ZADU’L-MEAD |
DÖRDÜNCÜ KİTAP PEYGAMBER'İN (S.A.) CİHADI |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
G) HZ. PEYGAMBER'İN
(S.A.) MİRACA ÇIKIŞI
1- Mirac Yolculuğu
2- Beş Vakit Namaz
3- Hz. Peygamber
(s.a.) Rabbini Gördü mü?
4- Mirac Olayını
Kavmine Anlatışı
5- İsra ve Mirac Hadisesi
Ruhla mı, Bedenle mi Gerçekleşti?
6- Mirac Olayının
Tarihi
7- Mirac Olayı Kaç
Kere Gerçekleşti?
1- Mirac Yolculuğu:
Sonra Allah Rasulü
(s.a.) doğru olan görüşe göre bedeniyle, Burak üzerine binmiş olarak Cebrail
(a.s.) eşliğinde geceleyin Mescid-i Haram'dan Beyt-i Makdis'e götürüldü (İsra
hadisesi). Oraya indi ve Peygamberlere imam olup namaz kıldırdı. Burak'ı
mescidin kapısının halkasına bağladı. Beyt-i Lahm'e indiği ve orada namaz
kıldığı söylenmişse de böyle bir rivayet asla sahih değildir.
Sonra o gece Beyt-i
Makdis'den en yakın semaya yükseltildi. Cebrail, O'nun adına semanın kapısının
açılmasını istedi, ona kapı açıldı. Orada insanlığın babası Hz. Adem'i gördü,
ona selam verdi. O da selamını aldı, "Merhaba = Hoşgeldin, safa geldin."
dedi ve peygamberliğini tasdik etti. Allah Hz. Peygamber'e (s.a.) sağ tarafında
bahtiyarların (cennetliklerin) ruhlarını, sol tarafında bedbahtların
(cehennemliklerin) ruhlarını gösterdi.
Sonra ikinci semaya yükseltildi.
Cebrail, ona semanın kapısının açılmasını istedi. Hz. Peygamber (s.a.) orada
Hz. Zekeriya'nın oğlu Hz. Yahya'yı ve Hz. Meryem'in oğlu Hz. İsa'yı gördü.
Onlarla buluştu ve onlara selam verdi. Onlar da selamını aldılar ve
"merhaba" dediler, peygamberliğini tasdik ettiler.
Sonra üçüncü semaya
yükseltildi. Orada Hz. Yusuf'u gördü; ona selam verdi. O da selamını alıp
"merhaba" dedi ve peygamberliğini tasdik etti.
Sonra dördüncü semaya
yükseltildi. Orada Hz. idris'i gördü; ona selam verdi. O da selamını alıp
"merhaba" dedi ve peygamberliğini tasdik etti.
Sonra beşinci semaya
yükseltildi. Orada İmran oğlu Hz. Harun'u gördü; ona selam verdi. O da selamını
alıp "merhaba" dedi ve peygamberliğini tasdik etti.
Sonra altıncı semaya
yükseltildi. Orada İmran oğlu Hz. Musa ile karşılaştı; ona selam verdi. O da
selamını alıp "merhaba" dedi ve peygamberliğini tasdik etti. Hz.
Peygamber (s.a.) onu geçip gidince Hz. Musa ağladı. Ona: "Niçin
ağlıyorsun?" diye sordular. O da: "Nasıl ağlamayayım! Benden sonra
peygamber olarak gönderilen bir gencin ümmetinden cennete girenler, benim
ümmetimden girenlerden daha çok!" dedi.
Sonra yedinci semaya
yükseltildi, orada Hz. İbrahim ile karşılaştı; ona selam verdi. O da selamını
ahp "merhaba" dedi ve peygamberliğini tasdik etti.
2- Beş Vakit Namaz:
Sonra
Sidretü'l-Münteha'ya çıkartıldı. Sonra ona Beytü'l-Ma'mür çıkartılıp
gösterildi. Sonra da Cebbar olan Allah'a (c.c) yükseltildi. O'na o kadar
yaklaştı ki, araları iki yay aralığı kadar belki daha yakın oldu. Allah, kuluna
o anda vahyedeceğini vahyetti. Ona elli vakit namaz farz kıldı. Hz. Peygamber
(s.a.) döndü, Hz. Musa'ya uğradı. Hz. Musa: "Neyle emrolundun?" diye
sordu. Peygamberimiz: "Elli vakit namazla" karşılığını verdi. Hz.
