UMDETU’L AHKAM |
ORUÇ BÖLÜMÜ |
ÖLEN ADINA ORUCU KAZA ETMEK BABi |
2687-153/1- ... Aişe (radıyallahu anha)'dan rivayet ettiğine göre Rasulullah
(s.a.v.): "Kim oruç borcu olduğu halde ölürse onun adına velisi oruç
tutar" buyurdu.
Açıklama:
(2687) "Her kim
oruç borcu olduğu halde ölürse velisi onun adına oruç tutar." İbn Abbas'ın rivayetinde (2688):
"Bir kadın Rasulullah (s.a.v.)'e geldi ...
" İbn Abbas'dan gelen
rivayette (2689): "Bir adam geldi" deyip hadisi buna yakın olarak
zikretti, bir diğer rivayette (2691) "Kadın: Annem üzerinde adak borcu
olduğu halde vefat etti ... " dedi, Bureyde'nin
rivayet ettiği hadiste (2692) "Ben Rasulullah
(s.a.v.)'in yanında oturuyorken huzuruna bir kadın geliverdi. .. Onun adına
haccet buyurdu", bir başka rivayette (2693): "İki ayın oruç
borcu" şeklindedir.
Üzerinde Oruç Borcu
Olduğu Halde Ölen Kimsenin Durumu
İlim adamları üzerinde
Ramazan, kaza, adak ya da daha başka farz oruç borcu
olduğu halde ölen kimsenin adına bu orucun kazasının yapılıp yapılmayacağı
hususunda farklı görüşlere sahiptir. İmam Şafii'nin bu mesele ile ilgili iki
meşhur görüşü vardır. Bu ikisinin de daha meşhur olanı ise onun adına oruç
tutulmayacağı ve hiçbir ölü adına oruç tutmanın asla sahih olmayacağı
şeklindedir. İkinci görüşüne göre ise velisinin onun adına oruç tutması müstehabtır ve adına tutacağı oruç sahih olup Bununla ölen
kişi sorumluluktan kurtulur ve ayrıca onun adına yemek yedirmeye ihtiyaç
kalmaz. İşte bizim inandığımız tercihe değer doğru görüş budur. Mezheb alimlerimizin fıkıhi ve
hadisi bir arada bilen muhakkık Mezheb
alimlerimizin bu açık ve sahih hadisler dolayısı ile doğru kabul ettikleri
görüş de budur.
"Üzerinde oruç
borcu olduğu halde ölen kimsenin adına yemek yedirilir" şeklinde
zikredilen hadis ise sabit değildir. Faraza sabit dahi olsa o hadis ile bu
hadisleri bir arada cem ve telif etmek her ikisinin de caiz olduğu şeklinde
yorumlamak sureti ile mümkün olur. Çünkü oruç tutulur diyenlere göre aynı
zamanda yemek yedirilmesi (fidye) de caizdir. Böylelikle kaçınılmaz olarak
kabul edilmesi gereken doğrunun oruç tutmanın da caiz olduğunu, yemek
yedirmenin de caiz olduğunu ve velinin ikisinden birisini seçmekte de serbest
olduğunu kabul etmektir. Veliden kas ıt ise ister asabe, ister mirasçı ister bunların dışındaki her bir yakın
kimsedir. Kastın mirasçı olduğu söylendiği gibi, asabe
olduğu da söylenmiş ise de, sahih olan birincisidir.
Yabancı bir kimse
borçlu adına oruç tutacak olursa eğer velinin izni ile olursa sahihtir. Değilse
daha sahih kabul edilen görüşe göre sahih olmaz, Bununla birlikte velinin de
onun adına oruç tutması vacip olmasa dahi müstehabtır.
İşte bu mesele hakkında bizim mezhebimizin görüşünün özeti budur. Seleften bu
görüşü kabul edenler arasında Tavus, Hasan-ı Basri, Zührı, Katade ve Ebu Sevr de vardır. Leys, Ahmed, İshak ve Ebu Ubeyd ise Ramazan ve başka
oruçlar hakkında değil de adak orucu hakkında böyle demişlerdir.
