ZADU’L-MEAD |
İKİNCİ KİTAP PEYGAMBER'İN (S.A.) İBADETLER KONUSUNDAKİ TUTUMU |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Ö) HZ. PEYGAMBER'İN
(S.A.) CENAZE KONUSUNDAKİ TUTUMLARI
1- Hz. Peygamber'in (s.a.) Cenazeyle
İlgili Tavırları:
2- Cenazenin Hazırlanması
3- Cenaze Namazının Mescidde Kılınması
4- Cenazenin Yıkanması ve Kefenlenmesi
5- Cenaze Namazını Kılışı
6- Cenaze Duaları
7- Cenaze Tekbirleri
8- Selam Vermesi
9- Kabir Üzerinde Namaz
10- Çocuğun Cenaze Namazını Kılması
11- Cenaze Namazı Kılınanlar ve Kılınmayanlar
12- Namazdan Sonra Cenazeyi Takibi
13- Gıyabi Cenaze Namazı
14- Cenaze İçin Ayağa Kalkmak
15- Gömme Vakti ve Telkin
16- Mezarlarla İlgili Yasakları
17- Hz. Peygamber'in (s.a.) Mezar
Ziyareti
18- Yas ve Taziye
19- Ölünün Ailesine Ziyafet
20- Ölüm İlanı
1- Hz. Peygamber'in
(s.a.) Cenazeyle İlgili Tavırları:
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) cenaze konusundaki tutumu en mükemmel bir
tutumdu. O'nun buradaki tutumu diğer milletlerinkinden tamamen farklıydı. O'nun
sünneti öyle şeyler içermektedir ki, bu sayede hem ölüye iyilik yapılmış, ona
kabrinde ve diriliş gününde fayda verecek muamelelerde bulunulmuş, hem ölünün
ailesi ve yakınlarına iyilik edilmiş ve hem de hayatta kalan kişi, ölüye
yapacağı muamelelerde Bir Allah'a karşı kulluk görevini tam olarak yerine
getirmiş olur (Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu konudaki
tutumları şöylece özetlenebilir): Allah Teala'ya karşı kulluk görevini en
mükemmel şekilde yerine getirir, ölüye iyilikte bulunur ve onu en güzel, en üstün
bir tarzda donatıp Allah'a sunar; ashabıyla birlikte saf saf durarak Allah'a
hamdeder, O'ndan ölüyü bağışlamasını isterler, ölüye rahmet ve mağfiret
dilerler, kusurlarının örtbas edilmesini niyaz ederler. Sonra cenazenin önünde,
cenaze kabre konuncaya kadar yürür. Sonra da ashabıyla birlikte hep beraber
ayağa kalkar, onların önünde ölünün kabri başında en muhtaç olduğu bir zamanda
yine hep birlikte Allah'tan ölünün (sıratta) ayağım kaydırmamasını isterler.
Daha sonra da tıpkı hayatta olan birinin dünyada iken arkadaşını ziyarete
gitmesi gibi ölüyü kabrinde ziyaret eder, ona selam verir dua ederdi.
Birinci safhada kişiyi
hastalığında ziyaret eder, ahireti hatırlatır; ona vasiyetini yapmasını, tövbe
etmesini; yanında bulunanlara da son sözü olsun diye "la ilahe
illallah" şehadet kelimesini söylemesini telkin etmelerini emrederdi.
Sonraki safhada ise kıyamete ve yeniden dirilişe inanmayan milletlerin,
yüzlerini tokatlama, elbiseleri yırtma, başları kazıtma, yüksek sesle ölünün
iyiliklerini sayıp dökme, bağırıp çağırarak ağlama... gibi adetlerini
yasaklamıştı.
Ölüye saygılı
davranmayı, onun yanında sessiz ağlamayı ve yürekten üzülmeyi sünnet edinmişti.
Kendisi böyle yapar ve: "Gözden yaş boşanır, yürek üzülür. Ama biz Rabbi
hoşnut etmeyecek söz söylemeyiz." derdi.
Ümmetine böyle bir
durumda Allah'a hamdetmek, istircada bulunmak ( = İnna Iillahi ve inna ileyhi
raciun, demek) ve Allah'tan hoşnut olmak yolunu göstermiştir. Bu yol, gözden
yaş boşanması ve yüreğin üzülmesiyle çelişen bir yol değildir. Bu yüzden
Allah'ın hüküm ve takdirinden en fazla hoşnutluk duyan ve O'na en çok hamdeden
insan o idi. Bununla birlikte o, oğlu İbrahim'in öldüğü gün çocuğuna olan
şefkat, merhamet ve acıma hisleriyle ağlamıştı. Kalbi, Allah'tan (c.c.)
hoşnutluk ve O'nun şükrü ile dolu; dili ise Allah'ı zikir ve O'na hamd ile
meşgul idi.
Bu iki halin
uzlaştırılıp bir arada barındırılması konusu, ariflerden birini çocuğu öldüğü
gün daraltınca, arif gülmeye başladı. "Bu durumda nasıl
gülebiliyorsun?" diye sordular. "Allah Teala, hükmetti, hükmü
gerçekleşti. Ben de O'nun hükmüne razı olmak istedim." cevabım verdi. Bu
olay, bir grup ilim adamına problem oldu ve: "Yaratılmışların Allah'tan en
hoşnut olanı Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iken nasıl oluyor da o,
oğlu İbrahim öldüğü gün ağlıyor; bu arifi ise nza, gülme derecesine
ulaştırıyor?" dediler. Şeyhülislam İbn Teymiye'nin bu konuda şunları
söylediğini işittim: Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) davranışı,
bu arifin davranışından daha mükemmeldir. Zira Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) kulluğun hakkını vermiş; kalbi, hem Allah'dan hoşnut olmayı ve hem
de çocuğuna şefkat, merhamet göstermeyi içine sığdırmış, Allah'a hamdetmiş,
O'nun hükmüne razı olmuş, çocuğuna merhamet ve şefkatinden ağlamıştır. Şefkati,
ağlamaya; Allah'a kulluğu ve O'na olan sevgisi, rıza ve hamde sevketmiştir.
Arifin kalbi ise bu iki şeyi bir arada banndiramayacak kadar dar gelmiş; içi
bunların birlikte bulunmalarını sağlayacak kadar geniş olamamıştır. Böylece
rıza kulluğu, merhamet ve şefkat kulluğunu bastırmıştır.
2- Cenazenin
Hazırlanması:
Ölüyü hemen donatıp
Allah'a sunma, yıkama, temizleme, güzel koku sürme ve beyaz kumaşlarla
kefenleme konularında acele edilip sonra ölünün hemen kendisine getirilmesi ve
kendisinin de kalkıp cenaze namazını kıldırması acele ettiği işlerdendi. Daha
önceleri ise ölü can vermek üzereyken çağrılır, can verinceye kadar yanında
kalır, sonra donatım işlerini yapar, sonra da cenaze namazını kıldırır ve
kabrine kadar arkasından giderdi. Daha sonra sahabiler baktılar ki, bu iş Hz.
Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) meşakkatli oluyor. Bunun üzerine ölü
can verince onu çağırmaya başladılar. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) gelip donatım, yıkama ve kefenleme işlerini hazırlardı. Daha sonra baktılar
ki, bu da ona meşakkat veriyor. Artık bunun üzerine ölülerini kendileri donatıp
tabut üzerinde taşıyarak Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
götürüyorlar, o da mescid dışında cenaze namazını kıldırıyordu.
3- Cenaze Namazının
Mescidde Kılınması:
Cenaze namazını devamlı
camide kıldırmak Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adeti değildi.
Cenaze namazını yalnız mescid dışında kıldırırdı. Zaman zaman mescidde
kıldırdığı da olurdu. Mesela, Süheyl b. Beyza ile kardeşinin cenaze namazlarım
mescidde kıldırmıştı. Ancak bu, onun sünneti ve adeti değildi,
Ebu Davud'un Sünen'inde
Tev'eme'nin azadlısı Salih'ten rivayet ettiğine göre Ebu Hureyre şöyle
demiştir: Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Mescidde cenaze
namazı kılan lehine birşey (sevap) yoktur." buyurdu. Bu hadisin metninde
ihtilaf edilmiştir. Kitabu's-Sünenln rivayetinde Hatib diyor ki: Aslında
"Aleyhine birşey yoktur" şeklinde iken ötekiler "Lehine birşey
yoktur" şeklinde rivayet ediyorlar. ibn Mace, bu hadisi Sünen'inde
"Lehine birşey yoktur" şeklinde rivayet ediyor. Yalnız imam Ahmed vs.
muhaddişler bu hadisi zayıf saymışlardır. İmam Ahmed: "Bu hadis,
Tev'eme'nin azadlısı Salih'in tek başına rivayet ettiği hadislerdendir."
diyor. Beyhaki ise: "Bu hadis, Salih'in teklerinden sayılır. Aişe (Süheyl
b. Beyza'nın cenaze namazının mescidde kılındığı) hadisi bundan daha sahihtir.
Salih'in adil olup olmadığında ihtilaf edilmiştir. Malik, onu cerheder (kusurlu
bulurdu)" deyip Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in -Allah onlardan razı olsun-
cenaze namazlarının mescidde kılındığını belirtmiştir.
Ben (İbn Kayyim) derim
ki: Gerçekte Salih sikadır. Nitekim Abbas ed-Duri şöyle diyor: Onun hakkında
İbn Main "O gerçekte sikadır." İbn Ebi Meryem ile Yahya ise
"Sikadır, hüccettir" demişlerdir. İbn Main'e, "Malik, onu
bırakmıştır" dedim. O da: "Malik, ona bunadıktan sonra yetişmiştir.
Sevri ancak bunamasından sonra yetişmiş ve ondan hadis dinlemiştir. Yalnız İbn
Ebi Zi'b, ondan bunamadan önce hadis dinlemiştir." dedi. Ali b. el-Medini:
"O, sikadır; ancak yaşlandı, bunadı. Sevri, ondan bunadıktan sonra hadis
dinlemiştir. İbn Ebi Zi'b'in ondan hadis dinlemesi bu hal başına gelmeden
öncedir." diyor. İbn Hibban ise: "Yüz yirmi beş senesinde (h.
125/742) değişti, sika ravilerden uydurmalara benzer hadisler rivayet etmeye
başladı. Artık son rivayet ettiği hadisler ilk rivayet ettiği hadislerle
karıştı, ayırdedilemez oldu. Bu yüzden de terkedilmeye müstehak oldu."
demiştir.
Bu hadis hasendir. Çünkü
Salih'ten rivayette bulunan İbn Ebi Zi'b'dir. İbn Ebi Zi'b'in ondan hadis
dinlemesi ise eskidir, şuurunun bozulmasından öncedir. Öyleyse şuurunun
bozulması, bozulmadan önce rivayet ettiği hadislerin reddedilmesini
gerektirmez. Tahavi, bu Ebu Hureyre hadisi ile Hz. Aişe hadisi konusunda başka
bir yol tutup şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Süheyl b. Beyza'nın cenaze namazını mescidde kılmasının geçerliliği
kaldırılmıştır. Sahabenin genelinin Hz. Aişe'ye karşı çıkmalarına bakılırsa bu
işin terkedilmesi Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyguladığı iki
şeklin sonuncusudur. Sahabilerin böyle davranmalarının sebebi, Hz. Aişe'nin
anlattığının aksini bilmiş olmalarındandır." Bir grup alim -onlar arasında
Beyhaki.... vs. de vardır- Tahavi'nin bu sözlerini reddetmişlerdir. Beyhaki
diyor ki: Şayet Ebu Hureyre, Hz. Aişe'nin rivayet ettiği hadisin neshedildiğine
dair bir hadis bilmiş olsaydı onu, Hz. Ebu Bekir es-Sıddik'ın cenazesi mescidde
kılındığı günde, Hz. Ömer b. Hattab'ın cenazesi mescidde kılındığı ve bir de
Hz. Aişe'nin cenazeyi mescide sokma emri verdiğinde mutlaka söylerdi. Yine Ebu
Hureyre, Hz. Aişe bu konuda bir hadis rivayet etse o hadisi elbet söylerdi. Bu
işe karşı çıkanlar caiz olduğunu bilmediklerinden karşı çıkmışlardır. Hz. Aişe
bu konuda hadis rivayet edince susmuşlar, karşı çıkmamışlar ve bu hadise aykırı
başka bir hadis söylememişlerdir.
Hattabi diyor ki: Hz.
Ebu Bekr ile Hz. Ömer'in -Allah onlardan razı olsun- cenaze namazlarının
mescidde kılındığı sabittir. Muhacirler ile Ensar'ın büyük kesiminin onların
cenaze namazlarında hazır bulundukları malumdur. Bunların karşı çıkmamış
olmaları caiz olduğunun delilidir. Ebu Hureyre hadisinin anlamının -tabii hadis
sabitse- sevap eksikliği ile yorumlanmış olması muhtemeldir. Zira cenaze
namazını mescidde kılan kimse çoğunlukla ailesine döner, cenazenin defnine
katılmaz. Cenazeye koşup kabristan yanında namazını kılan kimse defnine de
katılır ve iki kırat ağırlığında sevap elde eder. Adımlarının çokluğu oranında
sevap alabilir. Bu durumda cenaze namazını mescidde kılan kimse, mescid dışında
kılana oranla daha az sevap almış olur.
Bir grup "Ona
birşey yoktur" sözünün anlamını, metinlerin anlamları uzlaşsın, aralarında
çelişki kalmasın diye "Onun aleyhine birşey yoktur" diye yorumlamış
ve buna örnek olarak "Kötülük yaparsanız yine kendi aleyhinizedir"
ayetini [İsra,7] göstermişlerdir.
İşte bu iki hadis
konusunda alimlerin tuttukları yollar bunlardır. Doğrusu, bizim başta
söylediğimizdir: Bir özür bulunmadıkça cenaze namazını mescid dışında kılmak
Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünneti ve adetidir. Her ikisi
de caizdir. Ancak mescid dışında kılmak daha faziletlidir. En iyi bilen
Allah'tır.
