UMDETU’L

AHKAM

FİTR SADAKASI

 

FİTR SADAKASI

 

MÜSLÜMANLARA DÜŞEN FİTR SADAKASI, HURMA VE ARPA TÜRÜNDEN (VERİLİR) BABI

 

2275-12/1- ... İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Ramazan ayı fıtır sadakasını insanlara hurmadan birer sa' yahut arpadar. birer sa' olmak üzere hür ya da köle, erkek ya da dişi her müslümana farz kıldı.

 

Açıklama:

 

(2275) "Rasulullah (s.a.v.) Ramazan ayı fıtır zekatını insanlara ... farz kıldı ... " İnsanlar buradaki "farz kılma"nın anlamının ne olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Selef ve haleften büyük çoğunluk Bunun zorunlu kıldı, vacip kıldı anlamında olduğunu söylemişlerdir. Buna göre fıtır zekatı (sadakası) bunların kanaatince farz ve vaciptir. Çünkü fıtır sadakası da yüce Allah'ın: "Zekatı verin" (Bakara, 43, 83 vs.) buyruğunun genel kapsamı içerisindedir. Ayrıca hadisteki: "Farz kıldı" tabiri de çoğunlukla şer'i bir terim olarak bu anlamda kullanılır.

 

İshak b. Rahuye (Raheveyh) dedi ki: Fıtır zekatının vacip (farz) olduğu hususunda adeta icma vardır.

 

Kimi Irak fukahası ile Maliki mezhebine mensup bazı kimselerle Şafii mezhebinden bazı kimseler ve son defasında Davud (ez-Zahiri) fıtır zekatı (sadakası)'nın vacip değil sünnet olduğunu söylemişlerdir. Bunlar farz kıldı ifadesi mendup olmak üzere bunu söyledi anlamındadır demişlerdir. Ebu Hanife ise kendi mezhebindeki vacip ile farz arasında gözettiği farka binaen fıtır sadakasının farz değil vacip olduğunu söylemiştir. Kadı Iyaz dedi ki: Bazıları da fıtır sadakasının zekat emri ile nesh olduğunu söylemişlerdir. Derim ki: Bu apaçık bir hatadır, doğrusu onun yerine getirilmesi gereken bir farz olduğudur.

 

"Ramazan" demesi ise bu zekatın vacip olduğu zamana işarettir. Bu hususta ilim adamlarının görüş ayrılığı vardır. Şafii'nin sahih olan görüşü Bunun Ramazan Bayramı'nın son günü güneşin batımı ve bayramın birinci gününün ilk gecesinin ilk bölümünün girmesiyle vacip olduğudur. İkinci görüşe göre ise bayram gecesi tan yerinin doğmasıyla vacip olur. Mezheb ''alimlerimiz şöyle demektedir:

Fıtır sadakası güneşin batışı ile (fecrin) doğuşu ile birlikte vacip olur. Dolayısıyla bir kimse güneşin batışından sonra doğsa yahut fecirden önce ölse ona fıtır sadakası vacip değildir. İmam Malik'ten ise zikrettiğimiz iki görüş gibi iki ayrı rivayet gelmiştir. Ebu Hanife'ye göre ise (bayramın birinci gününün) fecrinin doğması ile vacip olur.

 

el-Mazen dedi ki: Denildiğine göre bu görüş ayrılığının esası hadisteki "el fıtri min Ramazan" tabiridir. Acaba bundan kasıt, ayın geri kalan diğer günlerinde alışılmış fıtır (oruç açmak) mıdır; o taktirde güneşin batımı ile vacip olması söz konusu olur yoksa bundan sonra söz konusu olan ve fecrin doğuşu ile başlayan fıtır (yani oruç tutmayıp bayram yapma) hali midir? el-Mazerı dedi ki: "el fıtri min Ramazan" ifadesinde Ramazan ayından bir gün dahi olsa oruç tutmayan kimseye vacip olmaz, diyenlerin görüşlerinin lehine de bir delil vardır. (Devamla) dedi ki: Bunun sebebi de şudur: Uzay ip giden ve kemal mertebesinde yapılma imkanı bir takım hususlarda kaçırılarak bundan sakınmanın meşakkatli olduğu ibadetlerde şeriat koyucu o eksikliğin bedeli olarak mali bir keffaret tesbit etmiştir. Hacc ve umrede hediyelik kurbanı kesmek gibi. İşte fıtır sadakası da böyledir. Çünkü oruç tutarken lüzumsuz konuşmalar, işler ve benzeri hususlar da olur. Bir başka hadiste de fıtır sadakasının anlamsız sözler, işler ve çirkin konuşmalardan ötürü oruç tutan için bir temizlik sebebi olduğu ifade edilmiştir.

