ZADU’L-MEAD

DÖRDÜNCÜ KİTAP

PEYGAMBER'İN (S.A.) CİHADI

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

A) BEDİR SAVAŞI

 

1- Müslümanlar Kervanı Karşılamaya Çıkıyor

2- Mekkelilerin Savaşa Hazırlanması

3- Ashab İle İstişare

4- Bedir'e Yürüyüş

5- Bedir'e Vanş

6- Allah'ın Müslümanlara Yardımı

7- Savaş Başlıyor

8- Melek Orduları

9- Mü'minlere Cennet Vardır

10- Meleklerin Yardımı

11- Müslümanların Kahramanlıkları

12- Müşrik Ölüleri

13- Bedir'den Ayrılış

14- Bedir Savaşına Katılanlar

 

1- Müslümanlar Kervanı Karşılamaya Çıkıyor:

 

Hicri 2. senenin Ramazan ayı girdiğinde, Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Süfyan'in eşliğinde Şam'dan gelmekte olan, Kureyş'e ait kervanın haberi ulaştı. Mekke'den çıktığında aramaya gittikleri kervan bu kervandı. Kervandakiler 40 kişi kadardılar ve kervanda Kureyş'e ait pek çok mal vardı.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sahabeyi, kervanı vurmak için çıkmaya davet etti. Bineği hazır olanın davranmasını emretti. Kervana çok önem vermedi, geniş bir hazırlık yapmadı. Çünkü O (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aceleyle üç yüz on küsur adamın başında çıkmıştı. Yanlarında iki attan, Zübeyr b. Avvam'ın ve Mikdad b. Esved el-Kindi'nin atlarından başka at yoktu. 70 develeri vardı, iki veya üç kişi bir deveye nöbetleşe biniyordu. Nitekim Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hz. Ali ve Mersed b. Ebi Mersed el-Ganevi bir deveye nöbetleşe biniyorlardı. Zeyd b. Harise ve oğlu ile Rasulullah'ın azadlılarından Kebşe de bir deveye nöbetleşe biniyorlardı. Ebu Bekir, Ömer ve Abdurrahman b. Avf da aynı şekilde bir deveye nöbetleşe biniyorlardı.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'de ibn Ümmi Mektum'u vekil bırakmıştı. Ravha'da iken Ebu Lübabe b. Abdülmünzir'i geri çevirdi ve Medine'ye vekil olarak onu tayin etti. Bayrağı da Mus'ab b. Umeyr'e verdi. Sancağın biri Ali b. Ebi Talib'de, Ensar'a ait olan diğeri de Sa'd b. Muaz'da idi. Askere su dağıtma işini de Kays b. Sa'sa'a'ya verdi ve yürüdü.

 

Safra'ya yaklaştığında Besbes b. Amr el-Cüheni ile Adiy b. Ebi Zağba'yı Bedir'e, kervanın durumunu gözetleyip araştırmaları için gönderdi.

 

 

2- Mekkelilerin Savaşa Hazırlanması:

 

Ebu Süfyan ise, Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine doğru geldiğini öğrenince, Damdam b. Amr el-Ğıfari'yi ücretle kiralayarak, kendisini Muhammed'den ve ashabından korumaları için Kureyş'ten kervana adam toplamak suretiyle yardım istemek için Mekke'ye gönderdi. Yardım isteği, Mekkelilere ulaştığında aceleyle ayaklandılar ve hep birden savaş için yola koyuldular, ileri gelenlerinden, Ebu Leheb dışında hiç kimse geride kalmamıştı. O da, alacaklı olduğu bir adamı kendi yerine bedel tutmuştu. Çevrelerindeki Arap kabilelerinden de adam topladılar. Geride Adiyoğullarından başka Kureyş'in kollarından hiçbiri kalmadı; Adiyoğullarından hiç kimse onlara katılmadı. Memleketlerinden Allah Teala'nın buyurduğu şekilde çıktılar: "... Böbürlenerek ve insanlara gösteriş yaparak ve Allah yolundan menetmek için..."[Enfal, 47] Ve Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurduğu gibi: "Böbürlenerek ve demimden silahlarıyla Allah'a ve Rasulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) meydan okuyarak" geldiler. Niyetlenerek, güçlü olarak, kızgın ve gazaplı olarak, Rasülullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabına öfkelenerek geldiler. Çünkü onlar (müslümanlar) kervanlarını ele geçirmek, kervandakileri öldürmek istiyorlardı; daha önce de Amr b. el-Hadrami'yi öldürmüş ve idaresindeki kervana el koymuşlardı. Böylece Allah Teala onları sözleşmedikleri halde bir araya getirmişti. Nitekim ayette de: "Sözleşmiş olsanız bile, buluşma saatinde anlaşamazdınız. Halbuki Allah bir işi gerçekleştirmeyi diledi mi, o iş olur."[Enfal 42] buyurmuştur.

 

 

3- Ashab İle İstişare:

 

Kureyş'in geldiğini haber alan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabıyla istişare etti. Muhacirler konuştular ve güzel şeyler söylediler. Sonra onlarla ikinci defa istişare etti, muhacirler konuştular ve güzel şeyler söylediler. Sonra üçüncü defa onlarla istişare etti. Ensar, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendilerinin görüşünü almak istediğini anladı. Sa'd b. Muaz, davrandı kalktı ve şöyle dedi;

 

— Ey Allah'ın Resulü! Bize üstü kapalı bir şeyler söyler gibisin.