4- Cenazenin Yıkanması
ve Kefenlenmesi:
Öldüğü vakit ölünün
üzerini örtmek, 'gözlerini yummak, yüzünü ve bedenini kapamak Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) adeti idi. Osman b. Maz'un'u öpüp ağlamasında
olduğu gibi bazan ölüyü öptüğü de olurdu. Ebu Bekir Sıddik (r.a.) da Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefatından sonra üzerine kapanmış ve
onu öpmüştü.
Yıkayıcının, lüzumuna
göre ölüyü üç, beş defa yahut daha fazla yıkamasını; son yıkayışta ise kafur
denilen bir koku kullanılmasını emrederdi. Savaş meydanında ölen şehidleri
yıkatmazdı. İmam Ahmed'ın rivayetine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) onların yıkanmasını yasaklamıştır. Şehitlerden deri ve demir eşyaları
soyar, onları elbiseleri ile gömer ve cenaze namazlarını kılmazdı.
İhramlı biri öldüğü
zaman su ve sidr (Arabistan kirazı ağacının yaprağı) ile yıkanmasını, ihram giysileri
olan izar ve rida adı verilen iki parça kumaşa kefenlenmesin! emretmiş ve güzel
koku sürülmesini, başının örtülmesini yasaklamıştı.
Ölüyü kefenleme işini
üzerine alan kimseye, ölünün kefenine önem göstermesini ve beyaz kumaşlarla
kefenlemesini emrederdi. Kefenin pahalı kumaşlardan olmasını yasaklardı. Şayet
kefen bütün bedeni örtmeye yetmeyecek kadar kısa olursa başını Örter ve
ayakları üzerine yeşil ot kordu.
5- Cenaze Namazını
Kılışı:
Cenaze namazını
kıldırması için önüne bir ölü getirildiğinde borcu olup olmadığını sorardı.
Borcu yoksa namazım kıldınrdı. Şayet borcu varsa kendisi kılmaz, ama ashabının
kılmasına izin verirdi. Çünkü onun namazı bir şefaattir. Şefaati ise (affı,
cenneti) icab ettirir. Kul da borcuna rehindir, borcu ödeninceye kadar cennete
giremez. Allah, fetihler nasib edince Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de borçlunun namazım kılar oldu. Kendisi, onun borcunu yüklenir ve malı
varsa mirasçılarına birakırdı.
Cenaze namazını kılmaya başlayınca
tekbir alır, Allah'a hamdedip övgüde bulunurdu. Bir keresinde İbn Abbas bir
cenaze namazı kıldırdı; ilk tekbirden sonra açıktan Fatiha'yı okudu ve
"Sünnet olduğunu bilmeniz için böyle yaptım" dedi. Ebu Ümame b. Sehl
de aynı şekilde birinci tekbirde, Fatiha okumak sünnettir, diyor. Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cenaze namazında Fatiha okumayı
emrettiği rivayet edilirse de isnadı sahih değildir. Üstadımız: "Cenaze
namazında Fatiha okumak vacib (farz) değil, sünnettir." diyor. Ebu Ümame,
cenaze namazında Hz. Peygamberce (Sallallahu aleyhi ve Sellem) salavat
getirileceğini bir grup sahabeden nakletmektedir.
Yahya b. Said
el-Ensari'nin Said el-Makburi'den rivayetine göre Ebu Hureyre, Ubade b. Samit'e
cenaze namazını sormuş, o da şöyle cevap vermişti: Vallahi, ben sana bunu
anlatacağım. Önce tekbir alır, sonra Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) salavat getirir ve şu duayı okursun:
"Allah'ım!
(Falanca) kulun sana ortak koşmazdı; Sen onu daha iyi bilirsin. İyi idiyse
sevabını artır, kötü idiyse günahlarını bağışla. Allah'ım! Onun mükafatından
bizi mahrum etme ve ondan sonra da bizi doğru yoldan ayırma."
6- Cenaze Duaları:
Cenaze namazının maksadı
ölüye duadır. Bundan dolayı Fatiha okunacağı, salavat getirileceği gibi konulardan
daha çok Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dua ezberlenip
aktarılmıştır. Ondan bellenen duaların bazıları şunlardır:
1- "Allah'ım! Onu
bağışla, ona merhamet et. Her türlü bela ve kötülüklerden uzak tut. Onu affet.
Vardığı yerde ona ikram et. Girdiği yeri geniş kıl. Onu su, kar ve dolu ile
yıka. Beyaz kumaşın kirden temizlenmesi gibi onu günahlardan temizle. Ona
dünyadaki yerinden daha hayırlı bir yer, ailesi yerine daha hayırlı bir aile,
eşi yerine daha hayırlı bir eş nasib eyle. Onu cennete girdir. Kabir ve
cehennem azabından koru."
2- "Allah'ım!
Dirimizi ölümüzü, küçüğümüzü / büyüğümüzü, erkeğimizi kadınımızı, burada hazır
olanları olmayanları bağışla.
Allah'ım! Bizden olup
can verdiklerini İslam üzere yaşat. Bizden eceli gelenleri de iman üzere öldür.
Allah'ım! Onun
mükafatından bizi mahrum etme ve ondan sonra da bizi fitneye düşürme. "
3- "Allah'ım!
Falanın oğlu falan, senin koruma ve emanın altındadır. Onu kabir fitnesinden ve
cehennem azabından koru. Sana vefa ve hak yaraşır. Onu bağışla ve ona acı. Sen
şüphesiz çok bağışlayan, çok merhamet edensin."
4- "Allah'ım! Bu
kadının Rabbi Sensin. Onu Sen yarattın. Rızkını Sen verdin. Ona İslam yolunu
Sen gösterdin. Ruhunu Sen aldın. Onun gizli-açık herşeyini bilen de Sensin. Biz
şefaatçi olarak geldik, onu bağışla."
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), ölü için halisane dua edilmesini emrederdi.
7- Cenaze Tekbirleri:
Cenaze namazında dört
tekbir alırdı. Beş tekbir aldığı da sahih yolla rivayet edilmiştir. Onun
vefatından sonra sahabiler dört, beş veya altı tekbirle kıldırırlardı. Bir
keresinde Zeyd b. Erkam beş tekbir almış ve Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) de beş tekbir aldığını söylemişti. Bu rivayeti Müslim aktarmıştır.
Ali b. Ebi Talib (r.a.),
Sehl b. Huneyf'in cenaze namazını altı tekbirle kıldırdı. Bedir savaşına
katılanlara altı, diğer sahabilere beş ve öteki insanlara dört tekbir alırdı.
Bu rivayeti Darakutni nakletmiştir.
Said b. Mansur, Hakem b.
Uteybe'nin: "Bedir savaşına katılanlara beş, altı, yedi tekbir
alırlardı."dediğini aktarmaktadır. Bunlar sahih haberlerdir. Bu çeşit
farklı uygulamalardan menetmek için bir sebep yoktur. Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) dört tekbirden fazlasını yasaklamamış, bilakis bu artırma işini
hem kendisi, hem de kendisinden sonra ashabı uygulamıştır.
