ZADU’L-MEAD |
DÖRDÜNCÜ KİTAP PEYGAMBER'İN (S.A.) CİHADI |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
A) HUNEYN GAZASI
Bu gaza, Evtâs gazası
diye de isimlendirilmiştir. Huneyn ve Evtâs, Mekke ile Tâif arasında iki bölgenin
adıdır. Bu gaza, cereyan ettiği yere nisbetle bu adlarla anıldığı gibi
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile savaşmak için gelen Hevâzin
kabilesine nisbetle Hevâzin gazası diye de anılmaktadır.
1- Hevazinlilerin
Müslümanlara Karşı Hazırlanmaları
2- Müslümanların Sefer
Hazırlığı
3- Hevazinlilerle
Karşılaşma
4- Müslümanların
Toparlanması
5- Evtas Gazası
6- Hevazin Esirleri ve
Ganimetleri
7- Ganimet
Paylaştırılmasında Hoşnutsuzluk
8- Hz. Peygamberdin
(s.a.) Süt Kızkardeşi
9- Hevazinlilerin Medine'ye
Gelişi
1- Hevazinlilerin
Müslümanlara Karşı Hazırlanmaları:
ibn ishak der ki:
Hevazin kabilesi, Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ait haberleri,
özellikle Mekke'nin fethinin gerçekleştiğini duyunca Malik b. Avf en-Nasri'nin davetiyle
bir toplantı yaptı. Sakifliler de bu toplantıya katıldı. Bunlara Mudar ve Cüşem
kabilelerinin tamamı, Sa'd b. Bekr oğulları ile Hilaloğullarından bir grup
insan katıldı. Kays b. Aylan kabilesinden de ancak bir grup katılmıştı.
Hevazin'den olan Ka'b ve Kilaboğulları ise toplantıya katılmamıştı. Cüşemliler
arasında Düreyd b. es-Sımme adında çok yaşlı biri vardı, ama yaşlılığı
sebebiyle, ancak görüş ve tecrübesinden istifade ediliyordu. Çok cesur ve
tecrübeli birisiydi. Sakiflilerin iki komutanı vardı. Müttefiklerde ise, Karib
b. el-Esved, Malikoğullarından Subey' b. el-Haris ile kardeşi Ahmer brdı.
Hepsinin komutanı Malik b. Avf en-Nasri idi.
Malik b. Avf,
Rasulullah'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerine yürümeye karar verince,
savaşa katılanlara yanlarına mallarım çocuklarını ve hanımlarını da almalarım
emretti. Evtas denilen mevkiye gelince, aralarında Düreyd b. es-Sımme'nin
bulunduğu topluluk bir araya geldi. Düreyd: "Siz hangi vadidesiniz?"
diye sordu, "Evtas'ta" dediler. Bunun üzerine Düreyd: "At
koşturmaya ne kadar uygundur; ne keskin taşları olan bir tepelik, ne de toprağı
yumuşak olan bir düzlüktür." dedi. Sonra: "Neler oluyor? Deve
böğürmeleri, eşek anırmaları, çocuk ağlamaları ve kuzu melemeleri
duyuyorum." diye sordu. Dediler ki:"Maük b. Avf herkesin karısını,
hayvanını ve çocuğunu da yanında getirdi." Düreyd: "Malik
nerede?" diye sordu. "İşte Malik!" denildi ve çağırıldı. Düreyd,
Malik'e: "Ey Malik! Bugün sen kavminin reisi oldun. Bugünün yarınları da
olacaktır. Neler oluyor ki deve böğürmeleri, eşek anırmaları, çocuk ağlamaları
ve kuzu melemeleri duyuyorum?" dedi. Malik: "Herkesin karısını,
çocuklarını ve hayvanlarını da beraber getirdim." dedi. Düreyd:
"Niçin?" diye sordu. Malik: "Her bir adamın arkasında ailesi ve
malı bulunsun ki, onları müdafaa için savaşsınlar." diye cevap verdi.
