ZADU’L-MEAD

ÜÇÜNCÜ KİTAP

ADAB VE DUALAR

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

A) İSİMLER KONUSUNDAKİ TUTUMLARI

 

1- Bazı İsimleri Değiştirmesi

2- Bu Konunun İncelikleri

3- Çirkin İsimler

4- Peygamber İsimleri Almak

5- Yasakladığı Bazı İsimler

 

1- Bazı İsimleri Değiştirmesi:

 

Sahih bir rivayete göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurmuştur ki: "Allah katında en aşağılık isim, bir adama Melikü'l-emlak = Hükümranlar Hükümranı şeklinde konan isimdir. Allah'tan başka hükümran yoktur."

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğu sabit olmuştur: "Allah katında en sevimli isim Abdullah ve Abdurrahman; en doğru isimler ise Haris ve Hemmam'dır. En çirkin isimler de Harb ve Mürre'dir."

 

Yine sahih bir rivayete göre buyuruyor ki: Erkek çocuğuna Yesar, Rabah, Necih ve Eflah isimlerini koyma. Zira sen (onu aradığında) "Orada mı?" diye sorarsın, çocuk orada olmaz, "Hayır" cevabını alırsın.

 

Sahih bir rivayete göre asiye'nin ismini değiştirmiş ve: "Sen Cemile'sin" buyurmuştur.

 

Cüveyriye'nin ismi Berre idi. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ismi Cüveyriye diye değiştirdi. Ümmü Seleme'nin kızı Zeyneb diyor ki: Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ismin konmasını yasakladı ve: "Kendinizi temize çıkarmayın. Allah, ihsan ve iyilik sahibi olanlarınızı sizden daha iyi bilir." buyurdu.

 

Esram'ın ismini Zür'a diye Ebu'l-Hakem'in ismini Ebu Şurayh diye değiştirdi.

 

Said b. Müseyyeb'in dedesi Hazn'ın ismini Sehl diye değiştirdi. Kabul etmek istemedi ve: "Sehl, çiğnenir ve basite alınır.*' dedi.

 

Ebu Davud diyor ki: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) as, Azız, Atle, Şeytan, Hakem, Gurab, Hubab ve Şihab adım taşıyan kimselerin adlarını değiştirdi, Hişam adını koydu. Harb adım taşıyan kimseye Silm ismini koydu. "Muzdaci"' yerine "Münbais" adını verdi. "Arz-ı Afre" deyimi yerine "Arz-ı Hadıra" tabirini koydu. "Şi'bu'd-Dalale" adını taşıyan yere "Şi'bu'l-Hüda" adım verdi. "Benu'z-Zinye" kabilesinin adım "Benu'r-Rişde" diye değiştirdi. "Benu Muğviye" kabilesine ise "Benu Rişde" adım verdi.

 

 

2- Bu Konunun İncelikleri:

 

İsimler, manaların kalıpları ve onları gösteren kılavuzlar oldukları için hikmet, isimlerle manalar arasında bir irtibat ve tenasübün bulunmasını, isimle mananın birbiriyle hiç ilişiği bulunmayan tam yabancı durumunda olmamalarını icabettirdi. Zira hakimin hikmeti bunu kabullenmez. Realite bunun aksine tanıklık eder. Hatta güzellik / çirkinlik, hafiflik-ağırlık ve incelik-yoğunluk hususlarında isimlerin, kendilerini taşıyanlarda bir etkileri ve adları taşıyanların isimlerden bir etkilenmeleri sözkonusudur. Nitekim bir şair der ki:

 

"Gözlerin bir lakablı kimse görse, nadir haller dışında, onun manası, düşünsen, lakabmdadır."

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güzel ismi severdi. Kendisine bir haberci göndermek istediklerinde ismi güzel, yüzü güzel birini göndermelerini emrederdi.* Gerek rüyada, gerekse uyamk halde iken manaları isimlerinden çıkarırdı. Nitekim gördüğü bir rüyada kendisi ashabıyla birlikte Ukbe b. Rafi'in evinde bulunuyordu; kendilerine İbn Tabe adı verilen hurmadan sunuldu. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu; dünyada yücelik ve ahirette mutlu sonun kendilerine ait olduğu, Allah'ın kendileri için seçtiği dinin kemale erdiği ve hoş bir hal aldığı şeklinde yorumladı. Hudeybiye anlaşmasının olduğu gün kendisine Süheyl b. Amr'ın gelmesini işlerinin kolaylaştığı şeklinde yorumladı.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir keresinde bir grup insanı bir koyunun sütünü sağmaya davet etti. Sağmak için bir adam ayağa kalktı. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "İsmin ne?" diye sordu. Adam "Mürre" cevabını verdi. Peygamberimiz "Sen otur" dedi. Bir başkası ayağa kalktı. Ona da: "İsmin ne?" diye sordu. Adam -sanırım- "Harb" cevabını verdi. Peygamberimiz "Sen de otur" dedi. Bunun üzerine bir diğeri ayağa kalktı. Ona da "Senin ismin ne?" diye sordu. Adem "Yaiş = yaşar" cevabım verince "Sen sağ!" buyurdu.

 

Kötü isimli yerleri ve oralardan geçmeyi sevmezdi. Gazalarından biri sırasında iki dağ aralığına gelince, dağların adlarını sordu. "Fadıh ve Muhzi" dediler. Bunun üzerine onlardan bir başka yöne saptı, aralarından geçmedi. (Fadıh = Utandırıcı, yüz kızartıcı iş; Muhzi = Utanç veren, yüz karası).

 

İsimlerle o isimleri taşıyanlar arasında, varlıkların kalıpları ile hakikatleri arasında ve ruhlarla bedenler arasında var olan bir irtibat, tenasüp ve yakınlık mevcut olduğundan akıl, bunların birinden diğerine geçer. Nitekim iyas b. Muaviye ve daha başkaları bir şahsı görür "Adının şöyle şöyle olması gerekir" der ve hemen hemen de bu tahminlerinde yanılmazlardı. Bunun zıddı, zihnin isimden, ismi taşıyana intikal etmesi de sözkonusudur. Örneğin; Ömer ibnü'l-Hattab (r.a.) ile bir adam arasında şu konuşma geçer:

 

Hz. Ömer:

 

— Adın nedir?

— Cemre,

— Babanın adı nedir?

— Şihab

— Kimlerdensin?

— Huraka'dan

— Nerede oturuyorsun?

— Harretü'n-nar'da.

— Evin nerede?

— Zat-ı Leza'da.

— Çabuk git, evin yandı.

 

Adam derhal gitti. Evini aynen Hz. Ömer'in dediği şekilde buldu. (Cemre: Kor; Şihab: Alev; Huraka: Yakanlar; Harretü'n-Nar: Ateş ocağı; Zat-ı Leza: Ateşli, alevli).

 

Görüldüğü gibi Hz. Ömer, sözlerden onların ruhlarına ve manalarına intikal etmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hudeybiye günü Süheyl isminden işlerinin kolaylaşacağı anlamını çıkarmış ve hakikaten de öyle olmuştu. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmetine isimlerini güzel koymalarım emretti ve onlara, kıyamet günü bu isimlerle çağrılacaklarını haber verdi. Bunda -Allah daha iyi bilir ya- herkesin huzurunda (kıyamet günü) güzel isim ve o güzel isme uygun vasıfla çağrılmak için isimlerin güzelliğine münasip şekilde güzel davranışlar göstermeye, fiilleri iyileştirmeye bir tenbih vardır.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) için O'nun vasfından, manasıyla uyum içinde bulunan iki isim nasıl türetildi bir düşün! Ahmed ve Muhammed isimleri. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisinde övülen sıfatların çokluğundan ötürü "Muhammed" ve bu sıfatların başka kimselerin sıfatlarına karşı şeref ve üstünlükleri bulunduğundan ötürü de "Ahmed"dir. İsim, kendisini taşıyanla tıpkı ruhun bedenle irtibatı gibi bir irtibat sağlamıştır. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu'l-Hakem b. Hişam'a, Ebu Cehl (cehaletin babası) künyesini vermiştir ki, bu onun vasıf ve manasıyla uyum içinde olan bir künyedir. Yaratıkların bu künyeye en müstehak olanı odur. Aynı şekilde Allah Teala'nın Abduluzza'ya Ebu Leheb (ateş yalımı babası) künyesini vermesi

 

de böyledir. Ebu Leheb'in gideceği yer alev alev yanan, yalımları yükselen ateş olduğu için bu künye ona daha layık ve daha muvafık olmuştur. Bu künyeye en müstehak ve yaraşır olan odur.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye geldiğinde şehrin adı Yesrib idi. Bundan başka bir isimle bilinmezdi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ismi "Taybe" ismiyle değiştirdi. Tesrib (kınamak, azarlamak) kökünden gelen yesrib kelimesinin ifade ettiği şey, tib (hoş, temiz, güzel) kökünden gelen Taybe kelimesinin anlamında var olan şeyle ondan uzaklaşınca bu isme hak kazandı ve bununla güzelliği bir kat daha arttı. Böylece güzelliği, ismi almaya hak kazanmasında etkili oldu ve bu isim güzelliğine güzellik kattı.

