sonra korku namazının meşruiyeti
kalkmıştır. Nitekim Ebû Süleyman (r.a.)'ın Nevâdir'inde de bu görüş
zikredilmekte ve "Sen aralarında bulunup da kendilerine namaz kıldırdığın
vakiî"[Nisâ 102] âyet-i kerimesinin de bu mânâya delâlet ettiği
kaydedilmektedir. Sözü geçen eserde, korku namazının kılınması Resul ı
Ekrem'in o cemaat arasında bulunması şartına bağlanmıştır. Madem ki artık
Resûl-i Ekrem cemaatin arasında yoktur, öyleyse "korku namazı" diye
bir namaz da sözkonusu değildir denilmektedir. Her ne kadar İmam Ebû Yûsuf
başlangıçta Ebû Hanife (r.a.) gibi korku namazının Resûl-i Ekrem'in
hayatından sonra da meşru olduğu görüşünde idiyse de sonradan o da bu fikrinden
vazgeçmiştir.
Diğer Hanefî ulemâsına
göre ise, Rcsûl-i Ekrem (s.a.v.)'in hayatından sonra da korku namazı kılmak
meşrudur. Bu mevzudaki delilleri ise, sahâbe-i kiramın Resûl-i Ekrem
(s.a.v.)'in hayatından sonra korku namazı kıldıklarına dair Sa'd b. Ebî Vakkas,
Ebû Ubeyde b. el-Cerrah'm rivayetleridir. Nitekim Said b. el-as'ın Ebû Said
el-Hudrî'ye korku namazının nasıl kılındığını sorup öğrendiği ve korku
namazının caiz olması için bulunması gereken sebebi sorduğu zaman da "o
sebep korkudur" cevabını aldığını da kendi görüşleri için delil
getirirler. Buna göre korku namazının meşru oluşunun gerçek sebebi Resûl-i
Ekrem (s.a.v.)'in arkasında namaz kılmanın faziletine erişmek değil, düşman
korkusunun bulunmasıdır. Bu korkunun bulunması halinde her zaman ve mekanda
korku namazı kıhnabilir. Esasen içerisinde yürümek gibi bazı hareketlerin
bulunduğu korku namazının sebebini Peygamber’in arkasında namaz kılmanın
sevabına erişmekle izah etmek doğru olamaz. Çünkü sevab kazanmak için bir
vacibi (erk etmek caiz değildir. Bilindiği gibi namazda yürümeyi terk etmek
vâcibtir. Öyleyse içerisinde yürüyüş olan korku namazının gerçek sebebi Rtsûi-i
Ekrem (s.a.v.)'in arkasında namaz kılmanın faziletine ermek değildir. Esasen
"korku namazı Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in hayatına hastır. Sebebi de Resûl-i
Ekrem'in arkasında nama kılmanın sevabına ermektir" diyen kimselere,
kendi mantıklarıyla şöyle cevab vcunek mümkündür. Daha kalabalık cemaatle namaz
kılmanın sevabı daha da çok olacağı için bugün de daha fazla sevaba e^mek
maksadıyla korku namaz? kıhnabilir. Çünkü "Sen anılarında bulunup da
kendilerine namaz ksldırdığin vakit" âyetinin manası, "Sen veya senin
makamında bulunan bîr kimse onlann aralarında bulunduğu vakit" demektir.
"Onların mallarından sadaka al ki bununla kendilerini temizlemiş, bununla
onları bereketlendirmiş olasın"[Tevbe 103] âyet-i kerimesinde olduğu gibi
şurası bilinen bir gerçektir ki, ba-zan âyet-i kerimelerde hitâb her ne kadar
sadece Resûl-i Ekrem içinmiş gibi görünürse de aslında onun şahsında bütün bir
ümmetedir. "Ey Peygamber, kadınları boşayacağınız vakit iddetlerine doğru
boşayın, o iddeti de sayın.”[Talâk 1] âyeti kerimesinde olduğu gibi.
