ZADU’L-MEAD

DÖRDÜNCÜ KİTAP

PEYGAMBER'İN (S.A.) CİHADI

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

G) HZ. PEYGAMBER'İN (S.A.) SAVAŞTA ELE GEÇİRİLEN ARAZİLER KONUSUNDAKİ TATBİKATI

 

1- Fethedilen Topraklar Hakkındaki Tatbikatı:

 

Sahihtir ki, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kurayzaoğulları ve Nadiroğulları arazisi ile Hayber arazisini savaşa katılan gaziler arasında paylaştırdı. Medine ise, Kur'an'la fethedildi ve halkı müslüman oldu. Bu yüzden olduğu şekliyle bırakıldı (statüsünde bir değişiklik yapılmadı). Mekke'yi de Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) savaşarak, zorla (=anveten) fethetti; ama paylaştırmadı. Mekke'nin savaşla fethedilmesiyle paylaştınlmadan bırakılmasını uzlaştırmak her bir alim grubuna problem oldu. Bir, grup: "Zira Mekke hac ibadetinin yapıldığı bir yurttur; bütün müslümanlara vakıftır. Müslümanlar Mekke konusunda eşit haklara sahiptirler. Bu yüzden paylaştırılma imkanı yoktur." demiştir. Sonra bunlardan kimileri Mekke (arazisi)'nin satımım ve kiraya verilmesini yasak saymış; kimileri Mekke'de bulunan evlerin satımım caiz, kiralanmalarını yasak saymıştır. Şafii, savaşla ele geçirme ile paylaştirmamayı uzlaştıramayınca: "Mekke sulh yoluyla fethedildi; bu yüzden paylaştırılmadı. Savaş yoluyla zorla ele geçirilmiş olsaydı, ganimet olurdu. O zaman da hayvanların ve menkullerin paylaştırümasında olduğu gibi Mekke arazisinin de paylaştırılması vacip olurdu." demiş; Mekke evlerinin satımında ve kiraya verilmesinde bir sakınca görmemiş ve delil olarak da demiştir ki: Mekke arazisi sahiplerinin mülküdür, o kimselerden miras kalır; ayrıca bu arazi hibe de edilebilir. Allah Teala da Mekke arazisini, onlara bir mülkün, sahibine nisbeti gibi nisbet etmiştir. Ömer b. Hattab, Safvan b. Ümeyye'den bir ev satın almıştır. Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de (Veda haccında): "Yarın Mekke'deki evinde nereye ineceksin?" diye sorulduğunda "Akil, bize ev bark bıraktı mı ki?" diye karşılık vermişti. Akıl, Ebu Talib'e mirasçı olmuştu. Şafii, arazi de ganimetten sayılır, ganimetlerin paylaştırılması vaciptir; Mekke mülkiyete konu olur ve alınır-satıhr; buna rağmen evleri, haneleri paylaştınlmamıştır prensibinden hareket ettiğinden ötürü Mekke'nin sulh yoluyla fethedildiğini söylemekten başka yol bulamamıştır.

 

