ZADU’L-MEAD |
BEŞİNCİ KİTAP TIBBU'N-NEBİ PEYGAMBER'İN (S.A.) Sağlık Konusundaki Tutum Ve Öğütleri |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
H) HZ. PEYGAMBER'İN
(S.A.) AŞK İLLETİNİ TEDAVİSİ
1- Aşk İlleti:
Rasulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) aşkı tedavi konusundaki tutumu şöyledir:
Bu, kalp
hastalıklarından biridir. Niteliği, sebepleri ve tedavisi konusunda diğer
hastalıklardan farklıdır.
Yerleşir ve
sağlamlaşırsa, doktorlara tedavisi güçleşir, hastalık da hastayı güçsüz
bırakır. Yüce Allah aşk hastalığını, Kitab'ında iki grup insanla ilgili olarak
zikreder. Kadınlar ve çocuklara aşık olan taşkınlar. Hz. Yusuf'la ilgili olarak
azizin karısı hikayesini anlatır. Lut kavmiyle ilgili durumu anlatır:
"Şehir halkı sevinerek geldiler. Lut: 'Bunlar benim konuklarımdır, onlara
karşı beni rüsvay etmeyin. Allah'tan korkun, beni utandırmayın.' dedi. 'Biz
sana kimseyi misafir kabul etmeyi yasaklamamış mıydık?' dediler. Lut:
'Alacaksanız, işte benim kızlarım.' dedi. Ey Muhammedi Senin hayatına and olsun
ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı. Tanyeri ağarırken çığlık
onları yakalayıverdi."[Hıcr, 67-73]
Rasulullah'ı (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gerçek bir şekilde tanımayanların şöyle bir iddiası var: Hz.
Peygamber, Zeyneb bt. Cahş'a aşık oldu. Onu görünce: "Kalbleri yöneten
Allah'ı tesbih ederim." dedi. Rasulullah'ın kalbini çalmıştı. Zeyd b.
Harise'ye şöyle demeye başladı: "Onu bırakma." Nihayet bu olay
üzerine şu ayet indi: "Ey Muhammed! Allah'ın nimet verdiği ve senin de
nimetlendirdiğin kimseye: 'Eşini bırakma, Allah'tan sakın' diyor, Allah'ın
açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun, oysa
Allah'tan çekinmen daha uygundu. " Bu iddia sahiplen, bunun aşk konusunda
olduğunu sanmış, bazıları aşk konusunda kitaplar yazmış, peygamberlerin
aşklarını zikretmiş ve bu olayı da bunlar arasında saymışlardır. Bu anlayış,
Kur'an'ı ve peygamberleri bilmemek, Allah'ın sözünü ihtimali olmayan şekilde
yorumlamak, Allah'ın akladığı Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu
nisbet etmek demektir. Çünkü Zeyneb bt. Cahş, Zeyd b. Harise'nin nikahı
altındaydı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Zeyd'i evlatlık edinmişti,
insanlar da Zeyd'i, "Muhammed'in oğlu Zeyd" diye çağırıyorlardı. Zeyneb,
Zeyd'e karşı kibirli ve gururlu davranıyordu. Onu boşaması konusunda
Rasulullah'a danıştı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona şöyle dedi:
"Eşini bırakma, Allah'tan kork." Zeyd onu boşadiğı takdirde Zeyneb'le
evleneceği düşüncesini içinde sakladı. İnsanların, "Oğlunun karısıyla
evlendi" demesinden endişe duyuyordu. Çünkü Zeyd, oğlu diye çağrılıyordu.
