ZADU’L-MEAD

İKİNCİ KİTAP PEYGAMBER'İN (S.A.)

İBADETLER KONUSUNDAKİ TUTUMU

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

D) YANILMA (SEHİV) SECDESİ

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğu sabittir: "Ben de sizin gibi bir insanım. Sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Unuttuğum zaman bana hatırlatınız.

 

Onun namazda yanılması Allah'ın ümmete nimetini tamamlaması, dinlerini kemale erdirmesidir ki, böylece yanılma durumunda Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendileri için meşru kıldığı şeylerde ona uyabilsinler. Muvatta'da rivayet edilen şu munkatı' hadis de bu manayı ifade etmektir: "Benim unutmam yahut unutturulmam ancak şeriat ve kaide koymak (çığır açmak) içindir.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) unutur, böylece onun yanılmasına bağh olarak kıyamete kadar yanılmaları halinde ümmetinin yapması gereken şer'i hükümler düzenlenmiş olurdu. Bir keresinde dört rekatlı namazda iki rekatı kıldıktan sonra arada oturmadan ayağa kalktı. Namazını bitirince selam vermeden önce iki secde yaptı, sonra selam verdi. Bu olaydan şu kaide çıkarıldı: "Kim yamlarak (dalgınlıkla) namazın rükünlerinden olmayan bir şeyi terkederse, selamdan önce o şey için secde eder." Bu hadisin yollarından birinden de şu kaide çıkarılmıştır: Bunu (namazın rükünlerinden olmayan şeyi) terkedip bir rükne başlarsa terkolunan şeye geri dönmez. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayağa kalkınca, arkasındaki cemaat tesbih ettiler (subhanallah dediler); o da onlara kalkın işareti yaptı.

 

Bu secdenin nerede yapılacağı konusunda Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) farklı şeyler rivayet edilmiştir. Sahihayn'da Abdullah b. Buhayne'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öğle namazında iki rekatı kıldıktan sonra arada oturmadan ayağa kalktı. Namazını bitirince iki secde yaptı, bundan sonra da selam verdi. " Yine aynı hadisin Buhari ve Müslim tarafından nakledilen başka bir rivayetinde "Oturduğu halde selam vermesinden önce her secdede tekbir alarak unuttuğu oturma yerine iki secde yaptı" deniliyor.

 

Mu'sned'de, Yezid b. Harun el-Mes'udi yoluyla Ziyad b. Ilaka'nın şunları söylediği rivayet edilmektedir: Mugire b. Şu'be bize namaz kıldırıyordu. İki rekatı kılınca oturmadan ayağa kalktı. Arkasındakiler ona tesbih getirerek hatırlatma yaptılar. O da cemaate kalkın işareti yaptı. Namazını bitirince selam verdi. Sonra iki secde yapıp (yine) selam verdi ve ardından: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bize böyle yaptı" dedi. Tirmizi bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

 

Beyhaki'nin rivayetine göre Abdurrahman b. Şimase el-Mehri şöyle anlatıyor: Ukbe b. Amir el-Cüheni bize namaz kıldırıyordu. Oturması gerekli olduğu halde ayağa kalktı. Arkasındaki insanlar: "Sübhanallah, Sübhanallah" diye hatırlatma yaptılar. Ama o, oturmadı, kıyamına devam etti. Namazın sonuna gelince oturduğu halde iki yanılma secdesi yaptı. Seİam verince: "Biraz önce sizin, oturmam için Sübhanallah dediğinizi işittim. Ancak sünnet olan, benim yaptiğımdır" dedi.

 

Üç sebepten Abdullah b. Buhayne hadisi daha münasibtir:

 

1- Muğire hadisinden daha sahihtir.

 

2- Yine Muğire hadisinden anlamı daha açıktır. Çünkü Muğire'nin: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bize böyle yaptı" sözünün kendisinin yaptıklarının hepsine ait olması mümkündür; bu durumda Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu yanılma halinde bir kere selamdan önce, bir kere de selamdan sonra secde etmiş olur. Şu halde ibn Buhayne de, Muğire de gördüklerini anlatmış olurlar ki, böylece her ikisini yapmak da caiz olmuş olur. Yukarıdaki sözüyle, Muğire'nin, Hz. Paygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayağa kalktı, geri dönmedi, sonra yanılmadan dolayı secde etti, anlamını kastetmiş olması da mümkündür.