Musa: "Ümmetin buna güç yetiremez. Dön, Rabbine; ümmetin için
hafifletmesini iste." dedi. Hz. Peygamber (s.a.) bu konuda istişare
edercesine bakışını Cebrail'e çevirdi. O da: "İstersen, tamam öyle
olsun." diye görüşünü bildirdi. Bunun üzerine Cebrail, onu yükseltti;
Cebbar Teala'ya getirdi. O yerinde idi. -Senedlerin birinde Buhari'nin metni
böyledir.- Allah, ondan 10 vakit namazı kaldırdı. Sonra Hz. Peygamber (s.a.)
indirildi. Hz. Musa'ya uğradı, ona durumu haber verdi. Hz. Musa: "Rabbine
dön, hafifletmesini iste" dedi. Böylece Peygamberimiz, Hz. Musa ile Allah
Teala arasında gidip gelmeye başladı. Nihayet Allah namazı beş vakte indirdi.
Hz. Musa yine Peygamberimize dönüp Allah'tan hafifletmesini istemeyi önerdiyse
de Hz. Peygamber (s.a.): "Rabbimden utandım. Ama ben razıyım ve teslimim."
dedi. Hz. Peygamber (s.a.) uzaklaşınca (ardından) bir münadi: "Farzımı
artık imzaladım, yürürlüğe koydum ve kullarımdan (yükümlülüklerini)
hafiflettim." diye seslendi.
3- Hz. Peygamber (s.a.)
Rabbini Gördü mü?
Sahabe, Hz. Peygamber'in
(s.a.) o gece Rabbini görüp görmediği konusunda görüş ayrılığına düşmüştür. İbn
Abbas'tan gelen sahih bir rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.) Rabbinİ görmüştür.
Yine ondan gelen sahih bir rivayete göre ise Peygamberimiz, Rabbini kalbiyle
görmüştür.
Sahih bir rivayete göre
Hz. Aişe ile İbn Mes'ud bunu inkar etmiş ve: "Andolsun ki,
Sidretü'l-Münteha yanında, bir başka inişte O'nu görmüştür." ayetinde
[Necm, 13] geçen "görme" fiilinin öznesi sadece Cebrail'dir,
demişlerdir.
Bir sahih rivayete göre
de Ebu Zer, Hz. Peygamber'e (s.a.): "Rabbini gördün mü?" diye sordu;
Peygamberimiz de: "Bir nurdur. Onu nerde göreyim!" demiştir. Yani
benim O'nu görmemi bir nur engelledi demek istemiştir. Nitekim bir başka metne
göre: "Bir nur gördüm." demiştir.
Osman b. Said ed-Darimi,
sahabenin, Hz. Peygamber'in (s.a.) Rabbini görmediği konusunda ittifak etmiş
olduklarını nakletmiştir.
Şeyhülislam İbn Teymiye
-Allah, ruhunu takdis eylesin- diyor ki: İbn Abbas'ın "gördü" demesi
ne bununla ne de "kalbiyle gördü" sözüyle çatışır. Sahih bir rivayete
göre Hz. Peygamber (s.a.): "Ulu ve yüce Rabbimi gördüm." demiştir.
Ancak bu görme olayı İsra hadisesi sırasında olmamış, Medine'de olmuştu. Sabah
namazında sahabilerin gözünden kaybolmuş; sonra o gece rüyasında ulu ve yüce
Rabbini gördüğünü haber vermişti. İmam Ahmed (r.h.) buna dayanarak: "Evet,
Rabbini gerçekten görmüştür. Zira Peygamberin rüyası gerçektir." demiştir.
Böyle olmalıdır da. Ancak İmam Ahmed (r.h.): "Hz. Peygamber (s.a.)
uyanıkken, baş gözüyle O'nu gördü" dememiştir. Ondan böyle bir söz nakleden
kimse, onu töhmet altında bırakmış olur. Fakat İmam Ahmed bir keresinde:
"O'nu gördü" ve bir keresinde de "O'nu kalbiyle gördü"
demiş; böylece ondan iki rivayet aktarılmıştır. Müntesiplerinden birinin
tasarrufu olarak ondan bir üçüncü görüş "O'nu baş gözüyle gördü"
görüşü aktanlmışsa da, Ahmed'in söylediği sözler işte ortada; onlar arasında
böyle bir şey mevcut değildir.