Bunun üzerine Düreyd: "Davar çobanı! Bozguna uğrayan askeri ne
durdurabilir? Şayet savaş lehinde cereyan edecekse bu, adamlarının kılıcı ve
"mızrağı sayesinde olacaktır, şayet aleyhine dönecekse malını ve aileni
rezil edeceksin." dedi. Sonra da: "Ka'boğulları ve Kilaboğulları ne
yaptı?" diye sordu. "Hiç biri gelmedi." dediler. Düreyd:
"Hareket, sürat ve ciddiyet kalmadı. Eğer bugün şeref ve yükseliş günü
olsaydı, Ka'bda Kilab da geri durmazdı. İsterdim ki siz de Ka'boğulları ile
Kilaboğulları'nın yaptığını yapsaydınız." dedi ve: "Sizlerden kimler
katılıyor?" diye sordu. "Amr b. Amir ve Avf b. Amir." diye cevap
verdiler. Düreyd: "Amir'in o iki yavrusunun ne faydası ne de zararı olur.
Ey Malik! Sen, Hevazin topluluğunu atların boyunlarına sürmekle iyi bir iş
yapmadın. Onları beldelerinin sağlam sığınaklarına ve kavimlerinin yanlarına
götür, sonra sabiileri (müslümanları at üzerinde karşıla. Şayet savaş lehinde
cereyan ederse geride kalanlar sana ulaşır, eğer aleyhine dönecek olursa hiç
değilse aileni ve malını korumuş olursun." dedi. Fakat Malik:
"Vallahi dediklerini yapmayacağım! Sen yaşlandın, akim da kocamış. Ey
Hevazin topluluğu! Vallahi, ya bana itaat edeceksiniz ya da şu kılıcın üzerine
kapanacağım ve ucu sırtımdan çıkacak!" diyerek hiddetlendi. Düreyd'in
sözüne ve görüşüne itibar edilmesini istemedi. Hevazinliler, bu durum
karşısında: "Sana itaat edeceğiz." dediler. Düreyd ise: "Bugün,
hem içinde bulunduğum, hem de şahit olmadığım bir gündür." dedikten sonra
şu şiiri söyledii
"Keşke genç ve dinç
olsaydım da orada yürüseydim ve koşsaydım.
Sanki iri yarı olmayan,
çok zayıf da sayılmayan bir dağ keçisini andıra n uzun yeleli bir atı
yediyorum."
Sonra Malik oradakilere:
"Onları gördüğünüz zaman kılıçlarınızın kınlarını kırınız, sonra tek bir
adamın saldırışı gibi yek vücut saldırınız." diye hitapta bulundu. Bu
arada da etrafa gözcüler gönderdi. Bu gözcüler döndüklerinde uzuvları
parçalanmış vaziyetteydi. Malik: "Yazıklar olsun size, bu haliniz ne?"
dedi. Dediler ki: "Benekli atlara binmiş beyaz adamlar gördük. Allah'a
yemin olsun ki onlara ilişir ilişmez gördüğün felaket başımıza geldi. Vallahi
bu durum bile azmettiği niyeti üzere yürümekten onu döndüremedi."
2- Müslümanların Sefer
Hazırlığı:
Allah'ın Peygamberi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), onların haberini duyunca Abdullah b. Hadred
el-Eslemi'yi onlara casus olarak gönderdi, aralarına girmesini, haklarında
yeterli biigi elde edinceye kadar orada kalmasını ve sonra haberlerini
kendisine getirmesini emretti. ibn Ebi Hadred gitti, aralarına girdi.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile harb etmek için ne gibi
hazırlıklar yaptıklarını duydu ve öğrendi. Malik'in ve Hevazin'in durumu
hakkında konuşulanları işitti. Sonra döndü ve bütün haberleri Rasülullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirdi.
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hevazin üzerine yürümeye karar verince, Safvan b.
Ümeyye'nin yanında çok sayıda zırh ve silah bulunduğu bildirildi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) o gün müşrik olan Safvan'a adam gönderdi ve
çağırttı. Gelince ona: "Ey Ebu Ümeyye! Şu silahlarım bize ödünç olarak
ver, yarın düşmanımızla karşılacağız." dedi. Safvan: "Ey Muhammed!
Gasb olarak mı?" diye sordu. O zaman Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bilakis onları sana geri verinceye kadar garanti edilmiş bir
emanet olarak." buyurdu Safvan: "O halde bir beis yok,
olabilir." dedi ve yüz zırh ve bu zırhlara yetecek kadar da silah verdi.
İddiaya göre Rasuluİlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ondan silahların taşınmasını
istemiş, o da taşımıştır.
Sonra Rasuluİlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), iki bin kişi Mekkelilerden, on bin kişi de,
Allah'ın Mekke'nin fethini ellerinde nasip ettiği ashabından olmak üzere toplam
on iki bin kişiyle çıktı, Attab b. Esid'i Mekke'ye vali olarak tayin edip
kendisi Hevazinlilerle karşılaşmak üzere yola koyuldu.
3- Hevazinlilerle
Karşılaşma:
İbn ishak, Asim b. Ömer
b. Katade - Abdurrahman b. Cabir - babası Cabir b. Abdillah yoluyla yaptığı bir
nakilde der ki: Huneyn vadisine yönelince Tihame vadilerinden birinin geniş
çukurlarından durmadan iniyor, iniyorduk. Sabahın alaca karanlığı idi. Onlar
bizden önce vadiye gitmişler ve vadinin çeşitli yerlerinde gizlenmişlerdi. Biz
daha henüz yokuştan aşağı iniyorduk ki, vallahi iyice hazırlanmış olarak
birlikler halinde yek vücut üzerimize saldırdılar. Kimse kimseyi beklemeden
herkes dönerek kaçışıyordu. Rasuluİlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sağ tarafa
dönerek: "Ey insanlar! Nereye? Bana geliniz, ben Allah'ın elçisiyim, ben
Abdullah'ın oğlu Muhammed'im!" diyordu. Yanında Muhacirler'den, Ensar'dan
ve ehl-i beytinden bir avuç insan kalmıştı. Muhacirlerden yanında kalan Ebu
Bekir ve Ömer (r.a.), ehl-i beytinden Ali, Abbas, Ebu Süfyan b. el-Haris ve
oğlu, Fadl b. Abbas, Rabia b. el-Haris, Üsame b. Zeyd ve Eymen b. Ümmü Eymen
idi. Eymen, o gün öldürülmüştü.
Hevazinlilerden bir adam
kırmızı bir devenin üzerinde, elinde uzun bir mızrağın ucuna takılmış siyah bir
bayrak olduğu halde Hevazinlilerin önüne düşmüş, onlar da arkasında, birini
yakalarsa mızrağı ile vuruyor, önünde kimse yoksa yürüyor, arkasındakiler de
onu takip ediyorlardı. Adam bu şekilde ilerlerken, Hz. Ali ve Ensar'dan bir
sahabi bu adama doğru fırladılar. Hz. Ali arkasından geldi ve devenin topukları
üzerindeki sinirlere vurdu, deve arkası üzerine düştü. Ensar'dan olan sahabi
adamın üzerine atlayıverdi ve ona öyle bir darbe indirdi ki, ayağı baldırının
yarısıyla birlikte vücudundan ayrıldı ve devesinden yere yuvarlandı. Bu hadise
üzerine kaçanlar döndüler ve savaş başladı. Allah'a yemin olsun ki,
hezimetlerinden kaçıp sonra dönenler, döndükleri zaman esirleri Rasulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında elleri bağlı olarak buldular.
İbn İshak der ki:
Müslümanlar ilk hamlede hezimete uğrayınca, Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanında bulunanlardan bu vaziyeti gören bazı Mekkeli şahıslar içlerinde
olan kin ve nefreti gizleyemediler. Ebu Süfyan b. Harb: "Bu bozgunun sonu
denize dayanmadan gelmez!" dedi. Ebu Süfyan, fal oklarını da okluğu içinde
yanına almıştı. Cebele b. Hanbel de şöyle bağırıyordu: -İbn Hişam bu kişinin
Kelede olduğunu söyler- "Bugün sihir bozuldu!" Ana bir kardeşi olan
ve o gün henüz İslam'a girmemiş bulunan Safvan ona: "Sus, dili tutulasıca!
Vallahi, Kureyş'ten bir zatın bana hükmetmesi, Hevazin'den birinin hükmüne
girmekten daha güzeldir." dedi.
ibn Sa'd, Şeybe b. Osman
el-Hacebi'den şu nakli yapmaktadır: Mekke'nin fethedildiği sene Rasuluİlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye girdi. Kendi kendime dedim ki: Kureyşle birlikte
Huneyn'de Hevazinlilere giderim, belki o savaş karışıklığında bir fırsatını
bulur, Muhammed'i ele geçirir ve O'ndan intikamımı alırım. Ve böylece bütün bir
Kureyşin intikamını alan şahıs da ben olurum. Daha önceleri, "Arap ve
Acemler'den Muhammed'e tabi olmayan hiç kimse kalmasa da ben yine O'na tabi
olmaz,.:i3inini kabul etmezdim." derdim. Beni bu yola çıkaran maksat için
fırsat kolluyordum ve bu halim de benim kuvvetimi arttınyordu. Bozgun sonucu
herşey karışmıştı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katırından inmişti.