Cumhur ise ölü adına
adak olsun başka oruç olsun orucun tutulmayacağı kanaatindedir. İbnu'l-Münzır bu görüşü, İbn Ömer, İbn Abbas
ve Aişe'den rivayet ettiği gibi Hasan ve Zühri'den de bir rivayet olarak kaydetmektedir. Malik ve Ebu Hanife de böyle demiştir.
Kadı ve başkaları dedi ki: İlim adamlarının cumhurunun kabul ettikleri görüş
budur. Onlar bu hadisi ölenin velisinin onun adına yemek yedireceği (fidye)
şeklinde yorumlamışlardır. Fakat bu zayıf bir tevil hatta batıldır. Böyle bir
yorumu kabul etmenin zorunluluğu ne olabilir ki? Hadisin zahiri ile amel
etmenin önündeki engel nedir? Üstelik hadisler herhangi bir çelişecek delil
bulunmamakla birlikte bu hususta birbirini desteklemektedir.
Kadı Iyaz ve mezhebimiz (Şafii alimleri) şöyle demektedir:
Ölenin adına geçirmiş olduğu bir namaz kılınmayacağı hususunda ve aynı şekilde hiçkimse adına hayatta iken oruç tutulmayacağı üzerinde icma etmişlerdir. Görüş ayrılığı sadece ölmüş kimse
hakkındadır. Allah en iyi bilendir.
İbn Abbas'ın (2689) soran kişinin
bir adam olduğu, diğer rivayette (2691) kadın olduğu şeklindeki ifadesi ile bir
rivayette (2689) "bir ay oruç" diğer rivayette (2693) "iki ay oruç"dan söz edilmesine gelince aralarında herhangi
bir çelişki yoktur. Çünkü bir seferinde soruyu bir adam, diğerinde bir kadın,
bir seferinde bir ay oruç borcu, diğerinde iki ay oruç borcu hakkında soru
sorulmuştur.
Bu hadislerde velinin
belirttiğimiz gibi ölü adına oruç tutmasının caiz olduğu hükmü ile birlikte
yabancı kadının fetva ve benzeri ihtiyaç duyulan hususlarda konuşmasını
dinlemenin caiz olduğu, kıyasın sahih olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü Nebi
(s.a.v.)'in: "Allah'ın borcunun ödenmesi daha bir haktır" buyruğu
bunu gerektirmektedir. Yine bu hadislerde ölen adına borcun ödenebileciği
hükmü de vardır. Ümmet bu hususta icma halindedir.
Onun adına borcunu bir mirasçısının ya da bir
başkasının ödemesi arasında bir fark yoktur. Bu ödemeyi kim yaparsa yapsın,
borçtan ibra olur. Bu hususta görüş ayrılığı bulunmamaktadır.
Yine bunda üzerinde
yüce Allah'ın borcu ile bir insanın borcu bulunup ta, malı ikisine yetmeyen
kimsenin yüce Allah'ın borcuna öncelik tanınır diyenlerin görüşlerinin lehine
bir delil bulunmaktadır. Çünkü Nebi (s.a.v.):
"Allah'ın
borcunun ödenmesi daha bir haktır" buyurmuştur. Bu mesele ile ilgili
Şafii'nin üç görüşü vardır. Bunların sahih olanına göre Allah'ın borcunun
belirttiğimiz gerekçe dolayısı ile önceleneceğidir. İkinci görüşe göre ise
Ademoğlunun borcuna öncelik tanınır. Çünkü böyle bir borç alacaklının borcunu
istemesi ve müsamaha göstermemesi ile gerektiğinde borçlusunu tazyik edip
zorlaması esasına mebnidir. Üçüncü görüş ise ikisi
birbirine eşittir, malı ikisi arasında paylaştırılır.
Bu hadisteki bir başka
hüküm de şudur: Fetva veren kimsenin eğer kısa ve açık ise soranın da ona
ihtiyacı varsa, yahut ta Bunun neticesinde bir maslahat söz konusu ise delilin
yönüne dikkat çekmesi müstehabtır. Çünkü Nebi
(s.a.v.) delilin yönüne dikkat çekmek üzere Ademoğlunun borcuna kıyas
yapmıştır.