 

3- Muğire, herhalde selamdan önce yapacağı secdeyi unuttu da, bu secdeyi selamdan sonra yaptı. Bu yanılmanın özelliğidir. Şu halde selamdan önceki secde hakkında bunu söylemek mümkün değildir. En iyi bilen Allah'tır.

 

 

1- Hz. Peygamber'in (s.a.) Yaptığı Sehiv Secdeleri:

 

1- Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir defasında zevalden güneş batımına kadar olan vakitteki namazlardan birini -ya öğleyi, ya da ikindiyi- kıldırırken iki rekatta selam verdi. Sonra konuştu. Sonra da namazı tamamlayıp selam verdi. Ardından selam ve konuşmadan sonra iki secde yaptı. Secde ederken ve başını secdeden kaldırırken tekbir alıyordu.

 

2- Ebu Davud ve Tirmizi'nin rivayetlerine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabına namaz kıldırırken (yanıldı) secde yaptı, sonra teşehhüd okudu, sonra da selam verdi. Tirmizi: "Bu hadis, hasen-garibtir" diyor.

 

3- Bir gün namaz kıldı, selam verip ayrıldı. Oysa namazın bir rekatı kalmıştı. Talha b. Ubeydullah derhal ona yetişip "Namazın bir rekatını unuttun" dedi. Bunun üzerine geri döndü, mescide girdi ve Bilal'e emredip namaz için kamet getirtti. Cemaate bir rekat namaz kıldırdı. Bu olayı İmam Ahmed (r.h.) nakletmiştir.

 

4- Bir keresinde öğle namazını beş rekat kıldırdı. Bunun üzerine (selam verince) kendisine: "Namaz arttırıldı mı?" diye soruldu. O da: "Ne oldu ki?" diye sordu. "Beş rekat kıldın" şeklinde cevap vermeleri üzerine selam verdikten sonra iki secde yaptı. Bu olayı Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.

 

5- İkindi namazını üç rekat kıldırdı, sonra evine girdi. Cemaat durumu ona hatırlattı. Bunun üzerine dışarı çıktı. Onlara bir rekat kıldırdı, sonra selam verip iki secde yaptı. Sonra selam verdi.

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazdaki yanılmalarından bilinenlerin tamamı işte bu beş yerdir. Bu yerlerden bazılarında selamdan önce, bazılarında da selamdan sonra secde ettiği anlaşılmaktadır.

 

İmam Şafii (r.h.) diyor ki: Hepsi selamdan öncedir. Ebu Hanife (r.h.) diyor ki: Hepsi selamdan sonradır.

 

Malik (r.h.) diyor ki: Namazda eksiltme şeklinde olan her yanılma için yapılacak secde, selamdan öncedir. Namazda artırma şeklinde olan her yanılma için yapılacak secde ise selamdan sonradır. Hem artırma, hem eksiltme şeklinde ortaya çıkacak iki yanılma için yapılacak secde de selamdan öncedir.

 

(Maliki alimlerinden) Ebu Ömer İbn Abdilber diyor ki: İşte Malik'in görüşü budur. Bu konuda ondan gelen rivayetlerde ayrıcalık yoktur. Ona göre bir kimse bunun aksine yanılma secdesi yaparak secdeyi hep selamdan sonra yahut hep selamdan önce yapsa hiçbir şey olmaz. Çünkü ona göre bu konuda gelen hadislerin ve bu ümmetin selefinin kendi aralarında ihtilaflı olmalarından dolayı bu secde hakimin kendi içtihadıyla hükmetmesi kabilindendir.

 

İmam Ahmed'e (r.h.) gelince; el-Esrem anlatıyor: Ahmed b. Hanbel'e yanılma secdesinin selamdan önce mi, yoksa sonra mı olduğunun sorulduğunu İşittim. Şöyle cevap verdi: Bazı yerlerde selamdan önce, bazı yerlerde selamdan sonradır. Zülyedeyn olayı hakkında Ebu Hureyre'den nakledilen hadise göre Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaptığı gibi, iki rekatta selam verdiğinde selamdan sonra secde eder.