 

Güzel isim, kendisini taşıyanı icabettirdiğinden ve onu yakından istediğinden ötürü Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bazı Arap kabilelerini Allah'a ve Allah'ın birliği inancına çağırırken onlara: "Ey Beni Abdillah ( = Allah kulunun oğulları)! Doğrusu Allah, hem sizin isminizi ve hem de babanızın ismini güzel eylemiş" diye hitap etti. Bak, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) babalarının isminin güzelliği ve bu isimde daveti gerekli kılan bir anlamın bulunması münasebetiyle onları nasıl Allah'a kulluğa davet etmiştir? Bedir savaşında düello yapan altı kişinin isimlerini düşün: Kader, o gün, isimlerinin hallerine uymasını nasıl icabettirdi? Kafirler şunlardı: Şeybe, Utbe ve Velid. Üç isim de zayıflık anlamı taşır. Velid (-yeni doğmuş çocuk) ismi başlangıçtaki zayıflığı, Şeybe ( = ihtiyarlık) ismi nihayetteki zayıflığı ifade eder. Nitekim Allah Teala buyuruyor ki: "Sizi güçsüz olarak yaratan, güçsüzlükten sonra bir kuvvet veren, sonra da kuvvetin ardından bir güçsüzlük ve ihtiyarlık veren Allah'dır."[Rum, 54] Utbe kelimesi ise, ateb ( = aksaklık, noksanlık) kökünden türetilmiştir. Bu adamların isimleri başlarına gelen bir noksanlığı ve kendilerine ulaşan bir güçsüzlüğü göstermektedir. Müslümanlardan onların akranları ise Ali, Ubeyde ve Haris idi. Allah onlardan razı olsun. Üç isim de onların vasıflarına uygun düşmektedir. Bu vasıflar: Üstün gelmek, kulluk ve ziraatçilikten ibaret olan çalışmak. Bu sahabiler kullukları ve ahiret tarlasında çalışmaları sayesinde onlara galip gelmişlerdir.

 

İsim, kendisini taşıyanı icabettirdiği ve onda tesirli olduğu için Allah katında isimlerin en sevimlisi, Abdullah ve Abdurrahman gibi kendileriyle Allah'ın, vasıfların en sevimlisi ile nitelenmesini gerektiren isimler olmuştur. Kulluğun Allah ve Rahman isimlerine izafe edilmesi, bu iki isimden başka Kahir ve Kadir gibi isimlere izafe edilmesinden (yani Abdullah ve Abdurrahman isimleri Abdülkahir ve Abdülkadir isimlerinden) Allah katında daha sevimlidir. Öyleyse Abdurrahman ismi Allah katında Abdülkadir isminden, Abdullah ismi ise Abdürabbih isminden daha sevimlidir. Zira kulla Allah arasındaki ilişki halis kulluktur; Allah'la kul arasındaki ilişki halis rahmettir. Kulun varlığı ve bu varlığının kemali O'nun rahmetiyle meydana gelmiştir. Allah'ın ona vücut vermesinin gayesi, kulun severek, korkarak, ümit ederek, saygı ve tazim göstererek yalnızca Allah'a kulluk etmesidir. Böylece Allah'a kul olur. Allah isminde, O'ndan başkasında bulunması imkansız olan tanrılık anlamı var olduğu için O'na kulluk etmiştir. Allah'ın rahmeti gazabına galip ve rahmet O'nun katında gazaptan daha sevimli olduğundan ötürü Abdurrahman ismi O'na göre Abdülkahir isminden daha sevimli olmuştur.