Yine bu hadiste şu
hüküm de vardır: Herhangi bir şeyi sadaka olarak veren bir kimse sonra ona
mirasçı olursa onu alıp onda tasarrufta bulunması mekruh değildir. Verdiği
sadakayı satın almak isteyenin durumu ise böyle değildir. Çünkü bunu yapmak
mekruhtur. Zira Ömer (radıyallahu anh)'ın atı ile ilgili hadis bunu ifade etmektedir. Böylelikle
bu hadiste, Şafii ve mezhebi ve cumhurun kanaatinin lehine açık bir delalet
bulunmaktadır: Ölü adına ve iyileşmesinden ümit kesilmiş aciz kimseler adına,
vekalet yoluyla hacc etmek caizdir.
Kadı Iyaz kendilerinin mensup oldukları mezhebin (Maliki
Mezhebi'nin) ölü adına oruç tutmak ve haccetmek ile ilgili bu hadislere muhalif
kanaat belirtmelerine bu hadisin muzdarip olduğunu söyleyerek mazeret
göstermiştir. Ancak bu geçersiz bir mazerettir. Bu hadis(ler)de
herhangi bir ızdırap yoktur. Bunda sadece (lafzi) ihtilaflar vardır; az önce geçtiği
gibi biz bu farklılıkları cem ve telif ettik. Hadisin sahih olması için ise
Müslim'in bunu Sahih'inde göstermiş olması yeterlidir. Allah en iyi bilendir.
2688- 154/2- ... İbn Abbas (radıyallahu
anhuma)'dan rivayet ettiğine göre bir kadın Rasulullah (s.a.v.)'e gelip: Annem üzerinde bir ay oruç
borcu olduğu halde öldü, dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Annenin (maddi) üzerinde bir borç bulunmuş olsaydı ne dersin onu öder
miydin?" buyurdu. Kadın: Evet, deyince. Allah Rasulü:
"Allah'ın borcunun ödenmesi daha bir haktır" buyurdu.
2691-156/5- ... İbn Abbas (radıyallahu
anhuma)'dan şöyle dediğini rivayet etti: Bir kadın Rasulullah (s.a.v.)'e gelip: Ey Allah'ın Rasulü! Annem üzerinde adak orucu borcu olduğu halde vefat
etti. Onun adına ben oruç tutayım mı? dedi. Allah Rasulü:
"Annenin üzerinde bir borç olsaydı sen de onu ödemiş olsaydın bu onun
adına ödeme olur muydu" buyurdu. Kadın, evet deyince Allah Rasulü: "O halde annen adına oruç tut" buyurdu.
Açıklama:
(2687) "Her kim
oruç borcu olduğu halde ölürse veHsi onun adına oruç
tutar." İbn Abbas'ın
rivayetinde (2688): "Bir kadın Rasulullah
(s.a.v.)'e geldi. .. " İbn Abbas'dan
gelen rivayette (2689): "Bir adam geldi" deyip hadisi buna yakın
olarak zikretti, bir diğer rivayette (2691) "Kadın: Annem üzerinde adak
borcu olduğu halde vefat etti ... " dedi, Bureyde'nin
rivayet ettiği hadiste (2692) "Ben Rasulullah
(s.a.v.)'in yanında oturuyorken huzuruna bir kadın geliverdi ... Onun adına
haccet buyurdu", bir başka rivayette (2693): "İki ayın oruç
borcu" şeklindedir.
