Ebu Bekir b. İyaş :
Tâbiînden hadîs ve kırâat
âlimi. Meşhûr olan, ismi ile künyesinin bir olduğudur. Künyesi Ebû Bekir’dir.
Vâsıl el-Ahdeb’in
azatlısıdır. 97 (m. 715) senesinde Süleymân bin Abdülmelik zamanında doğup, 193
(m. 808)’de Kûfe’de vefât etmiştir.
Ebû Bekir bin Iyaş, meşhûr
kırâat âlimi İmâm-ı Âsım’ın râvilerinden ve hadîs ilmi âlimlerindendir.
Babasından, Ebû İshâk es-Sebîî, Ebû İshâk eş-Şeybânî, Humeydet-Tavîl ve
başkalarından (r.anhüm) hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Süfyân-ı Sevrî, İbn-i
Mübârek, Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, İbn-i Medînî, Ahmed bin Hanbel, Yahyâ bin Yahyâ
Nişâbûrî ve başka âlimler (r.anhüm) de O’ndan rivâyette bulunmuşlardır.
Ebû Bekir bin yaş fıkıh
ilmiyle de meşgul olup, bu sahada geniş bilgiye sahiptir. O, sâlih, fazîletli
ve çok ibâdet eden bir zât idi. Elli sene yumuşak yatakta yatmamıştır. Ebû
Bekir bin lyaş çok Kur’ân-ı kerîm okurdu. Bir gün “Ben, seksen seneden beri
Kur’ân-ı kerîm okumaktayım” buyurmuştur. Yine bir defasında
“Hasta olduğum zaman bile
hiç bir gece yoktur ki, ben o gecede Kur’ân-ı kerîm okumamış olayım. Kur’ân-ı
kerîm okumadığım hiçbir gece geçmedi” demiştir.
Ebû Bekir hazretlerinin
oğlu şöyle anlatır:
“Babamın ölümüne yakın
yanında bulunuyordum. Onun durumu bana te’sîr edip, ağlamıştım. Ağladığımı
görünce, “Niçin ağlıyorsun, evlâdım? Baban, bildiğin gibi, hayatı boyunca
kötülüklerden ve günahlardan uzak kalmaya çalışmıştır” dedi. Vefâtından evvel
yine yanında ağlıyan oğlu İbrâhîm’e “Yavrucuğum.
Bu kadar ömrümü hep
Kur’ân-ı kerîm okumakla geçirdim. Üzülme, Allahü teâlâ benim için, böyle bir
ömrü boşa çıkarmayacak, onun karşılığını verecek” demiştir.
“Heysem bin Harice şöyle
anlatır: “Gece rü’yâmda Ebû Bekir bin lyaş’ı gördüm. Önünde bir hurma tabağı
vardı. Ona, “Ey Ebû Bekir! Beni da’vet etmiyor musun? Bilirsin ben hurmayı
severim” dedim. Bana
“Ey Heysem! Bu Cennet
ehlinin yiyeceğidir. Dünyâdakiler ondan yiyemez” deyince,
“Bu mertebeye nasıl
ulaştın?” dedim. O da “Bütün hayatım boyunca, bir gecemi olsun, Kur’ân-ı kerîm
okumadan geçirmedim” cevâbını verdi.
Bişr bin Hâris anlatır: Ebû
Bekir bin lyaş’ın şöyle dediğini duydum: “Ey sağımda ve solumda bulunan’
Kirâmen kâtibin melekleri, benim için, Allahü teâlâya duâ ediniz. Çünkü siz,
Allahü teâlâya benden daha çok ve daha iyi itâat ediyorsunuz, emirlerine
uyuyorsunuz.” Buyurdular ki: “Varlıklar dört kısımdır, birincisi ma’zûr
olanlar; bunlar hayvanlardır. Akılları olmadığı için, emir ve yasaklarla
mükellef değildirler. İkincisi, imtihana tâbi olanlar: Onlar, insanlardır. Bu
dünyâda
yapaklarından âhırette
hesap verecekler, amellerinin karşılığını orada göreceklerdir. Üçüncüsü, hep
ibâdet ve tâat (Allahü teâlânın beğendiği iyi işler) üzere olanlardır ki,
bunlar meleklerdir. Onlar, hiç günah işlemezler. Devamlı, Allahü teâlâya kulluk
edip, noksansız devam ederler. Dördüncüsü, İblis’tir ki,
Allahü teâlânın la’netine
uğrayıp, helâk olmuştur.” Ebû Bekir bin lyaş hazretlerinin bildirdiği hadîs-i
şerîfler.