Kılıcımı kınından sıyırdım, niyetimi gerçekleştirmek düşüncesiyle yaklaştım,
kılıcımı kaldırdım, nerdeyse işini bitirdiğimi hisseder gibiydim ki yıldırımı
andıran bir ateş yalımı peyda oldu, korkumdan elimle gözümü kapadım. Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana döndü ve bağırdı: "Ey Şeybe, bana
yaklaş!" Ben de yaklaştım. Eliyle göğsümü sıvazladı ve: "Allah'ım!
Sen onu şeytandan koru." dedi. Allah'a yemin olsun ki, o dakikada
Rasuluİlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana gözümden, kulağımdan ve öz
nefsimden daha sevimli geldi. Allah, kalbimdeki nefret duygularını giderdi.
Sonra Rasuluİlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Yaklaş ve
savaş!" dedi. Önüne geldim, kılıcımı düşman üzerine sallamaya başladım.
Allah biliyor ki O'nu, canım pahasına da olsa herşeye karşı korumak istiyordum.
O anda hayatta olsa da babam karşıma çıksaydı, ona da kılıcımı indirirdim.
Bozgun anında Rasuluİlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte kalanlar
arasında ben de vardım. Sonra müslümanlar dönüp yek vücut halinde bir hücum
yaptılar. Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katırı getirildi, üzerine
bindi, kaçanları takip için peşlerine düştü. Sonra ordugahına döndü. Çardağına
girdi, ben de yanına girdim. Yüzünü görmek ve bu sevinci, hissetmek istiyordum.
Benden başka kimse yoktu. Bana dedi ki: "Ey Şeybe! Allah'ın, senin için
dilediği şey, senin kendi nefsin için dilediğinden daha hayırlıdır." Sonra
içimde sır olarak saklayıp tek kişiye bile söylemediğim bütün sırlarımı birer birer
sayıp döktü. Dedim; ki:
"Ben şehadet ederim
ki Allah'tan başka ilah yoktur ve sen de Allah'ın Resulü'sün!" Sonra dedim
ki: "Benim için Allah'tan mağfiret dile." Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bunun üzerine: "Allah seni mağfiret etsin." buyurdu.
4- Müslümanların
Toparlanması:
İbn İshak der ki: Zühri
- Kesir b. el-Abbas yoluyla gelen rivayete göre Kesir'in babası Abbas b.
Abdülmuttalip şöyle anlatmıştır: Ben, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile beraberdim ve beyaz katırının gemini tutuyordum. İri yapılı ve gür sesi
olan birisiydim. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), insanların bozgun
sebebiyle kaçıştıklarını görünce: "Nereye ey insanlar!" diyordu.
Kimsenin döndüğünü görmedim. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bana: "Ey Abbas; 'Ey Ensar topluluğu! Ey Semüre ağacının altında biat
etmiş olanlar!' diye bağır." buyurdu. Ben böyle bağırınca herkes bir
taraftan: "Buyur, buyur." diye cevap veriyor, devesinin yönünü
çevirip geri dönmek istiyor, güç yetiremiyor, zırhlarını çikanp develerinin
boyunlarına geçiriyorlar, kılıcını, kalkanını, okunu alan deveden inip sesin
geldiği tarafa doğru koşuyor ve Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yanına varıyorlardı. Yüz kişi kadar insan toplanınca düşmana karşı savunmaya
geçip, savaşmaya başladılar. İlk çağrı, "Ey Ensar topluluğu!" diye
oldu, daha sonra da: "Ey Hazreç topluluğu!" şeklinde yapıldı. Bu
kabileler, harp sırasında düşmana karşı çok dayanıklı ve sebatkar idiler.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzengilerinin üstünde savaşa
tutuşanlara baktı ve: "İşte, şimdi tandır tutuştu, savaş kızıştı!"
dedi. Bazıları Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözüne, şu
ilaveyi de yapmışlardır:
"Ben Peygamberim,
yalan yok. Ben Abdülmuttalib'in oğluyum."