Dört tekbirden fazlasını
yasak sayanların delilleri:
1- Bu görüşü
savunanlardan kimisi İbn Abbas'ın naklettiği: "Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) en son kıldırdığı cenaze namazında dört tekbir aldı"
hadisini delil olarak ele almış ve: "İşte bu, iki halin sonuncusudur.
Sonuncu olana uyulur. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) en son
yaptığı da budur.'' demiştir. Oysa bu hadis hakkında Hallal, el~ilel adlı
eserinde şöyle demektedir: Harb'in bana haber verdiğine göre, imam Ahmed'e
Ebu'l-Müleyh - Meymun - İbn Abbas senediyle rivayet edilen bu hadisi sormuşlar,
o da şu cevabı vermiş: "Bu yalandır, ash yoktur. Bunu yalnızca Muhammed b.
Ziyad et-Tahhan rivayet etmiştir. O da hadis uydururdu."
2- Meymun b. Mihran, İbn
Abbas'tan şu hadisi rivayet eder: "Melekler, Hz. Adem'in (a.s.) cenaze
namazını kıldırdıklarında dört tekbir aldılar ve; Ey Ademoğulları! Bu sizin
sünnetinizdir, dediler." Oysa bu rivayet hakkında el-Esrem diyor ki: Mekke'de
oturan Nisaburlu Muhammed b. Muaviye'nin adı geçince Ebu Abdillah (Ahmed b.
Hanbel)'in: "Kanaatimce onun hadisleri uydurmadır" dediğini işittim.
Ardından Ahmed, bu uydurma hadisler cümlesinden olmak üzere onun, fibu'İ-Müleyh
- Meymun b. Mihran - İbn Abbas senediyle naklettiği "Melekler, Hz. Adem'in
cenaze namazını kıldırdıklarında dört tekbir aldılar." hadisini
söylemişti. Ebu Abdillah bunu çok büyülttü ve dedi ki: "Ebu'l-Müfeyh hadis
konusunda çok doğru birisidir. Böyle bir rivayette bulunmakta Allah'tan son
derece çekinen bir şahıstır."
3- Beyhaki'nin Yahya
yoluyla Übeyy'den naklettiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
buyurdular ki; "Melekler, Adem'in cenaze namazım kıldıklarında dört tekbir
aldılar ve: Ey Ademoğulları! Bu sizin sünnetinizdir, dediler." Bu hadis
sahih değildir, hem merfu, hem mevkuf olarak rivayet edilmiştir.
Muaz'ın arkadaşları beş
tekbir alırdı. Alkame diyor ki: Abdullah b.! Mes'ud'a: "Muaz'ın Şam'dan
gelen arkadaşlarından bazıları ölülerine beş tekbir alıyorlar" dedim.
Abdullah da: "Ölüye tekbir alma konusunda bir vakit ( = sınırlama) yoktur.
İmam tekbir aldıkça sen de al; imam bırakınca sen de bırak." dedi.
8- Selam Vermesi:
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) cenaze namazında selam veriş şekline gelince? bir
rivayete göre bir tek selam, diğer bir rivayete göre de iki selam verirdi .
Beyhaki vs.
muhaddislerin el-Makburi yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet ettiklerine göre Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir cenaze namazı kıldırdı; dört tekbir
alıp bir tek selam verdi. Ancak Hallal, el-İlel'de yazıyor ki, el-Esrem'in
rivayetine göre İmam Ahmed: "Bu hadis bence uydurmadır" demiştir.
İbrahim el-Heceri
anlatıyor: Abdullah b. Ebi Evfa, kızının cenaze namazım kıldırdı. Dört tekbir
aldı; bir müddet bekledi, öyle ki, beşinci bir tekbir alacağını zannettik.
Sonra sağına ve soluna selam verdi. Namazı bitirince: "Bu ne iştir?"
diye sorduk. Sorumuza karşılık: "Ben, Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) yaptığım gördüğüm şeyden daha fazlasını yapmadım" yahut
"Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de böyle yaptı" dedi..
ibn Mes'ud diyor ki;
"Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaptığı, (bugün) insan?!
ların terkettiği üç şey
vardır. Biri de cenaze namazında, (normal) namazdaki selam gibi selam
vermek."
Bu iki rivayeti Beyhaki
aktarmaktadır. Ancak Yahya b. Ma'in, Nesai ve Ebu Hatim; İbrahim b. Müslim
el-Abedi el-Heceri'nin ve rivayet ettiği bu hadisin zayıf olduğunu
söylemişlerdir. Şafii, Kitabu Harmele'de Süfyan yoluyla bu hadisi ondan şu
şekilde rivayet eder: "Cenazeye dört tekbir aldı. Sonra bir müddet durdu.
Bunun üzerine cemaat ona tesbih getirerek hatırlatma yaptı. O da selam
verdi." Sonra Abdullah b. Ebi Evfa: "Benim dörtten fazla tekbir
alacağımı zannettiniz. Oysa ben Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
dört tekbir aldığını gördüm" dedi; ama "Sonra sağına ve soluna selam
verdi." demedi. İbn Mace de bu hadisi ondan el-Muharibi yoluyla aynen bu
şekilde rivayet etti; "Sonra sağına ve soluna selam verdi" demedi.
Sağına ve soluna selam
verdiğini ondan yalnızca Şerik rivayet etmiştir. Beyhaki diyor ki: Sonra onu
yalnızca tekbir yahut hem tekbir, hem başka konularda Hz. Peygamber'e
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) nisbet etti.
Ben derim ki: İbn Ebi
Evfa'nın bunun tersini yaptığı bilinmektedir. İmam Ahmed'in belirttiğine göre
İbn Ebi Evfa bir tek selam verirdi.Ahmed b. el-Kasım anlatıyor: Ebu Abdillah
(Ahmed b. Hanbel)'a: "Sahabeden herhangi birinin cenaze namazını iki
selamla kıldırdığını biliyor musun?"diye sordular. O da: "Hayır.
Ancak sahabeden altısı sağına yalnızca hafif bir selam verirlerdi." diye
karşılık verip ibn Ömer, İbn Abbas, Ebu Hureyre, Vasile b. el-Eska, İbn Ebi
Evfa ve Zeyd b. Sabit'in adlarını saydı. Beyhaki ayrıca Ali b. Ebi Talib, Cabir
b. Abdillah, Enes b. Malik ve Ebu Ümame b. Sehl b. Huneyf in adlarını da bunlar
arasında saymaktadır. Böylece on sahabi etmektedir. Ebu Ümame Hz. Peygamber'e
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yetişmiş ve Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona, ana tarafından dedesi olan Ebu Ümame Es'ad b. Zürare'nin adını
vermişti. Bunun için Ebu Ümame hem sahabe arasında, hem de tabiinin
büyüklerinden sayılmaktadır.