İçinde gizlediği işte budur. İnsanlardan endişe duyduğu işte budur. Bu yüzden
Yüce Allah, bu ayeti zikretmiş, verdiği nimetleri saymış, bu konuda O'nu
kınamamış, Allah'ın helal kıldığında insanlardan çekinmemesini, asıl Allah'tan
sakınmasını, insanların diline düşmek endişesiyle Allah'ın helal kıldığında
sıkıntı duymamasını bildirmiş; sonra da bu konuda, kişinin sulbünden değil,
evlatlıktan oğlunun karısıyla evlenebileceği noktasında ümmetinin kendisine
uyması için, Zeyd'in arzusunu giderdikten sonra Zeyneb'le evleneceğini haber
vermiştir. Bu sebeple, evlenme yasağı (tahrim) ayetinde Yüce Allah şöyle
buyurur: "Sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri."[Nisa, 23] Bu surede
ise şöyle buyurur: "Muhammed, sizden birinin babası değildir."[Ahzab,
40] Surenin başında ise şöyle buyurur: "Allah, evlatlıklarınızı da Öz
oğullarınız gibi saymanızı meşru kırmamıştır. Bunlar sizin dilinize doladığınız
boş sözlerdir. "[Ahzab, 4] Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu
şekildeki korunmasını ve iddiacıların bu tenkitlerinin cevabını düşün; basan
Allah'tandır.
Evet, Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) karılarını severdi. En sevdiği de, Hz. Aişe idi.
Allah sevgisi dışında, ne Aişe'nin, ne de başkasının sevgisi, son noktaya
varabildi. Bilakis Rasulullah'ın şöyle buyurduğu sahihtir: "Şayet dünya
ehlinden birini dost edinseydim, Ebu Bekr'i edinirdim." Bir rivayette:
"Arkadaşınız, Rahman'ın dostudur." ifadesi vardır.
2- Görüntü Aşkı:
Görüntü aşkına
(ışku's-suver, masiva aşkı), Allah sevgisi olmayan veya Allah'tan yüz çevirip
yerine başkasını koyan kalpler müptela olur. Kalbe Allah sevgisi ve O'na
kavuşma dolarsa, bu görüntü aşkı hastalığını defeder. Bu yüzden Yüce Allah, Hz.
Yusuf hakkında şöyle buyuruyor: "İşte ondan kötülük ve fenalığı böyle
engelledik. Doğrusu o bizim çok samimi kullarımızdandır."[Yusuf, 24] Bu
ayet, samimiyetin (ihlas), aşkı ve onun semere ve sonucu olan kötülük ve
fenalığı defetme sebebi olduğunu ortaya koyuyor. Sonucu engellemek, sebebini
engellemekle olur. Bu yüzden seleften biri şöyle diyor: "Aşk, boş bir
kalbin hareketidir.", yani sevdiği dışındakilere boş veren kalbin. Yüce
Allah, şöyle buyurur: "Musa'nın annesi gönlü bomboş sabahı etti (oğlundan
başkasını düşünemiyordu). Allah'ın va'dine iyice inanması için kalbini
pekiştirmeseydik, neredeyse saraya alınan çocuğun kendi oğlu olduğunu açığa
vuracaktı. [Kasas, 10] Yani aşırı sevgi ve bağlılığı yüzünden Musa dışında
herşeye boşvermişti.
Aşk iki şeyden oluşur:
Sevdiğini beğenme ve vuslatı ümit etme. İkisinden biri olmayınca, aşk da
ortadan kalkar. Aşk illeti pek çok akıllı insanı aciz bırakmıştır. Bazıları da
bu konuda çeşitli sözler söylemiştir.
Deriz ki: Yüce Allah'ın
yaratma ve yönetmedeki hikmeti; benzerler arasında uyum ve yakınlık, bir şeyin
tabii olarak uygununa ve benzerine meyletmesi, aykırıdan kaçınması ve ondan
tabii olarak hoşnutsuzluk duyması şeklinde ortaya çıkmıştır. Ulvi ve süfli
alemde uyum ve birleşimin sırrı, uygunluk, benzerlik ve beraberliktir. Zıtlık
ve ayrılığın sırrı ise, uygunluk ve benzerliğin olmayışıdır. Yaratma ve yönetme
işte buna dayanır. Benzer, benzerine meyleder ve yönelir. Zıt, zıddından kaçar
ve hoşlanmaz. Yüce Allah şöyle buyurur: "Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün
huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah'tır. "[A'raf, 189] Yüce
Allah, erkeğin eşiyle gönlünün hoş olma sebebini, onun cinsinden ve özünden
oluşa bağlamıştır. Sözü edilen gönlün hoş olma sebebi, -ki bu aşktır- kendinden
oluşudur. Bunlar, her ne kadar gönlün hoş olma ve sevgi sebeplerinden iseler de
gerçek sebebin, görüntü güzelliği, niyet ve maksatta, yaratılış ve davranışta
uygunluk olmadığını ortaya koyar.
Sahih'te, Rasulullah'tan
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sabit olduğuna göre şöyle buyurmuştur:
"Ruhlar toplanmış cemaatlar gibidir. Birbirleriyle tanışanlar, sevişip
anlaşırlar. Tanışmayanlar anlaşamazlar. imam Ahmed'in Müsned'inde ve
başkalarında, bu hadisin sebebi olarak şu yer alır: Mekke'de bir kadın,
insanları güldürürdü. Medine'ye geldi. Burada insanları güldüren bir kadına
konuk oldu. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Ruhlar, toplanmış cemaatlar gibidir.
Yüce Allah'ın şeriati,
bir şeyin, benzerinin hükmünü alması gerekir şeklindedir. Allah'ın şeriati,
benzeşen iki şeyi asla ayırmaz, iki zıddı da birleştirmez. Bunun aksini
düşünen, ya şeriati az tanır, ya da benzerlik veyahut Allah'ın otorite
vermediği insanların görüşlerini şeriatine nisbet etmesi dolayısıyla böyle
düşünür. Allah'ın hikmet ve adaletiyle, yaratma ve şeriati ortaya çıkmıştır.
Yaratma ve şeriat de, adalet ve"dengeyle ayaktadır. Bu, benzerlere aynı
hükmü, zıtlara farklı hükmü vermektir.
Bu, dünyada olduğu gibi,
ahirette de böyledir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Zulmedenleri, onlarla
işbirliği edenleri ve Allah'ı bırakıp da taptıklannı derleyin. Onları cehennem
yoluna koyun."[Saffat, 22]
Hz. Ömer ve daha sonra
İmam Ahmed şöyle demiştir: "Bu ayette Hecen 'işbirliği edenleri' (ezvac),
benzerleri demektir."
Yüce Allah şöyle
buyurur: "Canlar bedenlerle birleştirildiği (zuvvicet)
zaman."[Tekvir, 7] Yani her iş sahibi benzerine yakınlaştığı zaman, Allah
için sevenler cennette, şeytana itaat için sevenler cehennemde birleştirilir.
Kişi, sevdiğiyle beraberdir. Hakim'in Müstedrek'inde ve daha başka kaynaklarda
Rasulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şu hadis rivayet edilir:
"Kişi, ancak sevdikleriyle birleştirilir."
Sevginin birçok çeşidi
vardır: En üstünü ve yücesi, Allah uğruna ve Allah için sevmektir. Bu, Allah'ın
sevdiğini sevmeyi, Allah ve Peygamber sevgisini gerektirir.
Tarikat, din, mezhep,
fırka, akraba, meslek veya herhangi bir istekte birleşmeden doğan sevgi de
vardır.
Sevdiğini; bulunduğu
makam, malı, ö"ğretimi ve yönlendirmesi, bir arzusunu gidermesi gibi bir
gayeye ulaşmak için de seven vardır. Bu, sebebi ortadan kalkınca, kendisi de
ortadan kalkan geçici sevgidir. Çünkü seni bir gaye dolayısıyla seven, bu
yerine gelince senden uzaklaşır.
Seven ile sevilen
arasındaki benzerlik ve uygunluk dolayısıyla ortaya çıkan sevgi, sürekli
sevgidir; ancak geçici bir sebeple ortadan kalkar. Aşk işte bu türden bir
sevgidir. Çünkü o, ruhi bir beğenme, nefsani bir uyuşmadır. Aşktan doğan
vesvese, zayıflık, aklın takılması ve telef olma gibi durumlar hiçbir sevgi
türünden doğmaz.
Burada şöyle bir itiraz
yapılabilir: Madem ki aşkın sebebi, belirttiğiniz ruhi beraberlik ve
uygunluktur, öyleyse neden daima iki taraftan doğmuyor, çoğu kez yalnızca seven
tarafında sözkonusudur. Şayet sebebi ruhi birleşme ve uygunluk olsaydı, sevgi
aralarında ortaklaşa olurdu.
Buna şöyle cevap
verilebilir: Bir şartın bulunmaması veya bir engel bulunması dolayısıyla sebep,
bazan sonucu doğurmayabilir. Sevginin diğer tarafta doğmaması, şu üç sebepten
biri dolayısıyladır:
1) Sevgiden doğan sebep:
Bu sürekli değil, geçici bir sevgidir. Geçici sevgide ortaklık gerekmez, hatta
bazan sevilen taraf nefret eder.
2) Huyu, yaratılışı,
tutumu, eylemi, görünüşü vb. dolayısıyla sevenin, sevilen tarafından da
sevilmesini engelleyen bir durumun bulunması.
3) Sevilende, sevmesine
engel olan bir durumun ortaya çıkması. Bu engel olmasaydı, tıpkı seven gibi
sevilen de severdi. Engeller ortadan kalkarsa sevgi sürekli olur. Bu, mutlaka
iki taraftan olur. Şayet kafirlerde kibir, haset, liderlik ve düşmanlık engeli olmasaydı,
peygamberleri kendilerinden, ailelerinden ve mallarından daha çok severlerdi.
Emrindekilerin kalblerinden bu engel kalkınca, peygamberi kendileri, aileleri
ve mallarından daha çok severlerdi.
3- Aşkın Tedavisi:
Kısacası, madem ki aşk
bir hastalıktır, öyleyse tedavi de edilebilir. Onun çeşitli tedavi şekilleri
vardır. Şayet aşık sevdiğine şer'an ve fiilen kavuşursa, ilacı işte budur.
Nitekim, Sahihayn'da İbn Mes'ud'dan şu hadis rivayet edilir: "Gençler!
Evlenmeye gücü yeteniniz evlensin, evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun. Çünkü o
koruyucudur. Bu hadis, sevene iki yol gösterir: Asli ilaç ve ikame ilaç.
Birinciyi, bu hastalığın tedavisine yarayan ilaç olarak emretmiştir. İmkan
bulunduğu sürece, başka ilaç aranmaz.
İbn Mace, Sünen'inde İbn
Abbas'tan Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu rivayet
eder. "Birbirini sevenlere, evlenmeleri dışında çözüm göremiyoruz."
Bu, ihtiyaç durumunda hür veya köle kadınlarla evlenmenin helal kılınmasından
sonra işaret ettiği manadır: "İnsan zayıf yaratılmış olduğundan, Allah
sizden yükü hafifletmek ister."[Nisa, 28] İnsandan bu durumda yükün
hafifletileceğinin zikredilmesi ve insanın zayıf olduğunun bildirilmesi; bu
şehveti taşımada zayıf olduğunu, beğendiği kadınlardan iki, üç ve dört tanesiyle
evlenmeye, eli altındakilerden dilediğiyle evlenmeye, sonra da bu şehveti
gidermek ve zayıf yaratılışh insanın yükünü hafifletmek için ve ona rahmet
olarak köle kadınlarla evlenmeye izin vermek suretiyle yükünü hafiflettiğini
göstermektedir.
Aşığın sevdiğine
kavuşması, güç yönünden ve şer'an mümkün değilse veya her iki yönden de
imkansızsa, bu katmerli bir hastalıktır. Bunun ilaçlarından biri, gönlüne
ümitsizliği yerleştirebilmesidir. Çünkü nefis bir şeyden ümidini kesince,
rahatına kavuşur ve bu konuya iltifat etmez. Şayet aşk hastalığı ümit kesmek
suretiyle ortadan kalkmazsa, tabiat şiddetli bir şekilde değişir, başka bir
ilaca ihtiyaç duyulur. Bu da, ümitsiz bir şeye kalbi bağlamanın bir çeşit
delilik olduğunu, böyle birinin güneşe aşık olana benzediğini, ruhunun ona
yükselmeye ve yörüngesinde onunla birlikte dönmeye bağlandığını bilmek
suretiyle aklının tedavi edilmesidir. Böylesi, bütün akıllılara göre deliler z
resindendir.
Vuslat, güç yönünden
değil de, şer'an mümkün değilse; bunun ilacı güç yönünden imkansız gibi kabul
edilmesidir. Çünkü Allah'ın izin vermediğinde, kulun tedavisi ve kurtuluşu
bundan kaçınmaya bağlıdır. Kendisine bu nun imkansız ve gerçekleşmez olduğunu
hissettirmesi gerekir. Şayet nefs-emmaresi buna cevap vermezse, onu iki durum
dolayısıyla bırakması gerekir: 1) Korku, 2) Daha sevgili, yararlı, iyi, lezzet
ve sevinç yönünden daha sürekli sevgiliyi kaybetme. Çünkü akıllı kişi çabuk
kaybolan sevgili ile daha büyük, sürekli, yararlı tatlı veya bunların aksi
sevgilinin kaybolmasını karşılaştırırsa, farklılığı kavrar. Tehlikesiz ebedi
lezzeti, üzüntüye dönüşen, gerçekte uyuyanın rüyaları veya geçici hayal olan
bir anlık lezzete satmaz. Yoksa lezzet gider, zahmet kalır; şehvet giderilir,
mutsuzluk kalır.
İkincisi, bu sevgiliyi
kaybetmekten daha ağır bir kötülüğün doğuşudur. Hatta onun için iki durum bir
araya gelir. Yani, bu sevgiliden daha sevgili olanın kaybedilmesi ile bu
sevgiliyi kaybetmekten daha kötü olanın doğuşu. Bu sevgiden nefsin payını
vermekte bu iki durumun bulunduğunu yakınen bilirse, onu terketmesi kolaylaşır
ve kaybetmeye sabretmesinin, ikisine sabretmekten çok daha kolay olduğunu
anlar. Aklı, dini, mürüvveti ve insanlığı bu iki zararı kaldırmak için hızla
lezzet, sevinç ve ferahlığa dönüşen az bir zarara katlanmasını emreder.
Bilgisizliği, hevesi, zulmü, akılsızlığı ve hafifliği ise çekiciliği
dolayısıyla önündeki bu sevgiliyi tercih etmesini emreder. Allah'ın koruduğu
kişi masum olur.
Şayet nefsi bu ilacı
kabul etmez ve bu tedaviden hoşlanmazsa bu şehvetinin sağladığı peşin
kötülüklere ve engellediği iyiliklere bakılmalıdır. Çünkü bu, dünya
kötülüklerini en çok sağlayan ve yararlarını en çok engelleyen şeydir. Bu, kul
ile işininin esası ve çıkarlarının kıvamı olan olgunluğunun arasına girer.
Nefsi bu ilacı kabul
etmezse, sevgilisinin kötülüklerini ve ondan nefret etmeyi gerektiren durumları
hatırlamalıdır. Çünkü onu ister ve düşünürse, sevmesini gerektiren iyiliklerini
kat kat büyütür. Etrafına, onunla ilgili bilmediği durumları sormalıdır. Çünkü,
nasıl ki iyilikler sevgi ve isteği gerektiriyorsa, kötülükler de hoşnutsuzluk
ve nefreti gerektirir. İkisi arasında bir karşılaştırma yapmalı, daha uygun ve
yakınını sevmelidir. Görüntünün aldattığı kişilerden olmasın, gözü görüntüyü
aşıp kötü fiili görsün. İyi görüntüden kötü durum ve kalbe geçsin.
Şayet bütün bu ilaçlar
ona fayda vermezse, darda kalanın duasını kabul edene (Allah'a) samimiyetle
sığınmasından başka çaresi yoktur. Kendisini, yardım dileyerek, yakararak,
aczini belirterek ve teslim olarak O'nun huzuruna atsın. Bunda başarı ihsan
edilirse, başarı kapısını çalmış olur. Dilini tutsun, sırrını saklasın.
Sevgilisini anarak gazel söylemesin, insanlar arasında onu mahcup etmesin ve
sıkıntıya sokmasın. Çünkü zalim ve haddi aşmış biri olur.
Süveyd b. Said - Ali b.
Misher - Ebu Yahya el-Kattat - Mücahid - İbn Abbas senediyle rivayet edilen
mevzu (uydurma) hadis onu aldatmasın. Aynı zamanda bu, Ebu Misher - Hişam b.
Urve - Urve - Aişe senediyle de rivayet edilir. Zübeyr b. Bekkar ise,
Abdülmelik b. Abdilaziz b. el-Macişun - Abdülaziz b. Ebi Hazim - İbn Ebi Necih
- Mücahid - İbn Abbas senediyle rivayet eder. Buna göre Rasulullah şöyle
buyurmuş: "Kim aşık olur, bunu kimseye söylemeden vefat ederse,
şehittir." Bir rivayette ise şöyledir: "Kim aşık olur, kimseye
söylemez ve sabrederse, Allah onu affeder ve cennete sokar."
Çünkü bu hadisin
Rasulullah'a ait olduğu sahih değildir, O'nun sözü olması mümkün değildir.
Çünkü şehitlik Allah katında yüksek bir derecedir,
sıddiklerin derecesine yakındır.
Şehitlik için amel ve durumlar vardır. Bur)lar onun gerçekleşme şartıdır. Bu
şartlar iki çeşittir: Genel ve özel.
Özel olan, Allah yolunda
şehitliktir.
Genel olan ise, Sahih'ts
zikredilen beş tanesidir ki, aşk bunlar arasında yoktur. Sevgide şirk, kalbi
Allah'tan başkasına vermek, kalbi ve ruhu başkasına bağışlamak demek olan aşk,
başkasını sevme nasıl şehitliğe ulaştıran bir şey olabilir? Bu imkansızdır.
Çünkü görüntü aşkının kalbi bozması, her türlü bozmanın üstündedir, hatta ruhu
sarhoş eden, Allah'ı anmaktan ve sevmekten, O'na yakararak lezzet almaktan ve
O'na yakın olmaktan alıkoyan, kalbin başkasına tapınmasını gerektiren bir ruh
şarabıdır. Çünkü aşığın kalbi, sevdiğine tapınır, hatta aşk tapınmanın Özüdür.
Zira kulluk, boyun eğmenin en yücesi, sevgi ve yüceltmedir. Kalbin Allah'tan
başkasına tapınması, seçkin muvahhidlerin ve evliyanın derecesine nasıl
ulaştırabilir? Bu hadisin isnadı güneş gibi olsaydı bile, galat ve vehim
olurdu. Çünkü Rasulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) rivayet edilen
hiçbir sahih hadisde aşk sözü geçmemiştir.
Sonra aşkın helal olanı
var, haram olanı var. Böyle olunca Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
aşkını gizleyen ve saklayan her aşığın şehid olduğuna hükmettiği nasıl
düşünülebilir? Başka birinin karısına aşık olanın, iffetsizlere aşık olanın
aşkıyla şehitler derecesine ulaştığını nasıl söyleyebilirsin? Bu, Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) dininden zarureten bilinene aykırıdır. Ayrıca,
aşk, Yüce Allah'ın şer'an ve fiilen ilaç verdiği hastalıklardan biridir. Aşkın
tedavisinin, şayet haram bir aşksa vacip ve ayrıca müstehap olanı vardır.
