Bilal b. Sa’d
:
Tâbiînden âlim, vaiz, kâri
(Kur’ân-ı kerîm hâfızı) bir zât ismi Bilâl bin Sa’d bin Temim el-Eş’arî.
Künyesi Ebû Amr’dır. Ebû Zûr’â da denilmiştir. Şam’da bulunmuştur. Babası Sa’d
bin Temim, Eshâb-ı kirâmdandır. Hz. Bilâl; babası Hz. Sa’d, Hz. Muâviye, Hz. Ebüd-derdâ,
Hz. İbn-i Ömer, Hz. Câbir’den ve birçok Eshâb-ı kirâmdan hadîs-i şerîf rivâyet
etmiştir. Kendisinden ise Hz. Evzâî, Hz. Saîd bin Abdülazîz, Hz. Ata bin Ebî
Rebah, Hz. İbn-i Sa’d gibi birçok zâtlar hadîs-i şerîf naklettiler. Âlimler,
Hz. Bilâl bin Sa’d
için sika (güvenilir)
olduğunu bildirdiler. Buyurdular ki, Basra’da Hz. Hasan-ı Basrî ne ise, Şam’da
da Hz.
Bilâl bin Sa’d odur. Hergün
ve gece bin rek’at namaz kılardı. 120 (m. 737) senesinde vefât etti. Hz. Bilâl
bin Sa’d, bir gün Ankebût sûresi 56’na âyetini “Muhakkak ki benim arzım
(yeryüzü) geniştir. O halde yalnızca bana ibâdet edin.” okudu ve “Bulunduğunuz
yerde fitnelerin yayıldığını görürseniz, o yerden başka yerlere gidiniz. Çünkü
yeryüzü çok geniştir” buyurdu. Bir sene yağmur yağmıyordu. Halk ile yağmur
duâsına çıktılar, insanlara karşı, “Ey insanlar! Hepiniz günahkâr olduğunuzu
itiraf eder misiniz?” diye sordu. Onlar, “Evet, hepimiz günahkârız. Çok
günâhlarımız var. Hepsine tövbe ettik” dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâya
şöyle duâ etti. “Yâ Rabbi! Kur’ânı
kerîmde, “İhsan edip doğru
söyleyenlerin duâlarını kabul ederim” buyuruyorsun. Biz, çok günâhlarımızın
bulunduğunu itiraf edip, doğruyu söyledik ve tövbe ettik. Bizi affet ve bize
yağmur ihsan et!” Biraz sonra yağmur yağmaya başladı.
Bilâl bin Sa’d (r.a.) bir
kimseye “Ölmek ister misin?” diye sordu. O kimse “Hayır efendim. Ben biraz daha
yaşayıp iyi amel yapmak, ondan sonra ölmek istiyorum,” dedi. Hz. Bilâl bin Sa’d
buyurdu ki,
“Hem ölmek istemiyorsun hem
de iyi amel yapmıyorsun. O halde senin hâlin dünyâya bağlanmış olmağı
gösteriyor.”
“Ey insanlar! Allahü
teâlâdan korkun. Sizin için O’ndan başka bir yardımcı yoktur.”
“Kıyâmet günü herkesin
hesabı görüldükten sonra Cennet ehli Cennete ve Cehennem ehli Cehenneme
yerleştirildikten sonra Allahü teâlâ meleklere, Cehennemden iki kişi çıkarıp
getirmelerini emreder. Allahü teâlâ meleklerin getirdiği iki kişiye (Yerleriniz
nasıldır?) diye suâl eder. Onlar (Yâ Rabbi! Yerimizden daha zor yer yoktur)
derler. Allahü teâlâ buyurur ki, (Bunlar sizin işlediğiniz hatâların bedelidir.
Ben asla, kimseye zulm
etmem. Şimdi siz yerlerinize dönünüz). Bunun üzerine o iki kişiden birisi
koşarak, diğeri de bir adım atıp geri dönerek yürürler. Allahü teâlâ, meleklere
bu kimseleri tekrar huzura getirmesini emreder. Bunlar, tekrar huzura
getirilince Allahü teâlâ, koşarak gidene, böyle gitmesinin sebebini sorar. O
kimse
“Yâ Rabbi! Her şeyi daha
iyi bilen sensin. Ben dünyâda iken senin emirlerine uymakta gevşek davrandığım
için Cehennemi hak ettim. Emrine tekrar muhalefet etmemek için
“Yerlerinize dönünüz!”
emrinden sonra, yerime gitmek için koşmaya başladım. Allahü teâlâ, ikinci
kimseye de suâl eder ki, “Niçin bir adım atıp, sonra geri dönüp bakardın?” O
kimse de “Yâ Rabbi! Sen her şeyi en iyi bilensin. Zannettim ki Allahü teâlâ
Cehennemden çıkardıktan sonra, tekrar Cehenneme göndermez. Onun için her adımda
dönüp-dönüp bakardım” der. Allahü teâlâ buyurur ki, “Ben kulumun zannettiği
gibiyim. Bu iki kulumu da Cennete götürün!” O iki kimse Cennete kavuşur.”
