İBN-İ CÜREYC
ABDU’L-MELİK B. ABDU’L-AZİZ :
Tebe-i tâbiîn devrinde
Mekke’de yetişen hadîs ve fıkıh âlimlerinden. Adı, Abdülmelik bin Abdülazîz bin
Cüreyc el-Mekkî’dir. Ebü’l-Velîd ve Ebû Hâlid diye iki künyesi vardır. Ümeyye
bin Hâlid bin Üsevd’in âzâdlı kölesidir. Aslen ailesi Rum diyarındandır. Türk
soyundan olduğu da rivâyet edilmektedir. 150 (m. 767)’de yaşı 70’den fazla
olduğu halde Mekke’de vefât etti.
İbn-i Cüreyc’in hadîs
ilminde sika (güvenilir, sağlam) bir râvî olduğu icma’ ile sabittir. Hadîs
imâmı olup, üçyüzbinden ziyâde, hadîs-i şerîfi, râvîleri ve senetleri ile
birlikte ezberleyen yüksek bir âlimdir. En son vefât eden sahâbîlere de
yetiştiği bildirilmektedir. Fakat onlardan hadîs-i şerîf rivâyet etmemiştir. En
çok Ata bin Ebî Rebâh’tan (r.a.) rivâyette bulunmuştur. Ondan başka Amr bin
Dinar, İbn-i Ebî Müleyke, Muhammed bin Münkedir, İbn-i Tavus, Nâfi ve Meymun
bin Mihran, Hişâm bin Urve ve daha birçok hadîs
âliminden rivâyette
bulunmuştur. Kendisinden de Yahyâ bin Saîd el-Ensârî, Sevr bin Yezîd el Humsî,
Evzâî, Süfyân-ı Sevrî, Leys bin Sa’d ve daha pek çok âlim hadîs-i şerîf rivâyet
etmişlerdir.
İbn-i Cüreyc, zamanındaki
Mekkeli fakîhlerin en büyüklerindendi. İlk olarak kitap yazan bu zâttır. İlim
için, Bağdâd’a ve yaşlılığında Basra’ya gitti. On yedi sene Ata bin Ebî
Rebâh’ın yanında kalarak, ondan ilim aldı ve çok hadîs-i şerîf ezberledi. Bu
bakımdan “İmâm” ve “Hâfız” unvanlarına sahiptir. Talha bin Ömer el-Mekkî, şöyle
anlatıyor: Ata bin Ebî Rebâh’a, “Senden sonra kime soralım?” dedim. O da, “Eğer
yaşarsa bu gence!” dedi. İşaret ettiği İbn-i Cüreyc idi. Yahyâ bin Saîd ve
İbn-i Maîn, O’nun sadûk (rivâyet ettiği hadîslerde sağlam) ve sika (güvenilir)
bir râvî olduğunu bildirdi. İmâm-ı Ahmed bin
Hanbel’in oğlu Abdullah,
“Babama hadîsde kitapları tasnif edenlerin ilki kimdir? diye sordum.
İbn-i Cüreyc ve İbn-i
Arûbe’dir dedi.” diye nakletti. Ayrıca, Ahmed bin Hanbel, O’nun ve İbni
Arûbe’nin ilimde bir derya olduğunu bildirdi. İmâm-ı Iclî de; O’nun Mekke’li
sika bir râvî olduğunu bildirdi. Yahyâ bin Saîd de, “Biz İbni Cüreyc’in kitaplarını
emin kitaplar diye isimlendirdik” dedi. Yine Velîd bin Müslim de, “İmâmı
Evzâî’ye ve daha başka kimselere, ilmi kimin için tahsil ediyorsunuz?” diye
sordum. İbni Cüreyc hâriç
hepsi, (kendim için) dedi.
O ise, “(insanlar için tahsil ettim) dedi.” diye bildirdi. Ali bin el-Medînî de
dedi ki: “Baktım ki, isnat altı kişi üzerinde dönüyor. (Bunların isimlerini
saydıktan sonra) Onların ilmi bu ilimde (hadîsde) eserler veren kimselere
intikâl etti, Mekke’de İbni Cüreyc onlardandır.”
İbn-i Cüreyc, fıkıh ilminde
de yüksek bir âlimdi. Hicaz bölgesinin Mekke’de yetişen meşhûr fakîhlerindendi.
Şâfi’î mezhebi âlimlerinin imamlarındandı. Çünkü İmâm-ı Şâfi’î fıkıh ilmini,
Müslim İbni Hâlid’den, O da İbn-i Cüreyc’den, O da Ata bin Ebî Rebâh’tan ve O
da Abdullah İbn-i Abbâs’tan aldı.
İbn-i Hibbân,
“Kitab-üs-Sikâ”sında, onun hakkında şöyle diyor: “O, Hicaz’ın fakîhlerinden,
Kur’ân-ı kerîmi en güzel okuyanlarından ve her şeyi güzel yapan
âlimlerindendi.”