2. Korku sebebiyle namaz
rek'atlerinin adedi kisaltılamaz. İbn Abbâs (r.a.), "Mukîmin namazı dört
rekattır. Yolcunun namazı iki, korku namazı bir rekattir”[Buhârî, taksîr;
Müslim, müsâfirîn] buyurduğu için bazı ulemâ korku namazının bir rekat olduğu
kanaatine varmışlarsa da aslında Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in Zâtü'r-rikâ'
gazvesinde korku namazını cemaate birer rekat kıldırdığına kendisininse
cemaatle iki rekat kıldığına dair olan rivayet [Buhârî, taksîr; Müslim,
müsâfirîn] bu görüşte olanların aleyhine bir delildir. Hanefî ulemasına göre
bu hadisin tevili şöyledir: Bu iki zümre Resûl-i Ekrem'le beraber birer rekat
kılmışlar ve kalan ikinci rekatı da kendi başlarına tamamlamışlardır.
3. Hanefî mezhebine
göre, korku namazının kılmışı 1244 numaralı Abdullah b. Mes'ud hadisiyle 1243
numaralı Abdullah b. Ömer hadisinde belirlenmektedir. "Düşman kıble tarafında
olursa cemaat iki saf halinde imamın arkasında yer alır. İmamın iftitah
tekbirine ve rüku'una her iki saf da iştirak eder. İmam secdeye varınca imamın
arkasıda bulunan saf da secdeye varır. Ancak ikinci saf ayakta kalarak imamı ve
ön safta imamla beraber secdeye varan cemaati bekler. Birinci haftakiler
başlarını birinci secdeden kaldırınca oturup ikinci saftakiîeri beklerlerken,
ikinci saftakiler de secdeye varırlar. Sonra başlarını secdeden kaldırırlar ve
kuûdda birinci saftakileri beklerken onlar da imamla beraber ikinci secdeye
varırlar. İkinci secdeden başlarını kaldırıp kıyama kalkınca ikinci saftakiler
de ikinci secdeye varırlar ve sonra ikinci rekatın kıyamına kalkarlar. Bu sefer
birinci saftakiler geriye çekilip ikinci safta yer ahrken ikinci secdeden
kıyama kalkmış olan ikinci saftakiler de öne doğru ilerleyerek birine safta yer
alırlar. İkinci rekatı de birinci rekatı kıldıkları gibi kılarlar. İmam oturup
da selâm verince her iki saftakiler de imamla beraber selâm verirler. İbn Ebî
Leylâ 1236 numaralı Ebû Ayyaş ez-Zürakî hadisini delil
getirerek korku namazını bu şekilde kılmanın caiz olduğunu söylemiştir.
İçerisinde gidip gelme gibi hareketler bulunmadığı için Ebü Yûsuf da bu şekilde
kılınan korku namazının caiz olduğunu söylemiştir. Hanefi mezhebine göre,
korku namazını düşman kıble tarafında bulunduğu zaman İbn Ebî Leylâ'nın tarif
ettiği şekilde kılmak caiz ise de, iki saffın yerlerini değiştirmesi gibi
hareketleri gerektiren İbn Ömer ve İbn Mes'ud (r.a.) hadislerinde tarif edilen
şekilde kılmak da caizdir. Çünkü (bundan sonra) "Henüz namazını kılmamış
olan diğer kısmı gelip seninle birlikte dursun, silahlarını da yanlarına
alsınlar"[Nisâ 102] âyetinin zahiri buna açıkça delâlet etmektedir.
İmam Malik (r.a.)'e göre
imam, cemaati iki kısma ayırır. Birinci kısma birinci rekatı kıldırırken, diğer
kısım düşmanın karşısında bekler. Birinci rekatten sonra imam ikinci rekatın
kıyamında beklerken birinci saftakiler ikinci re,kati de kılarak selâm verip
düşman karşısında bulunan saffm yerini alırlar. Bu sefer daha evvel düşman
karşısında beklemekte olan zümre gelip ikinci rekatı imamla birlikte kılarlar.
Onlar, kılamadıkları rekatı kaza etmek için ayağa kalkınca imam onların namazı
bitirmelerini beklemeden selâm vererek namazdan çıkar. Nitekim Resûl-i Ekrem
(s.a.v.)'in "Zû Kared"de kıldığı korku namazının böyle olduğu Salih
b. Huvât (r.a.)'den rivayet edilmiştir.
