Kadı Şureyh :
Tabiînin büyüklerinden.
Künyesi Ebû Umeyye’dir. h.79 (m. 713)’de vefât ettiği rivâyet edilir. Babasının
ismi Hâni idi.
Hâni, kabilesi nâmına elçi olarak
Medine’ye gelmişti. Resûlullah’ı görünce müslüman oldu. Resûlullah (s.a.v.) ona
Ebû Şüreyh ismini vermiştir. Kinde kabilesindendir.
Kâdı Şüreyh’in sahabilerden
olduğuna dair rivâyetler varsa da doğrusu Tabiînden olduğudur.
Hz. Ömer, Hz. Ali ve İbn-i
Mes’ûd’dan (r.anhüm) hadîs-i şerîf rivâyet etti. Şa’bî, Nehâî, Abdülazîz bin
Refî, Muhammed bin Sîrîn ve başkaları da ondan hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.
Kırk yaşında, Hz. Ömer
tarafından Kûfe’ye kadı (hakim) yapıldı. Hadîs ve fıkıh ilminde büyük âlimdi.
Basra’da bir sene kadar
kadılık yaptı. Sonra, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Muâviye ve sonrakiler tarafından da Kûfe
kadılığındabırakılmıştır. Aralıksız 60 seneden fazla kadılık yapağı bildirilir.
Hüküm verme konusunda çok bilgili ve pek âdil idi. Haccâc kendisini kadı yapmak
istedi ise de kabul etmemiştir. Yetmişdokuz senesinde (m. 698) yüzyirmi yaşının
üzerinde iken vefât etti.
Kâdı Şüreyh hazretlerinin
rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler. Hz. Ali zırhını kaybetmişti. Onu aradı, fakat
bulamamış, Kûfe’ye gelmişti. Zırhını bir yahudinin elinde gördü. Hz. Ali
yahudiye, “Ey yahudi! Bu zırh benimdir. Onu ne sattım, ne de kimseye verdim.
Sende nasıl oluyor?” buyurdu. Yahudi de hayır bu, benim zırhım diye cevap
verdi. O zaman Hz. Ali, gel kadıya gidelim buyurdu, ikisi beraber Kâdı
Şüreyh’in yanına gittiler. Hz. Ali, Şüreyh’in yanına oturdu. Yahudi ise Şüreyh
hazretlerinin karşısına oturdu. Hz. Ali buyurdu ki: “Eğer hasmım (mahkemelik
olduğum şahıs) zımmî (gayri müslim vatandaş) değil de, müslüman olsaydı, mecliste
onunla beraber otururdum. Bu zımmî ile beraber oturmayışımın sebebi şu:
Resûlullah’dan (s.a.v.) işittim. Buyurdular ki: “Allahü teâlâ, onları
aşağıladığı gibi, siz de onları aşağılayınız, hor ve hakîr tutunuz.” Diğer bir
rivâyette! Eğer mahkemelik olduğum kişi, müslüman olsaydı, onunla yanyana
otururdum. Fakat Resûlullah’dan (s.a.v.) işittim: “Bir mecliste onlarla
yanyana, eşit olarak oturmayınız. Onları en dar yerlere sıkıştırınız. Eğer size
söverlerse, onlara vurunuz. Onlar da size vururlarsa, öldürünüz” buyurdular.
Kâdı Şüreyh dedi ki: “Ey
mü’minlerin emiri! Buyurun. Konuşun. Hz. Ali: “Yahudinin elindeki zırh benim.
Onu birisine ne bağışladım ve ne de sattım. Şüreyh “Ey yahudi, sen ne dersin?”
Yahudi: “Bu zırh benim ve şimdi de benim elimdedir.” Şüreyh: Ey mü’minlerin
emiri! Delil gösteriniz. Hz. Ali: Âzâdlı kölem Kanber ve oğlum Hasan, o zırhın
benim olduğuna şahiddirler. Şüreyh hazretleri: Oğulun babaya şahidlik etmesi
caiz değildir. Hem Cennetlik bir kişinin şahitliği de caiz olmaz. Resûlullah (s.a.v.)
buyuruyor ki “Hasan ve Hüseyin Cennetlik gençlerin efendileridir.” Bu
konuşmaları dinleyen yahudi: Mü’minlerin emiri beni kendi hakimine götürdü.
