Muhammed b. Hanefiyye :
Hz. Ali’nin oğlu. Annesi Havle binti Ca’fer bin Kays-ı Hanefiyye olduğu için, İbni Hanefiyye denilir.
Hicretin 21 nci senesinde doğdu. 71 (m. 6901)’de Medine’de vefât etti.
Muhammed Hanif, Muhammed
Hanefiyye ve Muhammed-ül-Ekber
de denir. İsmi Muhammed, künyesi Ebül-Kâsım. Nesebi,
Muhammed
bin Ali bin Ebî Talib bin Abdulmuttalib
bin Haşim bin Abd-i Menaf bin Kusey’dir.
Künyesinin Ebül Kâsım olması, Peygamber efendimiz tarafından Hz. Ali’nin evlâdına verilen husûsî
bir izin iledir. Muhammed
bin Hanefiyye, Hz. Hasan ve
Hz. Hüseyin’den sonra, Hz.
Ali’nin oğullarının
en üstünü idi. Hz. Münzir-i Sevrî
buyuruyor ki: “Ben, bir defa Muhammed bin Hanefiyye’ye
dedim ki, senin
hem ismin hem de künyen,
Peygamber efendimizin isim ve künyesi gibidir. Bu ise caiz midir?” Cevap
verdi ki: “Ben, babam Hz. Ali’den duydum. Buyurdu ki, Resûlullah’a
(s.a.v.) arz ettim ki: “Yâ
Resûlallah, sizden sonra Allahü teâlâ bana bir erkek evlad ihsan
ederse ismini ve künyesini sizin mübârek
isminiz ve künyeniz gibi
versem bir mahzuru var mıdır?” Resûlullah (s.a.v.)
bana buyurdu ki; “Evet
oğlunuzun ismini ve
künyesini benim ismim ve künyem ile verebilirsiniz. Lâkin ondan başka,
ismimin ve künyemin aynı
kişide birlikte bulunması helâl değildir.” Babam bunu söyledi ve bana
buyurdu ki, (Resûlullah’dan (s.a.v.) müsaade almıştım. Onun için sana,
Muhammed ismini ve Ebül-
Kâsım künyesini verdim)
Ebû Hamza buyuruyor ki “Bir gün bir kimse
Muhammed bin Hanefiyye’nin yanına geldi ve
(Esselâmu
Aleyke Yâ Mehdî) diye selâm
verdi. İbn-i Hanefiyye
buyurdu ki; (Doğru söylüyorsun. Ben
insanları, hidâyete doğru
yola ve hayra davet etmek ve doğru yolu göstermek bakımından Mehdî’yim.
Lâkin âhir zamanda gelecek
olan Mehdî (a.s.) değilim, öyle anlaşılmaması için bana selâm vereceğiniz
zaman “Esselâmu
Aleyke Yâ Muhammed veya Yâ Ebâ Kâsım” deyin. Başka isim
ile hitâb etmeyiniz.)”
buyurdu.
Muhammed bin Hanefiyye, ilimde üstün derecelere sahipti. Hz.Abdullah İbni Abbâs ile beraber,
fıkh, hadîs, tefsîr gibi ilimleri kitaplara yazdılar. Hz. Muhammed bin Hanefiyye
harâmlardan ve şüpheli
şeylerden sakınmakda ve güzel huyları kendinde toplamakda
çok üstün olup, bu haliyle mübârek babaları,
Hz. Ali’nin husûsî muhabbet ve takdirine mazhar
olmuştu. İbn-i Hanefiyye
(r.a.) aynı zamanda çok
cesur ve fevkalâde kuvvet
ve şecaat sahibi idi. Bu durumu bildiren çeşitli misaller vardır. Bir defa, Hz.
Ali’nin aldığı zırh biraz
uzunca olduğundan, alt kısmından biraz kesilmesi icâb
ediyordu. Hz. Ali kesilmesi
gereken kısmı işaretledi.
Oğluna işaretli yerin alt tarafını kesmesini söyledi. Hz.
İbn-i Hanefiyye, zırhı
bir eline aldı. Diğer
eliyle de, işaretli yerden itibaren eliyle çekerek kopardı.
Muhammed İbn-i Hanefiyye Cemel ve Sıffîn Muharebelerine
karışmak istemedi ise de, babası
“Babanın bulunduğu tarafın
haklı olduğundan şüphen mi var?” sözü üzerine babasının yanında yer almış
ve babasının sancağını
taşımıştır. Kahramanlık ve şecâatde eşsiz idi. Hz. Ali şehîd olduktan sonra
Abdullah İbn-i Zübeyr ve Abdülmelik bin Mervan arasındaki
hadiselere karışmamak için Kûfe’ye hicret
etti. Hz.
İbn-i Abbâs Tâif’de 65 (m. 684)’de vefât edince cenâze namazını
Muhammed bin Hanefiyye
(r.a.) kıldırdı. Muhammed
bin Hanefiyye (r.a.), Kûfe’de
iken, iki defa hac yapmak istedi ise de siyâsî karışıklıklar
sebebi ile yapamadı, ikinci
defa da hac yapamayınca çok sayıda kimse etrafında toplanıp, “Biz
sizin emrinizdeyiz. Eğer
emrederseniz harb bile yaparız.” dediklerinde, İbn-i Hanefiyye (r.a.), onlara
çok güzel nasîhat ve tavsiyelerde bulunup, hepsini sakinleştirdi. Daha sonra Abdülmelik bin Mervan duruma
hâkim olup, herkes
kendisine bîat etti. Muhammed bin Ömer, İbn-i Hanefiyye’ye bir mektûb yazarak
buyurdu
ki: “Ben Abdülmelik’e bîat ettim. Siz de bîat edin. Çünkü bîat edilmiyecek hiçbir sebeb
kalmamıştır.