Hanefî ulemâsından
Tahâvî de bu hadisi "Şerhumeâni'1-âsâr" isimli eserinde
nakletmiş" fakat Resûl-i Ekrem'in ikinci grubu namazlarını kılmcaya kadar
bekleyip, selamı onlarla beraber verdiğini kaydetmiştir. İmam-i Şafiî de bu
hadisi delil getirerek korku namazının bu şekilde kılınabileceğini söylemiş ve
nasıl ki imam birinci grubu ikinci rekatı bitirinceye kadar ikinci re-katin
kıyamında beklerse, ikinci grubun da namazlarının kalan kısmını bitirinceye
kadar kuudda bekler ve selâmı onlarla birlikte verir demiştir.
Hanefî uleması ise, bu
hadisi delil olarak kabul etmemiştir. Çünkü bu hadiste tarif edilen korku
namazında birinci saf namazım imamdan önce tamamlayıp namazdan çıkmaktadır. Bu
ise hiçbir zaman caiz değildir. Meşru' bir sebeb olmadan namazda yürümek caiz
değildir. Ancak irâde dışı bir ha-desten dolayı namazdan çıkmadan gidip abdest
alıp gelmek ve namaza devam etmek caizdir. Bu hususta haber vârid olmuştur.
Korku namazında safların yer değiştirmesi de bu sebeple caiz görülmüştür.
Hz. Ebu Hureyreden
rivayet edilen Resul-i Ekrem (s.a.v.)in birinci grubta birinci rekatı kılınca
onları ikinci rekatı kendi başlarına kılıp düşman karşısına gidinceye, ikinci
grubu da birinci rekatı kaza edinceye kadar beklediği ve sonra ikinci rekatı da
ikinci grupla beraber kılıp ve yine onlarla beraber selam verdiğine dair olan
hadisi [bk. 1240 no'lu hadis.] ise, hiçbir ilim adamı delil olarak kabul etmemiştir.
Çünkü böyle bir uygulamanın İslam'ın ilk yıllarına ait olup sonradan
neshedildiği kesinlikle bilinmektedir.
Resûl-i Ekrem
(s.a.v.)'in her iki taifeye de ayrı ayrı ikişer rekat kıldırıp da kendisinin
dört rekat kıldırdığına dair (1248) numaralı hadisin zahirini de Hanefî Ulemâsı
delil olarak kabul etmemiştir. Çünkü bu hadisin zahirine göre ikinci grup
namazlarını nafile kılan bir imamın arkasında kılmış olacaklardır. Halbuki
Resûl-i Ekrem'in hayatında böyle bir tatbikat bulunmamaktadır. Hanefî
ulemâsına göre bu şaz bir hadistir ve te'vili şöyledir: Bu namazı kılarken
Peygamber (s.a.v.) mukim idi. Her taifeye iki rekat kıldırdı, sonra her iki
taife de kılamadıkları rekatları kendi başlarına kaza ettiler. Yine Hanefî
ulemasına göre düşman korkusu söz konusu olduğu zaman imam akşam namazını
birinci taifeye iki rekât, ikinci taifeye de bir rekât kıldırır Süfyân
es-Sevrî'ye göre ise, birinci taifeye bir rekât, ikinci taifeye de iki rekat
olarak kıldırır. Çünkü her iki taifenin de kıraatle kılınan ilk iki rekatten
eşit şekilde nasiblerini alabilmesi ancak bu şekilde mümkün olur.
Bu konuda Hanefî
ulemâsına göre esas olan her İki taifenin de namazın her iki bölümünden eşit
şekilde faydalanmasıdır. Bu bakımdan birinci taifenin imamın arkasında bir
buçuk rekat namaz kılması gerekmektedir. Ancak ikinci rekâtı parçalamak mümkün
olmadığından birinci taife imamın arkasında iki rekât kılar. Esasen hazarı
namazlarda akşam namazı normal olarak kılınırken, önce iki rekat kılındıktan
sonra birinci ka'deye, üçüncü rekat kılındıklan sonra ikinci ka'deye oturulması
ilk iki rekâtın akşam namazının birinci bölümünü, üçüncü rekatın de ikinci
bölümünü teşkil ettiğini göstermektedir. İşte Hanefî uleması bu görüşten
hareket ederek korku halinde kılınan akşam namazını birinci taifenin ilk iki
rekatı, ikinci taifenin de üçüncü rekatı, imamla kılacağına hükmetmişlerdir.
