ZADU’L-MEAD

İKİNCİ KİTAP PEYGAMBER'İN (S.A.)

İBADETLER KONUSUNDAKİ TUTUMU

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

B) VİSAL ORUCU

 

1- Ramazan Ayındaki İbadetleri:

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ramazan ayı gelince türlü türlü çokça ibadet ederdi. Cebrail (a.s.), Ramazan'da O'nunla karşılıklı olarak Kur'an okurdu. Cebrail'le buluştuğu zaman Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayır yapmada esen rüzgardan daha cömert olurdu. O, insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman da Ramazan ayı idi. Bu ayda bol bol sadaka verir, iyilik yapar, Kur'an okur, namaz kılar, zikir çeker ve itikafta bulunurdu.

 

 

 

2- Visal Orucu Tutması:

 

Ramazan'a mahsus olmak üzere diğer aylarda yapmadığı ibadetler yapardı. Hana zaman zaman bu ayda gece ve gündüz saatlerinde ibadete daha çok vakit ayırabilmek için visal orucu tutardı. Ashabını ise visal orucu tutmaktan menederdi. Kendisine: "Ama sen visal orucu tutuyorsun?" dedikleri vakit onlara: "Ben sizin durumunuzda değilim. Ben Rabbimin katında gecelerim -olurum-. O beni yedirir ve içirir." cevabını verdi.

 

Alimler, hadiste sözü edilen bu yeme / içme konusunda ihtilaf ederek iki ayrı görüş belirtmişlerdir:

 

1) Ağız tarafından hissedilen bir yeme--ve içmedir. Sözün hakikat manası da budur. Hakikat anlamım bırakmayı icabettiren bir sebep yoktur.

 

2) Bundan maksat Allah'ın O'nu beslediği marifetler, O'nun kalbine akıttığı münacat zevki, Allah'a ibadetten gözün aydın olması, Allah sevgisinden mutluluk duyma, Allah'ı arzulama ve buna benzer kalplerin gıdası, ruhların mutluluğu, gözün aydınlığı, nefislerin, ruhun ve kalbin neşesi olan haller gibi en büyük, en güzel ve en faydalı gıdalarla doyuma ulaşmasıdır. Bazan bu gıda öyle bir güç verir ki bir süre cisimlerin gıdası olan şeylere gerek bırakmaz. Nitekim bir şiirde şöyle denmiştir:

 

"O (sevgilinin) hatırında canlanan senin hatıraların var; onu içmekten oyalar, azıktan alıkor.

 

Senin yüzünde onun bir nuru var, o nurla aydınlar.

 

Onun topuklarında senin sözünden bir sürücü var.

 

Yürüme yorgunluğundan şikayet ettiği zaman onu me|mlekete gelme ruhu tehdit eder; buluşma vaktinde dirilir."

 

Azıcık tecrübe ve şevki bulunan kimse, kalp ve ruhun gıdalarını almalarıyla cismin pek çok hayvanı gıdaya ihtiyaç duymaz hale geldiğini bilir. Hele muradına ermiş, sevgilisiyle gözü aydın olmuş, sevgilisine yakın olmanın mutluluğuna ermiş; sevgilisinin lütufları, hediyeleri ve armağanları her an kendisine ulaşan, sevgilisi lütufkar, onun işine özen gösteren ve kendisine tam muhabbeti yanında ona en üst derecede ikramlarda bulunan mesut, bahtiyar kimse bunu elbet daha iyi bilir, anlar. Bütün bunlar şu seven kimse için en muazzam gıdalar değil midir? Peki sevgilisinden daha büyük, daha muazzam, daha güzel, daha mükemmel ve ihsanı daha muazzam hiçbir şeyin bulunmadığı bir aşığın kalbi sevgilisinin muhabbetiyle dolar, onun muhabbeti kalbinin ve uzuvlarının bütün hücrelerini sarar ve sevgilinin muhabbeti muazzam bir şekilde onun benliğini kuşatırsa!.. İşte

