Ebu Muaviye
– Şeyban bin Abdurrahman:
Tebe-i tâbiînin meşhûrlarından. Hadîs, nahiv ve kırâat âlimi. Nahiv
ilminde Kûfe dil mektebinin ilk temsilcilerindendir.
Künyesi, Ebû Muâviye olan Şeybân bin Abdurrahmân (r.a.), Ezdoğullarının Nahv koluna mensûb olduğu için en-Nahvî, Basra’da doğduğu için el-Basrî, Arab edebiyata dersi
verdiği için el-Müeddib, Temim kabilesi
azatlılarından olduğu için de et-Temimî nisbet
edildi. Daha çok Ebû Muâviye
künyesi ile anıldı.
Doğum târihi bilinmeyen Ebû Muâviye (r.a.) Basra’da doğdu.
Daha sonra Kûfe’ye geldi. Burada bir süre ilim tahsil
etti. Sonra ilim öğretmekle uğraşıp Bağdâd’a gitti. Bağdâd’ta Hâşimîlerden Süleymân
bin Dâvûd ve kardeşine edebiyat dersleri verdi.
Abbasî halifesi el-Mehdî zamanında 164 (m. 780) senesinde Bağdâd’ta
vefât etti. Abdülmelik bin Umeyr,
Katâde, Firâs bin Yahyâ,
Yahyâ bin Ebî Kesir, Semmâk
bin Harb, Süleymân bin Mihrân
el-A’meş, Eş’aş bin Ebî el-Şa’şâ, Hasan el-Basrî, Abdullah bin el-Muhtar, Ziyad
bin Alâka,
Osman bin Abdullah bin Mevhüb, Mansûr bin Mu’temir, Hilâl el-Vezzân ve daha
birçok âlimden, ilim tahsil edip, hadîs-i şerîf rivâyet etti. Nahiv ilminde Kûfe dil mektebinin ilk kurucularından olan Ebû Muâviye Şeybân
bin Abdurrahmân’dan (r.a.); İbn-i
Kudâme, İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe, Ebû
Dâvûd el-Tayâlisî, Ebû Ahmed el-Zübeyrî,
Muâviye bin Hişâm, Şebâbe, Hüseyin bin Muhammed, Hasan bin Mûsâ, Abdurrahmân bin Mehdî, Yûnus bin Muhammed, Ebû Nadr, Yahyâ bin Ebî Bükeyr, Velîd
bin Müslim, Âdem bin Ebî İyâs,
Ebû Nuaym, Abdullah bin
Mûsâ, Ali bin Ca’d (r.aleyhim) ve daha birçok âlim
kendisinden ilim tahsil edip, hadîs-i şerîf rivâyet etti.
Zamanında ve daha sonra
yetişen meşhûr muhaddisler, kendisini sika
(güvenilir), sâdık (doğru sözlü), sabit (sağlam) kabul etmişler, aynı hadîs-i
şerîfi rivâyet edenler arasında onu tercih etmişlerdir.
Ahmed bin Hanbel (r.a.),
“Şeybân
bin Abdurrahmân, Yahyâ bin Ebî
Kesir’den rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerde, Evzâî’den
daha sabit (sağlam)’dır buyurdu. Ebû Dâvûd et-Tayâlisi,
“Şeybân
bin Abdurrahmân, bana Katâde’den
rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerde, Ma’mer’den daha
sevimlidir” derken, Muhammed bin Ya’kûb, dedesinden
naklen “O, kırâat ve Kur’ân-ı kerîm ilmine sahip ve
bununla meşhûrdur” demektedir.
Ebû Bekir el-Esrem et-Tâî, Ahmed bin Hanbel’e
“Hişâm
el-Destuvânî ve Şeybân bin Abdurrahmân için ne dersiniz” diye sorunca, O da “Evet, Hişâm daha üstün. Zîrâ Hişâm
hadîs hâfızı, Şeybân ise kitap sahibidir. Şeybân, âlimlerden hadîs rivâyet etti, hadîs-i sahihtir”
buyurdu.
Bu âlimlerden başka, Nesâî, Tirmizî, İbn-i Şahin, el-Iclî ve İbn-i Sa’d gibi âlimler, onun
hadîste sika olduğunu söylemişlerdir.
Osman Dârimî,
Yahyâ bin Muîn’den “Süleymân bin Mihran el-A’meş’den rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerde, Şeybân bin Abdurrahmân nasıldır?”
diye sordu. O da, “Her şeyde sika (güvenilir)’dır” buyurdu.