İbn-i Cüreyc, çok ibâdet
ederdi. Her ay, üç gün hariç hep oruç tutardı. Kendisinin çok ibâdet eden bir
hanımı vardı. İbâdetlere düşkünlüğü, harâmlardan sakınması ve Allahtan korkusu
çoktu. İmâm-ı Ahmed bin Hanbel, “İbn-i Cüreyc’ten daha güzel namaz kılan
birisini görmedim” dedi. Yine Abdürrezzâk da, “Mekke’nin âlimleri dediler ki,
İbni Cüreyc namazı Ata bin Ebî Rebâh’tan, O da İbni Zübeyr’den, O da Hz. Ebû
Bekir’den ve O da Resûlullahtan öğrendi. İbni Cüreyc çok güzel namaz kılardı”
dedi. Bir kerre
de, “Ondan daha güzel namaz
kılanı görmedim. Onu gördüğüm zaman, Allahtan çok korktuğunu hemen bilirdim”
dedi.
İbni Cüreyc, insanlara
ihsanı, ikrâmı bol olan bir zâttı. Kendisinden birşey isteyen bir kimseyi boş
çevirmezdi. Birgün evinden dışarı çıktığında, birisi gelip kendisinden
ihtiyâcını karşılamak için birşeyler istedi. O da, hemen çıkarıp çok miktarda
dinar (altın para) verdi. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ba’zıları
şunlardır:
“Mü’mine diken veya daha
büyük musîbet isabet ederse, o onun günahlarına keffârettir.”
İbn-i Cüreyc, Ebû Saîd’in
şöyle rivâyet ettiğini bildiriyor:
Ebû Mûsâ el-Eş’arî kapının
arkasından üç defa Hz. Ömer’e selâm verdi, fakat kendisine gir izni verilmediği
için geri döndü. Hz. Ömer arkasından bir adam gönderip, Ebû Musa’yı çağırttı ve
neden dönüp gittiğini sordu. O da Resûlullahın (s.a.v.): “Sizden biriniz üç
defa selâm verir de, cevap alamazsa geri dönsün! Dediğini işittim.” dedi. Hz.
Ömer o zaman Ebû Musa’ya, “Ya Resûlullahın böyle buyurduğunu isbât edersin,
yahut seni cezalandırırım” dedi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ el-Eş’arî rengi uçmuş
vaziyette
bize geldi. Biz
oturuyorduk, sana ne oldu? dedik. Hâdiseyi bize anlattı. Ve dedi ki: “Sizden
bunu işiten oldu mu?” Biz de, “Evet, hepimiz işittik!” dedik. Orada bulunanlar
Ebû Mûsâ el-Eş’arî ile birlikte Ebû Sâid el-Hudrî’yi Hz. Ömer’e gönderdiler ve
durumu haber verdiler.”
“Her kim şu sebzeden, ya’nî
sarımsaktan yerse mescidimizde bizim yanımıza gelmesin!”
Eshâb-ı kirâmdan Mikdâd
(r.a.) “Yâ Resûlallah! Ben kâfirlerden bir adama rastlasam da benimle vuruşsa,
ellerimden birini kılıçla kestikten sonra bir ağaca sığınsa ve: “Ben Allaha
teslim oldum, ya’nî müslüman oldum dese, bu sözü söyledikten sonra onu
öldürebilir miyim?” Resûlullah (s.a.v.) “Onu öldürme!”
buyurdu. Ben: “Ama, o
evvelâ benim elimi kesti, ondan sonra bu sözü söyledi, yâ Resûlallah! Şu halde
onu öldüreyim mi?” dedim. Resûlullah (s.a.v.): “Onu Öldürme! Çünkü öldürürsen,
O, senin onu öldürmezden önceki vaziyetine geçer, sen de onun söylediği
sözünden önceki vaziyette olursun”
buyurdular. “Her hangi
biriniz, namaza durduğu zaman önüne (sütre olabilecek) bir şey koysun!”
İbn-i Cüreyc şöyle
anlatıyor: “Ebû Eyyûb (r.a.) devesine binerek Mısır’da oturan Ukbe bin Âmir’in
(r.a.) yanına geldi ve: “Sana bir şey soracağım. Çünkü Resûlullahın (s.a.v.)
Eshâbından sen ve benden başka kimse hayatta kalmadı. Sen Resûlullahın (s.a.v.)
müslümanın ayıbını örtmek konusundaki hadîsini nasıl işittin?” O da: “Ben
Resûlullahın (s.a.v.) “Kim dünyâda bir mü’minin ayıbını örterse, Allahü teâlâ
da kıyâmet günü onun ayıplarını örter.” buyurduğunu işittim.” deyince, Ebû
Eyyûb (r.a.) tekrar devesine binerek geri döndü ve memleketine varınca bu
hadîs-i şerîfi tekrar etti.
İbni Cüreyc’den bildirilen
hikmetli sözlerden ba’zıları şöyledir:
“Onlar (kirâmen kâtibin)
iki tane melektir. Biri sağda, diğeri soldadır. Solda duran, sağda duranın
şehâdeti ile yazar. Ama sağda duran, soldakinin şehâdetine bakmaz. Oturulduğu
zaman biri sağda, diğeri de solda kalır. Yüründüğü zaman, biri arkada diğeri de
önde kalır. Uyuma zamanı, biri baş ucunda, diğeri de ayak ucunda durur.”
KAYNAKLAR:
------------------
1) El-A’lâm cild-4, sh-60
2) Tezkiret-ül-huffâz
cild-1, sh-169
3) Vefeyât-ül-a’yân cild-3,
sh-163
4) Târîh-i Bağdâd cild-10,
sh-400
5) Tehzîb-üt-tehzîb cild-6,
sh-402
6) Mîzân-ül-i’tidâl cild-2,
sh-659
7) Müsned-i Ahmed İbni
Hanbel cild-4, sh-394