 

Aynı şekilde ilim adamları küçük çocuğun fıtır sadakasının verilip verilmeye ce ği hususunda da ihtilaf etmişlerdir. Cumhurun dediğine göre bundan sonra sözü edilecek olan küçük ya da büyük için verileceğini dile getiren hadis dolayısıyla verilmesi gerekir. Küçük çocuk için vacip olmadığını söyleyenler ise fıtır sadakasının bir temizleme aracı olduğuna delilolarak yapışırlar. Küçük çocuğun ise günahı olmadığından ötürü ayrıca temizlenmeye ihtiyacı yoktur.

 

Cumhur buna şu şekilde cevap vermiştir: Temizleme illeti (gerekçesi) insanların çoğunluğu içindir. Ayrıca günahtan temizlenme özelliğinin bulunmaması buna engel değildir. Nitekim salih bir kimse olduğu muhakkak olarak bilinen günahsız salih bir kimseye de vaciptir. Güneşin batımından bir an önce müslüman olmuş kafir bir kimseye de günahı olmamakla birlikte vaciptir. Ayrıca seferde namazın kısaltılması meşakkat sebebi ile caiz kılınmış olmakla birlikte herhangi bir meşakkat ve zorlukla karşılaşmayan birisi bulunsa o dahi namazını kısaltabilir.

 

"Hür yahut köle" sözünü Davud, zahiri anlamını esas alarak kölenin bizzat kendisine vacip olduğunu, diğer taraftan efendinin de fıtır sadakasını kazanmasına imkan vermesinin vacip olduğunu söylemiştir. Tıpkı farz namaz için ona imkan vermek zorunda olduğu gibi. Cumhurun görüşüne göre ise kölenin fıtır sadakasını efendisi onun adına ödemekle yükümlüdür. Bizim Mezheb alimlerimize göre ise bu hususta iki görüş bulunmaktadır. Birincisine göre fıtır sadakası ta baştan beri kölenin efendisine düşer. İkincisine göre esasen köleye vacip olmakla birlikte efendisi onun adına onu yüklenir. İkinci görüşü kabul edenlere göre "ala: e, a, üzerine" lafzını zahiri anlamı ile almış olur, birinci görüşü kabul edenlere göre bu lafız "an: onun adına, onun yerine, den, dan" anlamında olur.

 

"Hür ya da köle, erkek yahut dişi herkese olmak üzere insanlara." Hadisin bu ibaresi fıtır sadakasının köylerde, kasabalarda, şehirlerde, kırsal kesimlerde, dağ başlarında yaşayanlara nerede olursa olsun her müslümana vacip olduğuna delildir. Malik, Ebu Hanife, Şafii, Ahmed ve ilim adamlarının büyük çoğunluğu böyle demiştir. Ata, Zühri, Rabia ve Leys ise fıtır sadakası ancak şehirlerde köy ve kasabalarda yaşayanlara vaciptir. Çöllerde yaşayanlara değildir.

 

Ayrıca bu ibare fıtır sadakasının bayram günü kendisinin ve aile halkının temel gıdasından fazlasına Malik olan kimselere vaciptir, diyen Şafii'nin ve cumhurun lehine bir delildir. Ebu Hanife ise zekat almak kendisine helalolan kimselere fıtır sadakası vacip değildir demiştir. Bizim mezhebimize göre ise bir kimse vaktinden önce verdiği fıtır sadakasından ayrı, bayram gecesi ve günü nafakasına yetecek kadarına sahip olan bir kimsenin hem kendisinin hem aile halkının fıtır sadakasını vermesi gerekir. Malik ve Maliki mezhebi alimlerinden bu hususta farklı görüşler nakledilmiştir.

Hadisteki "erkek yahut dişi" ifadesi fıtır sadakasının zevcenin kendisi üzerine vacip olup zevcenin fıtır sadakasını kendi malından çıkartıp vermesi gerektiğini söyleyen Kufeli fukahanın lehine bir delildir. Malik, Şafii ve cumhura göre koca zevcesinin fıtır sadakasını vermekle yükümlüdür. Çünkü nafaka hususunda kocasına tabidir. Hadise de daha önce kölenin fıtır sadakası hususunda Davud'a verilen cevabın aynısını cevap olarak vermişlerdir.