“İnsanlar acaba Cehennem
azabına inanmıyorlar mı? inanıyorlarsa niye hazırlanmıyorlar? Bu nasıl
gaflettir?” İmâm-ı Evzâî buyuruyor ki: Hz. Bilâl bin Sa’d’ın bir oğlu şehîd
olmuştu. Bir kimse gelip,
“Vefât eden oğlunuzda 20
dirhem alacağım vardı” dedi. Gelen kimseye buna dâir bir şahidiniz veya
elinizde bir yazınız var mı?” O kimse “Yok” dedi. “Peki bunun için yemin eder
misiniz?” buyurdu. O kimse
“Yemin ederim” deyince,
yemin etmesini istemeden 20 dînârı verdi ve
“Eğer doğru söylüyorsan
oğlumun borcunu ödemiş olurum. Yalan söylüyorsan sadakam olur” buyurdu.
Rivâyet ettiği hadîs-i
şerîflerden ba’zıları:
Birgün “Yâ Resûlallah!
İnsanların en hayırlıları kimlerdir? diye sordular. Buyurdu ki, “Ben ve benim
zamanımdaki müslümanlardır.” “Yâ Resûlallah! Bunlardan sonra kimlerdir?” diye
sordular. Buyurdu ki,
“İkinci asırda bulunan
müslümanlar.”
“Yâ Resûlallah! Onlardan
sonra insanların en hayırlıları kimlerdir?” dediler. Buyurdu ki:
“Üçüncü atarda bulunan
müslümanlardır.”
“Yâ Resûlallah! Bunlardan
sonra kimlerdir?” dediler. Buyurdu ki: “Onlardan sonra gelenler, istenmediği
halde yemin eden, şâhidlikte bulunan ve yerine getirmedikleri şeyler için
teminatta bulunanlardır.”
“Yâ Resûlallah! Sizden
sonra, bizim başımıza kim geçecek? Halifeniz kim olacak?” Buyurdu ki:
“Benden sonra, hükmünde
benim gibi âdil olan, sözünde benim gibi sâdık olan, benim gibi merhamet sahibi
olan kimse, benim yerime halife olsun. Bunun haricinde bir şey yapan, benden
uzaktır. Ben de ondan uzağım. O benden değildir.”
“Allahü teâlânın, ümmetim
üzerine ilk farz ettiği ibadet, beş vakit namazdır. İlk kabul edeceği ibadet,
yine beş vakit namazdır. Kıyâmet gününde de ilk defa namazdan suâl edecektir.”
Hz. Bilâl bin Sa’d’ın
kıymetli sözlerinden ba’zıları:
“Günâhlar gizli olarak
işlenirse bunun zararı, günâhı işleyenleredir. Lâkin açıktan işleniyor ve buna
da mâni olunmuyorsa, bunun zararı herkesedir.”
“Bir insanın iyiliklerini
hatırlayıp, günâhlarını unutması gururdandır. Günâhların ne kadar küçük
olduğunu değil, bu günâhı Allahü teâlânın huzurunda işlediğini düşünmek
lâzımdır.”
“Allahü teâlâ bize,
harâmlardan, şüphelilerden, hattâ şüphelilere düşmemek için ihtiyatlı olup,
mubahların çoğundan sakınmağı emrediyor. Biz ise, aşırı derecede dünyâyı sever,
ona bağlanırız. Bu ise günâh olarak bize yeter.”
“Sana Allahü teâlânın
emirlerini hatırlatan, nasîhat eden bir kardeşin, sana altın hediyye edenden
daha hayırlıdır.”
“Böyle bir kardeşini
bulduğun zaman (Ey kardeşim! Bende bir kusur var mıdır? Lütfen bana bildir de
düzeltmeye çalışayım) demelidir.”
“Bir insan kendisinin medhi
yapıldığı zaman, bu medh ve öğmeler kendisine iyi gelmiyorsa ne âlâ. Ama
bunları duyunca seviniyorsa zarardadır.”
“Üç kimsenin hiçbir ibâdeti
kabul olmaz. Müşrik, kâfir ve râî.” “Râî kimdir?” diye sordular. Dîn-i İslâmın
bildirdiği hükümleri bırakıp kendi re’yi, görüşü ile amel eden kimsedir”
“Bir kimse müslümanım
dediği zaman Allahü teâlâ onun ameline bakmadan bırakmaz. Amel ettiği vakit
vera’ına (şüphelilerden sakınmasına) bakar. Ver a’ sahibi olunca da niyetine
bakar. Niyeti de hâlis (Allah rızâsı için) ise, artık diğer kusurlarını Allahü
teâlâ düzeltir.”
Kaynaklar:
-----------------
1) Hilyet-ül-evliyâ cild-5,
sh-221
2) Tehzîb-üt-tehzîb cild-1,
sh-503