AKDİYE / DA’VA :
"akdiye" kelimesi "kadiyye" kelimesinin
çoğuludur. Kadiyye ve kaza; bir şeyi sağlam yapmak ve sonuçlandırmak, ilzam
etmek, haber vermek, takdir etmek, bir şeyi diğer bir şeyin yerine koymak gibi
çeşitli manalara gelir.[Bk. Yeniçeri, Celal; el-İhtiyâr Tercemesi, 112;
Davudoğlu, A, Selâmet Yollan, IV, 224.]
"Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve anaya babaya iyilik
etmenizi emretti..."[İsrâ 23] âyet-i kerimesinde kaza kelimesi emretmek,
hükmetmek manalarında; "Kitapta, İsrail oğullarına şu hükmü verdik..."[İsrâ
4] âyet-i kerimesinde ise haber vermek manasında kullanılmıştır.[Bk. Selâmet
Yolları, a.g.y.]
Hukuk dilinde ise kaza, "Amme velayetini üzerine alan bir
kimsenin söylediği geçerli sözdür."[Bk. el-İhtiyâr Tercemesi, 244.]
Kazanın meşruiyyeti Kitap, sünnet, ve icmâ ile sabittir. Kazanın
meşru-iyyetine Kitab'tan delil şu âyet-i kerimelerdir:
1- “Biz sana Kitab'ı hak ile indirdik ki, insanlar arasında
Allah'ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin..."[Nisa 105]
2- "...Ve eğer hüküm verirsen aralarında adaletle hüküm
ver..."[Mâide 42]
3- “Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, onların keyiflerine
uyma..."[Mâide 49]
4- “Ey Dâvûd, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine)
hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet..."[Sâd 26]
Sünnetten delil ise, "Hâkim, hüküm verir (ken) ictihadda
bulunur da isabet ederse onun için iki sevap vardır. Ama hüküm verir (ken)
ictihad eder de yanılırsa ona bir sevap vardır" anlamındaki 3574 numaralı
hadis-i şerifle; Hz. Nebi'in, Hz. Ali ile Muaz'ı Yemen'e kadı olarak
göndermesidir.
Kazanın meşruiyyeti icmâ ile de sabittir. İnsanların yaratılışında
zulmetme kabiliyet ve meyli bulunması ve bu meyle sed çekmenin ancak bir
hâkimin müdahalesiyle mümkün olacağı gerçeğinden hareketle ilim adamları halk
arasında adaleti ikame etmek üzere hâkim tayin edilmesinin meşruluğunda icmâ
etmişlerdir.
Mezhep imamlarına göre; halk arasında adaletin icra edilmesi için
bir hâkim tayin etmek devlet başkanı üzerine farzdır. Delilleri ise, "Ey
inananlar, adaleti tam yerine getirerek, Allah için şahitlik edenler
olun..."[Nisa 135] âyet-i kerimesidir.
Kaza, emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anil münker hükmünde olduğundan
kaza müessesesini yaşatmanın hükmü de emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anil münker
müessesesinin hükmü gibi farz-ı kifâyedir.
Kaza; din işleriyle ve müslümanlann maslahatlanyla ilgili olması
cihetiyle aynı zamanda Allah'a yaklaştıran taat çeşitlerinden biridir. Bu
sebeple Nebiler de kadılık görevi yapmışlardır.
İbn Mes'ud; !'Bir kadı olarak iki kişi arasında adaletle hükmetmem
benim için yetmiş senelik (nafile) ibadetten daha sevimlidir." demiştir.
Mezheb imamları, kadı olacak bir kimsenin âkil, baliğ, hür,
müslüman olması; kör, sağır, dilsiz olmaması gerektiği hususunda ittifak
etmişler; ancak adaletli, erkek ve müctehid olması hususunda ise ihtilâfa
düşmüşlerdir.[ez-Zühaylî, el-Fıkhu'1-İslâmî fi Üslûbihi'l-Cedîd, II, 569-571.]