Üzerinde Oruç Borcu
Olduğu Halde Ölen Kimsenin Durumu
İlim adamları üzerinde
Ramazan, kaza, adak ya da daha başka farz oruç borcu
olduğu halde ölen kimsenin adına bu orucun kazasının yapılıp yapılmayacağı
hususunda farklı görüşlere sahiptir. İmam Şafii'nin bu mesele ile ilgili iki
meşhur görüşü vardır. Bu ikisinin de daha meşhur olanı ise onun adına oruç
tutulmayacağı ve hiçbir ölü adına oruç tutmanın asla sahih olmayacağı
şeklindedir. İkinci görüşüne göre ise velisinin onun adına oruç tutması müstehabtır ve adına tutacağı oruç sahih olup Bununla ölen
kişi sorumluluktan kurtulur ve ayrıca onun adına yemek yedirmeye ihtiyaç
kalmaz. İşte bizim inandığımız tercihe değer doğru görüş budur. Mezheb alimlerimizin fıkıhi ve
hadisi bir arada bilen muhakkık Mezheb
alimlerimizin bu açık ve sahih hadisler dolayısı ile doğru kabul ettikleri
görüş de budur.
"Üzerinde oruç
borcu olduğu halde ölen kimsenin adına yemek yedirilir" şeklinde
zikredilen hadis ise sabit değildir. Faraza sabit dahi olsa o hadis ile bu
hadisleri bir arada cem ve telif etmek her ikisinin de caiz olduğu şeklinde
yorumlamak sureti ile mümkün olur. Çünkü oruç tutulur diyenlere göre aynı
zamanda yemek yedirilmesi (fidye) de caizdir. Böylelikle kaçınılmaz olarak
kabul edilmesi gereken doğrunun oruç tutmanın da caiz olduğunu, yemek
yedirmenin de caiz olduğunu ve velinin ikisinden birisini seçmekte de serbest
olduğunu kabul etmektir. Veliden kasıt ise ister asabe,
ister mirasçı ister bunların dışındaki her bir yakın kimsedir. Kastın mirasçı
olduğu söylendiği gibi, asabe olduğu da söylenmiş ise
de, sahih olan birincisidir.
Yabancı bir kimse
borçlu adına oruç tutacak olursa eğer velinin izni ile olursa sahihtir. Değilse
daha sahih kabul edilen görüşe göre sahih olmaz, Bununla birlikte velinin de
onun adına oruç tutması vacip olmasa dahi müstehabtır.
İşte bu mesele hakkında bizim mezhebimizin görüşünün özeti budur. Seleften bu
görüşü kabul edenler arasında Tavus, Hasan-ı Basri, Zührı, Katade ve Ebu Sevr de vardır. Leys, Ahmed, İshak ve Ebu Ubeyd ise Ramazan ve başka
oruçlar hakkında değil de adak orucu hakkında böyle demişlerdir.
Cumhur ise ölü adına
adak olsun başka oruç olsun orucun tutulmayacağı kanaatindedir. İbnu'l-Münzır bu görüşü, İbn Ömer, İbn Abbas
ve Aişe'den rivayet ettiği gibi Hasan ve Zühri'den de bir rivayet olarak kaydetmektedir. Malik ve Ebu Hanife de böyle demiştir.
Kadı ve başkaları dedi ki: İlim adamlarının cumhurunun kabul ettikleri görüş
budur. Onlar bu hadisi ölenin velisinin onun adına yemek yedireceği (fidye)
şeklinde yorumlamışlardır. Fakat bu zayıf bir tevil hatta batıldır. Böyle bir
yorumu kabul etmenin zorunluluğu ne olabilir ki? Hadisin zahiri ile amel
etmenin önündeki engel nedir? Üstelik hadisler herhangi bir çelişecek delil
bulunmamakla birlikte bu hususta birbirini desteklemektedir.
Kadı Iyaz ve mezhebimiz (Şafii alimleri) şöyle demektedir:
Ölenin adına geçirmiş olduğu bir namaz kılınmayacağı hususunda ve aynı şekilde hiçkimse adına hayatta iken oruç tutulmayacağı üzerinde icma etmişlerdir. Görüş ayrılığı sadece ölmüş kimse hakkındadır.
Allah en iyi bilendir.