“Sahur yemeğini yiyiniz,
çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.”
“Ramazan-ı şerîfin ilk
gecesi olduğunda, şeytanlar bağlanır. Cehennem kapıları kapatılır. Cennet
kapıları açılır. Ondan hiçbir kapı kapalı kalmaz. Bir münâdî (seslenici) Ey
hayır ve iyilik isteyenler! Geliniz. Ey şerri (kötülüğü) isteyenler bırakın
artık o kötülükleri, Allahü teâlâ bir çok kullarını Cehennemden âzâd eder. Bu
âzâd, her gece olur, der.”
“Allahü teâlâ refîk’tir.
Yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri, başka hiçbir şeye
vermediğini yumuşak davranana ihsan eder.”
“Fakîrler, zenginlerden,
dünyâ seneleriyle beşyüz yıl, âhıret günüyle yarım gün, önce Cennete girer.”
Resûlullah (s.a.v.) Hz.
Ali’ye “Sen benim yanımda Hz. Musa’ya (a.s.) göre, Hârûn gibisin” buyurdu.
Resûlullah (s.a.v.) her
Ramazan ayında, on gün i’tikâf yaparlardı. Âhırete teşrif buyurdukları sene
yirmi gün i’tikâf buyurdular.
“Kisrâ (İran hükümdarı)
gidince, ondan sonra Kisrâ gelmiyecek. Kayser (Bizans-Rum İmparatoru) gidince,
ondan sonra da Kayser gelmiyecektir. Nefsim kudretinde olan Allahü teâlâya
yemin ederim ki, onların hazineleri Allah yolunda harcanacaktır.”
“Kim, şirk koşmadan ölürse,
Cennete girer.”
Resûlullah (s.a.v.), şarab
içene ve şarabı dağıtana la’net etti. Resûlullah (s.a.v.) yataklarına
yattıklarında sağ avucunu, mübârek sağ yanaklarının altına koyar,
“Allahım! Beni kullarını
dirilttiğin gün, azabından koru” buyururlardı.
“Pişmanlık, tövbedir.”
Ebû Bekir bin lyaş
hazretlerinin sözleri:
“Sükûtun en küçük fâidesi,
sıkıntı ve belâlardan kurtulmasıdır. İyilik olarak, insana bu yeter. Fazla ve
lüzumsuz konuşmanın en küçük zararı, şöhrettir. Belâ olarak, şöhret insana
yeterlidir.”
“Ben genç iken, bir adam
bana, dünyâya köle olmaktan kendini kurtar, âhırete yönel!” dedi.
“Allah yolunda ilk ok atan
Sa’d bin Ebî Vakkas’tır.”
Ebû Bekir bin lyaş bir gün
ağlayarak, şu beyti söyledi:
“Yaşım sekseni aştı, artık
neyi arzu edeyim, neyi bekliyeyim. Seneler, peşipeşine gelip geçti. Beni
yıprattı ve eskitti. Kemiklerimi inceltip, gözlerimi küçülttü. Zaiflikten eski
bir elbise gibi oldum.”
Kaynaklar:
----------------
1) Vefeyât-ül-a’yân,
cild-2, sh-353
2) Mîzân-ul-i’tidâl,
cild-4, sh-499
3) Tehzîb-üt-tehzîb,
cild-8, sh-34
4) Hilyet-ül-evliyâ,
cild-8, sh-303
5) Târîh-i Bağdâd, cild-4,
sh-499