İbn Abbas;m: "O'nu
kalbiyle iki kere gördü" sözünün dayanağı eğer Allah'ın önce:
"Muhammed'in gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı." buyurup [Necm, 11]
ardından: "Andolsun ki, bir başka inişte O'nu görmüştür." buyurması
[Necm, 13] ise -ki açıkça görülen dayanağı budur- Hz. Peygamber'den (s.a.)
gelen sahih bir rivayete göre bu görülen Cebrail'dir; kendisi onu asıl
yaratıldığı suretinde iki kere görmüştür. İmam Ahmed'in "O'nu kalbiyle
gördü" sözündeki dayanağı işte İbn Abbas'ın bu sözüdür. En iyi bilen
Allah'dır.
Allah Teala'nın Necm
suresinde "Sonra yaklaştı; ta vardı yanına."[Necm, 8] ayetinde
bildirdiği, isra hadisesindeki yaklaşma ve varma olayı değildir. Zira Necm
süresindeki, Hz. Aişe ve ibn Mes'ud'un dedikleri üzere Cebrail'in yaklaşması ve
yanına varmasıdır. Sözün akışı da bunu göstermektedir. Çünkü Allah: "O'na
çetin güçlere sahip olan öğretmiştir."[Necm, 5] buyuruyor ki bu öğretici
Cebrail'dir; sonra devamla: "O öğretici güçlüdür. En yüksek ufukta iken
doğrulu vermiş, sonra yaklaşıp ta yanına varmıştır, "[Necm, 6-8]
buyurmuştur. Bütün buradaki zamirler, bu çetin güçlere sahip güçlü-kuvvetli
öğreticiye gitmektedir. Bu öğretici en yüksek ufukta doğruluvermiş; yaklaşmış,
ta yanına varmış; Hz. Muhammed'e (s.a.) iki yay kadar, belki daha yakın
olmuştur. İsra hadisindeki yaklaşma ve yanına kadar varmasıdır. Necm suresinde
buna hiç dokunulmamıştır. Aksine bu surede Hz. Peygamber'in (s.a.) onu
Sidretü'l-Münteha yanında, bir başka İnişte gördüğü kaydediliyor ki, görülen
varlık Cebrail'dir. Hz. Muhammed (s.a.) onu, bir kere yeryüzünde ve bir kere de
Sidretü'l-Münteha yanında olmak üzere toplam iki kere asıl suretinde görmüştür.
En iyi bilen Allah'tır.
4- Mirac Olayını Kavmine
Anlatışı:
Sabah olunca Allah
Rasulü (s.a.) kavmine, Allah Teala'nın kendisine gösterdiği bir kısım en büyük
ayetleri haber verince müşriklerin onu yalanlamaları, ona işkence vermeleri ve
sataşmaları alabildiğine şiddetlendi; ondan kendilerine Beyt-i Makdis'i tasvir
etmesini istediler. Bunun üzerine Allah, ona Beyt-i Makdis'in önünden perdeyi
kaldırdı. Hz. Peygamber (s.a.) ona bakarak, müşriklere özelliklerini saymaya
başladı. Anlattığı hiçbir şeyi reddedemediler.
Hz. Peygamber (s.a.),
geceki seyahat yolu üzerinde ve dönüşünde kavmine ait kervanı gördüğünü ve bu
kervanın ne vakit geleceğini onlara haber verdi. Kervanın önünde hangi devenin
yol aldığını söyledi. İş, onun dediği gibi çıktı. Bu ise müşriklerin ancak sırt
çevirmelerini arttırdı; zalimler inatlaşıp küfürde direttiler.
5- İsra ve Mirac
Hadisesi Ruhla mı, Bedenle mi Gerçekleşti?