 

sevgilisine karşı bu halde bulunan kimse için ya ne demeli? Sevgilisinin yanındaki bu aşığı, sevgilisi gece gündüz yedirmiş, içirmiş olmaz mı? Bundan dolayı Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben Rabbimin katında bulunurum. O beni yedirir ve içirir." buyurmuştur. Bu, ağızla yeme içme olsaydı Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) visal orucu tutmaktan öte oruçlu bile olmazdı. Hem bu geceleyin olsa o zaman visal orucu tutmuş olmaz ve kendisine "Ama sen visal orucu tutuyorsun." diyen ashabına: "Ben sizin durumunuzda değilim." demez, "Ben visal orucu tutuyor değilim." derdi. Oysa Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), onların, kendisinin visal orucu tuttuğunu söylemelerini kabullenmiş ve aradaki farkı belirtmek suretiyle bu konuda sahabilerin kendisine katılmalarının önüne geçmiştir. Nitekim Sahih-i Müslim'de Abdullah İbn Ömer'den rivayet edilen bir hadise göre Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ramazan'da visal orucu tuttu. Hemen insanlar da visal orucuna başladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları menetti. "Ama sen visal orucu tutuyorsun." demelerine karşı da: "Ben sizin gibi değilim; yedirilir, içirilirim." buyurdu.

 

Bu hadisin Buhari'deki anlatımı şöyledir: Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) visal orucu tutmayı yasakladı. Bunun üzerine, "Ama sen visal orucu tutuyorsun." dediler. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben sizin gibi değilim; yedirilir, içirilirim." buyurdu.

 

Sahihayn'da Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadise göre, Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) visal orucu tutmayı yasakladı. Bunun üzerine müslümanlardan biri: "Ey Allah'ın Rasulü! Sen visal orucu tutuyorsun, ama!.." dedi. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hanginiz benim gibidir. Gece olunca Rabbim beni yedirir, içirir." buyurdu.

 

Yine Sahihayn'da rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sahabileri visal orucu tutmaktan menedince onlar vazgeçmemekte ısrar ettiler. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla bir gün, sonra bir gün daha (arka arkaya iki gün) visal orucu tuttu. Sonra (üçüncü gün Şevval ayı) hilalini gördüklerinde Hz. Peygamber visal orucu tutmaktan vazgeçmemede ısrar edenleri cezalandırırcasına: "Hilal daha gecikseydi (ibret olsun diye) daha da devam ederdim." buyurdu.

 

Bir başka metne göre: "Ay uzasaydı oruca aralıksız öyle devam ederdim ki, gereğinden fazla incelik gösterenler bu hallerim terkederlerdi. Ben; sizin gibi değilim." yahut "Siz benim gibi değilsiniz. Ben sürdürürüm, Rabbim beni yedirir, içirir." buyurdu. Görüldüğü üzere Hz. Peygamber, visal orucu tutuyor olmakla birlikte kendisinin yedirilip içirildiğini haber vermiş ve sahabileri cezalandırmak, onları çaresiz bırakmak maksadıyla aralıksız orucuna (üst üste iki gün) devam etmiştir. Şayet kendisi yiyor ve içiyor olsaydı bu ne cezalandırma, ne çaresiz bırakma, hatta ne de visal orucu olurdu. Allah'a hamdolsun, bu durum açıktır.

 

Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmete merhametinden ötürü visal orucunu yasaklamış ve sehere (sahur yemeği vaktine) kadar visal yapmaya izin vermiştir. Sahih-i Buhart'de rivayet edildiğine göre, Ebu Said el-Hudri, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Visal orucu tutmayın. Hanginiz visal orucu tutmak isterse seher vaktine kadar tutsun.

 

 

 

3- Visal Orucunun Hükmü:

 

Soru: Bu meselenin hükmü nedir? Visal orucu caiz midir, haram mıdır, mekruh mudur?