 

 

3- Çirkin İsimler:

 

Her kul irade ile hareket ettiğinden ve azmetme, karar verme iradenin başlangıcı olduğundan, kulun hareket ve kesbi iradesine bağlı bulunduğundan ötürüdür ki, isimlerin en doğrusu Hemmam ve Haris isimlendir. Zira bu isimleri taşıyanlar, bunların ifade ettiği anlamın hakikatinden uzaklaşmaz ve ayrılmazlar. Gerçek hükümranlık yalnız Allah'a ait olduğundan ve O'ndan başka gerçek hükümran bulunmadığından Allah katında en çirkin, en aşağılık ve O'nun en çok gazaba geldiği isim Şahanşah yani Hükümranlak Hükümranı, Sultanlar Sultanı ismidir. Çünkü böyle bir şey Allah'tan başka hiç kimse için sözkonsu değildir. O'ndan başkasını bu isimle adlandırmak en batıl bir husustur. Allah batılı sevmez.

 

Bazı ilim adamları buna Kadı'l-kudat ( = Kadılar Kadısı) ismini de katmışlar ve demişlerdir ki: Kadılar Kadısı diye yalnız hak hüküm verene denir. O, haklıyı haksızdan ayıranların en hayırlısı demektir. Bir hüküm verdiğinde ona yalnızca "ol" der, o da oluverir.

 

İğrençlik, çirkinlik ve yalanlık bakımlarından bu ismi Seyyidünnas ( = İnsanların Efendisi) ve Seyidü'l-küll ( = Herkesin Efendisi) isimleri izler. Bu yalnız Allah Rasulüne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ait bir özelliktir. Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben kıyamet günü Ademoğullarının efendisiyim. Bunda övünç yok" demiştir. Herhangi bir kimsenin O'ndan başkasına "Ademoğullarmın Efendisi" demesi caiz olmadığı gibi, "İnsanların Efendisi" ve "Herkesin Efendisi" demesi de katiyen caiz değildir.

 

Harb ve Mürre isimlerinin ifade ettikleri anlamlar nefislerin en hoşlanmadığı ve en çirkin gördüğü şeyler oldukları için, isimlerin en çirkini Harb ve Mürre isimleri olmuştur. Hanzale ( = Ebu Cehil karpuzu), Hazn ve bunlara benzer isimler de buna kıyas edilir. Bu isimler, kendilerini taşıyanlarda tesir uyandırmaya ne kadar da uygundurlar! Nitekim "Hazn" ismi Said b. Müseyyeb ve ailesinde hüzün (yahut sertlik) tesiri yapmıştır.

 

 

4- Peygamber İsimleri Almak:

 

Peygamberler, Ademoğullarmın efendileri, ahlakları en şerefli ahlak ve amelleri de en sahih ameller olduğundan ötürü onların isimleri de en şerefli isimlerdir, işte bu sebeple Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmetini peygamberlerin isimlerini almaya teşvik etmiştir. Ebu Davud ve Nesai'nin Sünen'lerinde rivayet ettikleri bir hadiste Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Peygamberlerin isimleriyle adlanın." buyurmuştur. Bunda hiçbir fayda olmasa bile isim, kendisini taşıyanı hatırlatır ve anlamıyla ilgilenmeyi icabettirir ki, bu da bir fayda olarak yeterlidir. Mamafih peygamber ismini almak, peygamberlere ait isimlerin korunmasını hatırlanmasını ve unutulmamasını; isimlerinin, onların vasıf ve hallerini hatırlatmalarını sağlar.

 

 

5- Yasakladığı Bazı İsimler:

 

Erkek çocuğa Yesar, Eflah, Necih ve Rabah isimlerini koymayı yasaklaması, hadisde işaret ettiği bir başka anlamdan ötürüdür. Onu da şöyle izah etmiştir: Zira sen bu isimde birini aradığında "Orada mı?" diye sorarsın, "Hayır" cevabını alırsın. Bu ilave Hz. Peygambr'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ait ifadelerin devamı mı, yoksa araya sokuşturulmuş (=müdrec) bir sahabi sözü müdür, işin doğrusunu en iyi Allah bilir. Her ne olursa olsun bu isimler nefislerin hoşlanmayacağı bir uğursuzluk düşüncesi yaratır ki bu düşünce, nefisleri, sadedinde oldukları şeylerden alıkor. Mesela, bir adama "Yesar yahut Rabah yahut da Eflah yanında mı?" diye sorsan, o da "hayır" cevabını verse, hem sen hem de o kimse bundan uğursuzluk çıkarırsınız. Uğursuz sayılan şey özellikle bu düşünceye kapılanların başlarına gelir. Bir şeyi uğursuz sayıp da uğursuz saymış olduğu şeye uğramayan, o şey başına gelmeyen kimse pek nadirdir. Nitekim bir şiirde denmiştir ki:

 

"Bil ki, uğursuzluk ancak uğursuzluğa inanan aleyhine sözkonusudur. İşte helak odur."