İbn İshak'ın nakline
göre Hz. Aişe ve Muaviye: "İsra, Hz. Peygamber*in (s.a.) ruhuyla
gerçekleşmiştir; ama bedenini kaybetmemiştir." demişlerdir. Hasan
Basri'nin de böyle söylediği rivayet edilmiştir. Ancak "isra uykuda
gerçekleşmiştir." demekle "Bedeniyle değil, ruhuyla
gerçekleşmiştir" demek arasında fark bulunduğu bilinmelidir. İkisi
arasında büyük bir fark vardır. Hz. Aişe ve Muaviye "Uykuda
gerçekleşti" dememişler; "Hz. Peygamber (s.a.) ruhuyla isra
hadisesini yaşamıştır, ama bedenini kaybetmemiştir." demişlerdir. Bu ikisi
arasında bir fark vardır. Çünkü kişinin uykuda gördüğü şeyler, bilinen şeyin (=
ma'lumun) hislerle algılanır suretlerde gösterilmiş olan misalleridir. Kişi
kendisinin göğe çıkarıldığını, yahut Mekke'ye ve yeryüzünün uzak mıntıkalarına
götürüldüğünü görür, ama ruhu yükselmez ve gitmez. Yalnızca rüya meleği, ona,
misal göstermiştir.
"Allah Rasulü
(s.a.) yükseltildi = miraca çıkarıldı" diyenler iki gruba ayrılmıştır. Bir
grup ruhu ve bedeniyle miraca çıkarıldı derken, diğer grup ruhuyla miraca
çıkırıldı, bedenini kaybetmedi demiştir. Bu ikinci grup mirac hadisesi uykuda
gerçekleşti demek istememişlerdir. Onlar sadece demek istemişlerdir ki ruhun
bizzat kendisi isra hadisesini yaşadı, gerçekten miraca o çıkarıldı ve
(bedenden) ayrıldıktan sonra temas edeceği cinsten bir temasta bulundu. Bu
esnadaki durumu tıpkı (bedenden) ayrıldıktan sonraki durumu gibidir ki, kat kat
göklere yükseliyor, nihayet ta yedinci kat semaya varıyor, Allah Teala'nın
huzurunda duruyor, orada Allah dilediğini emrediyor, sonra yeryüzüne iniyor...
Allah Rasulü (s.a.) için isra gecesi meydana gelen durum, bedenden ayrılışında
ruh için meydana gelenden daha mükemmeldir.
Malumdur ki bu, kişinin
rüyada gördüğünden daha üst bir durumdur. Fakat Allah Rasulü (s.a.), diri iken
karnı yarılıp da bundan elem duymayacak şekilde harikuladelikler makamında
bulunduğundan ötürü öldürülmeksizin gerçekten bizzat mukaddes ruhuyla miraca
çıkarılmıştır. O'ndan başkaları ise ölmeden ve ruh bedenden ayrılmadan bizzat
ruhu ile göğe çıkma imkanına sahip olamazlar. Peygamberlerin ruhian bedenden
ayrıldıktan sonra orada yerleşmiş; Allah Rasulü'nün (r.a.) ruhu ise hayatta iken
oraya çıkmış, sonra dönmüş ve Hz. Peygamber'in (s.a.) vefatından sonra
peygamberlerin ruhları ile birlikte -Allah onlara salat ve selam eylesin-
Refik-i A'la'ya yerleşmiştir. Maamafıh, O'nun ruhu bedenini gözetlemede,
aydınlatmada ve onunla ilişki kurmadadır. Öyle ki, kendisine selam veren
kimsenin selamını almaktadır. İşte bu ilişki sayesinde Hz. Musa'yı hem kabrinde
ayakta namaz kılar vaziyette görmüş ve hem onu altıncı kat semada görmüştür.
Malumdur ki, Hz. Musa, kabrinden yükseltilip sonra oraya geri iade edilmiş
değildir. Yalnızca bu kat onun ruhunun makamı ve eğleştiği yerdir. Kabri ise
bedeninin, ruhların bedenlere döndürüleceği güne kadar kaldığı ve eğleştiği
yerdir. Böylece Hz. Peygamber (s.a.) onu hem kabrinde görmüş ve hem de altıncı
kat semada görmüştür. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.), Refik-i A'la'da en yüksek
mekanda ve orada yerleşmiş olduğu halde kabrindeki bedeni kaybolmuş değildir;
bir müslüman ona selam verdiği vakit Allah, bedenine ruhunu iade eder ve
böylece Hz. Peygamber (s.a.) Mele-i A'la'dan ayrılmadan o müslümanın selamım
alır. İdraki kalın ve tabiatı bunu idrak edemeyecek kadar incelikten yoksun
olan kimse güneşe baksın: Menzilinin yüksekliğine rağmen yeryüzüyle nasıl
ilişki kuruyor ve orada nasıl etkisini gösteriyor, bitkiler ve hayvanlar nasıl
onunla hayat buluyor? İşte ortada! Ruhun pozisyonu bunun üstündedir. Ruhun bir
pozisyonu, bedenlerin ayrı bir pozisyonu var. Mesela, şu ateş, yandığı yerde
bulunduğu halde sıcaklığı kendisinden uzak bir cisimde etkisini gösteriyor.