Hâkim olabilmek için erkeklik (zükûret) cumhura göre, hükmün
sıhhati hususunda şart değildir. İmam A'zam'a göre, kadınlar da şahitlikleri
makbul olan hususlarda, meselâ mallarla ilgili davalarda hâkim
olabilirler.[Bilmem Ömer Nasuhi, Hukuki İslâmiye Kamusu, VIII, 214; el-İhtiyâr
Tercemesi, 113.]
Fıkıh kitaplarında açıklandığı üzere; hâkimlik beş derecedir:
1- Farz: Hâkimliğin bir kişiye verilmesinde zaruret varsa o
kişinin bu görevi kabullenmesi farzdır.
2- Müstehab: Daha üstün ve yetkili bir kişinin hâkimliği kabul
etmesi müstehabtır.
3- Muhayyer: Yetki bakımından eşitlik olursa görevi kabullenmek
ihtiyaridir.
4- Mekruh: Daha üstün ve yetkili birisi varken hâkimliği kabul
etmek mekruhtur.
5- Haram: Âciz olduğu halde hâkimliği kabul etmek haramdır.
Hâkim devletten maaş alır. Hâkim; dini ve aklı tam; Kur'an, sünnet
ve fıkhı iyi bilen kimselerden seçilmeli, mümkünse müctehid olmalıdır.
Hâkimlik görevi peşinde koşmak doğru değildir. Görev verildiğinde,
duruma göre kabullenilmelidir.
İslâm devleti olmakla birlikte, zalim veya günahkâr yöneticilerin
verdiği hâkimlik görevini kabul etmek caizdir.
Hâkim için belirli bir yer yoktur. Mescid sayılan bir yerde hüküm
vermesi daha iyidir.
Hâkimin hediye kabul etmesi yasaktır. Sadece davalı olmayan
yakınlarından veya önceden beri hediyeleşmekte olduğu kimselerden, o zamanki
miktarları aşmayacak kadar hediye alabilir.
Hâkim, davalıların bulunduğu umumi davetlere katılabilir. Fakat
kendisi için düzenlenen özel davetlere ne olursa olsun katılamaz.
Hâkim, muhakeme esnasında davalılara eşit muamele yapmalı,
mevkiine uymayan hafif davranışlardan kaçınmalı; kederli, uykulu, öfkeli,
acıkmış, susamış iken duruşmayı yönetmemen', duruşma esnasında şahitlere
"Şuna şahitlik eder misin?" vs. şeklinde telkinde bulunmamalıdır.
Kısas ve hadle ilgili bütün hukuk davalarında bir hâkim diğer bir
hâkime mahkemede bulunmayan bir davalı aleyhindeki şahitlerin ifadelerini
tes-bit ederek gönderir. Hâkim, şahitlerin ifadelerini kendilerine okur ve
kendisi zaptı imzaladıktan sonra bir nüshasını davalının bulunduğu yerin
hâkimine gönderir. Davalı duruşmaya getirilince şahitlerin ifadesi kendisine
okunur ve hakkında kararlar alınır.
Kadın, hukuk davalarında hâkimlik yapabilir. Ancak kısas ve hadle
ilgili ceza davalarında hakimlik yapamaz.
Bir hâkim, başkasını hüküm vermeye -eğer kendisini böyle bir yetki
verilmemişse- yetkili kılamaz.
Bir hâkim başka bir hâkimin kararına; Kitap, sünnet ve icmâa
aykırı olmadıkça uyar.
Şahitler yalan söylemiş olsalar bile, hâkimin bunu bilmeden
verdiği helâl ve haramla ilgili hüküm geçerlidir.
Bir hâkim hazır bulunmayan bir davalı aleyhine ancak vekili veya
vasisi hazır bulunmak şartı ile hüküm verebilir.[Bk. Debbağoğlu Ahmet,
Ansiklopedik Büyük İslâm İlmihali, 192-193.]
Bundan önceki İmâre bölümü ile mevzumuzu teşkil eden bu bölüm
arasındaki fark açıktır. İmâre bölümü, devlet başkanlığı ile ilgilidir. Bu
bölüm ise hâkimlikle ilgilidir. Bilindiği gibi devlet başkanı ayrıdır, onun
memuru durumunda olan hâkim yine ayrıdır.