 

"Müslümanlardan" ifadesi fıtır sadakasının ancak müslüman kimse adına verileceği hususunda açık bir tabirdir. Buna göre müslüman bir kimsenin kafir olan kölesi, zevcesi, çocuğu ve babasının sadakasını vermekle yükümlü değildir. Bunların nafakasını sağlamak ona farz olsa bile. Bu Malik, Şafii ve ilim adamlarının büyük çoğunluğunun görüşüdür. Kufeliler İshak ve seleften bazı kimseler ise şöyle demiştir: Kafir kölenin adına da fıtır sadakası vermek icab eder. Tahavi "müslümanlardan" ibaresini de bundan kastettiği köleleri dışarıda tutmak üzere efendileridir, diye yorumlamıştır. Ama hadisin zahiri onun bu açıklamasını reddetmektedir.

 

"Şundan bir sa', bundan bir sa' ... " bu ibarede fıtır sadakasında verilmesi icab eden miktarın kişi başına bir sa' olduğuna delildir. Eğer fıtır sadakası buğday ve kuru üzümden başka şeylerden verilecek olursa icma ile bir sa' vermek icab eder. Eğer buğday ve kuru üzüm verilecek ise aynı şekilde Şafii, Malik ve cumhura göre yine bir sa' vermek vaciptir. Ebu Hanife ve Ahmed ise bundan sonra zikredilecek Muaviye'nin hadisi sebebi ile yarım sa' gerekir demişlerdir. Cumhurun delili ise Ebu Said'in bundan sonra gelecek olan hadisteki: "Taamdan (buğday) bir sa', arpadan bir sa', hurmadan bir sa', keşden bir sa' yahut kuru üzümden bir sa'" ifadesidir. Bunda delil olma yönü iki bakımdandır:

 

1. Hicazlıların örfüne göre taam (buğday) özellikle buğdayın adıdır. Bir de sözü geçen diğer yiyeceklerle birlikte bunu zikretmesi bilhassa bu anlama gelir.

 

2. Hadiste değerleri birbirinden farklı çeşitli yiyecekler söz konusu edilmekle birlikte bunların her bir türünde bir sa'lık miktarı vacip kılmıştır. Bu ise asıl muteber olanın bir sa' olduğuna ve onun değerine bakılmayacağına delildir. Ebu Davud'daki bir rivayette de: "Yahut buğdaydan bir sa'" ifadesi yer almakta ve: Bu hıfzedilmiş değildir. Bununla birlikte yarım sa' verileceğini söyleyenlerin Muaviye'nin hadisi dışında bir delilleri yoktur, demiştir. Yüce Allah'ın izni ile biz buna dair cevabımızı da vereceğiz. Bu kanaat sahipleri ise hadis alimlerinin zayıf kabul ettikleri ve zayıf oldukları da açıkça ortada olan çeşitli zayıf hadislere dayanmışlardır.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Sadaka olarak verilecek tür hakkında ihtilaf edilmiştir.

 

Buğday, kuru üzüm, hurma ve arpa vermenin caiz olduğu üzerinde icma etmişlerdir. Ancak muhalefeti pek muteber olmayan bazı kimselerin buğday hakkında görüş ayrılıkları vardır. Bir de müteahhir alimlerden bazıları da kuru üzüm hususunda muhalefet etmişlerdir. Fakat bu her iki muhalif görüş sahiplerinden önce icma gerçekleşmiş ve bu görüşleri bu icma ile reddedilir. Keş'in, fıtır sadakası olarak verilmesini Malik ve cumhur caiz kabul etmekle Hasan(-ı Basri) bunu kabul etmemektedir. Şafii'nin onunla ilgili farklı görüşleri ulaşmıştır. Eşhed ise biz ancak bu beş şeyden fıtır sadakası veririz, demiştir. Malik ise bir belde ahalisinin geçiminde esası teşkil eden katani ve başka şeyleri de buna kıyas etmiştir. 

 

Yine Malik'den bir başka görüş daha nakledilmiştir. Buna göre hadiste ismen zikredilen şeyler dışındakilerden ve bu manayı ihtiva eden şeylerin dışındakilerden fıtır sadakası verilmez.

 

Genelolarak fukaha kıymetin sadaka olarak verilmesini caiz kabul etmemekle birlikte Ebu Hanife bunu caiz görmüştür.

Derim ki: Mezheb ''alimlerimiz şöyle demektedir: Fıtır sadakası taneli her bir yiyecek türünden ve onda öşür olarak zekat düşen her taneliden verilebilir. Mezhebimizin kabul edilen görüşüne göre keş de verilebilir. Daha sahih olan görüş ise fıtır sadakası verecek olan kimseye yaşadığı beldede çoğunlukla kullanılan gıdadan muayyen olarak verilmelidir. İkincisine göre de kendisinin çoğunlukla gıdasını teşkil edenden muayyen olarak verilir. Üçüncü görüş ise bu ikisinden birisini seçmekte muhayyerdir. Eğer vermesi icab eden türden vermeyip daha üstün bir türden verecek olursa bu da onun için geçerli olur. Ama daha aşağısından vermeye kalkışacak olursa geçerli olmaz.

 

"Müslümanlardan" ibaresi ile ilgili olarak Ebu İsa et-Tirmizı ve başkaları şöyle demektedir: Bu lafzı hadisi Rafi'den rivayet eden diğer kimseler arasında yalnızca Malik zikretmiştir. Ancak durum bunların dedikleri gibi değildir. Bunu yalnızca Malik tek başına zikretmiş olmayıp aksine bu hususta sika iki ravi daha ona muvafakat etmiştir. Bunlar ise Dahhak b. Osman ile Ömer b. Nafi'dir. Dahhak'ı Müslim bundan sonraki rivayette zikretmektedir. Ömer'in rivayeti ise Buharı'de yer almıştır.

 

 

 

2281-1817- Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb tahdis etti, bize Davud -yani b. Kays- Iyaz b. Abdullah'tan tahdis etti. O Ebu Said el-Hudri'den şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (s.a.v.) aramızda iken fıtır zekatını küçük, büyük; hür ya da köle herkes için birer sa' taam (buğday), birer sa' keş, birer sa' arpa, birer sa' hurma ya da birer sa' kuru üzüm olarak verirdik. Bizler Muaviye b. Ebu Süfyan hacc ya da umre yapmak üzere gelişinde yanımıza gelinceye kadar bunu böylece çıkartıp vermeye devam ettik. O gelince minber üzerinde insanlara konuştu. İnsanlara söyledikleri arasında benim görüşüme göre iki mud Şam buğdayı, bir sa' hurmaya denktir, dedi. İnsanlar da onun bu söylediğini alıp uyguladı.

 

Ebu Said dedi ki: Bana gelince ben hala daha önce çıkartıp verdiğim gibi vermeye devam ediyorum, yaşadığım sürece de ebediyyen böylece vereceğim.

 

Açıklama:

 

(2281) "Muaviye'nin minber üzerine insanlara konuşma yapıp benim görüşüme göre Şam buğdayından iki mud bir sa' hurmaya'denktir dedi ve insanlar da bunu kabul etti. Ebu Said dedi ki: Bana gelince ben daha önce çıkarıp verdiğim gibi vermeye devam ediyorum, yaşadığım sürece de ebediyyen böyle yapacağım" ibaresinde geçen "semrauşşam"den kasıt buğdaydır. İşte bu hadis yarım sa' buğday caizdir diyen Ebu Hanife ile ona uygun kanaat sahiplerinin dayanağını teşkil etmektedir. Cumhur ise buna, bu bir sahabi sözüdür. Ebu Said ve onun dışında daha uzun bir süre sahabilik yapmış ve Nebi (s.a.v.)'in ahvalini daha iyi bilen kimseler bu hususta ona (Muaviye'ye) muhalefet etmişlerdir.

 

Ashab-ı Kiram arasında görüş ayrılığı olmuşsa onlardan herhangi birisinin görüşünü almak diğerininkine göre daha öncelikli değildir. Bundan dolayı başka bir delile başvuracak olursak diğer hadislerin zahirleri ile kıyasın buğdaydan da diğer mahsuller gibi bir sa' verilmesinin şart olduğunu ittifakla ortaya koyduklarını görürüz. O halde buna dayanmak gerekir. Ayrıca Muaviye Bunun kendisine ait bir görüş olduğunu, bunu Nebi (s.a.v.)'den işitmiş bir söz olarak söylemediğini de açıkça ifade etmiştir. Eğer meclisinde hazır bulunan çok sayıdaki kimseler arasından birisi o anda Nebi (s.a.v.)'den Muaviye'nin kanaatine uygun bir bilgi olmuş olsaydı -bu olaydan başka olaylarda onların yaptıklarını gördüğümüz şekilde- mutlaka bunu söylerdi.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

ORUÇ BÖLÜMÜ