 

Cevap: alimler bu meselede ihtilaf etmiş olup ortaya üç görüş çıkmıştır:

 

1- Gücü yetene caizdir. Bu görüş, selef'den Abdullah b. Zübeyr ve başkalarından rivayet edilmiştir. İbn Zübeyr, günlerce visal orucu tutardı. Bu görüş sahiplerinin ileri sürdükleri delil: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)» sahabileri visal orucu tutmaktan menettiği halde onlarla visal orucuna devam etmiştir. Nitekim Sahihayn'da Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadise göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) visal orucunu yasaklamış ve "Ben sizin durumunuzda değilim." buyurmuştu. Visal orucu tutan sahabiler vazgeçmemekte ısrar edince Hz. Peygamber onlarla bir gün, sonra bir gün daha visal orucu tutmuştu. işte visal orucunu yasakladıktan sonra Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) visal orucu tutuşu! Şayet yasaklama haramlık ifade etseydi, sahabiler vazgeçmemekte ısrar etmezler ve Hz. Peygamber de bundan sonra onların bu halini tasvib etmezdi. Yasaklamadan sonra Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildiği ve onayladığı halde bunu yaptıklarına göre, Hz. Peygamber'in onlara merhamet göstermeyi ve onlardan yükü hafifletmeyi kasdettiği anlaşılmış demektir. Nitekim Hz. Aişe: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmete merhametinden ötürü visal orucunu yasakladı." demektedir. Bu hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.

 

2- Bir başka grup, visal orucu caiz değildir diyor. Bunlar arasında Malik, Ebu Hanife, Şafii ve Sevri -Allah onlara rahmet eylesin- yer almaktadır. ibn Abdilber, bu alimlerden bu görüşü aktardıktan sonra: "Bunlar visal orucunu hiç kimseye caiz görmüyorlar." demektedir. Ben derim ki: Şafii (r.h.) visal orucunun mekruh olduğunu açık bir ifade ile belirtmiş, müntesipleri ise bu mekruhun tahrimen mi, tenzihen mi olduğu konusunda iki ayrı görüş ileri sürmüşlerdir.

 

Haram sayanlar, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yasaklamasını delil gösteriyorlar. Diyorlar ki: Yasaklama (nehy) haramlığı icabettirir. Hz. Aişe'nin: "Ümmete merhametinden ötürü" demesi, yasağın haramlık ifade etmesini engellemez, aksine takviye eder. Çünkü onlara bunu haram kılması, onlara olan merhametindendir. Hatta Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmete yasakladığı diğer şeyler de bir merhamet, bir koruma, bir kollamadır. Yasakladıktan sonra sahabilerle visal orucu tutması ise, onların bu davranışlarına ses çıkarmama değildir. Onları bundan yasakladığı halde nasıl onaylamış olabilir ki? Hz. Peygamber bunu onlara ibret olsun, ceza olsun diye yapmıştır. Yasaklamasından sonra da onların visal orucu tutmaları ihtimali bulunduğu için yasağın caydırıcılığım pekiştirmede ve yasaklamasına sebep olan zararlı durumun ortaya çıkması suretiyle onları bundan yasaklamanın hikmetini açıklamada fayda bulunduğundan böyle bir yola başvurmuştur. Visal orucu tutmanın zararını ve bunu yasaklamanın hikmetini anladıkları zaman bu durum, onların kabullenmelerine ve orucu terketmelerine daha iyi sebep olmuştur. Zira onlar visal orucu tutma halinde kendilerinde birtakım haller zuhur edip, ibadette bıkkınlık hissedince, ayrıca visal orucu tuttuklarından dolayı Allah'ın emirlerine kuvvetle sarılma, farzları konusunda huşu ve bunların gizli aşikar haklarını yerine getirme gibi daha mühim, daha tercihe şayan dini vazifelerde taksir görünce, şiddetli açlığın buna aykırı bulunduğunu ve kula engel olduğunu hissedince, visal orucunun yasaklanmasının hikmetini ve bu oruçta Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) için değil de kendileri için var olan zararı anlarlar. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ağırlıklı faydadan ötürü onların visal orucu tutmalarına ses çıkarmaması, kalbini İslam'a ısındırmak ve İslam'dan nefret ettirmemek amacıyla mescide küçük abdest bozan bedeviye ses çıkarmamasından da daha büyük bir mesele değil, namazını doğru dürüst kılmayan kimseye namaz esnasında ses çıkarmamasından da daha büyük bir mesele değil. Oysa Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o kimsenin kıldığı bu namazın, namaz olmadığını ve onun namaz kılmamış sayılacağını, hatta bu namazın kendi dininde batıl bir namaz olduğunu haber vermiştir. O kimsenin kıldığı bu namaza ses çıkarmaması, bitirdikten sonra öğretme ve o kişinin de kabul etme faydasını gözettiği içindir. Çünkü bu öğretim ve öğrenim konusunda en yerinde bir tutumdur.