Elleri kaldırmaya
gelince; Şafii diyor ki: Bu konuda aktarılan eserden dolayı ve namazın
sünnetine kıyasen eller kaldırılır. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), namazda ayakta iken aldığı her tekbirde ellerini kaldırırdı.
Derim ki: Eser'den
maksadı İbn Ömer ve Enes b. Malik'ten kendisinin naklettiği şu rivayettir:
"Bu iki sahabi, cenaze namazında her tekbir alışlarında ellerini
kaldırırlardı." Aktarıldığına göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), ilk tekbirde ellerini kaldırır ve sağ elini sol eli üzerine kordu.
Bunu Beyhaki, Sünen'de rivayet etmiştir. Tirmizi'de Ebu Hureyre'den rivayet edilen
bir hadise göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), cenaze namazında
sağ elini sol eli üzerine koydu. Ancak bu hadis, Yezid b. Sinan er-Ruhavi'den
dolayı zayıftır.
9- Kabir Üzerinde Namaz:
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir kimsenin cenaze namazım kaçırdığı zaman
mezarı üzerinde kılardı. Bir keresinde bir gece sonra, bir keresinde ise üç gün
sonra bir keresinde de bir ay sonra kabir üzerinde cenaze namazı kıldırdı. Bu
konuda herhangi bir zaman sınırlaması getirmedi.
Ahmed (r.h.) diyor ki:
"Kabir üzerinde cenaze namazı kılmakta kim şüphe edebilir ki?! Hepsi de
hasen olan altı senedle rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) cenaze namazını kaçırdığı zaman kabir üzerinde kılardı."
İmam Ahmed, kabir
üzerinde cenaze namazı kılmayı bir ay ile sınırlamıştır. Çünkü Hz.
Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem), daha sonra kıldığı rivayet edilen
müddetin en fazlası bu kadardır. Şafii (r.h.) ise ölünün kokmaması ile
sınırlamıştır. Malik ve Ebu Hanife de -Allah onlara rahmet etsin- bunu
yasaklamışlar; ancak velisi, uzakta bulunduğu için kaçırmişsa kılabileceğini
söylemişlerdir.
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) cenaze namazında, cenaze erkek ise başı yanında,
kadınsa orta hizasında dururdu.
10- Çocuğun Cenaze
Namazını Kılması:
Çocuğun cenaze namazım
kılmak Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaptığı işlerdendir.
"Çocuğun cenaze namazı kılınır." buyurduğu da sahihtir.
Sünen-i ibn Mace'de
merfu' olarak rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Çocuklarınızın cenaze namazlarını kılınız. Çünkü onlar, önden
gönderdiğiniz sevaplarınızdır." buyurmuştur.
Ahmed b. Ebi Abde
anlatıyor: İmam Ahmed ile aramızda şu konuşma geçti. Ben sordum:
—Düşük bebeğin cenaze namazının
kılınması ne zaman farz olur?
—(Anne karnına düştükten
sonra) dört ay geçince. Çünkü o zaman ruh üflenir.
—Peki, Mugire b.
Şu'be'nin naklettiği; "Çocuğun, cenaze namazı kılınır" hadisi? Sahih ve merfudur.
— Bunda ne dört ay, ne
de başka bir açıklama var.
— Onu said b.
el-Müseyyeb söyledi.
Soru: HZ. Peygmber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), oğlu İbrahim öldüğü gün onun cenaze namazını
kırdırdı mı.
Hz. Aişe'nin (r.a.)
şöyle dediğini aktarır: "Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
oğlu İbrahim 18 aylık iken öldü. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
onun cenaze namazını kıldırmadı."
İmam Ahmed bu hadisi şu
senedle rivayet etti: Yakub b, İbrahim -Babam (İbrahim) - İbn İshak - Abdullah
b. Ebi Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm - Amra - Aişe.
Hanbel'in rivayetine
göre İmam Ahmed: "Bu cidden münker bir hadistir" demiş ve İbn İshak'ı
vahi ( = zaif) saymıştır.
Hallal der ki:
Abdullah'a şu hadis okundu: Babam (Ahmed b. Hanbel) - Esved b. Amir - İsrail -
Cabir el-Cu'fi - Amir senediyle rivayet edildiğine göre Bera b. azib şöyle
demiştir:
"Allah Rasulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), 16 aylık iken ölen oğlu İbrahim'in cenaze
namazını kıldırdı."
Ebu Davud, el-Behiy'in
şöyle dediğini nakleder: "Allah Rasuİü (s.a. oğlu İbrahim öldüğünde onun
cenaze namazını oturaklarda kıldırdı." Bu hadis mürseldir. el-Behiy'in
ismi Abdullah b. Yesar'dır; Kufelidir.
Yine Ebu Davud, Ata b.
Ebi Rabah'ın: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), 70 gecelik ( =
günlük) iken ölen oğlu İbrahim'in cenaze namazını kıldırdı." dediğini
aktarır. Bu hadis mürseldir; Ata burada yanılmıştır. Çünkü İbrahim bir yaşını
geçmişti.
Alimler bu rivayetler
konusunda farklı görüşleri benimsemişlerdir. Kimisi çocuğun cenaze namazının
kılınacağını söyleyip Hz. Aişe hadisinin sahihliğini kabul etmemiştir. Nitekim
İmam Ahmed, vs. bu görüşte olup: "Bu mürsel hadisler, Bera hadisiyle
beraber birbirlerini kuvvetlendirirler? demişlerdir. Kimisi de Bera hadisini
Cabir el-Cu'fi'den dolayı zayıf saymış!, bu mürsel hadislerin zayıf olduğunu söylemiş
ve: "İbn İshak hadisi bunlaf*dan daha sahihtir" demiştir.
Sonra bu grup kendi
aralarında Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hangi sebepten dolayı
çocuğunun cenaze namazını kılmamış olduğu konusunda görüş ayrılığına düşmüştür.
Bir kısmı: "Allah Rasulünün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oğlu olmasından
dolayı onun için şefaat olacak namaz ibadetine gerek duymamıştır. Nitekim
şehitliğinden Ötürü de şehidin cenaze namazını kılmaya gerek yoktur* diyor.
Başkaları da: "İbrahim, güneş tutulduğu gün ölmüştü. Bu yüzden Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güneş tutulması namazı kıldırmakla
meşgul olduğundan, onun cenaze namazını kıldıramadı" diyorlar. Bir kısmı
ise diyor ki: Bu rivayetler arasında bir çelişki yoktur. Çünkü Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) çocuğunun cenaze namazım kılmalarını ashabına
emretmiştir. Artık buradan hareketle: "İbrahim'in cenaze namazı kılındı.
Ancak Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güneş tutulması namazıyla
meşgul olduğundan bizzat kendisi o namaza katılamadı." denilmiştir.
"Cenaze namazı kılınmadı" diyenler de vardır. Bir grup ise:
"Kılındığını söyleyenlerin rivayetleri daha elverişlidir. Çünkü bu durumda
fazla bir bilgi var demektir. Olumsuzluk ile olumluluk çeliştiğinde olumluluk
tarafı öne alınır" diyor.
11- Cenaze Namazı
Kılınanlar ve Kılınmayanlar:
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) intihar edenin, ganimetten çalanın cenaze
namazını kılmazdı.