Hanefî ulemasına göre
namaz kılarken düşmanla vuruşmak namazı bozarsa da İmam Mâlik ve Şafiî'ye göre
bozmaz. Delilleri "Onlar ihtiyat tedbirlerini ve siİaMarını
alsınlar"[Nisâ 102] mealindeki buyruktur. Çünkü silah ancak savaşmak için
taşınır. Hanefî ulemasına göre ise namaz içerisinde imama uyan zümrelerin harb
etmemeleri gerekir. Çünkü vuruşmak namazla ilgisi olmayan bir amel-i kesirdir.
Suda boğulanı kurtarmak, malı kurtarmak için hırsızı kovalamak nasıl namazı
bozarsa, namaz içerisinde düşmanla savaşmak da namazı bozar. Âyet-i Kerimede:
"silahlarını yanların alsınlar" emrinden maksat, düşmanların gözünü
korkutmak ve lüzum görüldüğü vakit savaşıp sonra yeniden namaza dönmektir. Bu
bakımdan namaz vaktinin geçeceği bilinse bile savaş halinde bulunan
müslünıanlar namazı kılamazlar. Nitekim Peygamber (s.a.v.) muharebe bilfiil
devam ederken dört vakit namazı te'hir edip gece sükûnet bulduktan sonra kaza
etti ve düşmanlara şu şekilde beddua etti: "Bizi orta namazı kılmaktan
alıkoydular. Allah onların kabirlerini ve karınlarını ateşle
doldursun."[Buhârî, cihâd; meğâzî; Müslim, mesâcid; Tirmizî, tefsîru sûre;
Nesâî, salât; İbn Mâce, salât; Ahmed b. Hanbel, I, 1, 79, 81, 113, 122, 126,
135, 138, 146, 150, 152, 404, 456.]
eğer sevab bir fiil devam ederken namazı kılmak caiz olsaydı, Peygamber
(s.a.v.) dört vakti birden te'hir etmezdi. Düşmana doğru yol almakta iken aynı
zamanda imâ ile de namaz kılan bir kimsenin namaz esnasında hayvana binmesi de
namazı bozar. Ama imâ ile namaz kılarken düşmana karşı yürümek öyle değildir.
Çünkü hayvana binmek kendisine zaruri bir şekilde ihtiyaç duyulmadan bir
amel-i kesirdir. Halbuki düşman karşısına varıncaya kadar yürümek kaçınılmaz
bir ihtiyaç olduğundan her zaruri ihtiyaç gibi o da namazı bozmaz.
Binitli olarak da imama
uyarak korku namazı kılamazlar. Çünkü cemaati ile imam arasına yol bulunması
namazın sıhhatine manidir. Ancak cemaat ile imamın aynı taşıt üzerinde
bulunması namaza herhangi bir zarar vermez. Çünkü aralarında yol gibi bir engel
yoktur.İmam Muhammed (r.a.) bunu istihsânen caiz görmüştür.
Düşmanı görmeden, içinde
gelip-gitme gibi hareketler bulunan bir korku namazı kılınacak olursa, bu
namaz imam için sahihse de cemaat için sahih değildir. Çünkü içinde cemaat
arasında yer değiştirme gibi hareketler bulunan korku namazını kılmaya ancak
düşman karşısında bulunulduğu zaman izin verilmiştir. Fakat imam için
gelip-gitme vb. gibi bir hareket söz konusu olmadığından düşman görülmediği
zaman kılınan böyle bir korku namazı sadece imam için sahih olur.[Serahsî,
Mebsât, II, 45-49.]
Şafiî mezhebinin bu
mevzudaki görüşü ise, şöyledir: "Peygamber (s.a.v.) korku namazını
muhtelif şekillerde kılmıştır. Ancak Resûl-i Ekrem'in bu uygulamaları her ne
kadar şekil itibariyle farklı gibi ise de aslında öz olarak aralarında bir fark
yoktur. Bu bakımdan mühim olan bu uygulamaların hangisinin sahih olduğunu
değil, hangisinin namaz için daha uygun ve düşmandan korunmak için daha müsait
olduğunu aramaktır. Şafiî ulemâsı düşmanın kıble cihetinde bulunmaması halinde
en uygun korku namazı şeklinin Salih b. Huvât'in rivayet ettiği şu hadis olduğu
görüşündedirler: "Bir taife Peygamber (s.a.v.) ile birlikte saf olmuş,
bir taife de düşmanın karşısında durmuş. Resûlullah (s.a.v.) yanındakilere bir
rekat namaz kıldırmış, sonra ayakta durarak cemaat kendi kendilerine namazı
tamamlamışlar. Sonra namazdan çıkarak düşmanın karşısında saf olmuşlar (bu
sefer) öteki taife gelmiş, Resûlullah (s.a.v.) onlara da namazın kalan kısmını
kıldırmıştır. Sonra oturarak beklemiş cemaat kendi kendilerine namazı
tamamlamışlar, sonra Resûlullah (s.a.v.) onlara selâm verdirmiş.[1238 nolu
hadise bakınız.]
Şafiî ulemâsına göre bu
hadis-i şerifte tarif edilen korku namazı şekli, Kur'ân'ın zahirine, namazın
mu'tad olan düzenine uygun ve düşmandan korunmaya müsait oluşu sebebiyle diğer
şekillere tercih edilmiştir. Nitekim;
1. "(Bundan sonra)
henüz namazını kılmamış olan diğer kısmı gelip seninle beraber namazlarını
kılsınlar"[Nisâ 102] âyetinin zahiri önce birinci taifenin namazını tamamen
kıldığına, ikinci taifenin de namazlarını tamamen imamın arkasında
kılacaklarına delâlet etmektedir. Bu bakımdan İbn Huvât hadisi Kur'an-ı
Kerim'in zahirine diğer hadislerden daha uygundur.
2. İki taife arasında
yer değiştirme gibi namaza aykırı davranışlar az olduğundan namazın mutad
düzenine daha uygundur.
3. Birinci taife namaz
kılarken ikinci taifenin, ikinci taife namaz kılarken de birinci taifenin
namazda olmayışı düşmanı daha rahat gözetleme ve gerektiğinde saldırıya geçme
imkânı verdiğinden bu uygulama harb haline ve tekniğine daha uygun
düşmektedir.[Tefsiru'l-Hâzin, I, 589-590.]
Ahmed b. Hanbel (r.a.)'e
göre ise, sahih hadis kitaplarında nakledilen ve korku namazının kılmış şeklini
tarifeden hadislerin herhangi birisiyle âmel edilebilir. Birini diğerine tercih
etmek gerekmez.
Şimdi Ebu Davud'un korku
namazının kılınış şekliyle ilgili görüşlerinin tercümesini verelim.
Ebû Dâvud der ki:
Bazılarına göre (korku namazını, imam arkasında) iki saf halinde bulunan
cemaate (şöyle) kıldırır: Onlarla birlikte beraberce tekbir alır, sonra (yine)
onlarla beraber rükû'a varır. Sonra arka saftakiler cemaati ayakta beklerken
imam arkasındaki (birinci) safla beraber secdeye varır. (Secdedekiler) kalkınca
arkalarında (ayakta beklemekte) olan diğerleri secdeye varırlar. Sonra imamın
arkasındaki saf geri çekilerek ayaktakilerin yerini alır. Sonra imam rükû'a
varır. (Onunla birlikte her iki saftakiler de) beraberce rükûa varırlar. Sonra
arka saftakiler cemaati beklerlerken, (imam) secdeye varır ve arkasında bulunan
saf da secdeye varır. İmam ve arkasındaki saf oturunca diğerleri secdeye
varırlar. Sonra (birinci saftakilerle birlikte) beraberce otururlar. Sonra
(imam) hepsine birden selâm ver(dir)ir.
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu
Süfyan’ın görüşüdür.