Sahih-i Müslim'de şu
rivayet vardır: Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) birkaç çakıl
alarak kafirlerin üzerine attı ve: "Muhammed'in Rabbine yemin olsun,
bozguna uğradılar!" dedi. Çakılları onlara atar atmaz kuvvetlerinin
zayıfladığını, işlerinin gerilediğini gördüm, durdum.
Müslim'in bir başka
rivayeti şöyledir: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katırından indi,
sonra yerden bir avuç toprak aldı ve yüzlerine karşı dönerek: "Bu yüzler
kahrolsun!" buyurdu. Artık onlardan Allah'ın yarattığı hiç bir insan yoktu
ki gözlerini toprak doldurmasın. Az sonra savuşup gittiler.
İbn İshak, Cübeyr b.
Mut'im'in şöyle dediğini nakleder: Hevazin daha bozguna uğramamış, çarpışma
devam ediyordu. Tam o sırada, bizimle Hevazin arasına düşen siyah örtülü bir
şey gördüm. Dikkatlice baktım. Bir de ne göreyim, bütün bir vadiyi simsiyah
karıncalar sarmış. Hemen akabinde Hevazin perişan oldu. O gelenlerin melekler
olduğu hususunda hiç şüphe etmedim.
5- Evtas Gazası:
İbn İshak der ki:
Müşrikler yenilince bir kısmı doğruca Taife geldiler. Malik b. Avf onlarla
beraberdi. Bir diğer grup Evtas'a, bir üçüncü grup da Nahle'ye yöneldi.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Evtas'ta bulunanları takip etmek için
Ebu Amir el-Eş'ari'yi gönderdi. Ebu Amir, bozgundan kaçanların bir grubuna
yetişti ve savaşmaya başladılar. Kendisine isabet eden bir ok sonucu şehit
oldu. Sancağı kardeşinin oğlu olan Ebu Musa el-Eş'ari aldı ve savaşmaya devam
ettiler. Allah, Ebu Musa'ya zafer ihsan eyledi. Bu arada Ebu Amir'in katili de
öldürüldü. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Allah'ım; Ubeyd Ebu
Amir ve ailesini mağfiret et. Onu kıyamet gününde bir çok mahlukatından daha
üstün derecelere ulaştır." diye dua etti. Aynı zamanda Ebu Musa'ya da
mağfiret diledi.
Malik b. Avf, yoluna
devam etti ve Sakif kalesine sığındı.
6- Hevazin Esirleri ve
Ganimetleri:
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) esirlerin ve ganimetlerin toplanmasını emretti, hepsi bir
araya getirilerek toplandı. Esirleri ve ganimetleri Cirane'ye doğru
yönelttiler. Altı bin esir, yirmi dört bin deve, kırk binden fazla koyun ve
dört bin okka da gümüş ganimet olarak alınmıştı. Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) on küsur gün ganimetleri taksim etmeden, belki Hevazinliler
gelir, müslüman olurlar ümidiyle bekledi.
Sonra ganimetleri taksim
etmeye başladı. İlk önce müellefe-i kuluba verdi. Ebu Süfyan b. Harb'e kırk
okka gümüş ve yüz tane deve verdi. Ebu Süfyan, oğlu Yezid için de pay istedi.
Rasülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ona da kırk okka gümüş ve yüz
adet deve veriniz." buyurdu. Diğer oğlu Muaviye için de istedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onun için de kırk okka gümüş ve yüz adet
deve veriniz." buyurdu. Sonra Hakim b. Hizam'a yüz deve verdi, isteği
üzerine ona yüz deve daha verdi. Nadr b. Haris b. Kelede'ye yüz deve ve Ala b.
Harise es-Sekafi'ye elli deve vermiş, bunlar 'yüzlükler' ve 'ellilikler' diye
anılmışlardır. Abbas b. Mirdas'a kırk deve verdi, ancak bu konuda söylediği bir
şiir üzerine onun payını yüz deveye tamamladı.
Sonra Zeyd b. Sabit'e,
ganimetleri ve insanları saymasını emretti. Sayım işi bittikten sonra
ganimetleri paylaştırdı. Kişi başına dört deve ve kırk koyun düşmüştü.
Süvarilere on iki deve ve yüz yirmi koyun verildi.
