HAK - HAKÎKAT:
ALLAH TEALA’NIN ismi olan ‘el-HAK’ ile başladıktan sonra ‘Hak’
kelimeinin ve olgusun genişçe anlatıldığı aşağıdaki açıklamayı sonuna kadar
oku!:
Kur'an'da birden fazla yerde geçmiştir. Allah Teala buyuruyor ki:
"Ve Allah'ın el-Hak el-Mübin (apaçık hak) olduğunu
bileceklerdir."(Nur, 25), "Çünkü Allah Hakk'ın ta
kendisidir."(Hac, 62), "Mevlaları
(gerçek sahipleri) Hak olan Allah'a döndürüldüler."(Yunus, 30),
"Kavmin O Hak iken onu yalanladı."(En'am, 66), "Melik, Hak olan
Allah ne yücedir."(Taha, 114) Ebu Hüreyre (r.a.) hadisinde de varid
olmuştur: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gece teheccüde kalktığında
şöyle derdi: "Allahım! Hamd sana mahsustur, sen göklerin ve yerin ve her
ikisi arasında bulunanların nurusun. Sen gökleri yeri ve her ikisi arasında
bulunanları kaim kılansın. Hamd sana mahsustur! Sen haksın, vaadin haktır.
Sözün haktır. Huzuruna çıkmak haktır." hadisi Buhari, Müslim ve başkaları
İbn Abbas (r.a.)'ın rivayetiyle tahric etmişlerdir. Ümmet bu isim üzerinde icma
etmiştir. Kul veya başka varlıklar içinde kullanılabileceğinde ihtilaf yoktur.
Yaratan için marife, mahluk için nekira olarak kullanılır.
Hak, lügatte, "Hak -ka" fiilinin mastarıdır. Mevcut,
sabit olan, madum ve menfi olmayan şeye denir. Batıl cinsinden olsa da bu ifade
kullanılır. Örneğin, "Şeytan haktır" "Bu yalan haktır" yani
bu yalan sabittir, mevcuttur, yok değildir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in "Göz (nazar) haktır" buyruğu.", "Sihir
haktır." buyruğu bu manadadır. Manası: Vardır, varlığı sabittir ve
gerçektir. Kendi içinde hak olmasa da batıl hakkında kullanılan bir haktır. Her
ikisinin varlıkta (var olmada) müşterek olmaları yönüyle. Bu açıdan da itikatler
sözler ve fiiller hakkında kullanılır.
Allah'ın sıfatı olarak "Hak"ın manası,
"Vacibü'l-vücud" olmasıdır.
Yani, daim olan beka, kesintisiz beka ile vacibul-vücud olandır.
Bütün hayırları, ulvi sıfatları, hamdleri, övgüleri, en güzel isimleri zatında
cemeden (bulunduran) dır. Vacibu'l-vücud'un manası, bütün mevcudatı onun
varlığını bilmeye, O'nun icadı ile var olmaya mahkum etmiştir. Allah Teala
varlığının delillerinden bahsederken, ayetlerini şahit getirirken şöyle
buyurur: "Çünkü Allah Hakkın ta kendisidir."(Hac, 6) Alimler Hakk'ın
manası konusunda 11 farklı izah yapmışlardır. İbnü'l-Arabi (rahimehullah)
bunları zikretmiştir:
1- Hak, Allah'ın kendisidir. Allah Teala'nın "Hak onların
hevalarına tabi olsaydı gökler, yer ve içindekiler ifsad olurdu."(Mü'minun,
71) Buyruğu bu manadadır.
2- Asla yok sayılmayan mevcut.
3- Hakkın sahibi olan Hak. Yani hakkı hak olarak belirleyen
Hak'tır.
4- Hak, Kur'an'dır. "Biz melekler ancak hak ile
indiririz."(Hicr, 8), "Ta ki onlara hak ve açıklayıcı bir resul
geldi..."(Zuhruf, 29), "Bilakis biz Hakkı batılın üzerine atarız da O
(hak) onu (batılı) yok eder."(Enbiya, 18) buyrukları bu manadadır.
5- Hak, İslam'dır. "Deki hak geldi, batıl zail
oldu."(İsra, 81) buyruğu bu manadadır.
6- Adalet. "O gün Allah onların amellerinin karşılığını hak
(adaletle) ile verir."(Nur, 25)
7- Hak, zimmette var olan maldır." üzerinde hak (borç, malı)
ödeme yükümlülüğü olan yazdırsın."(Bakara, 282) buyruğu bu manadadır.
8- Sıdktır. "Allah'ın vaadi haktır."(Nisa, 122) buyruğu,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın vaadi haktır" sözü bu
manadadır.
9- Hak, vacip olandır. "Bana, Allah adına hak olandan
başkasını söylememek yakışır"(A'raf, 105) yani "üzerime vacip
olan"dan başkasını.. Allah Teala buyuruyor ki: "O iki şahidin bir
günah hak ettiklerine rastlanırsa"(Maide, 107) yani üzerlerine günahı
vacip kılacak bir iş yaptıkları tespit edilirse. Allah Teala'nın "üzerinde
hak ödeme yükümlülüğü ola ... " buyruğu da bu manada olabilir. Yani,
"Hak ödemesi vacip olan" Hadiste de "Vitir, vaciptir"
buyurulur. Manası: "Vitir meşru bir ibadettir" yine Resülullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın, "Allah'ın her müslüman üzerinde yedi
günde bir yıkanması, başını ve bedenini yıkaması hakkı vardır." buyruğu da
aynı manadadır.
10- Hak mülk demektir. Mülk hak etmek bu manadan gelir. Allah
Teala'nın "Ölene daha yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların
yerine geçerler."(Maide, 197) buyruğu da bu manada olabilir. Hak, yani
mülk sahibi, manasında olabilir.