 

Resulullah.(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gerçekten onları kastediyordu. Çünkü Ensar, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem), onu kendi şehirlerinde başına gelecek kötülüklerden korumak üzere biat etmişlerdi. Savaşa çıkmaya niyetlendiğinde Rasülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ne düşündüklerini öğrenmek için onlarla istişare etmişti. Sa'd, şöyle devam etti:

 

— Belki de siz, Ensar'ın size, ancak kendi şehirlerinde yardım etmekle yükümlü oldukları görüşünde olmalarından korkuyorsunuz. Ben, Ensar adına konuşuyorum ve onlar adına cevap veriyorum: İstediğin yere git; istediğin kişiyle ilişki kur; istediğin kişiyle ilişkini kes. Mallarımızdan dilediğini al, dilediğini ver; bizden aldığın, bize bıraktığından bize göre daha sevimlidir. Emrettiğin bir işte bizim işimiz senin işine tabidir. Vallahi, Berku'l-Gemad'a(7i kadar gitsen bile seninle birlikte geleceğiz. Vallahi, bizden şu denize dalmamızı istesen, seninle birlikte dalarız.

 

ibn Hişam, es-Siret 1/625, senedsiz olarak. ibn Kesir de (2/395) benzerini rivayet etmiş ve Muhammed b. Amr b. Alkame b. Vakkas el-Leysi - babası - dedesi yoluyla mürsel olarak Merduyeh'e nisbet etmiştir. İbn Hacer el-Askalani, Fethu'l-Bari'de (7/224) İbn Ebi Şeybe'ye nisbet etmiştir. Buhari de (64/4) ibriMes'ud'dan şöyle rivayet etmiştir: "Mikdad b. Esved'in öyle bir durumuna şahid oldum ki o durumda olmak bana o duruma denk tutulacak şeylerden daha sevimlidir. Zira o, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) müşriklere karşı savaşa çağırarak geldiğinde: "Musa'nın kavminin 'Sen ve Rabbin gidin, savaşın' dedikleri gibi demeyeceğiz. Biz senin sağında, solunda, önünde, arkanda çarpışacağız" dedi. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünün güldüğünü ve Mikdad'ın sözünün Hz. Peygamber'İ (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sevindirdiğini gördüm." Ayrıca hadisi Ahmed b. Hanbel (1/390, 428) ve Hakim (3/349) de rivayet etmiş; Zehebi de sahih bulmuştur. Müslim'de (1779) Enes b. Malik'ten şöyle nakledilmiştir: Enes anlatıyor: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Süfyan'ın geliş haberini alınca istişare etti. Ebu Bekir konuştu. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ondan yüzünü çevirdi. Sonra Ömer konuştu, ondan da yüz çevirdi. Sa'd b. Ubade ayağa kalktı ve: "Bizi (görüşümüzü almayı) mı kastediyorsun ey Allah'ın Rasulü? Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, atlarımızı, denize daldırmamızı emretsen daldırırız; onları Berkü'l-Gemad'a sürmemizi emretsen onu da yaparız... dedi." Yine bu rivayette şöyle geçer: Rasülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şurası falanın düşüp öleceği yerdir" diyerek elini oraya buraya koyuyordu. Ravi der ki: "Müşriklerden hiçbiri Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elini koyduğu yerden uzaklaşamadı." Konuşanın Sa'd b. Ubade olması su götürür. Çünkü kendisine hisse ayrılanlardan oluşu sebebiyle Bedir'e katılanlar arasında sayılsa bile Bedir'e katılmamıştır. İbn Hacer der ki:

 

Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzü güldü ve ashabından işittiği sözlerle sevindi ve buyurdu:

 

"Yürüyünüz ve müjdeleyiniz. Allah Teala bana iki topluluktan birini vaadetti. Şüphesiz ben, topluluğun (Kureyşlilerin) nerede öleceklerini görüyorum."

 

 

4- Bedir'e Yürüyüş:

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bedir'e yürüdü. Bu arada Ebu Süfyan, hareket ederek deniz kıyısına varmıştı. Kendisinin kurtulduğunu ve kervanı da kurtardığını görünce, Kureyş'e: "Geri dönünüz. Çünkü siz sadece kervanınızı kurtarmak için yola çıkmıştınız." diye mektup yazdı. Haber Kureyş'e, Cuhfe'de bulundukları sırada geldi. Dönüp dönmemekte tereddüt ettiler. O zaman Ebu Cehil:

 

— Vallahi, Bedir'e varıncaya kadar dönmeyiz. Orada otururuz, gelen Araplara yemek yediririz. Böylece bundan sonra Araplar bizden korkarlar, dedi.

 

Ahnes b. Şerik, onlara dönmeyi teklif etti; karşı çıktılar. Ahnes, kendisi ve Zühreoğulları döndüler. Böylece Bedir'de Zühreoğullarına mensup hiçbir kişi bulunmadı. Sonradan Zühreoğulları Ahnes'in bu kararma sevindiler; Ahnes onlar arasında itaat ve saygı görmeye devam etti. Haşimoğulları da dönmek istediler, Ebu Cehil onlara sertçe çıkıştı ve dedi ki: Bizi bu kötülük karşısında yalnız bırakmayın, bizden ayrılmayın!

