Hemmam b. Münebbih :
Tâbiînin meşhûrlarından.
Ebû Hureyre’den (r.a.) yazdığı yüzkırk kadar hadîs-i şerîfi nakletmesiyle
tanınır. Sika (güvenilir) olup, birinci asrın ilk yarısında Ebû Hureyre’den
(r.a.) duyduğu hadîs-i şerîfleri bir kitapta topladı. İsmi, Hemmâm bin Münebbih
bin Kâmil bin Şeyh olup, künyesi Ebû Ukbe’dir. Kendisine, Yemen bölgesinden
olduğu için el-Yemânî, San’a şehrinden olduğu için el-San’aî, İslâmiyetten önce
Yemen’i işgal edip orada yerleşen İranlıların soyundan geldiği için de,
el-Ebnaî nisbetleri verildi.
Ne zaman doğduğu bilinmeyen
Hemmâm bin Münebbih hazretlerinin hayatının diğer safahatı hakkında kaynaklarda
fazla bilgi verilmiyor. Ancak ba’zı gazalara katıldığı, ticâretle uğraştığı ve
sefer dönüşlerinde kardeşi Vehb bin Münebbih’e kitaplar getirdiği ve 131 veya
132 (m. 750) senesinde vefât ettiği rivâyet edilir.
Hemmâm bin Münebbih, başta
Ebû Hureyre (r.a.) olmak üzere Hz. Muâviye, İbn-i Abbâs, İbn-i Ömer ve İbni
Zübeyr’den (r.anhüm) hadîs-i şerîf rivâyet etti.
Kendisinden ise, kardeşi
Vehb bin Münebbih, kardeşinin oğlu Akîl bin Ma’kîl bin Münebbih, Ali bin
el-Hasan ve Ma'mer bin Râşid (r.aleyhim) hadîs-i şerîf rivâyet etti.
Hemmâm bin Münebbih
hazretleri Ebû Hureyre (r.a.) ile beraber bulundu. Kendisinden dinledi ve
vasıtasız rivâyette bulundu. Ebû Hureyre’nin (r.a.) bizzat yazdırdığı da
rivâyet edilir. O’ndan duyarak yazdığı hadîs-i şerîfleri “es-Sahîfetü’s-sahiha”
adı verilen kitabında topladı. Bu risâle “Sahîfe-i Hemmâm” diye meşhûr oldu. Burada kaydedilen yüzkırka
yakın hadîs-i şerîfi, daha sonra talebelerinden Ma’mer, ondan da Abdürrezzâk
rivâyet etti. Râvî silsilesi böylece devam etti ve Ahmed bin Hanbel hazretleri
Müsned’ine kaydetti, İmâm-ı
Buhârî hazretleri de “Sahîh”inde bu hadîs-i şerîflerden kısmen rivâyet etti.
Ayrıca diğer hadîs kitablarında yer aldı ve bu eser, müstakil olarak nesilden
nesile nakl ve rivâyet edildi. Aynı hadîs-i şerîflerin Ebû Hureyre’den (r.a.)
başka sahabeden rivâyet edilenleri de kitaplarda vardır.
Hemmâm bin Münebbih’in
rivâyet ettiği bu hadîs-i şerîfler, Şam ve Berlin’deki kütüphanelerde iki nüsha
hâlinde mevcuttur.
Hemmâm bin Münebbih (r.a.),
hakkında söz söyleyen bütün muhaddisler onun sika (güvenilir) olduğunu
söylemişlerdir. Yahyâ bin Muîn ve Ahmed bin Hanbel (r.aleyhima) bunlardandır.
Süfyân bin Uyeyne, “On yıl
kendisinden istifâde edilebilmesi için Hemmâm’ın gelmesini gözledim” derken,
Iclî de “Hemmâm Tâbiînden, sika ve Yemenlidir” buyurmaktadır.
Ebû Hureyre’den (r.a.)
rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ba’zıları:
Peygamberimiz (s.a.v.)
buyurdular ki: “Sû-i zandan sakatınız! Sû-i zandan sakınınız! Sû-i zandan
sakınınız! Çünkü zan sözün en yalanıdır. Bir de, bir malı almak niyetiniz
yokken esas alıcıyı zarara sokmak maksadıyla müfteri kızıştırmayınız.
Birbirinize haset etmeyiniz. Dünyevi bir haz peşinde birbirinize karşı rekabet
ve ifrâda kalkışmayınız. Birbirinize düşmanlık beslemeyiniz. Ve birbirinize
arka çevirmeyiniz.” Ey
Allahın kulları,
birbirinize kardeş muamelesi yapınız.”