7- Ganimet
Paylaştırılmasında Hoşnutsuzluk:
İbn İshak, Asim b. Ömer
b. Katade - Mahmud b. Lebid ve Ebu Said el-Hudri yoluyla şu rivayeti
zikretmektedir: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Kureyş'e ve diğer
Arap kabilelerine ganimetlerden paylarını -yukarıda belirtildiği ölçüde-
verince ve Ensar'a da pay ayırmayınca Ensar, nefislerinde bir hoşnutsuzluk
hissetti. Bu konuda söylenenler çoğaldı. Hatta içlerinden biri:
"Rasülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) artık kavmine kavuşmuştur."
dedi. Sa'd b. Ubade Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına girerek:
"Ya Rasulallah! Ensar'ın bir kısmı, elde ettiğin ganimetlerdeki
tasarrufundan dolayı hoşnutsuzluk hissediyorlar. Kendi kavmine pay ayırdın,
Arap kabilelerine muazzam ihsanlarda bulundun, ama Ensar'ın bu kısmına hiçbir
şey düşmedi." dedi. Rasülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen ne
düşünüyorsun, ey Sa'd?" diye sorunca, o da: "Ya Rasülallah! Ben de
kavmimden bir' " kişiyim." dedi. Bunun üzerine Rasülullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bana şuradaki boş arsada kavmini topla." emrini
verdi. Muhacirlerden bazıları da oraya geldiler ve girmelerine izin verildi,
başkalarının girmesine engel olundu. Sonra Sa'd, Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gelerek: "Ensar sizin için toplandı ya Rasülallah!"
diyerek haber verdi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi, Allah'a
hamdetti, O'nu layık olduğu şekilde övdü ve sonra: "Ey Ensar topluluğu!
Nefislerinizdeki hoşnutsuzluk ve bunun sonucu söylediğiniz sözler bana ulaştı.
Ben sizi dalalette bulmadım mı? Allah sizi, benim vasıtamla hidayete erdirmedi
mi? Fakir bulduğum halde Allah sizi benim vasıtamla zengin kılmadı mı?
Birbirinize karşı düşmanlar idiniz de, Allah benim vasıtamla kalplerinizi
birbirine kaynaştırmadı mı?" diye hitap etti. Ensar da: "Allah
Rasulü'nün ihsanı ve fazileti pek büyüktür." diyerek karşılık verdiler.
Sonra Hz. Peygamber şöyle devam etti: "Ey Ensar topluluğu! Bana cevap
vermeyecek misiniz?" Bunun üzerine Ensar: "Nasıl cevap verelim ya
Rasülallah? İhsan ve faziletler Allah ve Rasülündendir." dediler.
Rasülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da devamla: "Vallahi, siz
isteseniz bana şu (aşağıdaki) sözleri söyler ve hem doğru söylemiş olursunuz,
hem de sizi dinleyenler bu sözleri doğrularlar: Kavmin seni yalanlamış olarak
bize geldin, biz seni tasdik ettik; perişandın, sana yardım ettik; kovulmuştun,
seni aramızda barındırdık; fakir olarak geldin, malımızı seninle paylaştık. Ey
Ensar topluluğu! Sizin müslümanlığınızdaki samimiyet ve ihlasa güvenerek, yeni
müslüman olanların kalplerini kazanmak için onlara vermiş olduğum geçici ve
hükümsüz birkaç parça dünyalık için bana yakıştırmalarda bulundunuz. Ey Ensar
topluluğu! Herkes develer ve koyunlarla buradan dönerken, sizler Rasülullah ile
dönmek istemez misiniz? Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Allah'a yemin
ölsün ki sizin beraberinizde götürdüğünüz şey, onların beraberinde
bulunanlardan daha hayırlıdır. Hicret olmasaydı, mutlaka Ensar'dan bir nefer
olurdum. Ensar bir vadiye girse, diğer insanlar da başka bir vadiye girseler,
ben Ensar'ın girdiği vadiye ve mahalleye girerdim. Ensar bizzat cesede temas
eden iç gömlek, diğer insanlar onun üzerine giyilen dış gömlektir. Ya Rabbi!
Ensar'a, Ensar'ın evlatlarına ve Ensar'ın evlatlarının evlatlarına rahmet
eyle." Bunun üzerine orada bulunan herkes sakalları ıslanıncaya kadar ağladılar
ve "Nasip ve pay yönünden Allah ve Rasulü'ne razı olduk." dediler.
Daha sonra Rasülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) orayı terketti ve herkes
dağıldı.
8- Hz. Peygamberdin
(s.a.) Süt Kızkardeşi:
Şeyma bt. Haris b.