 

 

5- Bedir'e Vanş:

 

Hep birlikte ilerlediler. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da ilerledi ve akşam üzeri Bedir

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla (ashabıyla) Bedir gazvesinde iki defa istişare etmesi görüşüyle rivayet farklılıkları arasında uyum sağlanabilir. İlki; Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'de iken, kendisine Ebu Süfyan eşliğindeki kervanın haberi ilk ulaştığındadır ki, bu Müslim'in rivayetinde açıklanmaktadır. İkinci istişare de; Buhari'nin rivayetinde olduğu gibi Medine'den çıktıktan sonradır. Taberani'ye göre ise Sa'd b. Ubade bu sözü Hudeybiye'de söylemiştir ki bunun doğru olması daha kuvvetlidir.

 

kuyularına en yakın suyun kenarında konakladı; "Bana konaklayacağım yer hususunda görüş belirtin" buyurdu. Hubab b. Münzir: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben Bedir'i ve kuyularını bilirim. Bizim bildiğimiz bol ve tatlı sulu kuyulara kadar gidelim görüşündeysen, orada konaklayalım ve oraya varmak hususunda düşmandan önce davranalım, sonra onun dışındaki diğer kuyuları da kapatalım" dedi.

 

Müşrikler de suya (bir an önce) varmak için süratle hareket ediyorlardı.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hz. Ali'yi, Sa'd ve Zübeyr'i haber getirmeleri için Bedir'e yolladı. Onlar da Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaz kılıyorken Kureyşli iki köle getirdiler. Ashab-ı kiram, kölelere:

 

— Siz kimsiniz? diye sordular. Onlar da:

 

— Kureyş'in sakalarıyız, dediler.

 

Sahabe bundan hoşlanmadı. Unlar bu iki kölenin Ebu Süfyan'ın kervanından olmasını arzu ediyorlardı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) selam verdikten sonra kölelere sordu:

 

— Bana haber verin, Kureyşliler nerede?

— Şu kum tepesinin ardında.

— Kaç kişiler?

— Bildiğimiz yok.

— Her gün kaç hayvan kesiyorlar?

— Bir gün 10, bir gün 9. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

— Öyleyse bunlar 900-1000 kişi kadardır, dedi.

 

Allah azze ve celle o gece bir yağmur yağdırdı ki müşriklere iri taneli ve şiddetli bir şekilde yağıp onları ilerlemekten alıkorken, müslümanlar üzerine hafifçe yağdı. Allah, bu yağmurla müslümanları temizledi, onlardan şeytanın vesvesesini giderdi; toprağı düzeltti, kumu sertleştirdi. Böylece ayakları yere sağlam tutundu, konaklanacak yeri yayıp hazırladı ve gönüllerini birbirine bağladı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı suya daha önce kavuştular ve gece yarısı su kenarına indiler. Havuzlar yaptılar ve bu havuzların dışındaki kuyuları kapattılar. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı havuz kenarında konakladılar. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) için orada savaşı kontrol edebileceği bir tepe üzerinde gölgelik kuruldu. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) savaşın olacağı mevkiye yürüdü ve, "Burası filanın öleceği yerdir."Şurası filanın öleceği yerdir. "Burası da Allah'ın iznıyle :;filanın öleceği yerdir.", diye işaret etmeye başladı. Onlardan (söz etmden) hiçbiri O'nun (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işaret buyurduğu yeri ileri geçemedi.

 

 

6- Allah'ın Müslümanlara Yardımı:

 

Müşrikler meydana çıkıp, iki taraf birbirini görünce Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle du:

 

"Allah'ım! İşte Kureyşliler; kibirleriyle, gururlanyla, böbürlenmeleriyle geliyorlar. Sana meydan okuyarak ve Rasulü'nü yalanlayarak geliyorlar." Namaz kıldı, ellerini kaldırıp Rabbinden zafer nasib etmesini dileyerek şöyle dua etti:

 

*Allah'ım; bana vadettiklerini yerine getir. Allah'ım; Sana verdiğin sözü vs va'dini hatırlatıyorum."

 

Arkasında durmakta olan Ebu Bekir Sıddik dedi ki: "Ey Allah'ın rasulü! Müjdele artık! Nefsim kudret elinde olana (Allah'a) yemin ederim ki, Allah sana vadettiklerini mutlaka yerine getirecektir."

 

Müslümanlar da Allah'tan zafer ve yardım istediler. O'na muhlis olduklarını gösterdiler ve tazarruda bulundular. Allah Teala, meleklerine şöyle vahyetti: "Şüphesiz Ben, sizinle beraberim; iman edenleri destekleyin. Ben inkar edenlerin kalplerine korku salacağım."[Enfal, 12] Allah Teala, Rasulü'ne de: "Ben size birbirinin peşisıra bin melekle yardım ederim."[Enfal, 9] diye vahyetti. ayette geçen ... lafzı "mümiddiküm" şeklinde dal harfi kesreli olarak ve "mümeddeküm" şeklinde dal harfi fethalı olarak okunmuştur. Denildi ki: Anlamı, onlar (melekler) size tabidirler, demektir. Yine denildi ki: Birbirinin peşisıra gönderilmişlerdir, bir defada gelmemişlerdir, anlamınadır.