Oysa ruh ve beden arasındaki irtibat ve ilişki bundan daha güçlü, daha mükemmel
ve daha tamdır. Ruhun pozisyonu da bundan daha üstün ve daha latiftir.
Hasta gözlere: *'Güneşin
göz kamaştıran ışığım görüp de gecelerin karanlığını bürünmeyesin."
deyiver.
6- Mirac Olayının
Tarihi:
Musa b. Ukbe, Zühri'nin:
"Allah Rasülü'nün (s.a.) ruhu, Medine'ye hicretinden bir sene önce Beyt-i
Makdis'e götürüldü, oradan da semaya yükseltildi." dediğini nakleder. İbn
Abdilber ve başkalarına göre isra ile hicret arasında bir sene İki ay
geçmiştir.
7- Mirac Olayı Kaç Kere
Gerçekleşti?
Isra yalnız bir kere
gerçekleşmiştir. Birisi uyanıkken, diğeri uykuda olmak üzere toplam iki kere
gerçekleştiği de söylenmiştir. Herhalde bu görüşün savunucuları Şerik hadisinde
geçen: "Sonra uyandım" kısmıyla diğer rivayetler arasını uzlaştırmak
istemişlerdir. Onlardan kimileri "Bu olay ona vahiy gelmeden önce
gerçekleşmişti." şeklinde Şerik hadisinde geçen bu ifadeden dolayı bir
kere vahiyden önce, diğer hadislerin delalet ettikleri gibi bir kere de vahiyden
sonra olmak üzere iki kere gerçekleşti derken; kimileri de bir kere vahiyden
önce, iki kere de vahiyden sonra olmak üzere toplam üç kere gerçekleşti,
demektedir. Bunların hepsi rastgele, gelişigüzel söylenmiş sözlerdir. Bu metod,
nakil erbabı Zahirilerin zayıflarının metodudur; olayda, diğer bazı
rivayetlerde geçen anlatıma aykırı düşen bir söz görseler hemen onu bir başka
defada meydana gelmiş sayıyorlar. Rivayetlerin ihtilaflı olduğunu gördüler mi
vak'aların sayısını artırıyorlar. Nakil imamlarının benimsedikleri doğru olan
görüşe göre isra, Hz. Peygambere (s.a.) vahiy geldikten sonra yalnız bir kere
Mekke'de gerçekleşmiştir.
İsra hadisesinin
defalarca gerçekleştiğini iddia eden şu insanlara hayret doğrusu! Her defasında
Hz. Peygamber'e (s.a.) elli vakit namaz farz kılınıyor, sonra Rabbi ile Hz.
Musa arasında gidip geliyor, nihayet namaz beş vakit oluyor, sonra bir münadi:
"Farzımı artık imzaladım, yürürlüğe koydum ve kullarımdan
hafiflettim." diye sesleniyor; sonra ikinci defada Allah yeniden namazı
elli vakte geri iade ediyor, sonra onar onar düşürüyor... sanmaları bu kişiler
için nasıl mümkün olmuştur acaba?! Hadis hafızları, isra hadisinin birtakım
metinlerinde Şerik'in yanıldığını söylemişlerdir. Müslim onun bu hadisinden
müsned olanını kaydettikten sonra: "Şerik, metinde arkada olması gereken
kimi ifadeleri Öne, önde olması gerekenlerin kimini de arkaya aldı. Metinde
ilaveler ve çıkarmalar yaptı." dedi ve hadisi tamamen serdetmedi; iyi de
etti. Allah ona rahmet eylesin.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
A) HZ.
PEYGAMBER'İN (S.A.) HİCRETİ