Ancak sahih hadisleri iyice tetkik edip düşünenler, bunların hepsinin cumhurun görüşüne, yani Mekke'nin savaş yoluyla zorla fethedildiği görüşüne delil teşkil ettiklerini görür. Sonra cumhur da kendi aralarında Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hangi sebeple Mekke arazisini paylaştırmadığı konusunda görüş ayrılığına düşmüş ve kimleri: "Çünkü Mekke hac yurdu ve ibadet mahallidir. Allah'ın, müslüman kullarına bir vakfıdır." demiş, kimileri de: "Devlet başkam araziyi paylaştırmakla vakfetmek arasında serbesttir. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber'i paylaştırdı, Mekke'yi paylaştırmadı. Böylece her iki tür uygulamanın da caizliğini ortaya koymuştur" demişlerdir. Bunlar diyorlar ki: Arazi, paylaştınlmaları emredilen ganimetler arasına girmez. Ganimetler yalnızca hayvanlar ve menkul mallardır. Çünkü Allah ganimetleri bu ümmet dışında hiçbir ümmete helal kılmamış; bu ümmete ise, kafirlerin diyarını ve arazilerini helal kılmıştır. Nitekim bir ayette buyurmuştur ki: "Hani Musa kavmine: Ey kavmim! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın ki, aranıza peygamberler gönderdi, size saltanatlar ihsan etti, alemlerde hiç kimseye vermediğini size verdi. Ey kavmim! Allah'ın size nasib ettiği Mukaddes Arz'a girin."[Maide, 20-21] Firavun'un ve kavminin diyarı, ülkesi hakkında da: "İşte böyle olup bitti. Biz de o diyarı İsrailoğullarma miras olarak verdik."[Şuara, 59] buyurmaktadır. Böylece anlaşılmış oldu ki, arazi ganimetler arasına girmez; devlet başkanı arazi konusunda maslahat (toplum menfaati) uyarınca hareket etmekte serbesttir. Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hem paylaştırdığı, hem de paylaştırmadığı olmuştur, Hz. Ömer ise paylaştırmamış, olduğu şekliyle bırakmış ve devamlı surette arazinin rakabesine (= soyut mülkiyetine) bağımlı bulunan ve savaş için olan haraç vergisi almıştır. İşte arazinin vakfedilmesinin anlamı budur. Buradaki vakıf, rakabedeki mülkiyeti aktarmayı engelleyen vakıf anlamında değildir. Ümmetin de uygulamakta olduğu üzere bu arazinin satımı caizdir. Alimler bu arazinin mirasa konu olacağında icma etmişlerdir. Oysa vakıf mirasa konu olmaz. İmam Ahmed (r.h.) bu arazinin mehir olarak verilebileceğini ifade etmiştir. Oysa vakfın nikahta mehir olması caiz değildir. Zira vakfın satımının ve rakabesindeki mülkiyetin naklinin imkansız olmasının sebebi, böyle bir halde kendilerine vakıf yapılan kimselerin vakıftan menfaatlenme haklarını iptal durumunun söz konusu olmasıdır. Savaş, onlarmi'arazinin haracındaki haklarıdır. Haraç araziyi bir kimse satın alsa aynen satıcısının yanında olduğu gibi onun yanında da haraç arazi (haracıye) olur, Müslümanlardan hiçbirisinin hakkı nasıl miras, hibe ve mehirle iptal olmuyorsa tıpkı bunun gibi bu satım akdiyle de iptal oİmaz. Mesela, mükateb (efendisiyle, belli miktar mal getirdiğinde azad edilme sözleşmesi yapmış) kölenin rakabesinin satımı da böyledir. Bu satım sözleşmesinde, mükateb köle olma sözleşmesi yapmakla hürriyet kazanma sebebi geçerliliğini korumuştur. Çünkü köle müşteriye, satıcının yanında olduğu gibi aynen mükateb olarak intikal eder. Hakkında gerçekleşen azad sebebi, satımıyla ortadan kalkmaz. En iyi bilen Allah'tır.

 

Bunun delillerinden biri de şudur: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber arazisinin özellikle yarısını paylaştırmıştır. Eğer arazi, ganimet arazisi hükmünde olsaydı humus (i/5) çıkarıldıktan sonra kalanın hepsini paylaştınrdı. Sünen'de ve Müstedrek'it rivayet edildiğine göre: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber'i fethettiğinde orayı otuz altı pay etti; her bir pay, yüz paydan oluşmaktaydı. Bunun yarısı Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve müslümanların oldu. Arta kalan yarıyı da kendisine gelen elçilere, devlet işlerine ve insanların başlarına gelen felaketlere ayırdı." Bu, Ebu Davud'un metnidir. Bir metne göre Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), on sekiz pay ayırdı ki bu, felaketler ve müslümanların işleri için ayrılan yandır. Bu payda Vatih, Küteybe, Sülalim ve civarları yer almaktadır.

 

Yine Ebu Davud'daki bir metne göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hayber arazisinin yarısını, Vatih, Küteybe ve havalilerini kendi felaketlerine ve başına gelen işlere ayırdı; diğer yarısını, Şıkk, Netat ve havalilerini de ayırıp müslümanlar arasında paylaştırdı. Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) payı Şıkk ve netat havalilerinden düşmüştür.

 

 

2- Mekke'nin Savaş Zoruyla Fethedildiği:

 

Mekke'nin savaş zoruyla fethedildiğini gösteren deliller şunlardır:

 

1- Kesinlikle herhangi bir kimse ne Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) fetih zamanı Mekkeliler'le barış anlaşması yaptığını ve ne de Mekke halkından herhangi bir kimsenin şehre karşılık olmak üzere O'nunla barış anlaşması yapmak üzere geldiğini rivayet etmiştir. Yalnız Ebu Süfyan Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelmiş, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onun evine girenlere, yahut kendi kapısını kapayanlara, yahut Mescid'e girenlere veyahut da silahını bırakanlara eman ( = güvence, kurtuluş garantisi) vermiştir. Şayet Mekke sulh yoluyla fethedilmiş olsaydı, "Onun evine giren yahut kendi kapısını kapayan yahut da Mescid'e giren güvencededir." demezdi. Çünkü sulh, umumi bir güvenceyi icabettirir.