Rivâyet ettiği hadîs-i
şerîflerden ba’zıları:
Berâ bin Arib (r.a.) tarikiyle rivâyet
ettiği hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz (s.a.v.)
“Selâmı yayınız, selâmet
bulursunuz. Boş şey kötüdür” buyurdu. Câbir’den
(r.a.) rivâyet edilen hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz (s.a.v.) “Allahü teâlâdan iyilik umarak can
veriniz” buyurdu.
Huzeyfe’den (r.a.) gelen hadîs-i şerîfte, Resûlullah
(s.a.v.) “Bir adamın fitnesi ailesiyle malında, kendinde, çocuklarında ve
komşusundadır. Ona oruç, namaz, sadaka, Emr-i bi’l-ma’rûf ve Nehy-i ani’l-münker
(iyiliği emir ve kötülükten nehyetmek) keffâret olur.” buyurdu.
Ebû Hureyre’den (r.a.) gelen hadîs-i
şerîfte Peygamberimiz (s.a.v.):
“Siz mümkün olduğu kadar
doğru hareket etmeye yaklaşınız. Doğruya yapışıp, doğru hareket ediniz. Şunu
iyi biliniz ki, sizden hiçbir kimse kendi ameli ile kurtulamayacaktır” buyurdu.
Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edilen
hadîs-i kudsîde Allahü teâlâ, “Ben sâlih kullarım için âhıret ni’meti olarak hiçbir
gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşer kalbinden geçmeyen bir takım ni’metler hazırladım”
buyurdu. Ebû Saîd’den
rivâyet edilen hadîs-i şerîfte, Resûlullah (s.a.v.):
“Kıyâmet gününde ölüm güzel
bir koç suretinde getirilir. Cennetle Cehennem arasında durdurulur. Sonra: “Ey
Cennetlikler, bunu tanıyor musunuz?” denilir. Cennetlikler başlarını kaldırarak
o koça bakarlar. “Evet, bu ölümdür” derler. Sonra, “Ey Cehennem ahalisi, siz
bunu tanıyor musunuz” diye sorulur. Onlar da başlarını kaldırarak bakarlar.
“Evet, onu tanıyoruz” derler. Sonra, emredilir koç suretindeki ölüm derhal
boğazlanır. Müteakiben “Ey Cennetlikler, artık size ölüm yoktur. Cennette
ebedîsiniz ve ey Cehennem halkı, size de ölüm yok Cehennemde ebedî
kalacaksınız” denilir” buyurdu. Sonra da, “Sen, onları ilâhî emrin yerini
bulduğu vakit ile, hasret ve pişmanlık günü ile korkut, onlar hâlâ gaflet
içindedirler. Onlar hâlâ îmân etmiyorlar. Şüphe yok ki arza ve onun
üzerindekilere biz vâris olacağız! Onlar nihayet bize döndürüleceklerdir”
meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudular ve okurken de elleriyle dünyâyı işaret
ettiler. Enes bin Mâlik’den
(r.a.) rivâyet edilen hadîs-i şerîfte Resûlullah
(s.a.v.):
“Kul, kabrine konulup da
arkadaşları geri dönüp giderken onların ayak seslerini muhakkak
işitir.”
“Münker
ve Nehir gelerek ölüyü oturturlar. O’na
“Muhammed (s.a.v.) hakkında
ne dersin?” diye sorarlar, ölü eğer mü’min ise,
“Şehâdet
ederim ki, O Allah’ın kulu ve Resûlüdür” der. Bunun üzerine kendisine
“Cehennemdeki yerine bak!
Allah onun yerine sana Cennette bir yer verdi denilir” Müteakiben,
“Bunların ikisini birden
görür” buyurdular.
Bu hadîs-i şerîfi rivâyet
edenlerden Katâde (r.a.) “O mü’minin
kabri yetmiş zira, genişler ve burası yeşilliklerle doldurulup tanzim edilerek,
insanların yeniden diriltilecekleri güne kadar zümrüt bir mesire hâlinde
bekletilir” diye anlatıldı.
KAYNAKLAR:
--------------------------
1) Târîh-i Bağdâd, cild-9, sh-271
2) İnbâh-ur-ruvât, cild-2, sh-72
3) Şezerât-üz-zeheb, cild-1, sh-259
4) Tabakât-ül-kübrâ cild-6,
sh-377
5) Nüzhet-ül-Elibbâ, cild-2,
sh-72
6) Tehzîb-üt-tehzîb, cild-4, sh-373
7) El-A’lâm,
cild-3, sh-170
8) Mu'cem-ül-müellifîn, cild-4, sh-310