Recim cezasına çarptırılan
zinakarın durumunda olduğu gibi had cezası uygulanarak öldürülen bir kimsenin
cenaze namazının kılınıp kılınmayacağı konusunda Hz. Peygamber'den (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) farklı şeyler aktarılmıştır. Sahih yolla aktarılmıştır ki
Cüheyne kabilesinden recmettiği bir kadının cenaze namazını kılmıştı. Bunun
üzerine Hz. Ömer: "Zina eden bir kadının namazını mı kılıyorsun Ey
Allah'ın Rasulü?" diye sormuş; o da: "Yeminle söylüyorum, bu kadın
öyle bir tevbe etti ki, tevbesi Medine halkından yet% miş kişi arasında
paylaştırılsa hiç şüphesiz hepsine yeterdi. Kendini Allah Teala'ya sunmaktan
daha üstün bir tevbe mi olur?" buyurmuştu. Bu hadisi Müslim rivayet
etmiştir.
Buhari'nin Sahihinde
Maiz b. Malik olayında aktardığına göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) onun için hayır söyleyip cenaze namazını kılmıştı. Bu hadisi nakleden
Zühri'nin burada cenaze namazını söyleyip söylemediği konusunda ondan nakilde
bulunanlar ayrılığa düşmüşlerdir. Mahmud b. Ğaylan, Abdürrezzak yoluyla
Zühri'den yaptığı rivayette cenaze namazının kılındığını söylemiş;
Abdürrezzak'in öğrencilerinden sekizi ona muhalefet ederek cenaze namazı
konusunu anmamışlardır. Onların ismi şöyledir: 1- İshak b. Rahüyeh, 2- Muhammed
b. Yahya ez-Züheli, 3- Nuh b. Habib, 4- Hasan b. Ali, 5- Muhammed b.
Mütevekkil, 6- Humeyd b. Zenceveyh, 7- Ahmed b. Mansur er-Ramadi, (8- İshak b.
İbrahim ed-Deyri).
Beyhaki diyor ki: Mahmud
b. Gaylan'ın: "Cenaze namazını kılmıştı" sözü hatadır; çünkü
Abdürrezzak'in öğrencileri ile Zühri'nin öğrencileri aksine icma etmişlerdir.
Maiz b. Malik olayının
anlatımında ayrılığa düşülmüştür. Ebu Said el-Hudri: "Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), onun için ne bağışlanma diledi, ne de kötü
sözler söyledi." diyor. Büreyde b. Husayb ise: "Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): 'Maiz b. Malik için bağışlanma dileyin' buyurdu. Bunun
üzerine cemaat: Allah, Maiz b. Malik'i affetsin, diye dua etti" diyor. Her
iki rivayeti de Müslim zikretmektedir. Buhari'nin nakline göre -ki bu aynı
zamanda illetli Abdürrezzak hadisidir- Cabir: "Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), onun cenaze namazını kıldı" diyor bu Davud'un nakline
göre ise Ebu Berze el-Eslemi: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), ne onun cenaze namazını kıldı, ne de kılınmasını yasakladı"
diyor.
Ben derim ki: Gamid
kabilesinden zina eden kadının cenaze namazını Hz. Peygamber'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) kıldırdığı yolundaki hadiste ihtilaf edilmemiştir. Maiz
hadisi hakkında ise ya: "Hadisin metinleri arasında çelişki yoktur. Çünkü
bu hadiste geçen salat kelimesi, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Allah'tan onun bağışlanmasını dilemek için dua etmesi ve salat'ı terketmesi de
cezalandırarak sakındırmak kasdıyla cenaze namazını kılmaması
anlamındadır"; ya da: "Metinleri çelişiyorsa bundan vazgeçilip
Gamidli kadın hakkındaki hadise müracaat edilir" demek gerekir.
12- Namazdan Sonra
Cenazeyi Takibi:
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir ölünün cenaze namazını kıldırdığı zaman
önünde yürüyerek mezarlığa kadar takip ederdi. Kendisinden sonraki Raşid
Halifelerinin adetleri de buydu. Cenazeyi takip eden kimsenin şayet binitli ise
gerisinden, eğer yaya ise cenazeye yakın olarak ya arkasından veya önünden
yahut sağından yahut da solundan takip etmesini sünnet kılmıştır. Cenazeyi
hızla, hatta koşarcasına götürmelerini emretmiştir. Zamammızdaki insanların
yavaş yavaş, adım adım yürümeleri sünnete aykırı olup Ehl-i Kitab'tan
yahudilere benzeyişi içeren çirkin bir bid'attir. Ebu Bekre, böyle yapan
kimseye kırbacı kaldırır ve: "Yemin olsun, ben Allah Rasulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile birlikte koşuşturduğumuz (günleri) gördüm." derdi.
İbn Mes'ud (r.a.)
anlatıyor: Peygamberimize (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cenazenin yanında nasıl
yürüneceğini sorduk. "At gibi hızlı gitmekten daha yavaş" cevabını
verdi. Bu hadisi Sünen sahipleri rivayet etmiştir. Cenazeyi takip ettiğinde
yaya yürür ve "Melekler yürürken ben binemem" derdi. Takip ten
ayrıldığında bazan yürür, bazan hayvana binerdi.
Takibe koyulduğunda
cenaze konuluncaya kadar oturmazdı. "Cenazeyi takip ettiğinizde
konuluncaya kadar oturmayın" buyurdu.
Şeyhülislam İbn Teymiye
(r.h.): "Yere konması kastedilmiştir." dedi. Ben diyorum ki: Ebu
Davud şöyle diyor: Bu hadisi Sevri, Süheyl - Süheyl'in babası - Ebu Hureyre
senediyle rivayet etmiştir. Burada "Yere konuluncaya kadar oturmayın"
denilmektedir; Ebu Muaviye ise Süheyl'den: "Kabrin yanında kıble tarafına
oyulan yarığa konuluncaya (lahd) kadar oturmayın" şeklinde nakletmektedir.
Süfyan es-Sevri, Ebu Muaviye'den daha hafızdır.
Ebu Davud ve Tirmizi'nin
rivayetine göre Ubade b. Samit diyor ki: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi
ve Sellem), lahde konuluncaya kadar cenaze için ayakta dururdu." Ancak bu
hadisin senedinde Bişr b. Rafi' vardır; onun hakkında Tirmizi; "Hadiste
güçlü değil", Buhari: "Hadisine mutabaat edilmez.", Ahmed:
"Zayıftır", İbn Main: "Münker hadisler rivayet etmiştir.",
Nesai: "Güçlü değil" ve İbn Hibban: "Kasıtlıymışçasına uydurma
şeyler rivayet eder." demişlerdir.
13- Gıyabi Cenaze
Namazı:
Uzakta bulunan her
ölünün cenaze namazını gıyaben kıldırmak Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) sünneti ve adeti değildi. Müslümanlardan pek çok kimse uzaklarda öldü;
ama onların cenaze namazlarını kıldırmadı. Ancak Habeşistan hükümdarı (Necaşi Ashame)'nin
gıyabında tıpkı hazır cenazeye kıldırdığı namaz gibi bir namaz kıldırdı.
