AKDİYE – DAVA – HAKİM – KADI |
"akdiye" kelimesi "kadiyye"
kelimesinin çoğuludur. Kadiyye ve kaza; bir şeyi
sağlam yapmak ve sonuçlandırmak, ilzam etmek, haber vermek, takdir etmek, bir
şeyi diğer bir şeyin yerine koymak gibi çeşitli manalara gelir.
"Rabbin, yalnız
kendisine tapmanızı ve anaya babaya iyilik etmenizi emretti..."[İsra 23] ayet-i kerimesinde kaza kelimesi emretmek,
hükmetmek manalarında; "Kitapta, İsrail oğullarına şu hükmü
verdik..."[İsra 4] ayet-i kerimesinde ise haber
vermek manasında kullanılmıştır.
Hukuk dilinde ise kaza,
"Amme velayetini üzerine alan bir kimsenin söylediği geçerli sözdür."
Kazanın meşruiyyeti Kitap, sünnet, ve icma ile sabittir. Kazanın meşruiyyetine
Kitab'tan delil şu ayet-i kerimelerdir:
1- “Biz sana Kitab'ı hak ile indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın
sana gösterdiği biçimde hüküm veresin..."[Nisa 105]
2- "...Ve eğer
hüküm verirsen aralarında adaletle hüküm ver..."[Maide
42]
3- “Aralarında Allah'ın
indirdiğiyle hükmet, onların keyiflerine uyma..."[Maide
49]
4- “Ey Davud, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine)
hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet..."[Sad 26]
Sünnetten delil ise,
"Hakim, hüküm verir (ken)
ictihadda bulunur da isabet ederse onun için iki
sevap vardır. Ama hüküm verir (ken) ictihad eder de yanılırsa ona bir sevap vardır"
anlamındaki Ebu Davud 3574
numaralı hadis-i şerifle; Hz. Nebi'in, Hz. Ali ile Muaz'ı Yemen'e kadı olarak göndermesidir.
Kazanın meşruiyyeti icma ile de sabittir.
İnsanların yaratılışında zulmetme kabiliyet ve meyli bulunması ve bu meyle sed çekmenin ancak bir hakimin
müdahalesiyle mümkün olacağı gerçeğinden hareketle ilim adamları halk arasında
adaleti ikame etmek üzere hakim tayin edilmesinin meşruluğunda icma etmişlerdir.
Mezhep imamlarına göre;
halk arasında adaletin icra edilmesi için bir hakim
tayin etmek devlet başkanı üzerine farzdır. Delilleri ise, "Ey inananlar,
adaleti tam yerine getirerek, Allah için şahitlik edenler olun..."[Nisa
135] ayet-i kerimesidir.
Kaza, emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anil münker
hükmünde olduğundan kaza müessesesini yaşatmanın hükmü de emr-i
bil ma'ruf ve nehy-i anil münker müessesesinin hükmü
gibi farz-ı kifayedir.
Kaza; din işleriyle ve müslümanların maslahatlarıyla ilgili olması cihetiyle aynı
zamanda Allah'a yaklaştıran taat çeşitlerinden
biridir. Bu sebeple Nebiler de kadılık görevi yapmışlardır.
İbn Mes'ud; !'Bir kadı olarak iki
kişi arasında adaletle hükmetmem benim için yetmiş senelik (nafile) ibadetten
daha sevimlidir." demiştir.
Mezheb imamları, kadı olacak bir kimsenin akil, baliğ, hür, müslüman olması; kör, sağır, dilsiz olmaması gerektiği
hususunda ittifak etmişler; ancak adaletli, erkek ve müctehid
olması hususunda ise ihtilafa düşmüşlerdir.[ez-Zühayli,
el-Fıkhu'1-İslami fi Üslubihi'l-Cedid,
II, 569-571.]
Fıkıh kitaplarında
açıklandığı üzere; hakimlik beş derecedir:
1- Farz: Hakimliğin bir kişiye verilmesinde zaruret varsa o kişinin
bu görevi kabullenmesi farzdır.
2- Müstehab:
Daha üstün ve yetkili bir kişinin hakimliği kabul etmesi
müstehabtır.
3- Muhayyer: Yetki
bakımından eşitlik olursa görevi kabullenmek ihtiyaridir.
4- Mekruh: Daha üstün ve
yetkili birisi varken hakimliği kabul etmek mekruhtur.
5- Haram: aciz olduğu
halde hakimliği kabul etmek haramdır.
Hakim devletten maaş alır. Hakim; dini
ve aklı tam; Kur'an, sünnet ve fıkhı iyi bilen
kimselerden seçilmeli, mümkünse müctehid olmalıdır.
Hakimlik görevi peşinde koşmak doğru değildir. Görev verildiğinde,
duruma göre kabullenilmelidir.
İslam devleti olmakla
birlikte, zalim veya günahkar yöneticilerin verdiği hakimlik
görevini kabul etmek caizdir.
Hakim için belirli bir yer yoktur. Mescid
sayılan bir yerde hüküm vermesi daha iyidir.
Hakimin hediye kabul etmesi yasaktır. Sadece davalı olmayan
yakınlarından veya önceden beri hediyeleşmekte olduğu kimselerden, o zamanki
miktarları aşmayacak kadar hediye alabilir.
Hakim, davalıların bulunduğu umumi davetlere katılabilir. Fakat
kendisi için düzenlenen özel davetlere ne olursa olsun katılamaz.
Hakim, muhakeme esnasında davalılara eşit muamele yapmalı,
mevkiine uymayan hafif davranışlardan kaçınmalı; kederli, uykulu, öfkeli,
acıkmış, susamış iken duruşmayı yönetmemeli, duruşma esnasında şahitlere
"Şuna şahitlik eder misin?" vs. şeklinde telkinde bulunmamalıdır.
Kısas ve hadle ilgili
bütün hukuk davalarında bir hakim diğer bir hakime
mahkemede bulunmayan bir davalı aleyhindeki şahitlerin ifadelerini tes-bit ederek gönderir. Hakim,
şahitlerin ifadelerini kendilerine okur ve kendisi zaptı imzaladıktan sonra bir
nüshasını davalının bulunduğu yerin hakimine gönderir. Davalı duruşmaya
getirilince şahitlerin ifadesi kendisine okunur ve hakkında kararlar alınır.
Kadın, hukuk davalarında
hakimlik yapabilir. Ancak kısas ve hadle
ilgili ceza davalarında hakimlik yapamaz.
Bir hakim,
başkasını hüküm vermeye -eğer kendisini böyle bir yetki verilmemişse- yetkili
kılamaz.
Bir hakim
başka bir hakimin kararına; Kitap, sünnet ve icmaa
aykırı olmadıkça uyar.
Şahitler yalan söylemiş
olsalar bile, hakimin bunu bilmeden verdiği helal ve
haramla ilgili hüküm geçerlidir.
Bir hakim
hazır bulunmayan bir davalı aleyhine ancak vekili veya vasisi hazır bulunmak
şartı ile hüküm verebilir.