Bütün ümmet Abdülmelik’e bîat etti.” Bunun üzerine Muhammed bin Hanefiyye, Abdülmelik’e bir
mektûb yazdı. Mektubunda buyurdu ki, “Bismillahirrahmanirrahîm.
Bu mektûb, Muhammed bin Ali’den
mü’minlerin emîri Abdülmelik’e. Ben bu ümmetin
içinde meydana gelen ihtilaflardan uzak durdum ve hiç
kimseye bîat etmemiştim.
Artık bu ihtilâflar bitti ve herkes sana bîat etti. Biliniz ki ben de bu
ümmetten
biriyim. Sulh ve iyilik
isterim. Ben de sana bîat ettim. Gördüm ki, insanlar sizin etrafınızda
toplandı, isterim
ki siz de vefâkârlık yaparsınız.
Eğer haksızlık ve zulüm yaparsanız hiçbir hayrınız kalmaz. Buna
rağmen bize haksızlık
yaparsanız ve bîatimizi kabul etmezseniz, biliniz ki yer yüzü geniştir.”
Abdülmelik bin Mervan mektubu okuyup
etrafındakilerle istişare ettikten sonra yazdığı cevabî
mektûbda şöyle dedi. “Ey Muhammed bin Ali, siz bize yakınsınız.
Akrabâmsınız. Madem ki siz bize bîat
ettiniz biliniz ki, sizin
bîatinizi kabul ettim. Size va’d ediyorum ki, siz
bundan sonra Allahü teâlânın
ve
Resûlünün (s.a.v.) emânındasınız. Bizden size ve arkadaşlarınıza hiçbir zarar
gelmez. Şehrinize dönüp,
istediğiniz gibi hareket
ediniz. Ben sağ oldukça size hiç kimse bir zarar veremez.” Abdülmelik
bin
Mervan daha sonra, Hicaz ve Irak’ın valisi olan Haccâc
bin Yusuf’a mektûb yazarak Muhammed bin
Hanefiyye’ye hiç zarar vermemesini, Ona karışmamasını, iyilik ve ikrâmda
bulunmasını emretti. Bunun
üzerine Muhammed bin Hanefiyye, Medine-i Münevvere’ye
döndü. Baki mevkiinde bir ev yaptırıp, oraya
yerleşmek arzusunda
olduğunu Halife Abdülmelik’e bildirdi. Halife derhal
izin verip evi kendisi yaptırdı.
Muhammed bin Hanefiyye ailesi ile beraber o eve yerleşti. 71 (m. 690)’de
Medine’de vefât etti. Cenâze
namazını Hz. Osman’ın oğlu Hz. Eban kıldırdı. Abdullah, Hamza,
Cafer, Hasan, İbrâhîm, Kâsım,
Abdurrahman ve Rukiye isimli çocukları olmuştu.
Muhammed bin Hanefiyye (r.a.) babası Hz.
Ali’den şöyle bir hadîs-i şerîf rivâyet etti: (Resûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki:
“Ümmetime şefâat edeceğim. Hatta Rabbim (Yâ Muhammed!
Râzı mısın?) diye
nida edecek. Ben de: (Evet yâ Rabbi, razıyım) diyeceğim.”
Muhammed bin Hanefiyye (r.a.) buyurdular ki: “Bir kimse Seyyidleri ve âlimleri severse, o kimse
çok günahkâr bile olsa, Allahü teâlâ o kimseye pek çok
ihsanlarda bulunur.”
“Kanaatkâr olup, elini ve
dilini kötülükden muhafaza edip, evinde oturan
kimseye Allahü teâlâ
merhamet etsin. Allahü teâlânın sevdikleriyle
görüşmek onların sohbetlerine katılmak büyük bir nimettir.
Kim bu nimete kavuşmuş olarak
ölürse, şüphesiz Allahü teâlânın
ihsanlarına ve Cennetine kavuşur ve
orada sevdikleriyle beraber
olur.”
“Allahü
teâlânın rızası için olmayan her şey boştur,
manasızdır.”
“Kimin nefsi ıslâh olmuş
ise, onun nezdinde dünyânın zerre kadar kıymeti
yoktur.”
“Allahü
teâlâ, Cenneti nefslerinize
karşılık kıldı. Nefsinizi, Cennet dururken, başka şeylere satmayınız.”
Kaynaklar:
---------------------
1) Tabakât-ı
İbn-i Sa’d, cild-5, sh-91
2) Hilyet-ül-evliyâ, cild-3, sh-179
3) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye, sh-1017
4) Vefeyât-ül-â’yân, cild-4,
sh-169
5) Ensâb-ül-Eşrâf, cild-5, sh-214, 223, 260
6) Tabakât-ı
Şîrâzî, sh-62
7) El-A’lâm,
cild-6, sh-217
8) Kâmûs-ul-a’lâm, cild-6,
sh-4190
9) Eshâb-ı
Kirâm, sh-362