Açıklama
Korku namazını
Resûl-i Ekrem (s.a.v.)
çeşitli şekillerde
kılmıştır.Çünkü şartlara ve duruma göre düşman tehlikesinden korunmaya en uygun
olan şekil hangisi ise, o şekilde kılmıştır. Müellif Ebû Dâvûd korku namazının
caiz olan bütün şekillerini Su nen'inde toplamaya gayret etmiştir. Bunlar yeri
gelince görülecektir. Şurasını unutmamak lâzımdır ki korku namazından maksat,
zelzele ve yangın gibi musibetler zamanında kılınması tavsiye edilen nafile
namazlar değildir. Buradaki korku ile harb kast edilmiştir. Binaenaleyh bu
babta tercümesini yunacağımız hadis-i şerifler harb devam ederken kılınacak
vakit namazlarının keyfiyeti hakkındadır.
Her müslüman şurasını
kesinlikle bilmelidir ki, harb esnasında yeryüzünün gülle ve kurşun yağmuruyla
sarsıldığı ve her taraftan ateş aldığı anlarda bile beş vakit namazı kazaya
bırakmaya izin verilmemiş, o müthiş anlarda bile, Allah'ın gösterdiği
kolaylıklardan ve tanıdığı ruhsatlardan yararlanarak edâ edilmesi emrolun
muştur.Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimizin ölüm döşeğinden kalkarak namaz
kılması hatta birkaç kere bayıldığı halde her ayıl-dikça namaza davranması bu
mübarek ibâdetin derecesinin yüksekliğini göstermeye kâfidir.
Harb zamanında kılınacak
vakit namazlarının sulh zamanındaki vakit namazlarına uymadığı Kur'an-ı Kerim
ile sabittir. Nitekim Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyuruyor: "Yer yüzünde
sefere çıktığınız zaman şayet kâfirlerin size fenalık yapacağından endîşe
ederseniz, namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur. Şüphesiz ki
kâfirler sizin apaçık düşmanlarınızdır. Sen de ashabının aralarında bulunur da
kendilerine namaz kıldırırsan, onların bir kısmı seninle birlikte namaza
dursun..."[Nisâ 101-103.] buyurmuştur. Yalnız bu namazların kılmış
şekilleri sünnetle beyân edilmiştir.
Bu mevzu ile ilgili
olarak kıymetli ilim adamımız Ö.Nasuhi Bilmen şunları söylemektedir:
Havf (korku) namazı
İmam-ı Azam ile îmam-ı Muhammed'e göre el-yevm caizdir. İmam-ı Ebû Yûsuf'a göre
bu cevaz zaman-ı saadet'e mahsustur.
Bir cemaatin bu vecihle
namaz kılmaları muhterem bir imama tabi olmak için münazaa ettikleri, tehalük
gösterdikleri takdire göredir ve illa, her zümrenin başka bir imama uyarak
emniyet halindeki gibi namazlarını kılmaları efdaldır...
Havf namazının sıhhati
için imama uyan zümrelerin namaz esnasında harb etmemeleri mevki
değiştirmemeleri, gider-gelirken hayvana binmemeleri, hasılı namaza münâfi
başka bir harekette bulunmamaları lâzımdır. Aksi takdirde imam ile kıldıkları
namaz bozulur, namazlarını yeniden kılmaları lâzımdır.
Korkunç bir harb vesaire
halinde bir İslâm fırkasının korkuları artar, binmiş oldukları hayvanlarından
yere inmekten âciz bulunurlarsa, herkes râkib (bim'k) olarak kadir olduğu
cihete doğru imâ ile namazını kılar, bu da mümkün olmazsa namazlarını tehire
bırakılır. Nitekim Hendek Gazvesinde birkaç vakit namaz kazaya
bırakılmıştır.[Büyük islâm İlmihali, 202-203.]
Korku namazının kılmış
şekli üzerinde ilim adamlarının görüşleri birbirinden farklıdır. Metinde tarif
edilen şekil İmam Sevrî'ye göredir. Nitekim musannif Ebû Davud'un metinde geçen
"Bu, Sevrî'nin görüşüdür" ifadesi de bunu dile getirmektedir.