 

Üç rekatta selam veren kimse İmran b. Husayn hadisine göre yine selamdan sonra secde eder (şüphe edip doğruyu) taharri = araştırma halinde İbn Mes'ud hadisine göre selamdan sonra secde eder. İki rekatta oturmadan ayağa kalkma halinde İbn Buhayne hadisine göre selamdan önce secde eder. Namazda (kaç rekat kıldığında) şüphe ederse Ebu Said el-Hudri ve Adurrahman b. Avf hadislerine göre namazı yakin (kesin bildiği adet) üzerine bina eder ve selamden önce secde yapar.

 

el-Esrem diyor ki: Ahmed b. Hanbel'e: "Bu yerlerin dışında ne yapar?" diye sordum, şöyle cevap verdi: "Hepsinde de selamdan önce secde eder. Çünkü secde, namazının eksiğini tamamlamaktadır" Yine Ahmed b. Hanbel diyor ki: "Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) rivayet edilenler olmasaydi, secdelerin hepsinin selamdan önce olması görüşüne varırdım. Zira secde, namazın tabiatındandır. Bu yüzden (namaz kılan) onu selamdan önce yerine getirir. Ancak diyorum ki: Hz. Peygamberdin selamdan sonra secde ettiği rivayet edilen her yerde selamdan sonra secde eder. Diğer yanılma durumlarında ise selamdan önce secde yapar."

 

Davud b. Ali diyor ki: Hiç kimse yanılmadan dolayı Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde ettiği beş yer dışında secde etmez.

 

 

2- Namazda Şüphe:

 

Şüphe, Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arız olmamıştır. Ancak şüphe edilirse yakın (kesin bilgi) üzerine bina edilmesini, şüpheye itibar edilmemesini ve selamdan önce secde yapılmasını emretmiştir. İmam Ahmed diyor ki: Şüphe iki cihetlidir: 1- Yakın, 2- Taharri. Artık Ebu Said el-Hudri hadisine göre yakinde karar kılan kimse şüpheyi ibtal eder, selamdan önce iki yanılma secdesi yapar. Mansur'un rivayet ettiği ibn Mes'ud hadisine göre taharride yani galib zanda karar kılan kimse ise selamdan sonra iki yanılma secdesi yapar.

 

İmam Ahmed'in kastettiği Ebu Said hadisi şudur: "Biriniz namazında şüphe edip de üç mü, yoksa dört mü kıldı bilemezse şüpheyi atsın yakinen bildiği (adet) üzerine bina etsin. Sonra selam vermeden önce iki secde yapsın.

 

İbn Mes'ud hadisi ise şudur: "Biriniz namazında şüphe ettiğinde doğruyu araştırsın (ihtimallerin doğruya en yakın olanında karar kılsın), sonra iki secde yapsın." İki hadis de Buhari ve Müslim tarafından rivayet edilmiştir. Sahihayn'daki başka bir metinde: "Sonra selam versin, sonra da iki secde yapsın" deniliyor. İşte İmam Ahmed'in "taharride karar kılarsa selamdan sonra secde eder" dediği budur.

 

Ona göre taharri ile yakin arasındaki fark şudur: Namaz kılan bir kimse imam ise (şüphe ettiğinde) galib zannına ve zihninde çoğunlukla ihtimal verdiği şeye göre hareket eder. İşte bu taharridir. İbn Mes'ud hadisine göre de bu durumdan dolayı selamdan sonra secde eder. Şayet namazı tek başına kılıyorsa Ebu Said hadisine göre yakin üzerine bina eder ve selamdan önce secde eder. Onun zahir mezhebini ortaya koymada müntesiblerinin çoğunluğunun yolu işte budur. Ondan ayrıca iki rivayet daha nakledilmiştir: 1- Her halükarda yakin üzerine bina eder. Şafii ile Malik'in görüşleri budur. 2- Her halükarda galib zannına göre hareket eder. Onun ifadelerinin görünüşüne bakılırsa gerçekten şüphe ile güçlü galib zan arasında fark gözettiği ortaya çıkar. Namaz kılan kimse şüphe ettiğinde yakin üzerine bina eder; zihninde çoğunluk ihtimal yahut galib zan belirdiğinde araştırır. (O çoğunluk ihtimal yahut galib zanna göre hareket eder). Verdiği cevapların odağını bu teşkil etmekte olup iki hadisi iki (ayrı) hale hamletmektedir. En iyi bilen Allah'tır.

 

Ebu Hanife (r.h.) şüphe konusunda diyor ki: Şüphe kendisine ilk defa arız olmuşsa namazı yeniden kılar. Çokça arız olmuşsa ve bir tarafa galib zannı var ise ona göre hareket eder. Zannı yoksa yakine bina eder.