İbn Abbas'ın (2689) soran kişinin
bir adam olduğu, diğer rivayette (2691) kadın olduğu şeklindeki ifadesi ile bir
rivayette (2689) "bir ay oruç" diğer rivayette (2693) "İki ay oruç"dan söz edilmesine gelince aralarında herhangi
bir çelişki yoktur. Çünkü bir seferinde soruyu bir adam, diğerinde bir kadın,
bir seferinde bir ay oruç borcu, diğerinde iki ay oruç borcu hakkında soru
sorulmuştur.
Bu hadislerde velinin
belirttiğimiz gibi ölü adına oruç tutmasının caiz olduğu hükmü ile birlikte
yabancı kadının fetva ve benzeri ihtiyaç duyulan hususlarda konuşmasını
dinlemenin caiz olduğu, kıyasın sahih olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü Nebi
(s.a.v.)'in: "Allah'ın borcunun ödenmesi daha bir haktır" buyruğu
bunu gerektirmektedir. Yine bu hadislerde ölen adına borcun ödenebileciği
hükmü de vardır. Ümmet bu hususta icma halindedir.
Onun adına borcunu bir mirasçısının ya da bir
başkasının ödemesi arasında bir fark yoktur. Bu ödemeyi kim yaparsa yapsın,
borçtan ibra olur. Bu hususta görüş ayrılığı bulunmamaktadır.
Yine bunda üzerinde
yüce Allah'ın borcu ile bir insanın borcu bulunup ta, malı ikisine yetmeyen
kimsenin yüce Allah'ın borcuna öncelik tanınır diyenlerin görüşlerinin lehine
bir delil bulunmaktadır. Çünkü Nebi (s.a.v.): "Allah'ın borcunun ödenmesi
daha bir haktır" buyurmuştur. Bu mesele ile ilgili ŞafiI'nin
üç görüşü vardır. Bunların sahih olanına göre Allah'ın borcunun belirttiğimiz
gerekçe dolayısı ile önceleneceğidir. İkinci görüşe göre ise Ademoğlunun
borcuna öncelik tanınır. Çünkü böyle bir borç alacaklının borcunu istemesi ve
müsamaha göstermemesi ile gerektiğinde borçlusunu tazyik edip zorlaması esasına
mebnidir. Üçüncü görüş ise ikisi birbirine eşittir,
malı ikisi arasında paylaştırılır.
Bu hadisteki bir başka
hüküm de şudur: Fetva veren kimsenin eğer kısa ve açık ise soranın da ona
ihtiyacı varsa, yahut ta Bunun neticesinde bir maslahat söz konusu ise delilin
yönüne dikkat çekmesi müstehabtır. Çünkü Nebi
(s.a.v.) delilin yönüne dikkat çekmek üzere Ademoğlunun borcuna kıyas
yapmıştır.
Yine bu hadiste şu
hüküm de vardır: Herhangi bir şeyi sadaka olarak veren bir kimse sonra ona
mirasçı olursa onu alıp onda tasarrufta bulunması mekruh değildir. Verdiği
sadakayı satın almak isteyenin durumu ise böyle değildir. Çünkü bunu yapmak
mekruhtur. Zira Ömer (radıyallahu anh)'ın atı ile ilgili hadis bunu ifade etmektedir. Böylelikle
bu hadiste, ŞafiI ve mezhebi ve cumhurun kanaatinin
lehine açık bir delalet bulunmaktadır: Ölü adına ve iyileşmesinden ümit
kesilmiş aciz kimseler adına, vekalet yoluyla hacc
etmek caizdir.
Kadı Iyaz kendilerinin mensup oldukları mezhebin (Maliki
Mezhebi'nin) ölü adına oruç tutmak ve haccetmek ile ilgili bu hadislere muhalif
kanaat belirtmelerine bu hadisin muzdarip olduğunu söyleyerek mazeret
göstermiştir. Ancak bu geçersiz bir mazerettir. Bu hadis(ler)de
herhangi bir ızdırap yoktur. Bunda sadece (lafzi) ihtilaflar vardır; az önce geçtiği
gibi biz bu farklılıkları cem ve telif ettik. Hadisin sahih olması için ise
Müslim'in bunu Sahih'inde göstermiş olması yeterlidir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: