UMDETU’L AHKAM |
NAMAZ |
İFTİTAH TEKBİRİ RÜKU'A GİDERKEN VE RÜKUDAN KALKARKEN
ELLERİ OMUZ HİZASINA KALDIRMANIN MÜSTEHAB OLDUĞU VE SECDEDEN KALKTIĞI ZAMAN
BUNUN YAPILMAYACAĞI BABI |
862-24/4- Bize Yahya b.
Yahya tahdis etti. Bize Halid
b. Abdullah, Halid'den haber verdi. O Ebu Kilabe'den rivayet ettiğine
göre Malik b. el-Huveyris'i namaz kıldığında tekbir
aldığını, sonra ellerini kaldırdığını, rükua varmak istediği zaman da ellerini
kaldırdığını, başını rükudan kaldırdığında da ellerini kaldırdığını ve ayrıca: Rasulu!lah (s.a.v.) bu şekilde
yapardı, dediğini nakletmektedir.
Açıklama:
Ümmet iftitah tekbirini alırken elleri kaldırmanın müstehab olduğu üzerinde icma
etmişler ama bunun dışındakiler hakkında ihtilaf etmişlerdir.
Şafii, Ahmed ve ashab-ı kiram (radıyallahu anh)'dan ve onlardan
sonrakiler arasında ilim adamlarının büyük çoğunluğu der ki: Rükua giderken ve
rükudan kalkarken de elleri kaldırmak müstehaptır.
Aynı zamanda bu görüş İmam Malik'ten gelen bir rivayettir. Şafii, elleri
dördüncü bir yerde daha kaldırmak da müstehaptır
demektedir. Bu da birinci teşehhüdden sonra ayağa
kalktığı zamandır. İşte doğrusu da budur çünkü bu hususta İbn
Ömer (radıyallahu anh)'ın Nebi (s.a.v.)'den "bu şekilde yaptığını"
nakleden sahih bir rivayet gelmiş olup, bunu Buhari
rivayet etmiştir. Bu aynı zamanda Ebu Humeyd es-Saidi'nin naklettiği
bir hadis olarak da sahihtir. Bu hadisi de Ebu Davud ve Tirmizi sahih
rivayetlerle nakletmişlerdir.
Ebu Bekr el-Münzir
ile Mezheb alimlerimizden Ebu
Ali et-Taberi ile kimi hadis ehli, secde halinde de
elleri kaldırmak müstehaptır demişlerdir.
Ebu Hanife, arkadaşları ve Kufelilerden bir topluluk ise ihram (iftitah)
tekbiri dışında elleri kaldırmak müstehab değildir
demişlerdir. Malik'ten gelen rivayetlerin en meşhuru da budur.
İlim adamları hiçbir
şekilde elleri kaldırmanın vacip olmadığı üzerinde icma
etmişlerdir. Ancak Davud (ez-Zahiri) (radıyallahu anh)'dan iftitah tekbiri esnasında vacip olduğunu söylediği
nakledilmektedir. Mezheb alimlerimizin ileri
gelenlerinden İmam Ebu'l-Hasan Ahmed
b. Seyyar es-Seyyari de böyle demiştir: Bu görüşünü Şerhu'l-Mühezzeb ile Tehzibu'l-luga adlı eserlerimde
nakletmiş bulunuyorum.
Ellerin nasıl
kaldırılacağına gelince, hem bizim mezhebimizde, hem büyük çoğunluğun mezhebine
göre meşhur olan görüş ellerini omuzlarının hizasına kaldırmasıdır. Kaldırırken
parmak uçları kulaklarının üst taraflarının hizasına, başparmağı da
kulaklarının yumuşaklarına, avuçları da omuzlarının hizasına gelmelidir. İşte,
omuzlarının hizasına kaldırırdı, şeklindeki sözlerinin manası budur. Şafii
-Allah ondan razı olsun- bu hadisin rivayetlerini bu yolla telif edip
açıklamış, insanlar da onun bu açıklamasını güzel bulmuşlardı.
Ellerin kaldırılacağı
zamana gelince, bizim Mezheb alimlerimizin bu hususta
farklı görüşleri vardır. Bunlardan birisine göre tekbir almadan ellerini
kaldırır sonra da ellerini salıvermekle birlikte tekbir almaya başlar ve
ellerini salıverme işini bitirmekle birlikte tekbirini de tamamlar.
İkinci görüşe göre
tekbir almadan ellerini kaldırır sonra ellerini kaldırmış halde iken tekbir
alır sonra da ellerini salıverir.
Üçüncü görüşe göre
tekbire başlamakla birlikte ellerini de kaldırır ve ellerini kaldırmak ile
tekbiri beraber tamamlar.
Dördüncü görüşe göre ise
her ikisine beraber başlar ve ellerini salıvermekle birlikte tekbiri bitirir.
Beşinci ve en sahih
görüşe göre tekbire başlamakla birlikte ellerini kaldırmaya da başlar ama sona
erdirmek ile ilgili müstehab bir durum söz konusu
değildir. Şayet elleri kaldırma işini tamamlamadan önce tekbiri bitirecek ya da aksi olursa geri kalanını tamamlar. Her ikisini de
tamamladıktan sonra ellerini indirir ve ellerini yukarıda tutmaya devam etmez.
Eğer ellerinin ikisi ya da biri bilekten kopmuş ise kolunu kaldırır. Şayet kolu
kopmuş ise daha sahih görüşe göre pazusunu kaldırır.
Hiç kaldırmayacağı da
söylenmiştir.
Eğer ancak meşru
olandan fazla ya da ondan eksik elini
kaldırabiliyorsa mümkün olanı yapar. İmkan bulursa fazla olanı yapar.