 

 

3- Namazda Gözleri Kapama:

 

Namazda gözlerini yummak Hz. Paygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adeti değildi. Yukarıda da geçtiği üzere teşehhüdde dua ederken gözüyle parmağına işaret ederdi. Ve gözünün bakışı işaret parmağını aşmazdı.

 

Buhari'nin Sahih'inde rivayet ettiğine göre Enes (r.a.) şöyle demiştir: Hz. Aişe'nin, odasının bir tarafını örttüğü bir perdesi vardı. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Şu perdeni karşımdan al. Üzerindeki resimler, namazda iken hep bana görünüp duruyor." dedi.

 

Hz, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazda iken gözlerini yumuyor olsaydı resimler ona görünmezdi. Bu hadisi delil olarak ileri sürmek pek o kadar uygun! değildir. Çünkü namazda İken ona görünen şey, daha önce görülmüş olan| bu resimlerin hatırlanması mı, yoksa bizzat onların gözle görülmesi mi? Bu da muhtemel, şu da muhtemel. Delil olma bakımından bu hadisten daha açık olanı Hz. Aişe'den (r.a.) rivayet edilen şu hadistir: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerinde işaretler bulunan bir hamisa (yünden dört köşeli, iki tarafı zencefilli bir tür siyah aba) içinde namaz kıldı. (Namaz kılarken): üstündeki işaretlere şöyle bir bakmıştı. Namazdan çıkınca: "Benim şu hamisamı Ebu Cehm'e (geri) götürün de bana Ebi Cehm'in (nakışsız, yumuşak fakat kalın saf aba olan) enbicaniyyesini getirin. Zira demin namazım dan beni (az kalsın) alıkoyacaktı'' buyurdu.

 

Bu hadisi delil olarak almak da pek mümkün değildir. Çünkü neticede hamisaya bir kerecik bakmış ve bu bakış onu meşgul etmişti. Bir süvariyi öncü olarak gönderdiğinde (namaz kılarken) süvarinin geleceği vadiye doğru baktığı yolundaki hadis de delil olmaz. Çünkü bu bakış ve iltifat onun, ordunun işleriyle ilgilenmesinden dolayı gerekli olduğu içindi.

 

Belki kusuf namazında cenneti gördüğünde bir üzüm salkımı almak için elini uzatması olayı buna delil olabilir. Yine bu namazda cehennemi, kediye işkence eden kadını ve (hacıların mallarını çomağı ile çalan, farkına varıldığında da, çomağıma takıldı diyen) çomaklı adamı cehennemde görmesi; yine namaz kılarken önünden geçmek isteyen hayvanı savuşturmaması, erkek ve kız çocuğu geri çevirmesi, dövüşen iki genç kızın arasını ayırması, namazda iken kendisine selam veren kimsenin selamım işaretle alması -çünkü ancak gördüğü kimseye işeret edebilirdi-, yine namaz kılarken şeytanın O'na saldırması ve O'nun da şeytanı yakalayıp boğazını sıkması -ki bu gözle görmedir- olayları hakkında rivayet edilen bu ve bunun gibi hadislerin toplamından Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazda iken gözlerini yummadığı bilgisi elde edilebilir.

 

Fakihler, gözleri yummanın mekruh olup olmadığında görüş ayrılığına düşmüşlerdir: İmam Ahmed ve bazıları mekruh saymış ve: "Bu Yahudi işidir" demişlerdir. Bir grup ise mubah görmüş, mekruh saymamış ve: "Namazın ruhu sırrı ve maksadı olan huşuu elde etmeye daha yakın olabilir" demişlerdir.

 

Doğrusu şöyle demektir: Şayet gözleri açmak huşua zarar vermiyorsa bu daha faziletlidir. Şayet kıblesinde kalbini karıştıran süslemeler ve nakışlar bulunuyor ve bunlar huşuuna engel oluyorlars'a, işte o zaman gözlerini kapamak kesinlikle mekruh olmaz. Bu durumda gözleri kapamanın müstehab olduğu görüşü şeriatın usuİ ve maksatlarına, mekruh olduğu görüşünden daha yakındır. En iyi bilen Allah'tır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

E) NAMAZDAN SONRAKİ TUTUMLARI