Mansur b. Mu’temir :
Tâbiînden meşhûr hadîs ve
fıkıh âlimlerinden. “Mansûr bin Mu’temir bin Abdullah bin Rebîa” veya
“el-Mu’temir bin îtâb bin Ferkad es-Sülemî Ebû İtâb el-Kûfî” de denir. Künyesi Ebû
Gıyâs’tır. Kütüb-i sitte’nin tamamında ismi geçer. Kûfelidir. 132 (m. 749)’da
vefât etti.
Ebu Hanife'nin
hocalarındandır. Bütün ilimlerde mütehassısdır. Hadîs ilminde hüccet, hâfız ve
imamdır. Abdurrahmân bin Mehdî zamanında Kûfe’de hâfızası ondan daha kuvvetli
kimse yoktu. Hadîs-i şerîf rivâyetinde sika (güvenilir), bütün rivâyetleri de
sağlam idi. Sahâbeden hiçbir şey almadı.
Şu’be, onun: “Hiç bir
hadîs-i şerîfi yazmadım” dediğini söylemiştir. O, Tâbiînden, hazret-i Hasan-ı
Basrî, Şa’bî, Hayseme bin Abdurrahmân, Sa’d bin Ubeyde, Saîd bin Cübeyr,
Abdullah bin Yesâr el-Cühenî ve daha birçok zâttan hadîs-i şerîf almıştır.
Kendisinden hadîs alanlar da, Eyyûb es-Sahtiyânî, el-A’meş, Süleymân et-Teymî
(bunlar kendisiyle aynı zamanda yaşayanlardır); Süfyân-ı Sevrî, Süfyân bin
Uyeyne ve daha sonra gelen birçok zâttır.
Ebû Hatim: “O güvenilir bir
zâttır, rivâyetlerinde karışıklık yapmaz” demiştir. Iclî:
“Onun hadîs ilminde sika
(güvenilir, sağlam) olduğu kabul edilmiş ve Kûfe âlimleri de güvenilir olduğunu
söylemişlerdir” ve Ebû Dâvûd ise: “O yalnız sika kimselerden rivâyet ederdi”
demiştir. Kendisi çok ibâdet eden sâlih bir zât idi. Kırk sene veya başka bir
rivâyete göre altmış sene gündüzleri devamlı oruç tutar, (bayramlar hariç) geceleri
de sabaha kadar namaz kılar, az yer, az uyurdu, çok ağlardı. Çok ağlamaktan
gözleri az görürdü. İyi düşünenlerin en üstünü idi. Annesi ona: “Kendini helâk
ediyorsun” deyince O: “Ben nefsime ne yaptığımı daha iyi bilirim” ve “İki sûr
arasında bol bol dinlenirim, sen merak etme anne” derdi. Hâlini bilenler ona
acırlardı. O zamanda kıyamı en güzel yapan, namazı en güzel kılanlardan idi.
Namazda sakalı göğsüne yapışık gibi dururdu. Süfyân-ı Sevrî: “Mansûr, altmış
sene gündüzleri oruç tuttu, geceleri de namaz kıldı” demiştir. Komşusu bir genç
kız babasına: “Ey babacığım! Mansûr’un evinde bir direk vardı, ne oldu?” diye
sorunca babası “Ey çocuğum! O Mansûr idi. Namaz kılarken vefât etti.” dedi.
Devamlı namazda gören kız, O’nu evin direği sanmıştı. Sabah olunca gözlerine
sürme çeker, başına yağ sürer, sonra dışarı çıkardı. Irak hükümdarı Yûsuf bin
Ömer, Kûfe kadılığını yapmasını teklif etti ise de o reddetti. Kûfe Valisi onun
kadı olması için bir ay hapsettirdi. Fakat Mansûr yine kabul etmedi.
Rivâyet ettiği hadîs-i
şerîflerden ba’zıları:
“Kişi doğru söylemeye devam
etmekle, neticede Allahü teâlânın huzurunda sıddîklardan yazılır ve yalan
söylemeye devam etmekle de, neticede Allahü teâlânın huzurunda yalancılardan
yazılır.”
“Münâfıkın alâmetleri
şunlardır: Konuştuğu zaman yalan söyler, va’d ettiği (söz verdiği) zaman sözünü
tutmaz, kendisine birşey emânet edildiği zaman da hıyânet eder.” Günahların
başının dünyâ sevgisi olduğunu belirtmek için şöyle söylemiştir:
“Hiçbir günahımız olmasa,
sadece kalbimizde dünyâ muhabbeti bulunsa, bu günah bizim Cehenneme atılmamıza
kâfi gelir.” İlmi ile amel eden âlimin kalbine dünyâ sevgisinin giremeyeceğini
söylerdi. Zühd hakkında ise, “Dünyâda yapılacak zühdün en büyüğü, insanlarla
yapılan yersiz konuşmaları bırakmaktır” demiştir.
Süfyân bin Uyeyne (r.a.):
“Mansûr’u rü’yâda gördüm: “Allahü teâlâ sana ne muamele etti?” dedim. 0 da:
“Allahü teâlâ bana bir
peygamberin ameline yakın bir mükâfat verdi” dedi. Vefât ettiği zaman yaşadığı
çevrenin bütün dinlerine mensûb olan insanlar, hattâ putperestler bile cenâzesinde
hazır bulundular.
Kaynaklar:
-------------------
1) Hilyet-ül-evliyâ sh-5,
40
2) Tabakât-ül-kübrâ cild-1,
sh-158
3) Tehzîb-üt-tehzîb cild-10
sh-312
4) Tezkiret-ül-huffâz
cild-1, sh-142