Ancak hakimi onun aleyhine hüküm verdi. Böyle bir adaleti ancak hak bir dine
inananlar yapabilir dedi ve şehâdet kelimesini “Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve
eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” (Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur.
Muhammed (s.a.v.) Allahü teâlânın kulu ve resûlüdür, Peygamberidir.)
söyleyerek, müslüman oldu. Sonra şöyle dedi: Ey mü’minlerin emiri, bu zırh
senin zırhındır. Senin devenden düşmüştü de, onu ben almıştım, dedi. Sonra Hz.
Ali, Nehrevan’a Haricîlerin üzerine giderken bu zat da onunla beraber gitti.
Orada şehîd oldu. Kâdı Şüreyh hazretleri Hz. Ömer’den rivâyet ettiği, hadîs-i
şerîfte; Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Bir genç, dünyâ lezzetini
ve oyununu bırakır, gençliğine rağmen Allahü teâlâya tâate (beğen- diği
şeylere) yönelirse, Allahü teâlâ, ona yetmiş iki sıddîk sevabı verir. Sonra
şöyle buyurur: “Ey şehvetini (nefsinin arzu ve isteklerini) benim rızam için
terk edip, gençliğini benim beğendiğim işlerde harcayan genç! Sen, benim
yanımda meleklerimden birisi gibisin.” Hz. Ömer’den bildiriyor: “Resûlullah
(s.a.v.) buyurdular ki: “Ey Âişe! Dinlerini parça parça edip, doğru yoldan
ayrılanlar, bid’at ve heva (nefsinin arzu ve istekleri) sahibleri, bu ümmetin
sapıklarıdır. Yâ Âişe, her günah sahibi için tevbe vardır. Ancak, bid’at ve
heva sahibleri, benden uzaktır, ben de onlardan uzağım.”
Kâdı Şüreyh (r.a.)
buyuruyor ki Kûfe çarşısında Hz. Ali ile beraber idik. Etrafındakilere bir
şeyler anlatan bir vaizin yanına vardık. Orada durduk. Hz. Ali vaize: “Sana bir
şey soracağım. Bakalım bu suâlin içinden çıkabilecek misin.” buyurdu. Vaiz,
“Buyurun, Ey Mü’minlerin Emîri, istediğinizi sorun” dedi. Hz. Ali, “İmânın
devamı ve yerleşmesi ve silinip yok olması nelerle olur.” diye sordu. Vaiz bu
soruya şöyle cevap verdi: îmânın kuvvetlenip, devam etmesi, vera’
(şüphelilerden kaçınmak), yok olması da tama’ (dünyâ lezzetlerini harâm
yollardan aramakla) ile olur. Hz. Ali bu cevaptan memnun oldu.
Kâdı Şüreyh hazretlerine,
bu kadar çok ilmi nasıl elde ettin, diye sorduklarında: “Âlimlerle görüşerek
elde ettim. Birbirimizden karşılıklı istifâde ettik” buyurmuştur. Kâdı Şüreyh
hazretleri ayağından rahatsız idi. Üzerine bal sürdü. Sonra güneşte oturdu.
Yanına ziyâretçiler geldi. Dediler ki: Kendini nasıl buluyorsun? Kâdı Şüreyh
iyiyim, dedi. Ziyâretçiler ayağını bir de tabibe gösterseydin dediler.
“Gösterdim” dedi. Tabib ne söyledi, dediler. İyi olacağını söyledi, dedi.
“Zalimler cezalarını, mazlumlar da Allahü teâlâdan yardım beklerler.”
Kaynaklar:
-----------------
1) Vefeyât-ul-a’yan,
cild-2, sh-460
2) Tabakât-ı İbn-i Sa’d,
cild-6, sh-131
3) Hilyet-ül-Evliyâ,
cild-4, sh-172
4) Tezkiret-ül-Huffâz, cild-1,
sh-59
5) İkd-ul-ferîd, cild-1,
sh-89
6) El-A’lâm, cild-3, sh-161
7) Şezerât-üz-zeheb,
cild-1, sh-85
8) Tam İlmihâl Se’âdet-i
Ebediyye, sh-1074
9) Eshâb-ı Kirâm, sh-355