Abdüluzza, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) süt kızkardeşi İdi.
Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi ve dedi ki: "Ya
Rasülallah! Ben senin süt kızkardeşinim." Rasülullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bunun alameti, delili nedir?" diye sordu. O da: "Ben
seni arkamda taşırken sırtımı ısırmıştın." dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) alameti tanıdı, hemen ridasını serdi, üzerine oturttu ve:
"İstersen benim yanımda izzet, ikram ve sevgi ile kalabilirsin; eğer
istersen sana mal vereyim, kavmine dön." diyerek onu muhayyer bıraktı. O
da: "Bana biraz mal ver ve kavmime gönder." diye tercihini bildirdi.
Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de öyle yaptı. Sa'doğullarının
iddiasına göre, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Şeyma'ya Mekhul adında
bir köle ve bir cariye vermiş, Şeyma da bu köle ile cariyeyi evlendirmiş olup,
hala nesilleri devam etmektedir. Ebu Ömer (ibn Abdilber), Şeyma'nın müslüman
olduğunu, Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona üç adet köle ve
cariye. bunun dışında koyunlar ve başka mallar da verdiğini, adının Huzafe,
lakabının Şeyma olduğunu kaydetmektedir.
9- Hevazinlilerin
Medine'ye Gelişi:
Hevazin heyeti on dört
kişi olarak Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi. Başlarında Züheyr
b. Surad, içlerinde de Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) süt
amcası Ebu Burkan vardı. Rasulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
mallarını ve esirleri iade etmesini istediler. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Benim yanımdakiler, işte şu gördüklerinizdir. Bana en sevimli
gelen söz, en doğru olandır. Sizin için evlatlarınız ve kanlannız mı, yoksa
mallarınız mı daha sevgili?" dedi. Onlar da: "Biz, hiçbir şeyi
soyumuza eş tutmayız." dediler. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Ben öğle namazını kıldığım zaman kalkınız ve: 'Biz
Rasulullah'ı müslümanlara, müslümanları da Rasulullah'a şefaatçi olarak
esirlerimizin geri verilmesini istiyoruz,' deyiniz." dedi. Öğle namazını
kılınca kalktılar, isteklerini böyle söylediler ve hemen Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bana ve Abdülmuttaliboğulları'na düşen mallar ve
esirler sizindir, diğerlerinden de sizin adınıza istekte bulunacağım."
dedi. Muhacirler ve Ensar, Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu
isteğini: "Bizim malımız Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
malıdır." diyerek olumlu bir şekilde karşıladılar. Akra' b. Habis:
"Ben ve Temimoğulları geri vermiyoruz." dedi. Uyeyne b. Hısn:
"Ben ve Fezareoğulları geri vermiyoruz." dedi. Abbas b. Mirdas: "Ben
ve Süleymoğulları geri vermiyoruz." dedi. Fakat Süleymoğulları:
"Bizim malımız Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aittir."
dediler. Bunun üzerine Abbas b. Mirdas, Süleymoğulları'na hitaben: "Beni
ayağa düşürdünüz." dedi. Daha sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) "Bu kavim müsmman olarak bize geldi. Esirlerini paylaştırmadan
önce beklemiştim. (Sonra bana geldiler) ben de onları, malları ile kadın ve
çocukları arasında muhayyer bıraktım; kanlan ve çocuklarıyla hiçbir şeyi
değişmediler. Kimin yanında kadın ve çocuk varsa ve gönül hoşluğuyla geri
verirse, buyursun. Kim de hissesini hakkı olarak elinde tutarsa, Allah'ın bize
ihsan edeceği ilk ganimet malından ona altı hisse vaadediyorum." dedi.
Oradakiler: "Gönlümüzden koparak Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hatırı
için bağışlıyoruz." dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Biz razı olanınızı ve olmayanınızı bilemeyiz. Gidiniz,
temsilcileriniz gelip durumu bize bildirsin." buyurdu. Bu söz üzerine
kadınİarını ve çocuklarını iade ettiler. Uyeyne b. Hısn'ın dışında herkes
ellerindekini verdiler. Uyeyne b. Hısn ise payına düşen ihtiyar bir kadım iade
etmemekte ısrar etti. Daha sonra o da iade etti. Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) esir kadınlara elbiseler satın alıp giydirmişti.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
B) HUNEYN
GAZASINDAKİ HİKMETLER VE FIKHİ HÜKÜMLER