 

Şayet, Allah Teala burada, onlara bin melekle yardım ettiğini zikrediyor; Al-i İmran suresinde ise: "Mü'minlere Rabbinizin size gönderilmiş Üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi, diyordun. Evet, eğer sabrederseniz ve sakınırsanız ve onlar da hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size nişanh beş bin melekle imdad edecektir. "[Al-i İmran, 124] buyurmuştur.

 

Bu iki ayetin arası nasıl bulunur? denilirse; şöyle cevap verilir: Allah'ın bu üç bin ve beş bin melekle yaptığı yardım konusunda iki görüş ileri sürülerek ihtilaf edilmiştir:

 

1— Bu yardım, Uhud savaşında idi ve yardım bir şarta bağlıydı. Şart ortadan kalkınca yardım da ortadan kalktı. Dahhak'ın ve Mukatü'in görüşü budur. iki rivayetten biri İkrime'den yapılmıştır.

 

2— Bedir Savaşında idi. Bu da İbn Abbas, Mücahid ve Katade'nİn görüşüdür.

 

Bir grup müffessir de ikrime'den yapılan diğer rivayeti tercih etmişlerdir. Bunların delili, ayet-i kerimenin siyakının buna delalet etmesidir. Çünkü Allah Teala: "Andolsun ki» siz zayıf bir durumda iken Bedir'de Allah size yardım etmişti. Allah'tan sakının ki şükredesiniz. O zaman sen, iman edenlere: 'Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi?' diyordun. Evet, eğer sabreder ve sakınırsanız..." ayetinden [Al-i İmran, 123, 125] "Allah bunu (yani bu yardımı) ancak size müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın diye yapmıştır." ayetine [Al-i İmran, 126] kadar (bu olayı hikaye) buyurmuştur.

 

Bu görüşe sahip olanlar şöyle demişlerdir: Yardım istediklerinde, Allah tam üç bin melekle, sonra da sabredip sakındıkları için tam beş bin melekle yardım etmiştir. Bu tedriç ve yardımın birbirini takip etmesi, gerçekleşmesi; beklenenin en güzeli, onların gönüllerini güçlendiren ve bir defada gelmesinden daha sevindiricidir. Bu, vahyin birbirini takip etmesi ve birbirinin peşisıra aralıklı olarak inmesi gibidir.

 

Birinci grup ise şöyle demiştir: Olay Uhud savaşının anlatımında geçmektedir: Ancak, Uhud savaşı anlatılırken Bedir savaşından antiparantez sözedilmiştir. Zira Allah Teala: "Mü'minleri savaş için duracakları yerlere (mevzilerine) yerleştirmek üzere erkenden evinden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir. Sizden iki taife (takım) bozulup geri çekilmek üzere idi. Halbuki Allah onların velisiydi. Mü'minler yalnız Allah'a tevekkül etsinler."[Al-i İmran, 121] buyurdu. Ondan sonra da: "Andolsun ki, siz zayıf bir durumda iken Bedir'de Allah size yardım etmişti. Allah'tan sakının ki şükredesiniz."[Al-i İmran, 123] buyurarak onlara, zayıf, güçsüz bir durumda iken kendilerine Bedir'de yardım ettiği zamanki nimetini hatırlattı. Sonra yeniden Uhud savaşının anlatımına dönerek, Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sahabeye söylediği sözü haber verdi: "Rabbinizin, yollanan üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi?"[Al-i İmran, 124] Daha sonra, şayet sabredip sakınırlarsa "kendilerine beş bin melekle yardımda bulunacağım" va'detti. Buradaki (birinci) söz, Rasulü'nün sözüdür; Bedir savaşındaki yardım konusundaki söz ise bizzat Allah'ın sözüdür. Uhud'da yardıma gönderilen beş bin melek, Bedir'de yardıma gönderilen ise bin melektir. İlki bir şarta bağlıdır, (Yani müslümanların sabredip sakınmaları şartına bağlıdır); öbürü (Bedir'deki) ise mutlaktır, (yani herhangi bir şarta bağlı değildir). Al-i İmran suresinde anlatılan, Uhud'un uzunca anlatımıdır. Bedir savaşı ise bu surede i'tirazi (antiparantez) olarak zikredilmiştir. Enfal süresindeki kıssa da detaylı ve uzun olarak Bedir savaşının hikayesidir. Şu halde Al-i İmran'da anlatılan Enfal'de anlatılandan başkadır. Nitekim Allah'ın "...onlar da hemen üzerinize gelirlerse..."[Al-i İmran, 125] sözü bunu açıklar. Mücahid: "O (hadise) Uhud savaşıdır." demiştir. Bu da, sözü edilen yardımın Uhud savaşında olmasını gerektirir. "Bu sayıdaki yardım, Bedir savaşında; onları üzerlerine getirmesi ise uhud savaşında idi." demesi doğru değildir, Allah en iyisini bilir.

 

 

7- Savaş Başlıyor:

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geceyi oradaki bir ağaç dalının dibinde namaz kılarak geçirdi. Hicretin 2. yılının Ramazan ayının 17'sine rastlayan cuma gecesi idi. Sabaha ulaştıklarında Kureyşiiler alay alay geldiler. iki grup da saf bağladı.