“Cuma gününde öyle bir saat
vardır ki, bir müslüman bu saatte duâ edip Rabbinden birşey dilerse, Allahü
teâlâ ona mutlaka dilediğini verir”
“Gündüz ve gece size
birbiri ardınca melekler gelir. Sabah ve ikindi namazları vaktinde bunlar
birbirleriyle buluşurlar. Sonra geceyi sizinle geçiren melekler Allahü teâlânın
huzuruna yükselirler.
Allahü teâlâ kullarının
durumunu çok iyi bildiği halde yine bu meleklere:
“Kullarımı nasıl ve ne
durumda bıraktınız?” diye sorar. Melekler de:
“Biz onları geldiğimizde
namaz kılarken bulduk ve gittiğimizde namaz kılarken bıraktık” derler.”
“Allahü teâlâ, mahlûkâtı
yarattığında Arş’ın üstünde kendi nezdinde bulunan Levh-i Mahfûz’a “Muhakkak
benim rahmetim gazabıma gâlibtir, yazdı.”
“Muhammed’in (s.a.v.)
varlığı, yed-i kudretinde olan Allaha yemin ederim ki, eğer siz benim bildiğimi
bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz.” “Her peygamberin (a.s.) kabul olunan
husûsî bir duâsı vardır. Ben ise inşâallah bu duâmı ümmetime şefâat için
kıyâmet gününe bırakmak isterim.”
“Kim Allaha kavuşmayı
isterse, Allah da ona kavuşmayı ister. Kim Allaha kavuşmak istemezse, Allah da
ona kavuşmak istemez.”
“Bana itâat eden, Allaha
itâat etmiş olur. Bana isyan eden, Allaha isyan etmiş olur. Buyruk sahibi olan
emîre itâat eden, bana itâat etmiş olur. Emîre isyan eden, bana isyan etmiş
olur.”
“Güneş battığı yerden
doğmadıkça kıyâmet kopmaz. Battığı yerden doğduğunu gören bütün insanlar îmân
edecekler. Fakat bu îmân, daha önceden inanmayan veya imânı ile bir hayır
kazanmış olmayan kimseye fayda vermeyeceği zamanda, vuku bulmuş olacaktır.”
Hadîs-i kudsîde Allahü
teâlâ buyurdu ki:
“Sâlih kullarıma gözler
görmedik, kulaklar işitmedik ve kimsenin hatırına gelmedik ni’metler
hazırladım.” Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Kisrâ (İran hükümdarı) helâk olur
ve ondan sonra daha Kisrâ olmaz. Kayser (Doğu Roma-Bizans İmparatoru) mutlaka
helâk olacak ve ondan sonra da başka kayser gelmeyecektir. Muhakkak bunların
hazineleri de Allah yolunda dağıtılacaktır.”
Peygamber efendimiz
(s.a.v.), Ebû Hureyre’ye (r.a.) hitaben:
“O kimseye bakma ki, dinde
senden aşağıdır, zira kendini beğenip, helâk olursun. Dinde
senden yukarısına bak ki,
senden hayırlıdır. Malı çok olana bakma ki, Allah’ın kısmetine gazab edersin.
Şu kimseye bak ki, yiyeceğini zahmet çekerek alın teri ile hâzırlar, o zaman da
Hak teâlânın sana verdiği ni’mete şükredersin” buyurdu.
Bir hadîs-i kudsîde
buyuruldu ki;
“Sen başkalarına ver ki,
ben de sana yardım edeyim.” Resûlullah efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:
“İmam kendisine uyulmak
içindir. Namaz için imama uyduğunuz zaman ona muhalefet etmeyin. İmam tekbir
aldığında siz de hemen tekbir alın, O rükû’ya gittiğinde siz de rüku’ca gidin”
imam “Semi’allahü limen hamideh” dediği vakitte siz de “rabbenâ lekelhamd”
deyin. O secdeye gittiğinde siz de hemen secdeye gidin, imam oturarak namaz
kıldığı zaman siz de hep oturarak kılın.”
“Büyük küçüğe, yürüyen
oturana ve az çoğa selâm verir.”
Allahü teâlâ buyurdu:
“Kulum bir iyilik yapmayı tasarladığı zaman bir mâni sebebiyle onu yapamadıysa
defterine bir sevab yazarım, şayet bu iyiliği yaptıysa defterine on mislini
yazarım. Bir de kulum bir kötülük yapmayı tasarladığında bu kötülüğü işlemediyse
onu affederim. Eğer işlediyse, onun defterine işlediğini olduğu gibi yazarım.”
buyurdu.
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu
ki:
“Zenginlik, para ve mal
çokluğu ile değildir. Zenginlik, ancak, kalbin zenginliğidir.”
Kaynaklar:
----------------
1) Tehzîb-üt-tehzîb
cild-11, sh-67
2) El-A’lâm cild-8, sh-94
3) Şezerât-üz-zeheb cild-1,
sh-182
4) Müsned-i Ahmed İbni
Hanbel cild-2, sh-312