 

2- Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: "Şüphesiz Allah fil ordusunu Mekke'den alıkoydu ve oraya Peygamberini ve mü'minleri hükümran kıldı. Doğrusu bu beldede bana bir günün bir saatinde (sair zamanlarda Mekke'de yapılması yasak olan şeyler konusunda) izin verdi." Hadisin bir metnine göre de: "Mekke benden hiç kimse için helal olmadı, benden sonra hiç kimse için de helal olmayacaktır. Yalnızca bir günün bir saatinde bana helal kılındı." buyurmuştur. Bir başka metne göre de: "Şayet Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) burada harbeni diye herhangi bir kimse ruhsat tarafına kaçacak olursa ona: 'Allah, Peygamberine izin vermiştir, size izin vermedi* deyiniz. Bana da yalnızca bir günün bir saati içinde izin verdi. Bugünkü haramlığı dünkü haramlığa döndü" buyurmuştur. Bu hadis Mekke'nin savaş zoruyla fethedildiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

 

a) Sahih 'te yer alan bir hadise göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) fetih günü Ha-lid b. Velid'i ordunun sağ kanadına, Zübeyr'i sol kanadına ve Ebu Ubeyde'yi zırhsız miğfersiz askerlerin başına komutan tayin etti ve vadinin içine doğru gönderdi. Ebu Hureyre'ye: "Ey Ebu Hureyre! Bana Ensar'i çağır." diye talimat verdi. Onlar da haberi alınca koşarak geldiler. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Ensar topluluğu! Kureyş'in günahkarlarını gördünüz mü?" diye sordu. "Evet, gördük" dediler. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yarın onlarla karşılaştığınızda onları ekin biçer gibi biçmeye bakın" buyurdu, elini sıkıp sağını solunun üzerine koydu ve "Benimle buluşma yeriniz Safa'dır." buyurdu. O gün karşılarına kim çıktıysa kırıp geçtiler. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Safa tepesine çıktı ve Ensar geldi, Safa'yı çevirdi. Ebu Süfyan gelip: "Ey Allah'ın Rasulü! Kureyş'in karaltısı yok oldu. Bugünden sonra Kureyş yok artık!" dedi. Bunun üzerine Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Ebu Süfyan'ın evine giren güvencededir. Silahı bırakan güvencededir. Kapısını kapayan güvencededir" buyurdu.

 

b) Ümmü Hani, bir adama eman verip onu himayesine aldı. Ali b. Ebi Talib o adamı öldürmek istedi. Bunun üzerine Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Ümmü Hani! Senin himayene aldığın kimseyi biz de himaye ederiz." buyurdu. Ümmü Hani'den gelen bir başka metin ise şöyledir: Mekke'nin fetih günü olunca akrabalarımdan iki adama eman verdim, himayeme aldım. Onları bir eve soktum ve üzerlerine kapıyı kapadım. Anamın oğlu Ali gelip kılıçla üzerlerine saldırdı. Derhal eman hadisini (yahut sözünü) ve Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Ümmü Hani! Senin himayene aldığın kimseyi biz de himaye ederiz." buyruğunu hatırlattım. Bu olay Mekke'nin içinde, fetihten sora oldu. Görüldüğü üzere Ümmü Hani'nin adama eman vermesi, Hz. Ali'nin onu öldürmek istemesi ve Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ümmü Hani'nin verdiği emani geçerli sayıp devam ettirmesi Mekke'nin savaş zoruyla fethedildiğini açıkça meydana koymaktadır.

 

c) Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Makis b. Subabe, İbn Hatal ve iki cariyenin öldürülmesini emretti. Şayet sulh yoluyla fethedilmiş olsaydı, halkından hiçbir kimsenin öldürülmesini emretmez ve bunların adının geçmesi sulh anlaşmasından istisna teşkil edeFdi.

 

d) Sünen'de sahih bir senedle rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'nin fethi günü gelince: "İki kadın ve dört nefer dışındaki insanlara eman verin. Onları ise Kabe'nin örtüsüne sarılmış bulsanız bile öldürün." buyurdu. En iyi bilen Allah'tır.

 

Müslümanın Düşman Topraklarında Yaşaması:

 

Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), hicrete gücü yeten bir müslümanın müşrikler arasında kalmasını yasakladı ve: "Ben, müşrikler arasında ikamet eden her müslümandan uzağım" buyurdu. "Niçin, ey Allah'ın Rasulü?" diyi sordular. "Ateşleri birbirini görmeyecek" cevabını verdi.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: "Müşrikle birleşen ve onunla oturan kimse de onun gibidir."

 

Yine buyuruyor ki: "Tevbe kapısı kapanıncaya kadar hicret kapısı kapanmaz. Güneş batıdan doğmadan da tevbe kapısı kapanmaz."

 

Buyurdu ki: "Bir hicretten sonra bir hicret olacaktır. Yeryüzü halkının hayırlıları Hz. İbrahim'in hicret ettiği yere en çok tutunup kalanlardır. Yeryüzünde, yeryüzü halkının kötüleri kalır; onları bulundukları yer dışarı atar, Allah'ın nefsi onlardan tiksinir, ateş onları maymunlarla, hınzırlarla bir araya toplar."

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

HZ. PEYGANlBER'İN (S.A.) GAYRİ MÜSLİMLERE MUAMELESİ