 

Kureyşiiler arasından Hakim b. Hizam ile Utbe b. Rabia, geri dönmeleri ve savaşmamaları için çaba gösterdiler. Ebu Cehil bunu reddetti ve kendisiyle Utbe arasında, Utbe'yi kızdıran bir konuşma geçti. Sonra Ebu Cehil, Amr b. Hadrami'nin kardeşine, kardeşi Amr'ın kanını (intikamını) istemesini emretti. O da poposunu açtı ve: "Amr'ın imdadına yetişin!" diye bağırdı. Halk kızıştı ve savaş patlak verdi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) safları düzeltti, sonra kendisi ve Ebu Bekir gölgeliğe döndüler. Sa'd b. Muaz, Ensar'dan bir topluluğun başında gölgeliğin kapısında Rasulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) korumak için durdu.

 

Rabia'nın oğulları Utbe ve Şeybe ile Velid b. Utbe, mübareze için meydana çıktılar. Onlara karşı Ensar'dan üç kişi çıktı: Abdullah b. Revana ile Afra'nın oğulları Avf ve Muavviz. Kureyşliler:

 

— Siz kimsiniz? diye sordular. Onlar da:

 

— Ensar'danız, dediler.

 

— Bize denk, şerefli kimselersiniz; ancak biz amcaoğullarımızı (karşımızda görmek) istiyoruz, deyince Hz. Ali, Ubeyde b. Haris ve Hz. Hamza meydana çıktılar. Hz. Ali, Velid'i; Hz. Hamza da Ubeyde'yi -Şeybe idi de denilmiştir- öldürdüler. Ubeyde b. Haris ve rakibi birbirine karşılıklı iki darbe vurmuşlardı. Hz. Ali ile Hz. Hamza, Ubeyde'nin rakibi üzerine atılarak onu da öldürdüler ve Hz Ubeyde'yi (İslam ordusu saflarına) taşıdılar. Hz. Ubeyde'nin ayağı kesilmişti Hastalığı düzelmedi ve Safra'ya varınca vefat etti.

 

Hz. Ali, şu ayetin kendileri (bu çarpışan üç kişi) hakkında indiğine yemin ederdi: "İşte Rableri hakkında hasımlık (düşmanlık) yapan iki taraf..."

 

Sonra savaş kızıştı, harp meydanı karıştı ve çarpışma şiddetlendi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da dua etmeye, yalvarıp yakarmaya, aziz ve celil olan Rabbinden istekte bulunmaya başladı. Hatta ridası omuzlarından düştü. Ebu Bekir Sıddik (r.a.), onu alıp tekrar omuzlarına koydu ve: "Rabbine bu kadar dua etmen yeter. O, mutlaka sana vadettiğini yerine getirecektir." dedi.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hafif bir şekilde uyukladı; savaş durumundaki topluluğu da uyku ve sükunet sardı. Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) başını kaldırarak: *'Müjdele, Ebu Bekir! İşte Cebrail, atının dizginlerini tutmuş geliyor." buyurdu.

 

Ve yardım geldi; Allah, ordusunu indirdi; Rasulü'nü ve mü'minleri destekledi. Müşriklerin Önde gelenlerini ya esir ya da ölü olarak onlara bağışladı; onlardan yetmişini öldürdüler, yetmişini de esir ettiler.

 

 

8- Melek Orduları:

 

Kureyşliler savaşa çıkmaya niyetlenince, Kinaneoğulları ile aralarındaki düşmanlığı hatırladılar. İblis, onlara Süraka b. Malik el-Müdlici kılığında göründü. Süraka, Kinaneoğulları eşrafındandı. Kureyşlilere: "Bugün insanlardan size galip gelebilecek yoktur. Kinane kabilesinden hoşlanmayacağınız herhangi bir şeyin gelmeyeceğine ben kefilim." dedi. Birlikte yola çıktılar. Şeytan onlardan ayrılmıyordu. Savaşa hazırlandıklarında Allah düşmanı (şeytan), gökyüzünden Allah'ın ordusunu iniyor gördü ve kaçtı; gerisingeriye döndü. O zaman dediler ki: "Nereye ey Süraka? Sen, bizi yalnız bırakmayacak müttefikimiz olduğunu söylememiş miydin?" (Süraka kılığındaki iblis:) "Ben sizin görmediğinizi görüyorum ve ben Allah'tan korkarım. Çünkü Allah, çok şiddetli ceza verendir." dedi. "Ben sizin görmediğinizi görüyorum'* derken doğru söylüyordu ama, "Ben Allah'tan korkarım" derken yalan söylüyordu. Onun korkusu, onlarla birlikte yok olacağından dolayı kendi hakkındaydı denilmiştir ki bu daha doğrudur.

 

Münafıklar ve gönlü hasta olanlar Allah ordusunun azlığım, düşmanlarının ise çokluğunu görünce, zafer ve galibiyetin sayı çokluğuyla olacağını zannettiler de: "Müslümanları dinleri aldattı."[Enfal, 49] dediler. Bunun üzerine Allah Teala, zaferin çokluk veya sayı üstünlüğü ile değil, ancak kendisine tevekkülle kazanılacağını haber verdi. Şüphesiz ki Allah Aziz'dir, kendisine üstünlük sağlanamaz; Hakim'dir, yardımı haketmiş olana zayıf da olsa yardım eder. O'nun izzeti ve hikmeti, kendisine tevekkül eden topluluğa yardım etmeyi gerektirir.