Bu konuda alimler üç
ayrı kola ayrıldılar:
1- Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu davranışı bir teşri' olup, uzakta bulunan
herkesin gıyabında cenaze namazı kılmak ümmet için sünnettir. Şafii ve iki
rivayetten birine göre Ahmed bu görüştedirler.
2- Ebu Hanife ve Malik:
"Bu yalnız Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mahsustur.
Başkası için böyle birşey söz konusu değildir." diyorlar. Bu imamların müntesibleri
diyorlar ki: Necaşi'nin tabutunun Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yaklaştırılması ve böylece ne kadar uzak mesafede olursa olsun Peygamberimizin
onu görerek tıpkı hazır, gözle görülen cenazeye kıldırdığı namaz gibi bir namaz
kıldırması mümkündür. Sahabiler her ne kadar cenazeyi görmeseler de namazda Hz.
Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tabidirler. Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Necaşi'den başka, uzakta ölenlerin hepsinin
gıyablarında cenaze namazlarını kıldığının nakledilmemiş olması da bunu
gösterir. Onun yaptığı sünnet olduğu gibi terkettiği de sünnettir. Ondan sonra
gelen birinin, ölünün tabutunu uzak mesafeden gözüyle görmesine ve namazını
kılması için cenazenin kendisine yaklaştırılmasına yol yoktur. Artık bu işin
ona mahsus olduğu anlaşılmıştır. Rivayete göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Muaviye b. Muaviye el-Leysi'nin gıyabında cenaze namazı
kildırmıştır. Ancak bu rivayet sahih değildir. Çünkü rivayetin senedinde İbn
Zeydil denilen Ala b. Zeyd adında biri vardır. Onun hakkında Ali b. el-Medini:
"Hadis uydururdu" demiştir. Bu hadisi Mahbub b. Hilal, Ata b. Ebi
Meymune yoluyla Enes'ten rivayet etmiştir. Buhari: "Ona ( = Mahbub'a)
mutabaat edilmez" demiştir.
3- Şeyhülislam İbn
Teymiye diyor ki: Doğrusu şudur: Uzakta olan kimse cenaze namazı kılınmayan bir
yerde ölmüşse, onun gıyabında cenaze namazı kılınır. Nitekim Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Necaşi'nin cenaze namazını, kafirler arasında
öldüğü ve cenaze namazı kılınmadığı için gıyaben kılmıştı. Şayet öldüğü yerde
cenaze namazı kıhnmışsa artık gıyabında namazı kılınmaz. Çünkü müslümanların,
onun cenaze namazını kılmalarıyla farz düşmüş olur. Hz, Peygamber (s.a.},
uzakta ölen kimsenin gıyabında cenaze namazı kılmış; ama kılmadığı da olmuştur.
Onun yaptığı ve terkettiği sünnettir. Bunun yeri ayrı, onun yeri ayrı... En
iyisini Allah bilir. Hanbeli mezhebi içinde üç görüş vardır; en doğrusu şu
tafsilattır. Ama İmam Ahmed'in müntesiblerince meşhur olan görüş, her halükarda
uzakta bulunan kimsenin gıyabında cenaze namazı kılınacağı yolundadır.
14- Cenaze İçin Ayağa
Kalkmak:
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanından cenaze geçtiğinde ayağa kalktığı ve
ayağa kalkmayı emrettiği sahihtir. Oturup ayağa kalkmadığı da sahih yolla
rivayet edilmiş ve bu yüzden de bu konuda görüş ayrılığına düşülmüştür. Kimisi,
"Ayağa kalkmak mensuhtur, oturmak ise iki durumun en son olanıdır. "
kimisi: "Hayır. Her ikisi de caizdir. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ayağa kalkması müstehab olduğunu, kalkmaması da caizliğini göstermek
içindir" demiştir. Bu ikinci görüş nesih iddiasından daha iyidir.
15- Gömme Vakti ve
Telkin:
Ölüyü güneş doğarken,
batarken ve tam güneş tepede iken defnetmek Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) yaptığı bir iş değildi. Kabrin kıble tarafına bir yarık oymak
(lahd), kabri derinleştirmek ve ölünün başı ile ayaklarının konacağı yeri
genişletmek Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünnetiydi.
Aktarıldığına söre ölüyü kabre koyarken şu iki cümleden birini söylerdi:
Yine aktarıldığına göre
ölü defnedilince kabrinin üzerine baş tarafından üç kere toprak serperdi. Şekil
1
Ölünün defin işi
bittikten sonra ashabiyla birlikte ayağa kalkar ve iman üzere sebat etmesi
(sorguyu şaşırmadan cevaplandırması) için dua eder, orada bulunanlara da aynı
şekilde dua etmelerini emrederdi.
Günümüz insanlarının
yaptığı gibi kabrin başında oturup Kur'an okumaz, ölüye telkinde bulunmazdı.
Taberani'nin Mu'cem'inde Ebu Ümame'den rivayet ettiği şu hadise gelince; bu
hadise göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
"Bir din kardeşiniz
ölüp de kabrinin üzerini toprakla düzlediğinizde içinizden biri kabrin baş
tarafında durup: 'Ey falan!' diye seslensin; o kendisine sesleneni işitir, ama cevap
veremez. Sonra: 'Ey falan kadının oğlu falan!' diye seslensin; ölü doğrulup
oturacaktır. Sonra yine: 'Ey falan kadının oğlu falan!' diye seslensin; o:
'Bizi irşad et, Allah sana rahmet etsin' diyecektir, ama siz farkına
varmazsınız. Sonra: 'Hatırla. Hani sen dünyadan ayrılırken Allah'tan başka
tanrı bulunmadığına, Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık
edip inanmıştın; Allah'ı Rab, İslam'ı din, Hz. Muhammed'i peygamber, Kur'an'ı
lider edinmiş, bunlardan hoşnut olmuştun!' diye seslensin. Şüphesiz Münker ve
Nekir adlı melekler birbirlerinin elini tutar ve: 'Haydi gidelim. Davasının
delili kendisine telkin edilen birinin yanında oturmayalım,' der. Böylece
Allah, onların önünde o kişinin savunucusu durumunda olur. Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) meclisinde bulunan bir adam: 'Ey Allah'ın Elçisi!
Peki telkin yapan kişi, Ölünün annesini bilmezse ne yapar?" diye sorunca,
o da: 'Ey Havva'ınn oğlu falan, diyerek Havva'ya nisbet eder.' cevabını
verdi."
Bu hadisin Hz.
Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nisbeti (ref i) sahih değildir.
Ancak, el-Esrem diyor ki: Ebu Abdillah Ahmed b. Hanbel'e: "Ölü gömülünce
bir adam kabrin başında durup: Ey falan kadının oğlu falan! Hatırla. Hani sen
dünyadan ayrılırken Allah'tan başka tanrı bulunmadığına... inanmıştın! diyor.
Halkın yaptığı bu iş hakkında ne diyorsun?" diye sordum. Bunun üzerine şu
cevabı verdi: "Şamlılar dışında bunu yapan bir kimse görmedim.
Ebu'l-Mugire öldüğünde birisi geldi, bu sözleri söyledi. Ebu'l-Mugire, bu konuda
Ebu Bekr b. Ebi Meryem yoluyla, onun üstadlarının böyle yaptığını naklederdi.
İbn Ayyaş'ın da bu konuda bir rivayeti vardı."
Ben derim ki: İbn
Hanbel'in kasdettiği İbn Ayyaş hadisi, Taberani'nin Ebu Ümame'den naklettiği bu
hadistir.
Said b. Mansur, Sünen
inde Raşid b. Sa'd, Damra b. Habib ile Hakim b. Umeyr'in şöyle dediklerini
aktarmaktadır: Ölünün kabri düzlenip insanlar dağılınca kabri başında bir
kişinin ölüye üç kere "Ey falan! Allah'tan başka tanrı yoktur; tanıklık
ederim ki, Allah'tan başka tanrı yoktur! de. Ey falan! Rabbim Allah, dinim
İslam, peygamberim Hz. Muhammed, de." şeklinde telkinde bulunup
ayrılmasını müstehab sayarlardı.
16- Mezarlarla İlgili
Yasakları:
Kabirleri yüksek yapmak;
yapımında tuğla, taş ve kerpiç kullanmak, Çamur vs. ile sıvamak, üzerlerine
kubbeler yapmak, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Sünneti
değildi. Bunların hepsi bid'attir. Mekruhtur; Hz. Peygamber'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) sünnetine aykırıdır. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Ali b. Ebi Talib'i (r.a.) Yemen'e hiçbir put bırakmadan hepsini yok
etmek ve yüksek olan her kabri yerle bir etmek için göndermişti. O halde şu
yüksek kabirlerin hepsinin yerle bir edilmesi Hz. Peygamber'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) sünneti demektir. Kabrin kireçle yapılmasını, üzerine bina
kondurulmasını ve yazı yazılmasını yasaklamıştır.
Ashabının kabirleri ne
yüksek, ne de yere yapışık (yayvan) idi. Onun ve iki arkadaşının (Hz. Ebu Bekir
ile Hz. Ömer) kabirleri de bu şekilde idi. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) kabri deve hörgücü gibi tümsek ve kızıl arazi çakılları ile
kaplanmıştı; yapılı değildi. Aynı zamanda çamurla sıvanmış da değildi, İki
arkadaşının kabri de böyleydi.
Kabrini belli etmek
istediği kimsenin kabrine! alamet olarak bir taş dikerdi.
Allah Rasulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) mezarların mescid edinilmesini, üzerlerinde kandiller
yakılmasını yasaklamiş ve bunları yapanları lanetleyerek bu konudaki yasağın
şiddetini ortaya koymuştur. Mezarlara doğru namaz kılmayı yasaklamıştır. Ümmetine,
kendi kabrini bayram yerine çevirmemelerini emretmiş, kabir ziyaretlerini
alışkanlık haline getiren kadınları lanetlemiştir.
Kabirlere karşı
saygısızca davranmamak, onları çiğnememek, üzerleri ne oturmamak ve yaslanmamak
saygı göstermek amacıyla kabirleri mes cid haline çevirip yanlarında ve
yakınlarında onlara doğru namaz kılma mak, onları bayram ve put edinmemek Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünneti idi.
17- Hz. Peygamber'in
(s.a.) Mezar Ziyareti:
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), ashabının mezarlarını onlara dua etmek, ran met
okumak ve onlar için bağışlanma dilemek amacıyla ziyaret ederdi. Üm metine
meşru kılıp onlar için sünnet yaptığı ziyaret şekli işte budur. Kabirleri
ziyaret ettiklerinde şöyle demelerini emretmişti:
"Ey bu diyarda
yatan iman ehli müslümanlar! Es-Selamü aleyküm! Biz de -inşaattan- sizin
aranıza katılacağız. Allah'tan hem bizim, hem sizin için afiyet dileriz. "
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), kabirleri ziyaretinde Ölünün cenaze namazını
kıldırırken okuduğu dua gibi dua eder; Allah'tan rahmet ve af dileklerinde
bulunur; cenaze kılarken yaptığını yapardı. Müşrikler ise ille de dayatıp Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tavrının aksine ölüye dua eder, onu
Allah'a ortak tutar, onun adına Allah üzerine yemin eder, ihtiyaçlarını ondan
ister, ondan yardım diler ve ona yönelirler. Hz. Peygamber'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) tavrı, yalnızca tevhidden, ölüye iyilikte bulunmaktan
ibarettir. Bu müşriklerin tutumları ise hem kendilerine hem de ölüye karşı
kötülükte bulunmak ve şirkten ibarettir. Bunlar üç kısımdır. Ya ölüye dua
ederler, ya onun adıyla ya da onun yanında dua ederler. Öte yandan ölünün
yanında yapılan duanın mescidlerde yapılan duaya göre daha çok kabule şayan
olduğuna inanırlar. Kim Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve onun
ashabının tutumlarını iyice düşünürse iki durum arasındaki fark ortaya çıkar.
Başarı yalnız Allah'tandır.
18- Yas ve Taziye:
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ölünün ailesine taziyede ( = başsağlığı
dileklerinde) bulunurdu. Taziye için toplanmak ve sevabım ölüye bağışlamak
üzere kabri yanında veya herhangi bir yerde Kur'an okumak Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) tutumlarından değildi. Bunların hepsi sonradan
ortaya çıkmış çirkin bid'atlerdir.
Allah'ın hükmüne teslim
olup rıza göstermek, Allah'a hamdetmek ve istirca eylemek Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) davranışlarındandır. Yine Peygamberimiz
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), başına gelen musibetten dolayı elbisesini
parçalayandan, yüksek sesle ölünün iyiliklerini sayarak ağlayandan ya da
saçını-başını yolandan uzak olduğunu bildirmiştir.
19- Ölünün Ailesine
Ziyafet:
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ölünün ailesinin, gelen insanlara yemek hazırlama
zahmetinde bulunmamalarını söylemiş; hatta diğer insanların onlar için yemek
yapıp getirmelerini emretmiştir. Bu ise en güzel davranış ve huylardan olup
aynı zamanda ölünün ailesine karşı büyük bir şefkat örneğidir. Çünkü başlarına
gelen musibet onları oyaladığından insanlara yemek hazırlamaktan
alıkoymaktadır.
20- Ölüm İlanı:
Ölen insanın öldüğünü
ilan etmemek Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tutumlarından
biridir. Hatta bundan meneder ve: "Bu iş, cahiiiyye\ devri
adetlerindendir" derdi. Huzeyfe, (bir yakını) öldüğünde ailesinin
insanlara durumu bildirmesini hoş görmemiş ve: "Ölüm ilanı olmasından
korkarım" demiştir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
P) HZ PEYGAMBER'İN
(S.A.) KORKU NAMAZINDAKİ TUTUMLARI