 

Yine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Size bir şey emretiğim zaman gücünüz yettiği kadar onu yapın. Size bir şeyi yasakladığım zaman ondan kaçının." buyurmuştur.

 

Caiz görmeyenler diyorlar ki: Hadiste, visal orucunun Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hususiyetlerinden olduğunu gösteren "Ben sizin durumunuzda değilim." cümlesi yer almaktadır. Şayet onlar için bu oruç mubah olsaydı Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hususiyetlerinden olmazdı. SahıhayrC'da Ömer İbnü'l-Hattab'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Gece şu taraftan (yani doğudan) yönelip geldiği, gündüz de şu taraftan (yani batıdan) arkasını dönüp gittiği ve güneş battığı vakit oruçlu, orucunu bozmuştur." buyurmuştur. Sahihayrfda bunun benzeri bir hadis Abdullah b. Ebi Evfa'dan rivayet edilmiştir. Görüldüğü gibi Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oruçluyu, iftar vakti girdiğinde iftar etmese de hükmen orucunu bozmuş saymaktadır. Bu ise visal orucunu şer'an imkansız hale getirir. Yine bir hadiste Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ümmetim iftarda acele ettiği müddetçe fıtrat üzerinde -yahut hayırda- devam eder." buyurmuştur.

 

Sünen'de Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadiste: "İnsanlar iftarda acele ettikleri müddetçe din galip olarak (aşikare) devam eder. Yahudiler ve hıristiyanlar geciktirirler." buyurmuştur.

 

Yine Sünen'de Ebu Hureyre yoluyla Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şu hadis rivayet edilmiştir: Allah (c.c.) buyuruyor ki: "Benim en sevgili kullarım, iftarda en çok acele edenlerdir." Bu ise iftarı geciktirmenin mekruh olmasını icabettirir. Ya terkedilmesine ne demeli?. Mekruh olduğu vakit ibadet olmaz. Zira ibadet derecelerinin en alt basamağım müstehaplar oluşturur.

 

3- Üçüncü görüş, aynı zamanda en doğru olan görüş: Bir seher (sahur yemeği) vaktinden diğer seher vaktine kadar visal orucu tutmak caizdir. Ahmed ve İshak'dan bilinen görüş budur. Zira Ebu Said el-Hudri hadisine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Visal orucu tutmayın. Hanginiz visal orucu tutmak isterse seher vaktine kadar tutsun." buyurulmuştur. Bu hadisi Buhari rivayet etmiştir. Bu en mutedil ve oruçlu için en kolay bir visal orucudur. Hakikatte bu visal orucu, gecikmiş bir akşam yemeği yerine geçmektedir. Bu orucu tutan kimse bir gün ve gecede bir defa yemek yemiş olmaktadır. Onu da seher (sahur yemeği) vakti yediği zaman gecenin evvelinden gecenin sonuna kaydırmış olmaktadır. En iyi bilen Allah'tır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

C) RAMAZAN HİLALİNİN GÖRÜLMESİ (RÜ'YET-İ HİLAL)