Ellerini kaldırırken
avuç içlerinin kıbleye dönük olması, açık olmaları, parmaklarını vas at bir şekilde ayrı tutması da müstehaptır.
Şayet tekbirin bir kısmını getirdiği halde ellerini kaldırmamış ise geri kalan
kısmında ellerini kaldırır. Tekbiri tamamlayıncaya kadar ellerini kaldırmamışsa
tekbir aldıktan sonra ellerini kaldırmaz, anlaşılmayacak kadar tekbiri kısa
almaz, aşırı bir şekilde de medleri uzatarak
mübalağaya kaçmaz. Aksine açık seçik bir şekilde tekbir alır. Tekbiri uzatarak
mı alır yoksa uzatmaz mı? Bu hususta iki görüş vardır. Daha sahih olanlarına
göre uzatmaz.
Ellerini indirince
göğsünün altında, göbeğinin üstünde koyar. Şafii'nin ve çoğunluğun mezhebi
budur. Ebu Hanife ve Şafii
mezhebi alimlerinden bazıları göbeğinin altına koyar demişlerdir ama sahih olan
ellerini salıverdiği taktirde onları yalnızca göğsünün altına kadar hafif bir
şekilde salıverir sonra sağ elini sol elinin üzerine koyar.
Onları alabildiğine
salıvereceği sonra da yeniden göğsünün altına kaldırıp koyacağı da
söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.
Tekbir alırken elleri
kaldırmaktaki hikmet hususunda ilim adamlarının ifadeleri farklı farklıdır.
Şafii (radıyallahu anh)
dedi ki: Ben bunu hem yüce Allah'ı tazim etmek için, hem Rasulullah'a
uymak için yaptım. Başkaları ise bu bir boyun eğme, bir teslimiyet ve emre
bağlılıktır demişlerdir. Eskiden esir yenik düşürülecek olursa teslimiyetini
anlatmak üzere ellerini kaldırırdı.
Bunun başladığı amelin
tazim edildiğine işaret etmek demek olduğu söylendiği gibi, dünya işlerini
arkasına atarak bütün varlığıyla namaza ve aziz ve celil,
her türlü eksiklikten münezzeh yüce Rabbine seslenişe yönelmeye işaret olduğu
da söylenmiştir. Nitekim Allahu ekber
sözü de bu muhtevayı kapsamaktadır. Böylelikle işi ve sözü birbiriyle örtüşmüş
olur.
Elleri kaldırmanın
namaza girmeye işaret olduğu da söylenmiştir. Bu son açıklama ise sadece iftitah tekbiri için elleri kaldırmak hakkında özel bir
açıklamadır. Bundan başka açıklamalar da yapılmıştır. Bu açıklamaların birçoğu
su götürür açıklamalardır. Allah en iyi bilendir.
(860) "Namaza
kalktığında ellerini kaldırır ... sonra tekbir alırdı." Bu ifadelerle
ihram (iftitah) tekbirinin sabit olduğu
belirtilmektedir. Rasulullah (s.a.v.): "Nasıl
namaz kıldığımı gördüyseniz siz de öylece namaz kılınız" buyurmuştur. Bu
hadisi Buhari, Malik b. el-Huveyris'ten
gelen bir rivayet olarak zikretmiştir.
Ayrıca Rasulullah (s.a.v.) nasıl namaz kılacağını öğrettiği
kimseye: "Namaz için kalktığın taktirde Allahu ekber, de" buyurmuştur. İhram (iftitah)
tekbiri, Malik, Sevrı, Şafii, Ebu
Hanife, Ahmed ve ashab ve tabiinden ve onlardan sonra gelen bütün ilim
adamlarına göre (radıyallahu anhum)
vacip (farz) dir. Bundan Kadı Iyaz
-Allah'ın rahmeti ona- ile bir topluluğun İbnu'l-Müseyyeb, Hasan, Zühri, Katade ve Evzai'den vacip değil
de sünnet olduğu, namaza başlamak için niyetin yeterli olduğunu söyledikleri
naklettikleri görüşleri müstesnadır.
Ben bu kanaatin sözü
geçen bu önder ilim adamlarından bunca sahih hadis bulunurken sahih olarak
nakledilmiş olduğunu düşünmüyorum. Bununla birlikte Ali (radıyall€ıhu anh)'ın
rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Namazın anahtarı taharet (abdest),
onun tahrimi (başlaması) tekbir, helal kılınması
(namazın dışına çıkılması) selam vermek iledir" buyurmuştur.
Tekbir lafzı Allahu ekber'dir, icma ile bu yeterlidir.
Şafii dedi ki: Allahu ekber yeterlidir. Bu
lafızların dışındaki lafızlar yeterli olmaz. Malik der ki: Allahu
ekber'den başka hiçbir lafız yeterli olmaz. Nebi
(s.a.v.)'in söylediği sabit olan lafız da budur. Bu görüş Şafii'nin kadim
görüşü olarak nakledilmiş bir görüştür. Ebu Yusuf
"Allahu'l-Kebir" demeyi caiz görürken, Ebu Hanife de aziz ve celilin
tazimini ihtiva eden her bir lafız ile yetinmeyi caiz görmüştür. er-Rahmanu ekber, Allahu ecell, Allahu
a'zam demek gibi. Ancak selef ve haleften ilim
adamlarının cumhuru ona muhalefet etmiştir.
Namaza tekbir ile
başlamaktaki hikmet ise yüce Allah'ın tenzih ve tazim edilerek onu kemal
sıfatları ile nitelendirerek başlamaktır. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için aşağıdaki
link’i kullan: