ZADU’L-MEAD

BEŞİNCİ KİTAP TIBBU'N-NEBİ PEYGAMBER'İN (S.A.)

Sağlık Konusundaki Tutum Ve Öğütleri

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

A) BEDENİ HASTALIKLAR VE TEDAVİ

 

1- Hastalık Çeşitleri:

 

Daha önceki bölümlerde Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) meğazi, siyer, elçiler, seriyyeler, hükümdarlara ve naiblerine yazdırmış olduğu risale ve mektuplardaki tatbikatını ele almıştık.

 

Bu bölümde ise Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir hekim sıfatıyla başkalarına tarif etmiş olduğu tıbbi mahiyetteki tavsiyelerini ve bu tavsiyelerde birçok doktorun anlamakta acze düştüğü hikmetleri açıklayacağız. Zira, doktorların tıbbı yanında Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tıbbi tavsiyeleri, kocakarı ilaçları yanında doktorların tıbbı gibidir. Sadece Allah'tan yardım ister, güç ve kuvveti yalnız O'ndan dileriz.

 

Hastalıklar, kalp ve beden hastalıkları olarak ikiye ayrılır ki her ikisine de Kur'an'da işaret edilmektedir.

 

Kalbi hastalıklar, Kur'an'da da belirtildiği gibi; 1) Şüphe ve Şek, 2) şehvet ve azgınlık olarak ikiye ayrılırlar. Cenab-ı Hak, şüphe ile ilgili kalp hastalığına şöyle işaret etmektedir: "Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. "[Bakara, 10], "Kalblerinde hastalık bulunanlarla kafirler; Allah bu on dokuz cehennem zebanisini misal olarak vermekle neyi kasdetmiştir? dediler." Yine Cenab-ı Hak, Kur'an ve sünnetin hakemliğine davet edilip de, diretip yüz çeviren kişi hakkında şöyle buyuruyor: "Onlar, aralarında hükmetmesi için, Allah'ın Rasulü'ne davet edildikleri vakit, bakarsın ki bir fırkası hemen yüz çevirip dönücüdürler. Eğer hak kendilerinin lehinde ise itaatla koşa koşa ona gelirler. Kalblerinde bir hastalık mı var bunların? Yoksa (onun hak peygamberliğinden) şüphe mi ettiler? Yahut Allah'ın ve Rasulü'nün kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır! Asıl zalimler (haksızlar) kendileridir."[Nur, 48-49] İşte bu da şek ve şüphe hastalığının Kur'an'daki misalidir.

 

Kalbi hastalıkların ikinci türü olan şehevi hastalıklar hakkında Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Ey Peygamber kadınları! Siz diğer kadınlardan, herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah'tan korkuyorsanız, size yabancı olan erkeklerle kırıtarak konuşmayın. Zira kalbinde hastalık bulunanların şehvani arzularına maruz kalırsınız."[Ahzab, 32]

 

Bedeni hastalıklar hakkında Cenab-ı Hak: "Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. "[Nur, 61] buyurmuş ve Kur'an'ın azametini anlayacak ve anlayanı da başka her türlü kaynağa müracaattan müstağni kılacak şekilde hac, oruç ve abdest ayetlerinde ince bir sırla bu hastalıklardan bahsetmiştir.

 

Bedeni hastalıkların tedavisinde (tıbbu'l-beden) üç esas bulunmaktadır; 1) Hıfzısıhha (hastalıklardan korunma), 2) Perhiz, 3) Zararlı maddelerin dışarı atılması. Cenab-ı Hak bu üç temel esasa da hac, oruç ve abdest ayetlerinde değinmiştir.

 

Oruç ayetinde: "İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar.[Bakara, 184] Duyurulmaktadır. Bu durumda hasta olan kişiye hastalık mazeretiyle; yolcuya da sıhhatinin, gücünün korunması {hıfzısıhha) sebebiyle Ramazan ayında oruç tutmamalarına müsaade edilmiştir. Çünkü seferde daha fazla hareketli olunduğundan, oruçluluk rahat ve fazla harekete müsait değildir. Gıdasızlık da insanın gücünü azaltır ve zayıf düşürür. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak yolcuya, kendisini zaafa düşürecek şeylerden korunması için Ramazanda oruç tutmamasına izin vermiştir.

 

Hac ayetinde ise: "İçinizden hasta olan, ya da başından bir rahatsızlığı bulunan, bundan ötürü tıraş olmak zorunda kalan kimsenin fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir..."[Bakara, 169] buyurmuştur. Böylece hasta olan ve başında bit, kaşıntı vb. gibi eziyet veren şeyler olan kişiye; saç diplerinde tıkanması sebebiyle, başta eziyet meydana getiren pis (ter) buharlarının dışarı atılması için başını tıraş etmesine müsaade edilmiştir. İhramlı olan kişi bu durumda başını tıraş ettiğinde, saç diplerinde bulunan ter delikleri açılır ve tıkanmış (olan deliklerden) terler rahatça dışarı çıkar.

 

Dışarı atılması gereken diğer maddeler de buna kıyas edilirler. Hapsedilip, tıkalı kalması insana eziyet veren şeyler on tanedir: 1- Kan fazlalaşması, 2- Meninin çoğalması, 3- Sidik, 4- Dışkı, 5- Yellenme, 6- Kusuntu, 7- Aksırma, 8- Uyuma, 9- Açlık, 10- Susuzluk. İşte bu on şeyin dışarı verilmeyip tutulması halinde, her biri kendi cinsinde bir tür hastalığın meydana gelmesine sebep olur.

 

Cenab-ı Hak bu on şeyin en düşüğü olanına işaret etmiştir ki, o da başta tıkanmış olan deliklerden buharların (ter) dışarı atılmasıdır. Diğerleri buna kıyas edilebilir. Nitekim Kur'ani üslupta da esas olan; en düşüğü zikredilerek en üsttekine ikaz ve işaret edilmesidir.

 

Perhize gelince; Cenab-ı Hak abdest ayetinde: "Eğer hasta veya yolculukta iseniz, yahut biriniz ayak yolundan gelmişse veya kadınlara yaklaşmışsanız ve bu durumlarda su bulamamışsanız, tertemiz bir toprağa teyemmüm edin...[Nisa, 43] buyurmuştur. Burada Cenab-ı Hak hasta olan kişiye, bedenine eziyet verecek olan şeylerden korunması için su ile abdest alma yerine toprakla teyemmüm etmesini emretmiştir. Bu, kişiye hem içerden, hem de dışardan eziyet verici herşeyden kendisini koruması (hımye, perhiz) gerektiğine bir tenbihtir.

 

Böylece Cenab-ı Hak, kullarını tıbbm'bu üç usulüne ve temel kaidelerinin toplandığı esaslara yöneltmiştir. Biz Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu husustaki tutum, davranış ve sünnetlerine değinecek ve O'nun (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünnetinin en uygun bir davranış biçimi olduğunu açıklayacağız.

 

Kalbi hastalıkların tedavisi ise ancak peygamberlerin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tavsiye ettiği şeylerle olur ki bu tür tedavi yolları ancak onlar tarafından ve onların elleriyle bize ulaşmıştır. Çünkü kalplerin salahı ancak, yaratıcısını ve Rabbini, O'nun isimlerini, sıfatlarını, fiillerini ve indirmiş olduğu ahkamı bilmekle meydana gelir. Cenab-ı Hakk'ın rıza ve muhabbeti olan şeylerin ardından giderek, yasakladığı ve razı olmadığı şeylerden kaçınmalıdır. Aksi halde kalbin ne sağlığı, ne de diriliği asla mümkün değildir. Kalbin salahını ve diriliğini gerektiren şeyleri tesbit ancak peygamberlerin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yardımıyla mümkündür. Peygamberlere (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uymaksızın kalbin salahı olamaz. Böyle zanneden kişi yanılmıştır. Onun salah ve diriliği aslında behimi, şehvani nefsinin diriliği, kuvveti ve sıhhatidir. Çünkü bu hal, kişinin kalbinin diriliği, sıhhati ve kuvveti değildir. Bununla yukarıda anlatılan şey arasındaki farkı ayırd edemeyen kişi, diri zannettiği kalbinin bu durumuna ağlasın! Çünkü o ölüler gibidir. Kalbini nurlu zannetmesine de ağlasın! Çünkü kalbi aslında karanlık denizlerine batmıştır.

 

 

2- Bedeni Hastalıklar ve Tedavisi:

 

Bedenlerin tedavisi konusunda iki türlü tıb vardır:

 

a) Cenab-ı Hakk'ın konuşan ve konuşmayan her türlü canlıyı yaratmış olduğu fıtrat ki, bu durumda sağlık ve sıhhatini devam ettirmesi için bir hekimin tedavisine gerek yoktur. Bunlar, zıtlarıyla izalesi mümkün olan açlık, susuzluk, üşümek ve yorgunluk gibi şeylerdir.

 

(b) Tedavisi ancak fikir ve düşünceyle (tıbbi müdahale ile) mümkün olabilen'hastalıklar. Bunlar mizaçta meydana gelen "müteşabih (müfred) hastalıklardır. Bu hastalıkların gelmesiyle mizaç itidalini kaybederek, (aslında kendisine mahsus) sıcaklığı, soğukluğu, rutubet ve kuruluğu olan her uzuvda iki keyfiyet birden belirir.

 

"Müteşabih hastılaklar"da muvazenenin bozulması iki türlü olur: 1) Ya maddi olarak (ahlatta, hömürlerde) meydana gelir, 2) Veya keyfiyette bir değişiklik olur. Yani ya maddi olarak hömürlerde bir değişiklik olur veya (soğuktan maydana gelen hastalıklar gibi maddi bir değişikliğe uğramadan) keyfiyette bir etki meydana getirir.

 

Bu iki tür hastalık arasındaki en belirgin fark; keyfiyete dayalı hastalıklar, onları meydana getiren sebeplerin ortadan kalkmasıyla oluşur. Sebepler gittiği halde etkisi mizaçta keyfiyet olarak kalır.

 

Fakat maddi (hümörlere dayalı) hastalıklar ise sebepleriyle birlikte belirir ve devam eder. (Şayet hastalık böyle bir sebebe dayanıyorsa) önce o hırtın (hümor) bozulma sebebinin, sonra tezahür ve etkilerinin, daha sonra da ne şekilde tedavisi mümkün olacağının düşünülmesi gerekir.

 

(Kemik, adale, ilik ve sinirler gibi mürekkep) ali organlarda meydana gelen hastalıklar (emrad aliyye) da vardır ki, bunlar tabii şeklinden farklı olmasından, aza boşluklarının geniş veya darlığından, mecraların çok dar|çok geniş veya kapalı olmasından, sertleşmesinden, sürtüşmesinden, miktarından, büyümesi veya daralmasından veya (mafsalda kemiklerin ayrılması, kemik suyunun mafsal çukurunda erimesi, uzuv yerinde olduğu halde iradi olmayarak kolun titremesi gibi) vaziyet bozukluklarından anlaşılır.

 

İşte mizaçta ve ali uzuvların terkibinde bozukluk olmayıp, uyum ve denge olursa bedenin bu haline "ittisal" denir. Şayet uyum ve denge bozulursa (ki bu durumda deri ve adalelerde yaralar oluşur ve cerahat toplayarak oraya gelen iyi hümörlerin fesadına sebep olur), bu hale "teferruku'l-ittisal" denilir.

 

Bir üçüncü hastalık tipi de vardır ki bunlar hem müteşabih uzuvları, hem de ali uzuvları içine alırlar.

 

Böyle bir hastalık önce mizacın bozulmasıyla başlar, fakat hem terkibinde hem de şekilde bir bozukluk meydana geldiği gibi ittisalin açılması da olur ki şişler buna en güzel misaldir.

 

Mizacı itidalden çıkaran hastalıklara "müteşabih hastalıklar" denir. Bu durum mizacda bilfiil hissedilebilen bir zarar meydana getirdiğinde "hastalık" adını alır.

 

Bunlar da sekiz kısımdır/Dördü basit (sade), dördü mürekkep (kanşik)tır. Sade olanlar: Soğukluk, sıcaklık, nemlilik, kuruluktur. Karışık olanlar: Sıcaklık nemlilik, sıcaklık kuruluk, soğukluk-nemlilik, soğukluk kuruluktur.. İşte bedende ya maddi olarak hümörlerde değişiklikle veya hiçbir değişiklik olmadan hastalık meydana gelebilir. Şayet bu hastalık bedenin tabii ve mutedil halini bozmayacak şekilde zararsız olursa bu duruma itidalden sıhhate çıkış, sağlığa kavuşma denir.

 

Bedenin üç hali vardır: Tabii hali, tabiilikten çıkış hali ve her ikisi arasındaki orta hali. Üçüncü durumda kişi ne hasta ne de sağlıklıdır. Bu orta hal, iki zıd olan hastalık ve sıhhatin birbirlerine intikal etmesinde geçiş safhası olarak hizmet görür.

 

Beden, (içinde mevcut olan uzuvların) sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluktan mürekkep olduğundan, sağlığını kaybetmesi ya dahili bir sebep veya harici bir etkiyle olur. Bünyenin sıhhatini etkileyen dış sebep bazan mizacına uyumlu, bazan da uyumsuz olur.

 

İnsana arız olan zarar, bazan itidalden çıkan mizacın bozulması, bazan bir uzuvda beliren değişiklik, bazan da kuvvetlerden veya o kuvvetleri taşıyan (sinirler, damarlar gibi) ruhlarda bir zafiyet şeklinde belirir. Bu dengenin bozulması; mutedil hali küçük olan bir uzvun büyümesi, mutedil halinde büyük olması gereken bir uzvun küçülmesi, mutedil hali (ahlatın) ittisalinde {mürekkep) olan bir uzvun basit (müfred)leşerek ayrılması, mutedil hali basit olması gereken bir uzvun mürekkep halde (ittisal) olması, mutedil hali daralma olan bir uzvun genişlemesi ve herhangi bir vaziyet ve şekil içinde olan bir uzvun bu durumunun değişmesi ile olur.

 

Gerçek doktor; hastanıni mizacına uygun olarak terkibi (birleştirilmesi) insana zararlı olan maddeleri birleştirmeden, ayrıştırılması zararlı olan şeyi terkip etmeden, çoğaltılması zararlı olan maddeyi çoğaltmadan ve azaltılması zararlı olan maddeyi azaltmadan hastayı tedavi eden kişidir. Doktor, bu tedavi yollarıyla hastayı kaybetmiş olduğu sıhhatine ve daha önceki mutedil haline kavuşturmuş olur. Mevcut olan hastalığı (hastanın mizacının hangi tarafa meylettiğini keşfederek) ya zıddı olan ilaçlarla veya perhizle ortadan kaldınr. işte bunların hepsinin Allah'ın gücü, kuvveti, lütfü ve yardımıyla, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünnetinde yeterli ve doyurucu ölçüde bulunduğunu göreceksin.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

B) HZ. PEYGAMBER'İN (S.A.) HASTALIKLARI TEDAVİSİ