 

 

9- Mü'minlere Cennet Vardır:

 

Düşman yaklaşıp iki topluluk yüzyüze gelince, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlar arasında ayağa kalktı, onlara va'z etti; sabır ve sebat etmekle zafere ulaşacaklarım, yaklaşan zaferi ve Allah'ın ileride vereceği sevabı hatırlattı. O'nun yolunda şehid düşen kişiye Allah'ın cenneti vacib kıldığını haber verdi. Bu sırada Umeyr b. Humam ile Rasulullah arasında şu konuşma geçti:

 

— Ey Allah'ın Rasulü! Genişliği gökler, ve yeryüzü kadar bir cennet, öyle mi?

— Evet.

— Oh, ne ala, ne hoş; ey Allah'ın Rasulü!

— Seni "oh, ne ala, ne hoş" demeye iten sebep nedir?

— Vallahi, ey Allah'ın Rasulü; cennet ehlinden olmayı dilemekten ka bir sebebi yok.

— Sen kesinlikle cennet ehlindensin.

 

Hadisi rivayet eden ravi şöyle naklediyor: Torbasından hurma çıkardı, yemeye başladı ve sonra: "Şu hurmaları yeyinceye kadar yaşarsam bu uzun bir yaşamdır" dedi ve yanındaki hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar savaşti. Burada öldürülen ilk şahıs oldu.

 

 

10- Meleklerin Yardımı:

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) avuç dolusu kum alıp düşmanların yüzüne attı; (kum) gözlerini doldurmadık tek bir adam bırakmadı. Onlar gözlerindeki toprakla uğraşırken, müslümanlar da onları öldürmekle uğraştılar. Allah Teala, Rasulü'ne bu atış hakkında şu ayeti indirdi: "...Attığın zaman sen atmamıştın, Allah atmıştı."[Enfal, 17]

 

Bir grup alim bu ayetin; fiilin failinin kul olmadığı Allah olduğunun isbatına ve gerçekten fiilin failinin Allah olduğuna delalet ettiğini zannetmişlerdir. Bu görüş başka bir yerde değindiğimiz gibi çeşitli yönlerden kendileri adına bir yanlıştır. ayetin anlamı şudur: Allah Teala, Rasulü'nün atışa başladığım isbat etmiş ve kumun düşmanların gözüne ulaşmasının ise onun atışıyla hasıl olmadığını belirtmiştir. Burada, atmaktan kasdolunan, atış ve atılanı yerine ulaştırmaktır. Allah Teala atışı Peygamberine isnad etmiş, fakat ulaştırmanın ona ait olmadığını ifade etmiştir.

 

O gün melekler, düşmanlarım öldürme konusunda mü'minlere yardım ediyorlardı.

 

İbn Abbas anlatıyor: O gün müslümanlardan biri müşriklerden önündeki bir adamın peşinden koşarken ansızın tepesinden bir kamçı şakırtısı ve "Hayzum, ileri!'* diyen bir atlı sesi işitti. Önündeki müşriği sut üstü düşmüş ona baktı; burnu kırılmış ve kamçı vurulmuş gibi yüzü yarılmış ve tamamı mosmor olmuştu. Ensari gelerek, durumu Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlattı. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Doğru söyledin, haklısın. O, üçüncü kat semadan yardıma gelen (melek)lerdendir." buyurdu.

 

Ebu Davud el-Mazini anlatıyor: "Ben müşriklerden birini vurmak için takip ediyorken, daha kılıcım ona değmeden başı düşüverdi. Onu benden başkasının öldürdüğünü anladım."'

 

Ensardan bir sahabi, Abbas b. Abdülmuttalib'i esir almış getirmişti. Abbas dedi ki: "Vallahi, beni bu adam esir almadı; alacalı bir at üzerinde insanların en güzel yüzlülerinden olup şu anda topluluk arasında göremediğim kel bir adam esir aldı" dedi. Ensari: "Ey Allah'ın Rasuİü, onu ben esir aldım." deyince, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sus, Allah Teala seni kerim bir melekle desteklemiş." buyurdu. Abdülmuttaliboğullarından üç kişi esir alınmıştı: Abbas, Akil ve Nevfel b. Haris.

 

Taberani, Mu'cemül-Kebirinde Rifa'a b. Rafi'in şöyle dediğini naklediyor: iblis, Bedir savaşında meleklerin müşriklere ne yaptığını görünce, kendisinin de öldürülmesinden korktu. Haris b. Hişam, onu Süraka b. Malik zannederek öldürmek isteyince, Haris'in göğsüne vurup onu düşürdü ve kaçarak savaş alanından çıkıp kendisini denize attı. Ellerini kaldırıp: "Allah'ım; bana verdiğin mühleti istiyorum." diye dua etti. Çünkü kendisinin de Öldürülmesinden korkmuştu. Bunun üzerine Ebu Cehil b. Hişam ilerledi ve şöyle konuştu: Ey insanlar! Süraka'nın yalnız bırakması sizi hezimete uğratmasın; zira o Muhammed'le sözleşmişti. Sizi Utbe, Şeybe ve Velid'in öldürülmesi de korkutmasın; çünkü onlar acele ettiler. Lafa ve Uzza'ya yemin ederim ki, onları iplerle bağlamadan (esir almadan) dönmeyeceğiz. Aranızdan birinin onlardan birini öldürdüğünü görmeyeyim. Fakat onları esir alınız ki yaptıklarının kötülüğünü onlara bildireyim.

 

Ebu Cehil o gün Allah'tan zafer isteyerek diyordu ki: "Allah'ım! Akranlık bağlarını koparan ve bilmediğimiz şeyleri getireni sabaha çıkarma! Allah'ım; en çok hangimizi seviyor ve en çok hangimizden razı oluyorsan, bugün zafere onu ulaştır." Buna karşılık Allah Teala şu ayeti indirdi: "Eğer zafer istiyorsanız, işte zafer geldi size. Eğer (yaptıklarınızdan) vazgeçerseniz sizin iyiliğinize olur. Ama tekrar dönerseniz biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa size hiçbir fayda vermez. Allah inananlarla beraberdir."[Enfal, 19]

 

Müslümanlar, düşmanlarına el attıklarında ya Öldürüyorlar ya da esir alıyorlardı. Sa'd b. Muaz, Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içinde bulunduğu çadırın kapısında -ki çardak şeklindeydi- Ensar'dan bir topluluğun başında kılıcım çekmiş vaziyette duruyordu. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Sa'd b. Muaz'ın yüzünden, onun ashabın bu yaptığından hoşlanmadığını anlayınca: "Sen galiba halkın yaptığından pek hoşlanmıyorsun?" buyurdu. Sa'd da: "Evet. Vallahi bu, Allah'ın bizi müşriklerle karşılaştırdığı ilk savaştı. Bana göre onları öldürüp ağır bir yenilgiye uğratmak, bu adamların sağ bırakılmasından daha sevimlidir." dedi.

 

 

11- Müslümanların Kahramanlıkları:

 

Savaş durup Kureyşliler hezimete uğramış olarak kaçtığında, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Cehil ne yaptı? Bize kim haber verir?" buyurdu. İbn Mes'ud gitti ve Ebu Cehil'i, Afra hanımın iki oğlu tarafından vurulmuş ve ölmek üzere iken buldu. Sakalını tutup:

 

— Ebu Cehil sen misin? dedi. Ebu Cehil sordu:

— Bugün savaşı kim kazandı?

— Allah ve Rasulü. Allah seni rezil etti mi, ey Allah'ın düşmanı?

— Kendi kavminin öldürdüğü adamdan daha üstün biri var mıdır?

 

Abdullah (b. Mes'ud), onu öldürdü, sonra Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip: "Onu öldürdüm." dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur!" buyurdu ve bu sözü üç defa tekrarladı. Sonra: "Allahu ekber! Sözünü yerine getiren, kuluna yardım eden, grupları tek başına hezimete uğratan Allah'a hamdolsun. Yürü, onu göster." buyurdu. Gittik ve Ebu CehFi O'na (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gösterdim. O vakit de: "İşte bu, bu ümmetin Firavun'u idi." dedi.

 

Abdurrahman b. Avf, Ümeyye b. Halef ile oğlu Ali'yi esir almıştı. Bilal onu gördü. -Ümeyye, kendisine Mekke'de çok işkence ederdi.- "Küfrün başı Ümeyye b. Halef, sen ha?! O kurtulursa, ben kurtulmayayım!" diye bağırdı ve Ensar'dan bir topluluğu yardıma çağırdı. Abdurrahman, Ümeyye ile oğlunu onlardan korumak için gayret etti. Bilal ve yanındakiler kendilerine yetişince onları oğlu ile meşgul edip Ümeyye'yi kaçırdı. Onlar Ümeyye'nin oğlu Ali'nin işini bitirip Abdurrahman'la Ümeyye'ye yetiştiler. O zaman Abdurrahman Ümeyye'ye "Çök" dedi. O da çöktü ve kendini Abdurrahman'in ayakları arasına attı. Abdurrahman'ın altına gizlenmiş Ümeyye'ye öldürünceye kadar kılıç vurdular. Hatta bazı kılıç darbeleri Abdurrahman b. Avf'ın ayağına isabet etmişti. Bundan biraz önce Ümeyye, Abdurrahman'a: "Göğsüne devekuşu tüyünü nişan takmış şu adam kimdir?" diye sormuş, o da: "O, Hamza b. Abdülmuttalib'tir." diye cevap vermişti. O zaman Ümeyye: "Bütün bunları bize yapan işte odur.** demişti. Abdurrahman'in yanında ganimet olarak ele geçirdiği bazı zırhlar vardı. Ümeyye, Abdurrahman'ı görünce: "Ben senin için bu zırhlardan daha karlıyım." demiş. Abdurrahman da zırhları atıp onu yakalamıştı. Ensar, Ümeyye'yi öldürdüğünde şöyle diyordu: "Allah Bilal'e merhamet etsin; beni hem zırhlarımdan, hem de esirimden etti."

