Ebu’l-Esved :
Tâbiînin büyüklerinden.
Fıkıh ve hadîs âlimlerindendir. İsmi Zâlim bin Amr’dır. Kûfe’de doğup, Basra’da
büyüdü. Tâûn’dan (Veba) vefât etti.
Edebiyatçı ve şâir bir zât
idi. Hz. Ömer ve Hz. Ali’den çok hadîs- i şerîf bildirmiştir. Arapçada nahv
(cümle yapısı) ilmini ilk ortaya koyandır. Kendi kızından Arapça kaidelerine
uymayan bir söz işitince; Arapça’ya başka şeyler karışarak bozulmaya başladığını
Hz. Ali’ye arz etti. Hz. Ali nahv (cümle yapısı) asıl ve esâsı olmak üzere,
kendisine bir iki umûmi kaide gösterdi. O
da bunları genişleterek,
nahv ilmini meydana getirdi. Ona “bu ilmi kimden öğrendin” diye sorduklarında,
“Hz. Ali’den” diye cevap
verirdi. Kur’ân-ı kerîme noktaları koyan Ebu’l Esved ed-Düelî hazretleridir.
Kaidelerin (kuralların) yazılmasına ilk teşebbüs etmiş olması bakımından,
edebiyatın piri dense lâyıktır. Nâzik ve nükteci bir zât idi.
Hz. Ali ile beraber Sıffîn
savaşında bulunmuştur. Ünlü şahsiyetler arasında, isabetli görüşleri ve doğru
düşünceleri ile seçkin bir yeri vardır. O, şair ve hazır cevap olup, hadîs
ilminde de güvenilir bir râvi idi. Ali bin Ebî Talib, İbni Abbas, Ebû Zer
(r.anhüm) ve başka âlimlerden hadîs rivâyet etti. Ondan da, oğlu Yahyâ bin
Ya’mer hadîs-i şerîf bildirdi. Hz. Muâviye ile de görüştü. Hz. Muâviye
kendisine ikrâmda bulundu. Ona Basra Kâdılığını verdi. Ebü’l Esved hazretleri
Irak valisi Ziyad bin Ebîh’in çocuklarını okutuyordu. Bir gün Ziyad bin Ebih’in
yanına gitti ve şöyle dedi: “Araplarla Arap olmıyanlar birbirine karıştı.
Arapça bozuluyor, izin verirseniz, Arapların öğrenip konuşmalarını
düzeltebilecekleri kaide ve kurallar ortaya koymak istiyorum” Ziyad bin Ebih bu
teklifi kabul etmedi. Ancak, ona biri gelip, ihtiyacını bildirirken kaideye
aykırı bir söz söyleyince durumu anladı. Aynı hatayı kendi de yapınca
Ebü’l-Esved’i çağırıp, Arapça’nın kurallarını ortaya koymasına izin verdi.
Böylece nahv ilminin temellerini ortaya koydu. Büyük âlim Yahyâ bin Ya’mer,
Nasr bin Âsım, ondan nahiv öğrendiler. Ziyad bin Ebih, Ebil-Esved’den,
insanlara rehber olacak ve Kur’ân-ı kerîmi düzgün ve yanlışsız olarak
okuyacakları bir şey yaptırmak istedi. Fakat Ebül-Esved bu işe yanaşmak
istemedi. Fakat, bir gün birisinin Tevbe sûresi 3. âyetindeki (ve resûlühü)
kelimesini, lam harfinin kesresiyle (ve resûlihi) okuduğunu görünce “İnsanların
durumunun ne dereceye kadar varacağını Kur’ân-ı kerîmi böyle yanlış
okuyacaklarını tahmin etmezdim” dedi. Ziyad bin Ebihi’ye müracaat ederek
“Emrettiğini yapacağım” dedi. Söylediğini yazacak bir kâtip istedi. Kâtibe
şöyle dedi: “Bir harfi telâffuz ederken fetha (fetha) okuduğumu görürsen,
harfin üzerine bir nokta koy, dudaklarımı damme (ötre) yapıp toplarken görürsen
harfin önüne nokta koy, kesre (esre) okuduğumda altına bir nokta koy”, dedi ve
kâtib de öyle yaptı. Böylece hareke yerine kullanılan nokta, Ebül-Esved ile
başlamış oldu. Ebü’l-Esved, (r.a.) hayatın geçiciliğini bir şiirinde şöyle dile
getirir. Zaman içerisinde olup bitenlerin hücumu gençliğimi yok etti.
Üzerine titrediğim hiçbir
şeyi bırakmadı.
Kaynaklar:
----------------
1) Vefeyât-ül-a’yân cild-2,
sh-535
2) Kâmûs-ul-a’lâm cild-1,
sh-686
3) Miftah-us-Seâde cild-1,
sh-89, 149, 150; cild-2, sh-9, 10, 24, 45
4) Fihrist sh-61, 62