11- Kararlılık, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
"Müslüman bir zatın vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi
hakkı değildir."
İbnü'l-Hassar (rahimehullah) der ki: Hak lafzında bu kadar
müşterek mana var ise o zaman bil ki, yüce yaradanın "Hak" ile
vasfedilmesi, bu sıfat ile her şeyden müstağni olan, her şeyin kendisine muhtaç
olduğu mutlak varlığının kastedilmesinden hali olamaz. Mutlaka bu mana vardır.
Hac suresinin başındaki işaret bu manayadır. Mevcudatın ona muhtaç olduğundan,
onun irade ve kudretine muvafık olarak hizmete amade kılındığından bahsederken
bu mana ifade edilmiştir. "Ey insanlar! Şayet yeniden dirilme hakkında bir
şüphe içindeyseniz ... "(Hac, S) buyruğundan sonra, "İşte böyledir.
Çünkü Allah hakkın ta kendisidir ve o ölüleri diriltir ve o her şeye Kadirdir
ve de kıyamet mutlaka gelecektir. Geleceğinde şüphe yoktur. Muhakkak ki Allah
kabirlerde olanları diriltecektir."(Hac, 6-7) Bununla Allah Teala,
varlığının hak olduğuna dikkat çekmiştir. Onun dışındaki varlıklara gelince
gerçekten mevcut olsa da kendinden bir hakikati yoktur. Çünkü amade
kılınmıştır, evrilip çevrilmektedir. Hakikaten Hak olan ise mutlak mevcud olan,
mutlak gani olandır. Varlık sahibi olan her şeyin varlığı onun vacip olan
varlığındandır. Bundan dolayı da surenin sonunda "Ve muhakkak sizin ondan
başka çağırdıklarınız batılın ta kendisidir."(Hac, 62) buyurmuştur. Yani
varlığı yoktur.
Duyu organlarınızla idrak ettiğiniz bu mevcudatın hak ve sabit
olduğunu kavradıysanız şunu bilin ki bunları var eden, amade kılan, duyularınızla
ve akıllarınızIa idrak edecek şekilde önünüze sahneleyen "Mevcud-u
Hak"tır. O bu vasfı almaya kendisine muhtaç olan bu varlıklardan evladır.
Ve o, dünyada ve ahirette hükmü, fiilleri ve sözleri ile hakkı hak kılandır.
"Ve Allah mücrimler istemese de kelimeleriyle hakkı ihkak
eder."(Yunus, 82) yani, Allah Teala vaadi gerçekleştirir, sıdkını ortaya
koyar, emrini tamamlar. Bu konuda müşrikler, batıl ehli ona karşı gelseler,
yolundan alıkoysalar bile ...
Binaenaleyh ilk mana Allah'ın zatına ve ona vacip olan hususlara
döner. İkinci mana ise sözlerine ve fiillerine döner. Dolayısıyla mevcudatın
hak olmaya hak sahibi olan tek varlık Allah Teala'dır. Marifetler içinde hak
olmaya layık olan marifet de marifetullah (Allah'ı bilmektir).
Binaenaleyh her mükellefe mutlak olarak Allah'tan başka hak
olmadığını bilmesi vaciptir. Zira o, geçmişte varlığı Daim olan, gelecekte de
var olmaya devam edecek olandır. Kendi nefsini batıl (hiçbir şey) olarak
görmeli, Allah'tan başkasını da hak olarak görmemelidir. Nitekim şair Lebıd der
ki:
Dikkat edin! Allah dışındaki her şey batıldır.
Kul hak olsa da bu hak kendi ile değildir. Bilakis Allah'ın (var
etmesi) ile haktır. Çünkü kul zatıyla değil Allah'ın var etmesiyle mevcuttur.
Hatta Allah onu var etmeseydi batıldan ibaret olurdu.
Sonra mükellefin kendisine emredilen her şeyi yerine getirmesi
nehyedilen her şeyden kaçınması üzerine vaciptir. Çünkü emrettiği her şey,
yasakladığı her husus haktır. Şunu da bilmeli, bunların hepsini Zahiri ve
Batıni ile yerine getirmesi lazımdır. Ubüdiyetinin hakkını tüm benliği ile
yerine getirmeye çalışmalıdır. Hak dışında bir şey dememelidir. Allah
Teala'nın, "Bana, Allah adına hak olandan başkasını söylememek
yakışır." şeklinde buyurduğu gibi. Yine hak dışında bir amel işlememelidir.
Rivayet edildiğine göre Nebı (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Harise
(r.a.)'ye dedi ki: "Nasıl sabahladın?" dedi ki: Hak olarak
(gerçekten) mü'min olarak sabahladım. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) ona
dedi ki: "Her hakkın bir hakikati (temeli) vardır. Senin imanının hakikati
nedir? Sonra hadisi zikretti. Hak ile akideye, hakikat ile de amellere ve
takvaya işaret etmiştir. Zühd alimleri de böyle derler: Hak kalplerin marifete
dair sıfatlarıdır.
Akaid ve hakikat ise amellerin ve azaların sıfatlarıdır. Salim b.
Muğire Ebu Hanife el-Ezdi, Malik b. Enes'ten o da Ca'fer b. Muhammed'den
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'a isnad ederek rivayet ettiğine göre
(dedi ki): "Kim her gün içinde yüz defa, "La ilahe
illallahü'l-melikü'l-Hakku'l-mübın" derse bu kelimeler ona dört haslet
getirir. Fakirlikten korunur, kabrin yalnızlığında ünsiyet bahşedilir, bununla
zenginlik celbeder, önünde cennetin kapısı açılacaktır." (el-Esna fi şerhi
Esmaillahi’l-Hüsna ve Sifatihi’l-Ulya)