 

O gün Ükkaşe b. Mıhsan'ın kılıcı kırıldı. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona bir odun dalı verdi ve: "Al bunu!" dedi. Ükkaşe, onu alıp sallayınca elinde uzun beyaz bir kılıca dönüştü. Bu kılıçla, Hz. Ebu Bekir'in halifelik günlerinde ridde savaşlarında öldürülmesine kadar savaşmaya devam etti.

 

Zübeyr (b. Avvam), Ubeyde b. Said b. As ile karşılaştı. Ubeyde, baştan aşağıya kadar zırha bürünmüş ve silahlanmış, iki gözünden başka bir yeri görünmüyordu. Zübeyr, harbesini savurdu ve gözlerine sapladı, Ubeyde öldü. Ayağını harbe üzerine koydu, sonra çekti. Gayreti harbeyi çıkartmak içindi. Harbenin iki tarafı eğilmişti. Urve dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Zübeyr'den harbeyi istedi. O da onu Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) verdi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat edince, geri aldı. Sonra Hz. Ebu Bekir istedi, ona verdi. Ebu Bekir vefat edince, yine geri aldı. Bu defa Hz. Ömer istedi, ona verdi. Ömer vefat edince, tekrar geri aldı. Sonra Hz. Osman istedi, ona verdi. Osman vefat edince Hz. Ali evladına geçti. Daha sonra onu Abdullah b. Zübeyr istedi; öldürülünceye kadar İbn Zübeyr'in yanında idi.

 

Rifaa b. Rafi' anlatıyor: "Bedir savaşında bana bir ok isabet etti ve gözüm dışarı aktı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gözüme tükrüğünü sürdü, ve benim için dua etti. Öna bu yaralanmanın hiçbir zararı olmadı (ağrım, sızım kalmadı)."

 

 

12- Müşrik Ölüleri:

 

Savaş kesilince Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi, öldürülenlerin başında durdu ve dedi ki: "Peygamberiniz için ne kötü bir peygamber aşireti oldunuz. Siz beni yalanladınız, diğer insanlar tasdik etti; Siz beni yardımsız bıraktınız, diğer insanlar bana yardım etti; Siz beni yurdumdan çıkardınız, diğer insanlar bana kucak açtı." Sonra Bedir kuyularından bir kuyuya sürüklenip atılmalarını emretti, oraya atıldılar. Daha sonra Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle seslendi: "Ey Utbe b. Rabia, ey Şeybe b. Rabia, ey falan, ey filan! Rabbinizin size vadettiğini gerçek olarak buldunuz mu? Şüphesiz ben, Rabbimin bana vadettiğini gerçek olarak buldum." Ömer b. el-Hattab:

 

— Ey Allah'ın Rasulü! Ölmüş bir topluluğa mı hitab ediyorsun? deyince, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

 

"— Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, siz söylediklerimi onlardan daha iyi işitiyor değilsiniz. Fakat onlar cevap veremezler." buyurdu.

 

Bundan sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu yerde üç gün konakladı. Bir topluluğa galip geldiğinde onların yerinde üç gün kalırdı.

 

 

13- Bedir'den Ayrılış:

 

Sonra desteklenmiş, te'yid edilmiş, zafer verilmiş ve Allah'ın kendisine bahşettiği zaferle gözü aydın olmuş bir şekilde yanındaki esirler ve ganimetlerle yola çıktı. Safra'ya gelince ganimetleri paylaştırdı ve Nadr b. Haris b. Kelede'nin boynunu vurdurdu. Sonra Irkuzzabye'de konakladığında Ukbe b. Ebi Muayt'ın boynunu vurdurdu.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye, dekteklenmiş olarak, muzaffer ve mansur olarak girdi. Medine ve çevresindeki bütün düşmanları ondan korktu. Medinelilerden büyük bir kısmı müslüman oldu. Münafık Abdullah b. Übeyyve yandaşları da işte o zaman zahiren İslam'a girmişlerdi.

 

 

14- Bedir Savaşına Katılanlar:

 

Bedir savaşma katılan müslümanların tamamı üç yüz on küsurdu. 86'sı muhacirlerden, 61'i Evs'ten, 170'i Hazrec kabilesindendi. Evsliler Hazreclilerden daha güçlü ve kuvvetli, çarpışma anında daha sabırlı ve sebatlı oldukları halde, sayılarının Hazredilerden az olmasının sebebi, evlerinin Medine'nin yukarı taraflarında olması ve savaş çağrısının ansızın gelmesidir. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Bize ancak biniti hazır olan tabi olsun." buyurmuştu. Medine'nin yukarısında binitleri olan sahabiler, Rasulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) binitlerine gidebilmek için kendilerine mühlet vermesini istemişler ama kabul etmemişti. Çünkü onların niyeti düşmanla karşıtlaşmak değildi, bunun gereklerini yerine getirmemişler, hazırlıklarını yapmamışlardı. Fakat Allah Teala, sözleşip buluşmadıkları ve hiç ummadıkları halde onları düşmanlarıyla karşılaştırdı.

 

O gün müslümanlardan şehid olanların sayısı on dörttür: 6'sı muhacirlerden, 6'si Hazreclilerden, ikisi Evslilerden. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bedir savaşına ve esirlerine ilişkin işleri Şevval ayı içerisinde bitirdi.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

B) BEDİR SAVAŞINDAN SONRAKİ GAZALAR