ZADU’L-MEAD |
İKİNCİ KİTAP PEYGAMBER'İN (S.A.) İBADETLER KONUSUNDAKİ TUTUMU |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
D) GÖNLÜ
GENİŞLETEN SEBEPLER VE BUNLARIN
HZ.
PEYGAMBER'DE (S.A.) KEMaL DERECESİNDE BULUNUŞU
1- Gönlü genişleten
sebeplerin en büyüğü tevhiddir. O'nun kemaline, kuvvetine ve fazlalığına göre
sahibinin gönlü genişler. Allah Teala buyuruyor ki:
"Ya Allah'ın
gönlünü İslam'a açtığı kimse? İşte Rabbin'den bir nur üzere olan [Zümer, 22]
"Allah, kimi
hidayete erdirmek isterse onun gönlünü İslam'a açar. Kimi de saptırmak isterse,
sanki göğe yükseliyormuşcasına o kimsenin gönlünü dar ve sıkışık kılar. [En'am,
125]
O halde hidayet ve
tevhid, gönlü genişleten; şirk ve sapıklık da gönlü daraltan sebeplerin en
büyüğüdür.
2- Allah'ın, kulun
kalbine attığı nur, iman nuru: Bu nur, gönlü açar, genişletir ve kalbi
ferahlatır. Bu nur, kulun kalbinden kaybolduğu zaman kalb daralır, sıkışır ve
en dar, en güç bir hapishane şeklini alır.
Tirmizi'nin Cami' adlı
eserinde rivayetine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Nur, kalbe girince kalb açılır, genişler." buyurdu. ''Bunun alameti
nedir, ey Allah'ın Rasulü?" diye sordular. "Ebedilik yurduna
yönelmek, aldanma yurdundan yüz çevirmek ve gelmeden önce ölüme hazırlanmak.'*
diye cevap verdi. O halde kul bu nurdan nasibi oranında gönül genişliği elde
eder. Duyularla hissedilen nur ve karanlık da böyledir. Biri gönlü genişletir,
diğeri daraltır.
3- ilim: Gönlü açar,
genişletir ve hatta ilim sayesinde gönül, dünyadan daha geniş olur. Cehalet ise
gönülde darlık, sıkışıklık ve kapalılık meydana getirir. Kulun ilmi
genişledikçe gönlü de açılır, genişler. Bu, her ilim için sözkonusu değildir.
Hz. Rasul'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aktarılan ilim için söz konusudur
ve faydalı ilim de odur. Bu ilme sahip olanlar, gönülleri en açık, kalbleri en
geniş, ahlakları en güzel ve yaşayışları en hoş insanlardır.
4- Tevbe edip Allah
Teala'ya dönmek, bütün kalbiyle O'nu sevmek, yüzünü O'na çevirmek ve O'na
ibadetten zevk almak: Kulun gönlünü bundan daha iyi açan bir şey yoktur. Hatta
zaman zaman "Böyle bir vaziyette cennette olsam, o vakit ben gerçekten hoş
bir hayat içindeyim demektir." der. Gönlün açılması, nefsin hoş olması ve kalbin
yumuşaması konusunda sevginin insanı hayrette bırakan bir tesiri vardır. Bunu
ancak hissedenler bilir. Sevgi ne kadar güçlü ve ne kadar şiddetli olursa gönül
de o kadar daha geniş ve daha açık olur. Sadece bu halden sıyrılmış tembelleri
gördüğünde daralır. Onları görme o kimsenin gözünün çöpü ve onlarla birlikte
bulunma ruhunun hummasıdır.
Allah Teala'dan yüz
çevirme, kalbin O'ndan başkasına bağlanması, O'nu hatırlamaktan gaflet gösterme
ve O'ndan başkasını sevme gönül darlığının en büyük sebeplerindendir. Zira
Allah'dan başkasını seven onunla azap görür ve kalbi o başka varlığın sevgisi
içine hapsolur. Artık yeryüzünde ondan daha bedbaht, hali daha perişan, hayatı
daha güç ve kalbi daha bitkin kimse yok demektir. işte iki sevgi! Birisi
dünyanın cenneti, nefsin sevinci, kalbin lezzeti, ruhun nimeti, gıdası ve
devası hatta hayatı, gözünün nuru, Bu sevgi bütün kalble tek olan Allah'ı
sevmektir; temayül güçlerinin, iradenin ve sevginin hepsinin O'na doğru
çekilmesidir. Diğeri ruhun azabı, nefsin gamı, kalbin hapishanesi, gönlün
darlığı olan sevgi. Bu sevgi elemin, kederin ve zahmetin sebebidir. işte bu,
Allah Teala'dan başkasını sevmedir.
5- Gönül açıklığının
sebeplerinden biri de her hal ve her yerde devamlı Allah'ı zikretmedir. Gönül
açıklığı ve kalb yumuşaklığında zikrin insanı hayrette bırakan bir tesiri
vardır. Gafletin de gönül darlığı, kapalılığı ve azabı konusunda yine insanı
hayrette bırakan bir etkisi vardır.
6- Halka ihsanda
bulunma, sahip olduğu mal ve makam imkanlarını onların istifadesine sunma,
bedeniyle fayda sağlama ve türlü türlü ihsan yollarına başvurma: İhsanlarda
bulunan cömert kimse gönlü en geniş, nefsi en hoş ve kalbi en yumuşak insandır.