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), ashabının şehid olacağını belirttiği hastalık ve
afetleri incelediğinde; bunların taun, karın ağrısı, zatülcenb, boğularak,
yanarak ve hamile olarak ölmek gibi tedavisi olmayan hastalıklar olduğunu
görürsün. Çünkü bunlar, kulun bir rolü olmayan ve ilacı da bulunmayan Allah'ın
verdiği afetlerdir. Sebepleri haram değildir. Ayrıca bunlar dolayısıyla, aşkın
ortaya çıkardığı kalbin bozulması ve Allah'tan başkasına tapınması gibi
sonuçlar doğmaz. Bu hadisin Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
nisbetinin iptali konusunda bu açıklama yetmezse, bunu ve illetlerini bilen
hadis alimlerine uymalıdır. Çünkü, hiçbir hadis imamının bu hadisi, sahih,
hatta hasen gördüğü bilinmez. Bunun da ötesinde Süveyd'i münker görmüşler,
hakkında önemli şeyler söylemişler, onunla savaşı helal görmüşlerdir. Ebu Ahmed
b. Adi, Kamil'de: "Bu hadis, Süveyd'in münker görülen hadislerinden biridir."
diyor. Beyhaki de: "Onun münker hadislerindendir." demektedir. İbn
Tahir, ez-Zehira'da ve ondan naklen Hakim, Tarihu Nisabuf da şöyle diyor:
"Bu hadise şaşıyorum. Çünkü Süveyd'den başkası onu rivayet etmez, o
sikadır." Ebu'l-Ferec ibnu'l-Cevzi bunu Mevduat adlı kitabında zikreder.
Ebu Bekr el-Ezrak, önceleri bunu Süveyd'den merfuan rivayet ederdi. Bu yüzden
kınanınca, Hz. Peygamber'i bırakıp, İbn Abbas'tan rivayet etti.
Bu hadisi, Hişam b. Urve
- babası - Aişe senediyle rivayet etmek, kaldırılamaz musibetlerdendir. Hadisle
ve Metleriyle en küçük bir ilgisi olan, bunu asla kaldıramaz. el-Macişun - İbn
Ebi Hazim - İbn Ebi Necih - Mücahid - merfuan İbn Abbas senediyle rivayeti de
ihtimal dahilinde değildir. İbn Abbas'a mevkuf oluşunun sıhhati şüphelidir. Bilginler
bu hadisin ravisi Süveyd b. Said'le ilgili olarak önemli suçlamalarda
bulunmuşlardır. Yahya b. Main onu münker görmüş ve: "Reddedilir,
yalancıdır. Şayet atım ve okum olsaydı, onunla savaşırdım." demiştir. İmam
Ahmed: "Hadisi terkedilir.", Nesai: "Sika değildir.",
Buhari: "Gözü kör olmuştu, hadisi olmayanı telkin ederdi.", İbn
Hibban: "Sikalardan karmaşıkları getirirdi, rivayetinden sakınmak
gerekir." demektedir. Bu konuda güzel sözü, Ebu Hatim er-Razi söylemiştir:
"O tedlisi çok olan bir doğru sözlüdür." Darakutni de güzel
söylemiştir: "O sikadır. Ne var ki ihtiyarlayınca, münkerliği bulunan
hadisler okunduğunda onlara icazet verirdi." Durumu bu iken, Müslim'in
ondan hadis rivayet etmesi kınanmıştır. Ancak Müslim, uygunluk gösteren başka
bir hadis bulununca onun hadisini rivayet etmiş, yalnızca onunkini almamıştır.
Bu hadisin aksine, münker ve şaz olmamış hadislerini almıştır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
İ) HZ.
PEYGAMBER'İN (S.A.) GÜZEL KOKU KULLANMASI