 

Bu sebeplerden ötürü ümmetine şefkat ve merhameti sonsuz olan şeriat sahibi (Hz. Peygamber'in) hikmeti, hoşlanılmayan bir şey işitmelerini yahut başlarına hoşlanılmayan bir hal gelmesini icabettirecek sebeplerden menetmeyi ve buna sebep olan şeyleri bir kenara bırakıp herhangi bir zarar gelmeksizin maksadı gerçekleştirecek isimlere yönelmeyi gerekli görmüştür. En uygun olan da budur. Mamafih buna, bir de ismin zıddının kişiye takılması, yani en fakir insanlardan olan birine "Yesar = Bolluk", hiç başarısı olmayan kimseye "Necih - Başaran" ve ziyankarlardan olan birine "Rabah = Kar" adı verilip böylece hem o kişiye ve hem de Allah'a karşı yalancı durumuna düşme hali eklenir. Bir diğer husus, ismi taşıyan kimsenin ismin icabını yerine getirip getirmediği araştırılır da, isminin gereğini yerine getirdiği görülmezse; bu, o kişinin kötülenmesine ve ona sövülmesine sebep olur. Nitekim bir şiirde denmiştir ki:

 

"Cehaletlerinden sana Sedid ( = Doğru) adım verdiler. Vallahi, sende hiç doğruluk yok. Sen varlığı fesad olansın, kevn ü fesad (olma-bozulma) aleminde."

 

Görüldüğü gibi şair, bu isimden hareketle ismi taşıyanı kötülemeye vol bulmuştur. Bana ait beyitler:

 

"Ona Salih adını verdim. İsminin zıddıyla halk arasında döner dolaşır oldu. Sandı ki, ismi, sıfatlarım örtecek. (Kötü) nam yapıp rezil oldu."

 

Nitekim öyle övgüler vardır ki, kötüleme yerine geçer ve övülen kimsenin değerinin insanların gözünden düşmesine sebep olur. Zira bir kimse kendisinde bulunmayan bir özellikten dolayı övülse, nefisler derhal övüldüğü özelliği o kimsede ararlar ve onda böyle bir özellik var sanırlar. Kişiyi o şekilde bulamayınca kötülemeye dönerler. Ama kişi Övülmeden bırakılsa ona böyle bir zarar gelmez. Bu kimsenin hali şuna benzer: Bir kimse kötü valilik yapsa, sonra valilikten azledilse bu kimsenin değeri, vali olmadan önceki değerinden noksanlaşmış olur. İnsanların gönüllerinde de sevgisi valilikten öncesine göre azalır. Bu konuda bir şair şöyle der:

 

"Bir adamı, birine anlattığın zaman onu tasvirde aşırılık etme, orta yolu tut. Çünkü sen aşırıya kaçarsan, o kimse hakkında zanlar, en uzak noktaya varır. Görülmeyenin görülene üstünlüğü bulunduğundan, büyülttüğün yerden o kimsenin kadri eksilmiş olur."

 

Bir diğer husus, ismi taşıyan kimse kendisinin öyle olduğunu sanır ve buna inanır. Böylece nefsini temize çıkarma, onu büyültme ve başkalarından üstün görme hatasına düşer. İşte Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Berre" ismini almayı bu nedenden dolayı yasaklamış ve: "Kendinizi temize çıkarmayın. Allah, ihsan ve iyilik sahibi olanlarınızı sizden daha iyi bilir." buyurmuştur.

 

Buna göre Takı, Müttaki, Mutf, Tai\ Radi, Muhsin, Muhlis, Münib, Reşid ve Sedid isimlerini koymak da mekruh olur. Kafirler bu isimleri koyduklarında onlara bu imkanı tanımak, onları bu isimlerden herhangi biriyle çağırmak ve onlardan söz ederken bu isimleri kullanmak caiz olmaz. Allah (c.c.) onlara bu ismi vermekten gazaba gelir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

B) KÜNYELER KONUSUNDAKİ TUTUMLARI