Hiçbir ihsanda bulunmayan cimri kimse ise gönlü en dar, hayatı en güç, gam ve
tasası en büyük olan insandır. Sahih'de kaydedilen bir hadiste Allah Rasulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) cimri ile sadaka verip cömertlik yapanı
üzerlerinde demirden birer kalkan (cübbe) bulunan iki adama benzetiyor: Cömert
kişi, bir sadaka vermeye karar verince üzerindeki demir cübbe genişler,
yayılır, nihayet o kişi elbisesini ardınca sürüklemeye ve izlerini silmeye
başlar. Cimrinin her ne zaman aklından sadaka vermek geçse cübbenin herbir
demir halkası yerine yapışır, o cimri kişinin üzerindeki bu cübbe genişlemez.
İşte sadaka veren mü'min kimsenin gönül açıklığı ve kalb genişliğinin misali
ile cimri kimsenin gönül darlığının ve kalb kapalılığının misali!
7- Cesaret: Yiğit ve
cesur kimsenin gönlü açık, içi geniş ve kalbi ferahtır. Korkak ise gönlü en
dar, kalbi en kapalı insandır; onda ne ferahlık, ne sevinç, ne lezzet, ne de
mutluluk vardır. Varsa ancak hayvanlarınki cinsindendir. Ruhun sevinci,
lezzeti, mutluluğu ve neşesi ise herbir cimri kimseye ve herbir Allah Teala'dan
yüz çevirmiş, O'nun zikrinden gafil, O'nu, isimlerini, sıfatlarını ve dinini
bilmeyen, kalbi O'ndan başkasına bağlanmış kimseye nasü haramsa herbir korkak
kimseye de öylece haramdır. Çünkü bu mutluluk ve sevinç kabirde bahçe ve cennet
olur. Bu darlık ve kapalılık ise kabirde azap ve hapse döner. Mutluluk -azap, hapis-
serbestlik bakımlarından kulun kabirdeki hali tıpkı kalbin göğüsteki hali
gibidir. Bunun gelip geçici bir halle gönlünün genişlemesine, şunun da yine
gelip geçici bir durumla gönlünün daralmasına itibar edilmez. Zira gelip geçici
durumlar, sebeplerinin ortadan kalkmasıyla yok olurlar. Asıl itimad edilecek
husus, kalbte yerleşip genişlemesine veya daralmasına sebep olan sıfattır. İşte
bu sıfat ölçüdür. Kendisinden yardım istenilen yalnız Allah'dır.
8- Gönül genişliğinin
sebeplerinden hatta en büyük sebeplerinden biri de kalb darlığına ve azabına
sebep olan, kalbin şifa bulmasını engelleyen kötü sıfatlardan kalb vadisini
temizlemek: İnsan, gönlünü genişleten sebeplere başvurup da bu kötü vasıflan
kalbinden çıkarmazsa gönlünün genişlemesinden hiçbir fayda görmez. Neticede
kalbinde, her ikisi de revaçta iki madde bulunur ve o kimse bunlardan,
kendisine ağırlığını koyan maddeye göre hareket eder.
9- Boş yere bakma,
konuşma, dinleme, insanlarla bir arada bulunma, yeme ve uyumayı terketme: Çünkü
bu fuzuli şeyler kalbi saran, hapseden, daraltan ve azaba uğratan birtakım
elemler, gamlar, tasalar haline dönüşür. Hatta dünya ve ahiret azabının
çoğunluğu bunlardandır. Sübhanallah! Bu afetlerin her birinden bir ok isabet
etmiş kimsenin gönlü ne dar, yaşayışı ne zor, hali ne kötü ve kalbi ne de
şiddetli kuşatılmış! Sübhanallah! Şu güzel huyların her birinden bir ok isabet
etmiş, bütün düşüncesi onlara dair olan ve onların çevresinde dönüp dolaşan
kimsenin hayatı ne mutlu! İşte birinin, "İyiler, şüphesiz nimet içindedirler."
ayetinden [İnfitar, 13] bol nasibi ve diğerinin de "Kötüler şüphesiz
cehennemdedirler." ayetinden [İnfitar, 14] bol nasibi vardır. Bu ikisi
arasında sayılarını ancak Allah Teala'nın bilebilceği kadar çok, birbirinden
farklı mertebeler vardır.
Sözün özü: Allah Rasulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönül açıklığına, kaib genişliğine, gözün aydın
olmasına ve rahat hayat bulmasına sebeb olan her bir sıfata en mükemmel bir
şekilde sahip insandı. O, kendisine mahsus olan maddi açılma yanında bu şekil açılma,
hayat bulma ve göz aydınlığı konularında da en mükemmel insandı. O'na en
mükemmel şekilde uyan kimse, kalb açıklığı ve lezzetine, göz aydınlığına en
mükemmel şekilde sahip insandır. O'na uyma derecesine göre kul, ulaşabildiği
gönül genişilğine, göz aydınlığına ve ruh lezzetine ulaşır. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönül genişliği, isim yüceliği ve günahsızlığı
konularında mükemmelliğin zirvesindeydi. O'na uyanların bundan nasipleri, O'na
uyma derecelerine göredir. Kendisinden yardım istenen yalnız Allah'tır.
Aynı şekilde O'na
uyanları Allah'ın koruyup kollaması, kötülüklerden uzak tutması, üstün kılması
ve onlara yardım etmesi de onların uyma derecelerine göredir. Az uyan var, çok
uyan var. Kim bir hayır bulursa Allah'a hamdetsin. Kim de bundan başka bir şey
bulursa ancak kendisini kınasın.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
ORUÇ / A) ORUCUN
HİKMETİ VE FARZ KILINIŞI